Tem 192018
 

Yeni araştırmaya göre bir şeyin sanat olduğunun söylenmesi, otomatik olarak ona verdiğimiz tepkiyi hem nöral hem de davranışsal seviyede değiştiriyor.

Herkes için, dağınık bir yatak bir sanat çalışması değilken, yargılarımız onun hakkında yapılan konuşmalardan etkilenmektedir. Bir nörobilim araştırması, 1790 yılında yayımlanan Alman filozof Immanuel Kant’ın Yargı Yetisinin Eleştirisi eserinde ileri sürdüğü 200 yıllık sanat teorisine destek veriyor. Continue reading »

Tem 032014
 

“Tabiatta bilirsiniz ki hiçbir şey yok olmaz, ne bir ses, ne bir söz, ne bir hareket.
Olduğu çağ ne kadar eski olursa olsun, bütün bu oluşlar o andaki gibi doğanın içindedir.
Bu dalgalanmada zaman ve mesafe kavramı söz konusu değildir.

Bugün dünyanın herhangi bir köşesinde söylenen bir sözü veya yansıyan hareketleri,
yine dünyanın herhangi bir köşesinde aynı anda işitmek, dinlemek, benimsemenin mümkün
olduğu gibi toplayıp tespit etmek imkanına elbette varılacaktır. Doğanın bugün sır dolu bilinmeyen
yönlerine de gireceği muhakkak  olan insan zekası, beklenilen gerçekleri ortaya koyacaktır. 
Çünkü tarih belgeleri, ilerideki keşifleri buna dayanacaktır. Her tarihi şahsın söylediği sözler
toplanabilecek ve böylece biz onları kendi seslerinden ve sözlerinden dinleyebileceğiz.”

/ Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK

Kaynak: Prof. Dr. Afet İnan, Atatürk Hakkında Hatıra ve Belgeler;
Utkan Kocatürk, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, Edebiyat Yayınevi s.132

Twitter, bireysel paylaşımların dışında, sanatçıların, bilim insanlarının, yazarların, sporcuların, aydınların olduğu kadar siyaset arenasının da kitlelere kendini benimsetmek için ilgi odağı durumunda. Türkiye’de twitter kullanıcı sayısı gitgide artarken, diğer yandan kitleleri etkileme alanı olarak siyasetçilerin daha çok üzerine düştüğü bir alan haline geldi. 2013 Gezi direnişinde de gördüğümüz gibi sosyal medya üzerinden örgütlenmede Twitter baskın rol oynadı.  Bu rolün gitgide artmasındaki en önemli sebep, Türkiye’deki ana akım medyanın AKP tarafından sansürlenmesi ve medya yöneticilerinin iktidardan aldığı ihaleleriyle nedeniyle(bkz:  mulksuzlestirme.org) AKP aleyhine haberleri, bazen medya yöneticilerinin direktifleriyle otosansürle,  bazen ise #AloFatih ve #AloNermin vakalarında gördüğümüz gibi bizzat Başbakan titresine sahip AKP parti lideri Recep Tayyip Erdoğan tarafından engellenmesi ve hatta kendisinin sansür uyguladığını açıkça kabul etmesi gibi olaylar neticesinde kitlelerin  haberleşme ve ifade özgürlüğü için arayışını sosyal medyada özellikle  de Twitter’a yöneltmesine neden oldu. ( Twitter’daki bilgiler dışında açıkça yapılan sansür direktiflerinin metinsel dökümüne dair detaylı kitap için: Alo Fatih – Medyanın RTE ile İmtihanı). Yine kamusal yarar arz eden ve haber niteliği taşıdığı için tüm Dünya haber sitelerinde haber olan Recep Tayyip Erdoğan’ın Soma halkı tarafından yuhalanması ve istifa et sesleri arasında markete sığındıktan sonra #Soma’daki bir vatandaşa tokat ve/veya yumruk atması ve müşaviri Yusuf Yerkel’ın yine Soma’daki bir madenciye yerde iken tekme atması  TRT, Anadolu Ajansı ve havuz medyası olarak tabir edilen ve çoğu haberi tekzip edilen veya yalan çıkan yandaş kanallar tarafından sansürlendiği gibi aynı haber kanallarında haber olarak  yer alan görevden alındığı bilgisinin de daha sonra doğru olmadığı ortaya çıktı.

Türkiye'De Twitter ve Youtube Yasak - Harita

Sansür’ün evrensel insanlık suçu olması dışında, Türkiye’de de anayasa itibariyle basının sansürlenmesinin suç olduğu(bkz: Anayasada ilgili madde: http://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/anayasa.maddeler?p3=28 ) ve yargılanması gerektiği açıkken ve AB’nin 11 yıldır Türkiye için açıkladığı ilerleme raporlarında ve nihai olarak 2014 yılında Türkiye’de basın özgürlüğünün açıkça olmadığını gösteren raporun (http://rsf.org/index2014/en-index2014.php)  muhatabı ülkemizde medya yönetimi, ekonomisi ve gelecek nesiller için yaratılacak bilgi ve istihdam imkanları da önemli ölçüde yara aldı. Türkiye son 10 yılda basın özgürlüğü sıralamasında 56 sıra geriledi. Twitter ise bu ortamda yine AKP hükümeti tarafından yasaklandı. Anayasa Mahkemesi ise AKP’nin bir çok uygulamasında olduğu gibi bunun da hukuksuz ve ifade özgürlüğü ihlali olarak yorumladı ve yasağı kaldırdı. Bu konuda kararı uygulayanlar yapılan hak ihlali konusunda tıpkı Gezi direnişinde ve 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet skandalı iddianamesinde yer alan kişiler yargılanmadığı gibi bu kararı uygulayanlar da henüz yargılanmadı.

