Ara 112015
 

kapak
“İyi bir grafik, bizi asla görmeyi beklemediğimizi görmeye zorlar”

/ John Tukey

Türkiye’deki ve Dünya’daki haber sitelerinin Twitter’da takipçi sayısı arttıkça , o haber sitesinin kullanıcılar tarafından paylaşım sayısı artıp artmadığı merak konusudur.  Sitelerin yüksek takipçi sayısına ulaşma isteği, pazarlama bütçeleri itibariyle yeni ve sadık kullanıcılara hedefli olurken, içinde reklam, takipçi satın alma,  fake takipçilere sahip olma gibi faktörlerler haricinde sunduğu içerik kalitesi de belirleyici olmaktadır. Bu araştırma Alexa ve Comscore’a göre en çok ziyaretçisi olan yurtiçinden 60, yurtdışından 53 haber sitesinin toplam 113 sitenin, bir etkileşim faktörü olarak kabul edilen kullanıcı tarafından tweetlerinde yer verilen o siteye ait link sayısı ile Twitter hesabındaki takipçi sayısı arasındaki ilişkinin araştırılması hedeflenmiştir. Continue reading »

Mar 152014
 

Panoptikon

“Köpürerek koşuyordu atlarımız
Durgun denize doğru.

Bu uçuş, güvercindeki
Özgürlük sevinci mi ne!

Öpüşmek yasaktı bilir misiniz?
Düşünmek yasak,
İşgücünü savunmak yasak!

Ürünü ayırmışlar ağacından,
Tutturabildiğine,
Satıyorlar pazarda;
Emeğin dalları kırılmış, yerde

Işık kör edicidir, diyorlar
Özgürlük patlayıcı
Lambamızı bozan da
Özgürlüğe kundak sokan da onlar
Uzandık mı patlasın istiyorlar,
Yaktı mı tutuşalım
Mayın tarlaları var,
Karanlıkta duruyor ekmekle su

Elleri var özgürlüğün,
Gözleri, ayakları;
Silmek için kanlı teri,
Bakmak için yarınlara,
Eşitliğe doğru giden.

Ben kafes, sen sarmaşık;
Dolan dolanabildiğin kadar

Özgürlük sevgisi bu,
İnsan kapılmayagörsün bir kez;
Bir urba ki eskimez,
Bir düş ki gerçekten daha doğru.

Yiğit sürücüleri tarihsel akışın,
İşçiler, evren kovanının arıları;
Bir kara somunun çevresinde döndükçe
Dünyamıza özgürlük getiren kardeşler.
O somunla doğrulur uykusundan akıl,
Ağarın o somunla bitmeyen gecemiz;
O güneşle bağımsızlığa erer kişi.

Bu umut özgür olmanın kapısı;
Mutlu günlere insanca aralık.
Bu sevinç mutlu günlerin ışığı;
Vurur üstümüze usulca ürkek.

Gel yurdumun insanı görün artık,
Özgürlüğün kapısında dal gibi;
Ardında gökyüzü kardeşçe mavi!”

/ Oktay Rıfat – ‘Elleri var özgürlüğün’ şiiri

New York Times’ın en çok satanlar listesinde de yer almış, Google’ın Yönetim Kurulu Başkanı Eric Schmidth ve Google Ideas’ın yöneticisi Jared Cohen’in 2013 yılında kaleme aldığı “Yeni Dijital Çağ” kitabının “Devrimin Geleceği” bölümünde şöyle yazar:

Yeni bağlantılı toplumlarda devrimci hareketlerin hızla çoğalması bazı gözlemcilerin öngördüğü gibi er geç köklü devletler için tehdit edici olmayacaktır, çünkü iletişim teknolojileri devrimlerde, dengeyi halkın lehine değiştirecek şekilde pek çok dönüşüm sağlasa da, bu araçların etki edemeyeceği bir takım kritik değişim unsurları vardır. Bunların en başta geleni, muhalefeti zor zamanlarda ayakta tutabilecek, reforma yanaşması halinde hükümetle pazarlığa oturabilecek ya da diktatör kaçıp gittiğinde sorumluluğu üstlenerek halkın istediklerini verebilecek bireylerden oluşan birinci sınıf liderler yaratılmasıdır. Teknolojinin, bir kişinin devlet adamlığı rolünü doldurabilecek vasıflara sahip olmamasıyla bir ilgisi yoktur. Son yıllarda kalabalık gençlik kitlelerinin sadece cep telefonu ve benzer cihazlarla silahlanmış halde tarihte yıllarca sürmüş olan bir süreci hızlandırarak, onlarca yıllık otorite ve kontrole meydan okuyan devrimleri ateşleyebildiğine tanık olduk. Teknoloji platformlarının, verimli kullanıldıklarında, diktatörlerin devrilmesinde önemli bir yol oynayabileceği artık açık. Olası sonuçlarına bakılırsa – zorbalıkla ezilme, rejim değişikliği, iç savaş, demokrasiye geçiş – devrimleri yapan ya da yıkanın kullanılan araçlar değil insanlar olduğu da açıktır.

Günümüzde , devrimlerin bileşenlerine bakıldığında özellikle sosyal medya ile kıvılcımlanmaya ve hatta olgunlaşmaya başlayan, akabinde ana akım medyayı etkileyen, tetikleyen, tehdit eden ve hatta dönüştüren unsur, teknoloji guruları tarafından, alıntıda bahsedildiği gibi, teknolojiyle değil, onun önünde değerleriyle var olan insanla mümkün. Dijital dünyayı devrimlerin söylem alanı olarak kullanmasıyla insan kendi varoluşunu yüceltebilecek mi?’sorusuna yanıt ise bir çok felsefe oturumlarında tartışılmaya devam ediyor. Gençlerle birlikte etkisini gösteren mobil penetrasyonun artmasıyla birlikte bilgiyi ve gerçeği arayışımıza katkıda bulunduğuna inandığımız insan, bu şekilde “hızlanarak” ‘kendisine ne kadar değer verebiliyor, katabiliyor?’ bir çok insanın içinde de cevabını bulmak için yeşerttiği bir soru olarak karşımıza çıkıyor.

GÖZETLEMEK İSTEYEN İKTİDARI GÖZETLEYEN DİJİTAL HALK HAREKETİ

“Nasıl bilgisizlik ortaçağ boyunca hıncını aldıysa, bizim bilgimiz de bizden hıncını alacaktı…”

/Nietzsche

Continue reading »

Oca 172011
 

Karar Anı - Jonah Lehrer - Kitap Kapağı “Çözdüm her şey çok basit
Denize doğru
Üç beş dakika yeter derdimi anlatmaya
Zaten çoğu şey değmez çok konuşmaya
Denize doğru

Düşlerimde bile kaçtım denize doğru
Aslında kaçmak değil sevgiye koşmak
Sessizdiler ama çoktular
Biraz deli biraz çocuktular
Denize doğru

Kolunu kaptıranlara çare bulunmaz
Yaşam bizden hızlı
Beklesen olmaz
Kararımı çoktan verdim
Denize doğru

Gülmez çünkü hiç bilmez
Dertleri ağır
Bütün kapılar çalınır
Ama bilgeler sağır
Mışlar mişler ne demişler
Burada bulamamışlar
Denize doğru

Gittim çünkü eskittim
Kentin sokaklarını
Kimsenin umurunda değil
Suratlar soğuk
Ardımda çok şey bırakmadım
Kalanları da almadım
Denize doğru

Adını düşürenlere üzülsen değmez
Sesini kaybedenlerin bir şarkısı olmaz
Kararımı çoktan verdim
Denize doğru”

/ Bülent Ortaçgil – “Denize Doğru”‘dan

Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi’nden Ferit Burak Aydar çevirisiyle çıkan, yazar Jonah Lehrer’in “Karar Anı” kitabı, hayatımızda verdiğimiz kararların, insanların akılcı varlıklar olarak, mantıklı kararlar alma yetisini başka bir perspektifte inceliyor.