Meclis TV dahil bir çok alanda görülen sansürün(bir örnek için bkz: [1] ) ve otosansürün halihazırda büyük bir sorun olarak devam ettiği  Türkiye’de, siyasi liderler, kitlelerin ana akım medyadaki sansürle gerçek haberlerin bulunamadığı gerçeğiyle, Twitter’a haber kaynağı olarak yönelmesi üzerine siyasi mesajlarını seçmen kitlelerini etkilemek amacıyla Twitter’da da daha fazla karşılık almaya başladılar. Bu açıdan da siyasi liderlerin söylemlerinin medya, kamusal alanda “şeyleşen” tweetler,  kitle iletişim psikolojisi ve göstergebilimsel açısından değerlendirilmesine ve çözümlenmesine ihtiyaç olduğu açıktır.

Alman iletişim kuramcısı Jürgen Habermas,  iletişim toplum kuramında, toplumsal ve siyasal ekonomik yapıları iktidar ve toplum ilişkilerinde politikacıların ideolojik enformasyon çarpıtmalarına odaklanmıştır. Bir yandan siyasetin enformatik manipülasyonları mevcutken, diğer yandan kamusal cehaletin varoluşu ve siyasetçilerin halkı baskı, sansür, iftira, bürokrasi, tek tipleştiricilik ve polis devleti  yöntemleriyle elinde tutmak istemesi Habermas’ın eleştirel iletişim kuramının altyapısını hazırlar.  Ona göre demokratik siyaset, ille de bir partinin içinde olmayı gerektirmek veya sessiz kalarak değil, kolektif eleştiri süreçlerinden gelişecek olan rızanın zorunluluğuyla önem kazanır. (Türkiye’nin toplumsal kavrama, anlama ve analitik eleştirme yetilerine dair sıkıntısına dair durum tespiti ve Gezi direnişinde verilen mesajların analizi  için bu linke, yine Twitter’da vatandaşların AKP hükümetine #cevapver etiketiyle yaptığı eleştiriler için bu  linke bakabilirsiniz. )

Bu bağlamda, Türkiye’deki oy oranı en yüksek 3 siyasi liderin Twitter’da 2010 yılından beri attığı tweetlerdeki verdiği mesajların içerik çözümlemesi kısmi derecede bu makalede amaçlanmıştır. Siyasi liderlerin mesajlarını okuyan ve alıcısı olan biz okurların sorgulaması gereken bu tweetleri,  Habermas’ın evrensel edimbilim kuramı açısından baktığımızda anlamak adına şu dört evrensel geçerlik iddiasını hatırlatmakta fayda var.

” Konuşan anlaşılabilir bir ifade seçmelidir ki, konuşmacı ve dinleyici birbirlerini anlayabilsinler. Konuşanın doğru bir önermeyi iletme niyeti olmalıdır ki, dinleyen konuşanın bilgisini paylaşabilsin. Konuşanın niyetlerinin doğru olarak dile getirilmesini istemesi gerekir ki, dinleyen konuşanın sözüne inanabilsin.(ona itimat edebilsin) Nihayet, konuşan yerinde, haklı bir söz seçmelidir ki, dinleyen sözü kabul edebilsin ve konuşanla dinleyen kabul edilen bir normatif art yöre bakımından birbirleriyle mutabakata varabilsinler.”

Anlamak sadece dilin bilişsel kullanımıyla gelen önermelerde değil dilin etkileşimsel kullanımına(normatif bağlam) ve anlatımsal kullanımına(konuşanının güvenirliğiyle ilgili) dayanmakta olduğuna göre her verilen siyasi mesajın doğruluğu kendi önermesinin dışında, tıpkı aşağıda Recep Tayyip Erdoğan’ın farklı zamanlarda birbirleriyle tamamıyla zıt olan/çelişen beyanları da mevcutken, inanılırlık ve güvenirlik verilen önermenin yer verildiği mecra haricinde bir zaman serisi içinde, diğer mesajlarıyla uyuşup uyuşmadığıyla, davranışlarında yer verip vermediğiyle beraber incelemesi gerektirmektedir.

Ünlü göstergebilimcilerden Umberto Eco’nun, Peirce’dan sıkça alıntıladığı  gibi, “Her metin  sınırsız anlam üretir.” Bu araştırmada da yer verilen tweetler, sayısal veriler ve bağlam ilişkisinin akademisyenler ve araştırmacılar tarafından da bir çok farklı açıdan anlam üretebileceği göz önünde bulundurularak veriler bütünsel olarak açık veri olarak sunulmuştur.

Araştırma Konusu

Continue reading »

May 242014
 

nymphmaniac posters - lars von trier - analiz - eleştiri

“Hiçbir orgazm yaşamadığımızı kabul etmek istemezsiniz, belki.
Belki de, orgazmların ne olduğunu, aşağı yukarı hangi stilde geldiklerini
ve sizce nasıl elde edilebilir
incelmiş farkındalıkların,
davetkar seslerin ve sessizliğin alemine girmek istiyorsunuzdur.

Gerçekte, orgazmın tarihi,
dünya tarihinden başka bir şey değildir.

Aslında, her yerdedir orgazmlar, her ne kadar
“bir orgazm nedir” sorulduğunda kendi kendimizi
sözcüksüz bulsak da.
Bazıları inanç diye adlandırır orgazmları,diğerleri müzik olarak görür onları
daha başkaları da, kendi kendimizin
en iyi hali der onlara.

Nasıl tanımlanırsa tanımlansınlar, orgazmlar
büyük keyiftir erkeklerde ve kadınlarda, 
iyide ve kötüde, görünür ve görünmezde
gerçek ve gerçek olmayanda 
Herkesin başına gelebilir orgazmlar
ve her çeşit insan için, her çeşit orgazmlar vardır.

Örneğin lirik orgazmlar vardır; hayal edilen,
bir kişi için derin duygular dile getiren…
Balad orgazm vardır sözel olarak canlı kalan,
dramatik orgazm vardır ek izahat gerektirmeyen…
Ve epik orgazm vardır, içinde bir aşığın kahraman ya da
fatih rolünü oynadığı, bir uzun-soluksuz orgazm.

Erkekler çok kez orgazmların kısa
ve göze çarpıcı haikusu’ndan memnundurlar…
Din adamları ve kasvetli tipler matemli,
mersiye türünden orgazmlardan bahsederler…
Ünlüler ve teşhirciler gösteri orgazmına meyillidirler
– seyirciönünde sahnelenen bir stil olan.
Modası geçik erkek ve kadınlar, kırsal manzaranın ortasında
ortaya çıkan pastoral orgazmlardan asla yorulmaz.

Ve gündüz ve gecenin herhangi bir anında
kaybolmuş orgazmlar dolaşırlar amaçsızca,
sokaklarda bekleyerek bulunmayı.

Önemli olan orgazmlar yüzünden fazla eziyet çekmemektir.
Sevmek zorunda değilsiniz onları.

Dahası üzücü orgazmlar da olabilir, hatta
kayıptan, kederden, umutsuzluktan dem vuran
blues orgazmları da olabilir
Sadece sabırlı olun.
Oturun kendinizi evinizde hissedin, gevşeyin ve bekleyin…
Bırakın uzun süre kalsınlar derinliklerinizde.
Hissedin telkin edici ritim ve modellerini.

Bilin uygun anlarını: Onların küçük ayakları
üstünüzden tekrar tekrar geçerken
ve yavaş yavaş beyninizi
bedeninizi ve yüreğinizi ele geçirirken.

/Kadın şair Nin Andrews’ın “Orgazmı Tanımlama” şiirinden…

Lars Von Trier, AntiChrist(Deccal), Melancholia(Melankoli) filmlerinin ardından “Depresyon Üçlemesi” olarak da adlandırılan serinin son filmini “Nymphomaniac” ile tamamladı. Türkiye’de “İtiraf I”  ve “İtiraf II” isimleriyle yayımlanması beklenen filmin gösterimi sinemalarda yasaklandı, mecliste dahi tartışıldı ve bir çok kültür-sanat-edebiyat eserini sansürlemesi veya yasaklaması ile faşizm ve utanç suçları tarihinde hatırı sayılır yeri olan AKP hükümetine yine bir çok tepki oluştu. Filmin diğer ülkelerde 18+ uyarısıyla yayınlanırken, aralarında Nuri Bilge Ceylan, Reha Erdem, Yeşim Ustaoğlu, Onur Ünlü gibi yönetmeler de olmak üzere bir çok sanatçı, yazar, yönetmen yaş sınırına rağmen Türkiye’de yasaklanmasına kınamayla tepki gösterdi.  Faşizan sansürün fıtratında olduğu gibi  yasaklanma,  filme olan ilgiyi daha çok arttırdı ve üniversitelerde, internette izlendi ve kritiği daha fazla yapılan hale geldi. Trier sinemasının “pornografik” olduğu iddiasıyla eleştirilmesi ve rahatsız olunması ise takipçileri için sıradan, sığ ve anlamsız bulunmaya devam ediyor. Zira Trier’in “İyi bir film ayakkabının içerisine kaçan çakıl taşı gibi olmalıdır.” sözüyle belirttiği gibi filmlerinden rahatsız olunması, tıpkı Haneke’de olduğu gibi Trier için de “rahatsız ederek toplumsal bir olguyu sorgulatmaya ve anlamaya dair” başarıya ulaşma eşiğini temsil ediyor.

 

Nympomanyak - Lars Von Trier - Poster

“Aşkı unutun” sloganıyla fragmanları yayımlanan Nymphomaniac’ta, filmin senaristliğini ve yönetmenliğini üstlenen Trier’in kendi sinema geçmişinin olduğu kadar, Trier sinemasının kamera önünden ve kamera arkasından ve de Trier’in bilinç dışı referanslarını barındırması açısından da önem kazanıyor ve gerek ideolojik örüntüsü, gerek anlatım tekniği, gerekse içeriğin felsefedeki karşılığı, Trier’in doğuştan gelen, tarihte ve bilimde sıkça karşılık bulan seksüel birikimin sinema diliyle yaptığı varoluşçu psikanalize uygunluğuyla incelemeye değer bir bulmaca sunuyor.


Filmin Brechthyen Estetikle Yapıbozumsal İskeleti

“Amaçlarımız uğruna duygular bile dünya görüşümüzü desteklemek için kanıt olarak kullanılmalıdır.”

/Piscator

Continue reading »

Ara 242012
 

Kaybolan Meslekler ve Son Ustalar - M. Ali Diyarbakırlıoğlu

yok yok
bir başkaydı onun sanatı
bi başka çekerdi sırmasını
bi başka sürerdi civasını

dükkanı da bi başkaydı onun
girişte yığın yığın hasırdan oturaklar
en arkalara kaçmış bizim tombaklar
yani öyle her müşteri
giremezdi içeri kolay kolay
haliyle pek bilinmezdi ince işleri
kıyamazdı da tabi
yani anlayacağınız
sadece gözüne girmeyenlere
vermemezlik ederdi Tombak Dede
kısacası siz deyin ona
evlere şenlik
biz diyelim
idare ettik gittik
amma
ne tepsileri
ne ibrikleri saklardı orada bi bilseniz
inanın
görür görmez
bir yerleriniz şişerdi hemen
Tombak Dede’nin de nazı
oraya kadardı zaten
fena da olmazdı hani
çarşı pazar
dolaşmazdınız fellik fellik
alıp koydunuz mu evinize
olurdu size işte bi güzel evladiyelik
sahi
ne güzel atardı kahkahalarını
ne güzel süslerdi onlarla tombaklarını
yanakları da bi değişikti sanki
al al
tombik tombik…

sizin de içinizden
geçer mi bazen
yani nasıl desem
hani birisine giderken
düşünür müsünüz
onu orada göremeden
ya geri dönersem?
neden sordum
çünkü
insanın içine doğuyormuş hakkaten
geçen hafta kaldırmışlar naaşını
yetmişe de dayanmıştı gerçi yaşı
kimine göre bu tombaklarla
fazla bile yaşamıştı
ne olursa olsun
Tombak Dedemdi o benim
çok çayını içtim
çok tembihini de küpe bildim

hani kalkmadan önce
biraz daha gül diye
dalga geçerdim ya:
‘sende yok tabi yenge
bırakmıyorsun bir türlü be Tombak Dede
acelem var
bekler bizimkisi
hadi
artık bana müsaade ‘
derdim demesine ama
ama senin şu acelen de
yine bir başka oldu be Tombak Dede
alacağın olsun
nur içinde yat emi…”

/ Reha Başoğul -“Tombak Dede şiiri

Charles Darwin, insanoğlunun alet kullanımında ve alet yapma becerisinde, kesici dişlerinin küçülmesine sebebiyet verdiğini öne sürmüştü. Daha sonraları da tartışılan bu iddiaya karşılık, bazı hayvanların alet kullanımında böyle bir yönelimin görülmediği gözlemlendi ancak alet yapımının insan zekasıyla ilişkilendirilebileceğine dair bir çok makale de yazıldı. İnsanın tarih öncesi çağlardan beri kendi ivedi ihtiyaçları haricinde örneğin inanç ve keyif ayinlerinde müzik aletlerini de yaptığını bilmekteyiz.