Nobel ödüllü sinirbilimci Eric Kandel’in laboratuvarında, Le cirque 2000 ve Le Bernardin restoranlarında çalışan, Boston Globe ve Washington Post gazetelerinde, Nature, the New Yorker ve Seed dergilerinde yazıları yayımlanan bir yazar olan Jonah Lehrer’in daha önce “Proust bir Sinirbilimciydi” kitabı da bulunmaktadır.

Tarzı itibariyle “İrrasyonel” ve “Buyology” kitaplarını anımsatan “Karar Anı”nda, yazarın beynimizin hangi anlarda, nasıl karar aldığını incelemek ve yakınen tahlil etmek adına örnek aldığı olayların asıl kahramanları olan oyun kurucular, pilot, şarkıcı, yönetmen veya poker oyuncularıyla birebir görüşmelerindeki aldığı izlenimleri, sinirbilim çerçevesinde değerlendirerek okuyuculara sunuyor. Analoji olarak Nobel ödüllü psikolog Herbert Simon’un insan beynini makasa benzetmesini kullanan Lehrer, her bir karar anında makasın bir ucu olan beyni ve diğer ucu olan beynin faaliyet yürüttüğü özgül çevreyi bilim dergilerindeki referanslarını da inceleyerek çıkarımlara varıyor.

Kitap, 9 bölümde ‘karar anları’nı inceliyor: Continue reading »

Eki 272010
 
Hürriyet Doğum Günü Gazetesi
Hürriyet Gazetesi’nden okurlarına doğum günü, sevgililer günü, yıl dönümü ve diğer tüm özel günler için unutamayacakları bir hediye fırsatı!
Doğduğunuz gün Türkiye’de ve dünyada neler olduğunu hiç merak ettiniz mi?

Hürriyet, ilk yayın tarihi 01.05.1948’den günümüze kadar olan tüm baskılarının birinci sayfalarını kullanımınıza sunuyor. Bu sayede aileniz ve sevdiklerinize, doğum günlerine ait sayfayı armağan ederek bu özel günleri unutulmaz kılabilirsiniz. Ya da dilerseniz kendi doğduğunuz güne ait gazetenin ilk sayfasını sipariş edip saklamanız mümkün. Ayrıca Türkiye ve dünya tarihine damgasını vurmuş bilimsel ve kültürel olayların manşetlerde yer aldığı gazete sayfalarına da sahip olabilirsiniz! Örneğin “İnsanoğlunun aya ilk defa ayak bastığı gün” ya da “Nobel ödülü alan ilk Türk!”

Hürriyet Doğum Günü Gazetesi
Size özel Hürriyet’inizi, orijinal gazete kağıdına baskılı olarak farklı ebatlarda seçebilirsiniz. Ayrıca ister karton tüp içerisinde, ister özel kutuda, isterseniz de oldukça şık bir ahşap çerçeve içerisinde sipariş verebilirsiniz.

Bunun için tek yapmanız gereken http://satis.hurriyet.com.tr adresini ziyaret ederek istediğiniz tarihi belirtmeniz!

Bir bumads advertorial içeriğidir.

Mar 012010
 

Tahsin Yücel’in ‘Kumru ile Kumru’ romanı ; Kumru adında Anadolu köylüsü bir genç kızın “görücü” usulüyle İstanbul’a “köylüsüne göre” kurtarıcısı bir kapıcıyla evlenerek gelen ve daha sonrasında yavaş yavaş eşyalara karşı tutku besleyerek(misal buzdolabı, müzik seti) onları ailesinden ve hayattan üstün tutarak var olan ilişkilerinin nasıl değiştiği ve toplum içerisinde bu tutkuları nedeniyle nasıl statü atladığını ve başka bir Kumru figürüne büründüğünü anlatan “iyi” bir romandır. Dilde tekrarın olduğu ve sonunun çok da tatmin etmediği(bu yazarın başarısı da olabilir) bu roman aynı zamanda ” tüketici davranışları” açısından da çözümlenmeye değerdir. Aşağıda önce roman özetimi ardından çözümlememi bulabilirsiniz:

ROMANIN ÖZETİ:

Continue reading »

Nis 132009
 

picture-1

Herşeyin online olduğu ve ağzı olanın konuştuğu bu devirde firmaların kendileri hakkında ne düşünüldüğünü, daha da önemlisi aktif ya da potansiyel müşterilerin onlar hakkında neler düşündüğüne dair bilgi eksiklikliğinden ya geç aksiyon alınır veya müşteri kayıplarının nedenlerine dair fikirler gerek markanız gerekse markanızı emanet ettiğiniz ajaslarınız tarafından ölçümlenemediği için havada kalır. Zira müşterileriniz her zaman sizin Çağrı Merkezlerinizi arayarak veya e-posta atarak kısaca ayağınıza gelerek düşüncelerini ifade etmez.  Sizin yükümlülüğünüz her zaman müşterinin laf ağzından çıktığı an yakalamak üzerine kurulu olmalıdır ki bu da oldukça zor bir iştir ama en hızlı ve en doğru aksiyonlar da böyle alınır. Bunun için milyonlarca dolar paralar harcanır, pazar ve tüketici araştırmaları yapılır, sonucun doğruyu yansıtıp yansıtmadığını ise her zaman emin olmadan izlersiniz.

Dünyada en çok kullanıcıya sahip CRM(Müşteri İlişkileri Yönetimi) yazılımı ve hizmeti sağlayan Salesforces.com, bilginin internette bu kadar dağınık olduğu sanal dünyalarımızda, firmanız hakkında facebook’ta, bloglarda, forumlarda neler konuşulduğunu, ürününüz hakkında ne gibi geribildirimlerde, şikayetlerde ve yorumlarda bulunulduğunu ölçümleyerek sizin önünüze Google Analytics misali  raporluyor. Bu işi CRM odaklı olmayan yöntem ve arayüzle Google Alerts ve Tracur sizin yerinize siteleri tarayarak yapıyordu. Ancak arayüz olarak çok daha başarılı olan ve Service Cloud olarak adlandırılan SalesForces.com’un bu ürünü yerin kulağı var tabirini hakeden bir sonuç sizlere sunuyor. Ürünün demo videosunu aşağıdan izleyebilirsiniz.

Mar 282009
 

bilincalti21.yy’ın ilk yıllarını yaşayan insanoğlu, tarih boyunca kendi yarattıkları ile kendi yaşamını zorlaştırmıştır. Silahlar, atom bombası, televizyon gibi teknolojiye bağlı yaratımlar dışında, milliyetçilik gibi bazı kavramlar da bu yaşamı zorlaştıranlar arasındadır. “İnsan” içinde olduğu savaş, iş yaşamı, sanat ve bunun gibi bir çok ortamda, bu yarattıklarına çeşitli sebeplerle bağlı kalmayı sürdürmüş, ancak yok etmek isteğini, isyanlarını yansıttığı ya da yeniden türettiği çeşitli konuların başında ya da sonunda hep karşısına çıkan ve onun tarafından yargılanacağını bildiği kavram ‘etik’ olmuştur. Hiç bir zaman kendisini neslini, haysiyetini, hayatını ve zamanını düşünmekten alıkoyamayan insan ırkı, kendi iç dünyasına çekilince bireysel etiğinin ona ne gibi kısıtlamalar getirdiğini, ne gibi kolaylıklar sağladığını düşünmekten kaçamaz. Kurumsal düzeyde ise, akademik ortamlarda yoğun bir şekilde tartışılan ve zaman zaman küçümsenen etik kavramı hakkında araştırmalar yapılmakta, kurumsal etik kodlarının kamuoyuna açıklanması gereği hissedilmektedir.
Ancak bu kurumsal çabalar, doğa, zaman, bilim, teknoloji, sanat alanında örneğin finansal kaynakların yöneticilerini samimiyetsiz bulmamızı, toplumsal geleceğe dair umutsuzluk duymamızı engellememektedir.