Halihazırda olan teknolojiler, el becerilerimizin gitgide yok olduğuna yönelik önermeler içermekte ve insanın alet kullanımında ve de üretiminde makineleşmenin ve modern toplumun üretimden çok tüketimi benimsemesi sebebiyle, el sanatlarına ilişkin becerilerinin azaldığı yönünde savlar ortaya atılmaktadır. Bu, bir başka açıdan insan zekasının da farklı yönde geliştiğinin mi yoksa zekanın işlevini yitirdiği bir dönemin mi habercisi olduğu gelecekbilimcilerce de tartışılan bir soru.

Küçükken kendime ait fırıldak, topaç ve kızak yapan biri olarak, bilgisayar teknolojilerinin ve dijital kültürün getirileriyle beraber el becerilerim ve ilgim dahilinde ciddi bir oranda bu üretim becerimi kaybettiğimi görmekteyim. İlgi duyulursa tekrar kazanabilecek bu becerilerin yerine örneğin mekanik saat, çamaşır makinesi, pantolon veya ceket yaması, araba motoru,elektronik devre ve aksamı tamiri veya üretimi, bir yandan mucitliğe açık bir yandan da bir yandan ilgi alanlarınız yönünde geliştirebileceğiniz yeni alanlar…

Bu anlamda bazı alanlar var ki kimileri çok eski tarihlerden bu yana olmak üzere, mesleğe dönüşmüş ve insanın ilgi alanlarına ve ihtiyaçlarına yönelik süreklilik arz eden üretim ve tamir ihtiyaçlarına karşılık vermiş, kentlerin karakteristiğinde rol oynamış, dinsel tarihin içindeki ruhani mesajların günlük hayat ile dengesini vurgulamış, geçim kaynağı olarak sosyolojik ilişkilerde kuramsal öneme sahip olmuştur.

Mehmet Ali Diyarbakırlıoğlu

1946 doğumlu yazar M. Ali Diyarbakırlıoğlu da İstanbul Ticaret Odası’ndan çıkan 296 sayfalık kitabında, Türkiye’deki kaybolan mesleklere ve onun son ustalarına fotoğrafçı, ressam ve yazar kimliğiyle  gözünü çeviren ve bu temayla oluşturacağı kitabını 1990’lardan beri türlü engellere ve ekonomik zorluklara rağmen tasarlayan, düşünen, tutkuyla sahiplenen ve neticesinde başaran biri.  Aynı zamanda ödüllü spor fotoğrafları olan ve biçimci ressam olarak değerlendirilen ve yaptığı ve ışığın tek kaynaktan yayıldığı resimlerde Rembrandt ve Velasquez’in etkisi olduğunu söyleyen Diyarbakırlıoğlu’nun kaybolan mesleklere olan ilgisi, küçüklüğüne kadar gidiyor. Ders saatleri dışında çalışma zorunluluğu, onu bakır işlemeciliği, dokumacık, masuracılık, dökümcülük ve baba mesleği olan semercilik yaptığı bir geçmişe sahip olmasını ve bu mesleki becerileri kazanmasını sağlamış. Bu nedenle de ‘bazı kitaplar kaderi, kader de bazı kitapları doğurur’ sözü Diyarbakırlıoğlu için geçerli diyebiliriz.

Continue reading »

Haz 262012
 

“The Great Masters” Sergisi: Leonardo, Michelangelo ve Raffaello, Fotoğraf: Reha Başoğul

“Eğer sanatçı, kendini onlara aşık eden güzellikleri görmek istiyorsa, onları yaratacak efendidir.
Eğer tüyler ürperten büyük şeyleri, onu güldürecek ya da gerçekten tutku uyandıran şeyleri görmek
istiyorsa onların efendisi ve Tanrı’sıdır… Aslında, evrende öz, varoluş ya da hayal gücü olarak ne varsa
bu onun önce zihnine düşer, sonra ellerine yansır.”

/ Leonardo Da Vinci

İstanbul, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi ve Arter Tasarım’ın gerçekleştirdiği Türkiye’nin ilk interaktif sergisi özelliğiyle, Tophane-i Amire Kültür ve Sanat Merkezi’nde 31 Temmuz 2012 tarihine kadar İtalyan Rönesansı’nın üç ustasını, Leonardo Da Vinci, (1452-1519) ,Michelangelo Buonarroti(1475-1564),  Raffaello Sanzio’yu(1483-1520) ağırlayacak. Sergide Rönesans ustalarının tüm eserleri olmasa da, sayısız kere replikaları yapılacak kadar önemli, dünya bilim, kültür,sanat tarihinde çok önemli yeri olan Davut Heykeli, Atina Okulu, Sistine Şapeli tavanı freskleri, San Pietra Bazilikası kubbesi, Leonardo’nun not defterlerindeki mekanik ve mühendislik çizimlerinden ve tanımlamalarından yola çıkılarak hazırlanan maketler ile Son Akşam Yemeği eserlerine yer veriliyor.

Kuşkusuz serginin böyle deha özellikleri taşıyan eserlerine yer vermesi dışında, Vestel’in ana sponsorluğu sayesinde, sergideki bu eserlerin bazılarına interaktif bir deneyimle özümsetilmeye çalışan bir özelliği de söz konusu.

Her üçünü daha yakından tanıdığımızda, multidisipliner ve çoklu zeka kuramına uyacak şekilde, farklı yetenekleri ile şair, mimar, heykeltraş, ressam, tasarımcı, mühendis, müzisyen özelliklerini kapılmış gibi gözüken durum Brunelleschi’nin Floransası içindeki görünümde deha denilen ve özellikle Leonardo’un sanat ve bilim adına getirdiği düzlemde zenginliği görürken, bir bilgin olmadan, sadece sanat üzerine mimar,şair,heykeltraş, ressam gibi Michelangelo’yu görüyoruz. Raffaello ile gelen XVI. yüzyılda ise, büyük üstatların sadece tek bir sanatta karar kıldığı bir tercihin öne çıktığını söyleyebiliriz.

“The Great Masters” Sergisi: Leonardo, Michelangelo ve Raffaello, Fotoğraf: Reha Başoğul

Her üçünün bir sergide yer almasının bu açıdan da izlenmesinin faydalı olacağını düşünürken, karakteristik özellikleri itibariyle her üçünün de solak olması, ustalarının etkisinde kalmaları, altın oran kullanmaları, çeşitli disleksi, asperger sendromu gibi biyolojik ve psikojik rahatsızlıklar atfedilmesi de dönemin eserlerine bakış açımızı genişletebilir.

İşin ilginç taraflarından bir diğeri de Michelangelo’nun Leonardo’dan yirmi üç yaş küçük olması ve bu süreçte birbirleri arasında sürtüşmeler yaşamaları ve birbirlerinden hoşlanmamaları, Raffaello’nun ise, böyle iki ustanın yarattıkları sonrası kendine nasıl bir alan açacağı konusunda akıl karışıklığı ve sonra kendisini bulabilmesi, bu üç ustanın bazı eserlerinin oluşmasında motive eden etkenlerden biri olduğu gerçeğidir.

Sergiyi gezerken, her üçünün de eserlerinin üretim zamanlamaları ve kendilerinin dışında gelişen sosyo-ekonomik ve ekonomi politik gerçeklerle incelemenizin faydası olacaktır.

SERGİDEKİ LEONARDO DA VINCI’NIN ESERLERİ (1452-1519)

“Eserleri kısaltanlar, bilgi ve sevgiyi yaralar… Hakkında tam bilgi vermeye yemin ettiği şeylerin parçalarını kısaltmak için
bütünsel olarak ortaya konmuş şeylerin büyük bir bölümünü dışarıda bırakanın ne değeri vardır ki? İnsan ahmaklığı!
Ağacın kereste yapmaya yaradığını göstermek için tümü yapraklarla, çiçek ve meyvelerle bezenmiş bir ağacı çıplak bırakan insanla
aynı hataya düştüğünüzü görmüyorsunuz.”

/ Leonardo Da Vinci

Continue reading »

Eki 222011
 

 

Poster - Melancholia - Melankoli - Lars von Trier - Analiz - Eleştiri

“beni en güzel günümde
sebepsiz bir keder alır
bütün ömrüm beynimde
acı bir tortusu kalır
anlayamam kederimi
bir ateş yakar tenimi
içim dar bulur yerini
gönlüm dağlarda dolanır

ne bir dost ne bir sevgili
dünyadan uzak bir deli
beni sarar melankoli

ne kış ne yazı isterim
ne bir dost yüzü isterim
hafif bir sızı isterim
ağrılar sancılar gelir
yanıma düşer kollarım
görünmez olur yollarım
hem sevgini hem elleri
önüme ölüm serilir

ne bir dost ne bir sevgili
dünyadan uzak bir deli
beni sarar melankoli”

/ Sabahattin Ali – ‘Melankoli’ şiiri

Kıyamet melankolisi üzerine 2011 yapımı Melancholia(Melankoli) filmiyle Lars Von Trier, Alman izole estetizmini öven resim, edebiyat, felsefe, psikoloji, sosyoloji, bilim, müzik akımlarını bir potada eritirken, diğer yandan  Dogville, Manderlay ve son olarak da Antichrist(Deccal) (Film analizi için tıklayınız filminde olduğu gibi, kendisine göre yobaz dini görüşlere karşı duruşundan geri kalmayarak, senaryosunun odağına taşıyan izlecini bu sefer,” insanların melankolik davranışlarının “dinen günah”” olarak adledilmesine protest bir tavır olarak yakmıştır.

64. Cannes Film Festivali’nde Palme d’Or ödülü adayı olan film, ödülü, Melancholia’nın senaryosuyla kozmik görüntüler ve makro evrende insan örüntüsüne indirgemeci yaklaşımı irdelemesi açısından benzeşen öğeler taşıyan Terres Malick yönetmenliğinde çekilen “Tree Of Life” filmine kaptırırken, “en iyi kadın oyuncu” ödülüne ise oyuncusu Kirsten Dunst layık görülmüştür. Bu ödü,l 2009 yılında yine bir Trier filmi olan “Antichrist“ filmindeki çarpıcı rolüyle Charlotte Gainsbourg’a verilmişti. Trier’in dengesiz kadın rollerindeki yeni gözdesi olan Gainsbourg, Melancholia filminde de Dunst ile birlikte baş rolde yer alıyor.

Sanat Tarihinin Dağınık Sembolleriyle yaşatılan İdeoloji

“Yüceltmenin dinamiği idealleştirmeyi seferber ederek, depresif boşluğun etrafına ve o boşlukla birlikte bir hiper-gösterge dokur. Bu artık var olmayanın görkem olarak  alegorisidir. Altta yatan ve örtük durumdaki var olmayanın yerine ve adına yüce anlam, geçiciliğin yerini alan yapıntı budur.”

/ Julia Kristeva

Trier, Cannes’daki basın toplantısı sırasında, daha sonra özür dilemesine sebep olacak “Hitler’i anladığına”  ilişkin ifadeleri nedeniyle oldukça tepki gösterilen ve hatta kovulan bir duruma düşmesinin altında, Alman ekolünün içinde yoğunlukla barınan ve Hitler dönemini de kapsayan “ideloji””, ojenizm”, “paganizm”,” yobaz karşıtlığı”,”sekülerizm” ,”burjuva karşıtlığı” gibi öğeleri filmine de yansıtacağı şekilde el üstünde tutması ve hatta özümsemesi yatmaktadır.