Bu umutsuzluğun sebebi ticaret ve etik arasında varolan gerilim midir? Kısaca, ticarette etiğin söz konusu olamayacağı varsayımı mıdır? Tüm bunları derinlemesine düşündüğümüzde, belki de modern çağda sıklıkla karşılaştığımız etik kavramının en büyük sorununun, düşünce çağının başlangıcının da sorunu olması da ilgi çekicidir. Zira etik kesinleşmiş bir tanıma sahip değildir. Etik kavramının kendisi tam da bir çıkar mücadelesi alanına dönüşmüş ve bu nedenle de etik kurallar belirlenmesi işi, içinden çıkılmaz bir hale gelmiştir Etiğe ilginin canlanmasında çeşitli etkenler rol oynamıştır. Ne var ki, bugün moda olan, felsefenin daimi bilgisel bir alanı olarak etik değildir. Moda olan,“meslek etiği” denilen ilkelerdir. Bunların en eskileri bio-medikal etik veya bioetik ve basın etiğidir. Şu anda çeşitli meslekler ve hizmet alanları da, kendi etiklerini geliştirme çabası içerisindedir. ‘Etik’le ilgili bir diğer gelişme de, bütün kültürlere saygı talebinin ve postmodernizmin norm sorunlarına relativist yaklaşımının -”her şey olur” (any-thing goes) ilkesinin- yarattığı kargaşa karşısında, bazı çevrelerin “evrensel bir etik” veya “evrenselleştirilebilir bir etik” ya da “global bir etik” geliştirme girişimleridir. Etikle ilgili bu girişimlerde çeşitli epistemolojik karıştırmalar dikkat çekmektedir. Bu karıştırmalar da, etiğin, bugün gündeme getiren ihtiyaçlara cevap verebilecek şekilde geliştirilmesine engel olmaktadır. Continue reading »

Mar 012008
 
Pygmalion

Oldukça geniş perspektiflere etki eden iletişim psikolojisinde yer alan olgudur ve Etiketleme Teorisi’nin de çerçevesini oluşturur. ‘kendini gerçekleştiren kehanet’ adı verilen bu olgunun kökeni mitolojideki Kıbrıs prensi Pygmalion’dan gelmektedir: hikayesi ise şöyle: “Olgunun eski yunan mitolojisinde yer alan örneği hiç kuşkusuz sihire dayanıyor. kıbrıs prensi, aynı zamanda heykeltıraş Pygmalion, ideal kadını temsil eden fildişinden bir heykel yapmış ve ona Galatea adını vermiş. Galatea o kadar güzelmiş ki, kendini ona aşık olmaktan alıkoyamamış ve ona hayat vermesi için tanrıça Venüs’e yakarmış. Venüs de onun bu isteğini kabul etmiş ve sonsuza kadar bahtiyar yaşamışlar.”
Continue reading »

Oca 302008
 

Levi’s’ın Free to Move Project

Levi’s’ın Free to Move Project adı altında Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Grafik Tasarım öğrencilerinin çalışmalarıyla Manajans ve 41?-29! ‘un emekleriyle ve benim de 41?-29! bünyesindeyken nacizane proje yönetimimle oluşturulan online sergi, gerek özgürlüğüne düşkün ve harakete doyamayan Levi’s marka konumlandırılmasının gençler tarafından nasıl algılandığı ve görsel hafızada canlandığı, gerekse grafik-tasarım öğrencilerinin mesleki yaşamında reklam etkinliklerini birebir deneyimlemesi açısından önem arzediyor.

Öğrencilerin sesleriyle kendi çalışmalarını anlatıp, siteyi gezenlerin oy vererek değerlendirdiği bu keyifli e-sergiyi gezmek için buradan buyrun.