Sadece Trier’e özgü olmayan, örneğin Sartre’nin hocası Martin Heidegger’de de gördüğümüz benzer hayranlık sürecinde olduğu gibi daha sonra pişmanlık arzedecek mi bilinmez, sanat üretimlerine sıklıkla ilham kaynağı olan Hitler-Nazi Almanyası’nın önemli tartışmaların, ideolojiyle beslenen bilimsel, felsefi, müzik ve sanatsal çalışmaların dönemi olduğu da aşikardır.

Melancholia - Melankoli - Lars von Trier - Sinema - Film - Analiz - Eleştiri

Continue reading »

Mar 062011
 


Compania Antonio Gades: Kanlı Düğün ve Suite Flamenco  - Federico Garcia Lorca

“Ay, bu ne çılgınlık!
Seninle ne yatak paylaşmak istiyorum
ne sofra
ve bütün gün, her dakika
yanında olmayı özlüyorum
sürüklüyorsun beni,
gidiyorum,
dönmemi söylediğinde de
uçarak seni izliyorum,
havada bir tutam ot gibi.
Terk ettim sert bir erkeği
ve bütün sülalesini
düğünün tam ortasında,
tacımı taktıktan sonra.
Cezasını sen çekeceksin,
ben istemiyorum çekmeni.
bırak beni! Kaç, kurtul!
Kimse engellemiyor seni!”

/ Federico Garcia Lorca – Kanlı Düğün’nden

Hakkında en çok kitap yazılan ve inceleme yayımlanan İspanyol oyun yazarı ve halk şairi özelliğine de sahip Federico Garcia Lorca’nın 1932’de yazdığı ve “Köy Trajedileri” üçlemesinin ilki olma özelliği taşıyan ve orjinal adı “Bodas de Sangre”(Blood Wedding) olan “Kanlı Düğün”, 2004 yılında hayatını kaybeden ve flamenko deyince akla ilk gelen isimlerden biri olan dansçı ve koreograf Antonio Gades tarafından 1974 yılında ilk kez baleye uyarlanmıştı. İspanyol yönetmen Carlos Saura’nın İspanyol kültürüne, dansa, flamenkoya olan tutkusu “Kanlı Düğün” ü ve flamenkoyu daha da bilinir kılarken, dans performansı olarak da Dünyanın bir çok yerinde sahnelendi. 5 Mart 2011 akşamı ise Gades’in ismini yaşatan Gades Topluluğu tarafından, artık Lorca’nın, Gades’in ve Saura’nın “Kanlı Düğün”ü de diyebileceğimiz 6 bölümden oluşan bu eser, Cemal Reşit Rey Konser Salonu‘nda tekrar hayat buldu. Gösterinin ikinci bölümünde ise yine Gades Topluluğu’nun koreograflığında “geleneksel flamenko”’nun özelliklerini neredeyse Antonio Gades ismiyle anılan Farruca formuyla, 8 bölümden oluşarak sunulan yanık ağıtlar, agresif ve tutkulu bakışlar ve sert topuk sesleriyle katışan alkışların mest ettiği dans gösterisiyle tamamlandı.

İspanya kültürü için resim sanatı konusunda Salvador Dali nasıl büyük bir basamak ise şiir konusunda Federico García Lorca için aynı yeri hakettiğini söyleyebiliriz.Şairliği dışında ressam ve piyanist olan Lorca’nın, Endülüs köylerinden New York’a, Bounes Aires’e ve tekrar Madrid’e, ve nihai olarak İspanyol iç savaşında sağcı falanjistler tarafından kurşunlanarak öldürüldüğü Granada’ya varan yaşam yolculuğunda bir çok şiir, düşünce, temsil sığdırma başarısı göstermiştir. Arjantin’de Pablo Neruda ile de yolları kesişen, sıkı arkadaşı olan Neruda’nın kendisinden oldukça etkilendiği ve kendisi için yazdığı şiiri bir çok şiir meraklısı ve tarihçi tarafından bilinmektedir. Lorca için şöyle diyordu Neruda : Continue reading »

Şub 282011
 

Güzelliğin Tarihi - Umberto Eco  - Kitap - Doğan Kitap

“Güzelliğin bu tanımı, herhangi bir çıkardan başka bir haz nesnesi olarak ifade edilen,
bundan önceki tanımından türetilebilir. Çünkü haz duygumuzun herhangi bir çıkardan
bağımsız olduğu bilinci ancak bu şekilde değerlendirilebilir. Herkesin haz duyması için
gerekçeler içermelidir. Çünkü, haz kişinin heveslerine(ya da önceden tasarlanmış diğer
bir ilgiye) dayanmadığından ve yargılayan kişi nesnenin değerinin artması açısından
kendisini tamamen özgür hissettiğinden, hazzını kişisel koşullara dayalı olarak açıklayamaz.”

/ Immannuel Kant – Güzelliğin Yansız Hazzı, 1790

Medyanın çeşitlenmesi ve kitlelere nüfus etme gücünün artması ile yapılan paylaşımlar sonucu, 21. yüzyılı yaşadığımız  noktada,  insanın kendince ve kendine başvurmadan oluşan “güzellik” anlayışı bir çok farklı şekilde ele alınmış, kimi zaman elitizm içinde bir Pirelli takvimindeki çıplak kadın “güzel” olarak ön plana çıkarılıp, gerçeküstü olarak düşünsel hadım edilmeye yüz tutan bir fikriyatın temsilcisi olurken, kimi zaman dini bir motif kazanarak mucizevi bir İsa’nın göğe yükselişi yarattığı heyecan ve varoluşsal lezzet kıyasında üst düzey bir erekle “güzel” olarak anılmış, kimi zaman ay ışığının yarattığı yakamozda bir çiftin elele tutuşması anı simgesel olarak “güzel” olarak adledilirken, bunun matematiksel formu bile veya şiiri bile güzellik çarklarından biri olduğu gibi, kimi zaman ise bir yılanın açlık bahanesiyle bir fareyi yuttuğu an doğa içinde belki de her an olmasına rağmen sıradışı bulunarak hayranlık uyandırdığı “güzel” olarak anlatılagelmiş ve çeşitli sanat dallarıyla diğer insanlara sunulmuştur.