Oca 112008
 

Süt uğruna “get the glass” nidalarıyla Milkatraz Hapishanesi’nden kaçmış takıntılı Adachi ailesini polisin takip etmesi üstüne kurulu, nefis bir 3d boardgame, tabii ki thefwa nazarında 2007 yılının en iyi sitesi olur, buradan da oynanır. Yaratıcıları da şaşırtıcı değil: süt markaları konusunda uzmanlaşmış Goodby . Ha yakalandık yakalayacak dedirten, adrenalin salgılattıran kovalamacası ve araya serpiştirilen nice oyun, suç dosyaları da cabası. Haliyle filmini de bekliyoruz. Bende ise kalsiyum eksikliğine dayanan bir sonuç mevcut: ver cookie’yi al cookie’yi derken hala bitiremedim, süt içip gelicem.

gotmilkgotmilk2gotmilk3gotmilk4

May 192006
 

 

Capital 5/2006 sayısında çarpıcı bir araştırma yayınlandı. 2005 yılında 5 bine yakin ürünün sunulduğu ve bunlar arasından piyasadan çekilen urun sayısının 2 bin olduğu söyleniyor. Buna paralel olarak, Dünya’daki ürün lansmanı oranlarının sonucu %90 basarisizlik olarak seyrettiğini açıklayan bir yönetim gurusunun görüsüne de yer verilmiş. Ana neden olarak da marka ve kurumsal olamamak olarak belirtilmiş. Firmanın  pazarlama kararlarını sağlıklı verebilmesi için pazar eylemlerinden davranış modellerine müşterinin kültürel ortamından yasam biçimine kadar bir çok parametreye bağlı olarak bir model oluşturulur dersek, Golf ün muhafazakar&liberal kültüre yakın müşteri/bayi/perakende potansiyelini iki yerde kapsayamadığını gördüğüm dağıtım ağı(buzdolabı maliyetini COGS hesabına katmaları gerektiği gerçeği) ve teknolojiye adaptasyondaki uyumsuzluk çehresini, marka ve kurumsallık maskeleriyle örtmeye çalıştıklarını düşünmekteyim.

Buna örnek verirsek çok uğraşmadan; Ülker Golf satan bir satıcının, tüm bu reklam ve marka maskesinin arkasında gizlenen ve 4P/7P/11P&4C sorunlarını özetleyecek şikayetleri şöyle:

Continue reading »

Nis 212006
 
Yaşanan Vestel Manisaspor ve Fenerbahçe maçındaki olaylara ilişkin Fenerbahçeli taraftarların yenilgi karsısında Vestel ürünlerini boykot etmesi üzerine sadece iki taraf için değil bir çok açıdan fikir yürütmek istedim;
Nis 132006
 

untitled3

Ünlü yönetmen ve senarist Akira Kurosawa’nın Seven Samurai’sinin anime versiyonu olarak lanse edilen filmin, Advergame mantığında yaratılan sitesi; 

Basarili işçilik, basarili teknik uygulama,belli oyun kalıpları içindeki standart senaryo secimi…tutar, tutar zira farklı ama…Ama’si internet açısından kaygı verici.. oyundaki şiddet unsuru,uyarısı site içerisinde yapılmasına rağmen, kullanılan mecra ve tasarım işçiliği çekiciliği açısından tepki toplayacağa benzer. Bir görüşe göre şiddet yaratımı insan doğasında zekayla bir olup, gözümüzde donuklaştığı için, olduğu gibi algılamak ve sanat kılıfı içerisinde bunu meşrulaştırmak,diğer yandan bildiğiniz çocuk-şiddet arasında kurduğumuz merhamete dayanan ters korelasyonla bilinçli insan gibi duruşumuzu bir turlu oturtamadığımız  tedbirler. İlki ikincinden daha çok insana,sanata ve kaosa cesaret vermesi nedeniyle bu tarz tasarım ambalajlamasıyla sanat, tedbirin karşısında maşa gibi duruyor.