Kuşkusuz bu örneklerin çok daha arttırılarak ele alınabilecek güzellik olgusunun, bu kadar farklı koridorlarda uzun süre gezilebilecek derecede sonsuz denecek cinsten bir çeşitlilik sunması, güzelliği, niye güzel bulduğumuzu, hangi tutkuların, arzuların, inançların, ilişkilerin ve trendlerin onu böyle kıldığını algılamamız ve anlamamız açısından tarih boyunca yaşanan olayları, ilişkileri ve doğa enstanenelerin içinde değerlendirilmesi gereken bir bilgi arkeolojisine ihtiyaç duymaktayız.

Sanat Tarihinde nadir bilgi arkeolojisine kapsamlı bakan kitaplar vardır ki Gülün Adı, Foucault Sarkacı, Kraliçe Loana’nın Gizemli Alevi romanları dışında Umberto Eco, “Güzelliğin Tarihi” ve “Çirkinliğin Tarihi” kitaplarıyla bu bazen içiçe geçmiş panaromayı çözümleyecek ve estetik tarihini ve izafi görüşleri de katarak anlattığı kitaplarıyla, uzmanı olduğu göstergebilim kuramlarını da dahil ederek, bu yüzyıl için ışık tutacak ender kitaplardan birini oluşturmayı başarmıştır. Ancak tüm bunlara rağmen, kitapta dikkatinizi çekecek en büyük eksiklik; Ortadoğu, İslam ve Doğu sanatlarının bu kurguda yerini almaması ve Eco’nun Batı kültürü içerisinde bu çerçeveyi sınırlandırması olacaktır.

Türkçesi Doğan Kitap’tan usta çevirmen Ali Cevat Akkoyunlu çevirisiyle çıkan “Güzelliğin Tarihi” , Umberto Eco tarafından 17 bölümden oluşan 90 başlıkta ele alınmakla beraber, kurgusundaki özeniyle de takdir edilecek bir yana sahip. Continue reading »

Haz 132010
 

Gunther von Hagens - Orijinal Vücut Dünyası-Yaşam Döngüsü - Body Worlds sergisi

“Ölüden diriyi çekip çıkarınca ölen, doğru yolu bulur.”

/Mevlana

60’dan fazla ülkede 30 milyondan fazla ziyaretçiye ve 11 bin 500 beden bağışçısına ulaşan Alman bilimadamı ve anatomist Dr. Gunther Von Hagens’in sıradışı sergisi 11 Haziran- 17 Aralık 2010 tarihleri arasında İstanbul Modern/Antrepo 3’de ziyaretçilere açıldı. Serginin ilk defa Müslüman bir ülke olarak anılan Türkiye’de de açılması ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın organ bağışı konusundaki negatif fetvası nedeniyle de izleyenlerin bazılarını biyoetik dışında inançsal sistemleri açısından da itki duymasına sebep olabilir.

Gunther von Hagens - Orijinal Vücut Dünyası-Yaşam Döngüsü - Body Worlds sergisi

Dr. Angelina Whalley’in kavramsal planlayıcısı ve tasarımcısı olduğu sergide, Gunther von Gagens’in mucidi olduğu ve 1977’de patentini aldığı Plastinasyon (estetik anatominin sunumunu olanaklı kılan anatomik örnek koruma yöntemi) tekniği sayesinde 200’den fazla insan örneğinin döllenme sürecinden cenine, bebeklikten çocukluğa, ergenlikten gençliğe, yetişkinlikten yaşlılığa kadar olan tüm yaşam evresini anlatıyor.

Sergiye girmeden önce yetkililerin uyarmasıyla 5 TL karşılığında size mevcut vitrinlerdeki anatomik nesneler hakkında sesli bilgi sahibi olmanız açısından bir araç teklif ediliyor, almanızı tavsiye ederim, faydalı oldu.

Sergiye girişte büyük ekranlarda bir çok insan yüzünün değişimini izleyerek başlıyorsunuz. Akabinde döllenme evresinden başlayarak ceninler karşınıza çıkıyor. Bir yandan hafta hafta ceninin gelişimini farklı plastinatlarda görürken diğer yandan camekan vitrinlerde açıklayıcı yazılardan faydalanıyorsunuz.

Gunther von Hagens - Orijinal Vücut Dünyası-Yaşam Döngüsü - Body Worlds sergisi

Erkek ve kadın kafatası, beyni, cinsel organları, sigara içen ve içmeyen akciğerleri, plasentası, aortları, derisi, kalça ve uyluk kemikleri, omuz ve dirsek eklemleri, diyaframı ayrı ayrı parçalar halinde serginin çeşitli lokasyon noktalarında görebiliyorsunuz ve eğer ses aygıtınız varsa bunlar hakkında kulaklığınızla aygıta girdiğiniz numaraları tuşlayarak ilgili figüre dair biyolojik bilgileri dinleyebiliyorsunuz.

Continue reading »

Mar 052010
 

“…
Neden karşımızdakinin içindeki özü görmedik de
kendi özümüze ağ ören nefreti yakıştırdık ona
ve her gün kimse beni anlamıyor deyip
aslında herkesin şarkısını söyledik dört duvar arasında?
…”
/ Reha Başoğul- “Neden” şiirinden

Önceki yıllarda Kürklü Merkür, Karatavuk ve Böcek oyunlarını izlediğim ve daha çok Kürklü Merkür oyunuyla adından söz ettiren DotMarsta Tiyatrosu’nun “In-yer-face” akımını  devam ettirdiği ama biraz da bundan ayrıştırmak isteyen bir yazar olan Simon Stephens‘ın kaleminden çıkan  ve Türkiye ayağını Murat Daltaban‘ın yönettiği bir oyun “Pornografi”. Şehirleşme ve beraberinde getirdiği medeniyet kavramı üzerine kafa yoran ve komedi filmlerinden izlemekten hoşlanmayan, ayrıca şehire ve şehirleşmeye özel sorunlara dair bir teşhir merakını kolayca farkedebileceğimiz Simon Stephens’in, özünde bize sorgulatmak istediği soru keskin bir şekilde şu:  “Pornografi nedir?”