 Neden? Hayatin ve sanatın oyundan ibaret olduğuyla Varol ya da yok et in dışında alternatif bırakmadığı çerçevesi içersinde, varılan prensipleri ve şiddeti sinemadaki ustalığıyla yansıtmasıyla,  bir sistem empozesini külte dönüştüren Kurosawa’nın dünyasını tekrar irdelemek açısından önemli bir anime. Bunu anime içerisinde azami kılmak ve izam etmek sanat açısından Kurosawa sanatı gibi çarpıcı ve yenilikçi olsa da, reklamcılık fanusunda irdelenmesi ve ilişkilendirilmesi sonuç böyle olunca kabullenebildiğim bir nüfuz etme değil.

 ilgili siteler:

 Oyun:

 http://www.samuraikittens.com/

 anime serisi official site:

 http://www.ifc.com/ifctvflash/samurai7/

Mar 072006
 

 

untitled4

Yomiko, bir Japon reklam ajansı ve portföyünde de güçlü ve lider markaları tutmayı istemekte. Konkur rekabetini internete taşıyalım derken, Japonların kendilerine has kültürel niteliklerini kullanınca, internette viral bir gezintiye sahne olmuş. Ben de aşağıdaki linke viral chartlardan ulaşmış bulundum….

http://www.yomiko.co.jp/bushido/index.html

 Bu adresi inceledikten sonra reklam ajansının gerçek hayattaki  konumunu,müşterilerini bir Japon miti kıvamında izlemek eminim ki ülke dışından izleyen bizler için ilginç olacaktır. Ülke içinden bakarsak agresif,mizahi ve sadakat özelliklerini ruhlarında barındıran Japonların rekabeti sevme özelliğini kuru kuruya incelememek lazım.

 Japonca bilmememden dolayı sadece yıllık rapor ve  organizasyon yapısını inceleme fırsatı bulabildiğim İngilizce kurumsal sayfalarında organizasyon biçiminin gerçekten askeri ordu gibi bir düzen barındırdığını ve finans ve yaratıcı bölümlerin aynı bölümde olan “solution” da kümelenmesini incelemeye değer buldum .Kaynakları ve tecrübeleri olan varsa paylaşırsa sevinirim…

 http://www.yomiko.co.jp/en/organization.html

 Reklamda ya da pazarlama da yerel stratejileri veya mesajlarını inceleme salıkları verile dursun, uluslararası stratejilerine zirvedeyken oldurucu darbe vurmak isteyen Japonların reklam sektöründe de bu yok edici ve vurucu tavrının altında yine övmek gibi olmasın disiplin ve özgün yönetim anlayışının da yattığını söyleyen ben gibi çoğu  pazarlama bilimi ilgilisi  veya marka yöneticileri tarafından doğru bulunurken, yurtta ve cihanda ask yerine savaş demeleri ve konkurlarının içerisindeki rekabeti düşmanlık olarak nitelendirmeleri ne derece doğrudur sormak lazım. Konkuru kazanmak için, bu derece açık bir savaşın, kendi ekibini motive etmesi,kazanılacak müşteriye “bakın sizi ne kadar istiyoruz” denmesi, diğer yandan da rakip ajansa gözdağı vermesi gibi haylazca ama stratejik rekabet unsurlarını -bilebildiğimiz kadarıyla-elmanın sevilecek kırmızı yerinden ısırıldığını bilinmesi, tanıtımın derinliğini ortaya koyan başlıca unsurlar.. Vakti zamanında bbg’ler yokken severek sit com tadında izlediğimiz Telsim,Turkcell ya da gazete promosyonları savaşları gibi bir halin daha profesyonel ve yaratıcı sunum hamlesi seklinde de yorumlanabilir bu tabi.

 Yine de grafik ve web isçiliği yüksek, şirin,çok yaratıcı,keyifli bir uyarlama olarak buldum “ama” larımı da es geçmeyerek.Favori “ama”m; -reklam ajanslarının aralarındaki konkurların bir kavga içeriği potansiyeline sahip olmasının deşifre edilmesinden sıkıntı görmesem de- oluşacak görüntünün medya’da gördüğümüz diğer kavgalar açısından barındırabileceği çirkinlik daha fazla ve ağır olacağı için, “ama çirkeflik barutu, yanında patlatılmadığı sürecedir. ve Japonların savaş sanatı dediklerin mevzuda bilinen diğer kural, gerçek rakibi aşağılamamaktır.”bushido” Japon savaş kuralları bütünüyse bunun da dile getirilmesi gerekirdi kanımca..