Pornografi9
Aslında bu soruya karşı cevapları bilindik ve yerinde ama gündelik düzlemde bunu ayrıştıramamızdan kaynaklı sıkıntı yaşayacağımızı da bilerek, çok yakın bir tarihte gerçekleşen bir dizi gerçek ve global olayın gündelik hayattaki karakterlere olan etkisini mercek altına alıyor.
Bu olaylar zincirindeki global ortamı anlatmak için BBC internet sitesinin Temmuz 2005 yılında en çok okunan konu başlıklarına dair seçtiğim Türkçe içerikli birkaç habere yer vermem gerekiyor:
Mar 302009
 

graphiti

Bilginler sanat tarihi boyunca bir çok halihazırda olan analizin temel yaklaşım biçimlerine  kendi teorilerini oluşturmak için başvurmuşlardır.  Bu yaklaşım biçimleri David Lodge’un “Small Word” kitabında 13 farklı şekilde listelenmiştir. Alegorik, Arketip, Biyografik, Dini,Varoluşçuluk, Freudyen, Tarihi, Jungian, Marksist,Mitolojik, Fenomenel, Retorik ve Yapısal.

 Görsel İletişimde uygulanan etik teorisi ise bu makalenin konusudur. Fakat gerçekte bir çok analitik perspektiften sadece bir tanesidir. Bir ortamdaki görsel mesajın üretimi, sunumu ve tüketimi  doğruluğu görülebilir bir şekilde  tarihi, kültürel ve eleştirel perspektife ait bir dilimin içinde kendini bulabilir.

 Teorinin inşasının gerektirdiklerine bakarsak her bir evre birbirinden gelişir. Bundan başka görsel imajlar  üç ana unsura sahiptir: Eğitimsel, ortamsal ve algısal. Tüm bunlar görsel imajın yaratıcısı tarafından tasarlanan bir amaca ve imajı tüketen kişinin boşluğuna sahiptir. Örneğin gazetecelik ve reklamda kullanılan görsellere bakarsak; bunlar süreklilik arz eden bir boyutta zıt kutuplarda dolaşan iki çeşit görsel biçimidir . Her ne kadar “tartışmalı gazetecilik” denen bir kavram olsa da gazetecilikte kullanılan görseller sıklıkla eğitimsel unsurun bir parçası olarak tatmin edicidir. Buna rağmen bu tarz görsellerin aynı zamanda algısal ve çevresel bileşenleri de bulunmaktadır. Aynı şekilde reklam içeriklerinde kullanılan görsellerin algılara hitap ettiği gerçeği yanında eğitimsel ve çevresel özellikler içerdiği halen tartışmaya açıktır. Tüm bu üç unsurun birleşimine baktığımızda ise etiksel teorinin kitlesel medyanın içeriğini kapsayan tüm görsel mesajların bizlere ulaşması açısından bir temel oluşturur.

Continue reading »

Mar 242009
 

1770_thomas_gainsborough_the_blue_boy-wr400
Batı’nın resim tarihinde popüler kültürün bir parçası haline gelen bir kaç resim vardır. İngiliz sanatında bundan iki tane vardır.1821 senesinde çizilmiş olan bir manzara resmi. diğeri de bundan neredeyse 1 asır önce genç bir çocuk imgesinin resmedildiği “Mavi Çocuk” adlı portredir. Bu Thomas Gainsborough’undur. Gainsborough vatandaşı Reynolds’la birlikte 18.yy’ın en başarılı portre ressamıdır. İngiliz meslektaşıyla girdiği bir anlaşmazlık sonucu bu resmi çizdiği söylenir. Fakat Gainsborough’un esas tutkusu portre çizmek değildir. Ona en büyük huzur veren şey, manzara resmi çizmektir. Her iki alanda da kendini bir usta olarak kabul ettirmiştir.

Mar 212009
 

Bir Rumi motif örneği:Çift başlı kartal

Anadolu Selçukluları tarafından çini, kitap, ahşap, kumaş alanları üzerine uygulandığı için “Anadolu” anlamına gelen, Rumi olarak adlandırılan, diğer adı “selçuki” olan, geometrik formlar, mitolojik öğeler ve hayvanlar, simetrik biçimler kullanan, Osmanlı’nın son zamanlarında batı mimarisinin ve süsleme sanatının modernleşme(!) mantığı altında kullanım sıklığı ciddi şekilde azalmış bir türk süsleme sanatı türü. Detaylı bilgi için tıklayın.

rumisanati1rumisanati2

Mar 152009
 

 

kandinsky

“Sanatta Ruhsallık Üzerine” adlı kitabında; 

“güzellik ruhsal ihtiyaçtan doğar;ruh bir piyanodur, renkler bu piyanonun tuşları, gözler ise tellerine vuran çekiçleridir. sanatçı ise farklı tuşlara basarak insan ruhunu titreten eldir” 

ve de Schoenberg’e yazdığı mektuplardan birinde, 

“eğer bir ressam kendi iç dünyasını kesin olarak biçimlendirmek ister ve buna kendini şartlarsa, müzisyenin kendi iç dünyasını, hiçbir doğa öğesini araya katmaksızın kolay ve doğal olarak ifade ettiğini bir çeşit kıskançlıkla görür. böylece ressamda aynı soyut ifade biçimini kendi resminde arar ve bundan dolayıdır ki; bugünkü resmi ritmik, matematiksel ve yapısal bir biçimleme eğilimi içindedir.” 

diyerek müzik-resim ilişkisine değinen sinestezi hastası olmasına kendisi dahil şükredilecek ressam, estetik teorisyeni. Eserleri için tıklayın.

kandinsky