Mar 012010
 

Tahsin Yücel’in ‘Kumru ile Kumru’ romanı ; Kumru adında Anadolu köylüsü bir genç kızın “görücü” usulüyle İstanbul’a “köylüsüne göre” kurtarıcısı bir kapıcıyla evlenerek gelen ve daha sonrasında yavaş yavaş eşyalara karşı tutku besleyerek(misal buzdolabı, müzik seti) onları ailesinden ve hayattan üstün tutarak var olan ilişkilerinin nasıl değiştiği ve toplum içerisinde bu tutkuları nedeniyle nasıl statü atladığını ve başka bir Kumru figürüne büründüğünü anlatan “iyi” bir romandır. Dilde tekrarın olduğu ve sonunun çok da tatmin etmediği(bu yazarın başarısı da olabilir) bu roman aynı zamanda ” tüketici davranışları” açısından da çözümlenmeye değerdir. Aşağıda önce roman özetimi ardından çözümlememi bulabilirsiniz:

ROMANIN ÖZETİ:

Continue reading »

Mar 282009
 

bilincalti21.yy’ın ilk yıllarını yaşayan insanoğlu, tarih boyunca kendi yarattıkları ile kendi yaşamını zorlaştırmıştır. Silahlar, atom bombası, televizyon gibi teknolojiye bağlı yaratımlar dışında, milliyetçilik gibi bazı kavramlar da bu yaşamı zorlaştıranlar arasındadır. “İnsan” içinde olduğu savaş, iş yaşamı, sanat ve bunun gibi bir çok ortamda, bu yarattıklarına çeşitli sebeplerle bağlı kalmayı sürdürmüş, ancak yok etmek isteğini, isyanlarını yansıttığı ya da yeniden türettiği çeşitli konuların başında ya da sonunda hep karşısına çıkan ve onun tarafından yargılanacağını bildiği kavram ‘etik’ olmuştur. Hiç bir zaman kendisini neslini, haysiyetini, hayatını ve zamanını düşünmekten alıkoyamayan insan ırkı, kendi iç dünyasına çekilince bireysel etiğinin ona ne gibi kısıtlamalar getirdiğini, ne gibi kolaylıklar sağladığını düşünmekten kaçamaz. Kurumsal düzeyde ise, akademik ortamlarda yoğun bir şekilde tartışılan ve zaman zaman küçümsenen etik kavramı hakkında araştırmalar yapılmakta, kurumsal etik kodlarının kamuoyuna açıklanması gereği hissedilmektedir.
Ancak bu kurumsal çabalar, doğa, zaman, bilim, teknoloji, sanat alanında örneğin finansal kaynakların yöneticilerini samimiyetsiz bulmamızı, toplumsal geleceğe dair umutsuzluk duymamızı engellememektedir.

Bu umutsuzluğun sebebi ticaret ve etik arasında varolan gerilim midir? Kısaca, ticarette etiğin söz konusu olamayacağı varsayımı mıdır? Tüm bunları derinlemesine düşündüğümüzde, belki de modern çağda sıklıkla karşılaştığımız etik kavramının en büyük sorununun, düşünce çağının başlangıcının da sorunu olması da ilgi çekicidir. Zira etik kesinleşmiş bir tanıma sahip değildir. Etik kavramının kendisi tam da bir çıkar mücadelesi alanına dönüşmüş ve bu nedenle de etik kurallar belirlenmesi işi, içinden çıkılmaz bir hale gelmiştir Etiğe ilginin canlanmasında çeşitli etkenler rol oynamıştır. Ne var ki, bugün moda olan, felsefenin daimi bilgisel bir alanı olarak etik değildir. Moda olan,“meslek etiği” denilen ilkelerdir. Bunların en eskileri bio-medikal etik veya bioetik ve basın etiğidir. Şu anda çeşitli meslekler ve hizmet alanları da, kendi etiklerini geliştirme çabası içerisindedir. ‘Etik’le ilgili bir diğer gelişme de, bütün kültürlere saygı talebinin ve postmodernizmin norm sorunlarına relativist yaklaşımının -”her şey olur” (any-thing goes) ilkesinin- yarattığı kargaşa karşısında, bazı çevrelerin “evrensel bir etik” veya “evrenselleştirilebilir bir etik” ya da “global bir etik” geliştirme girişimleridir. Etikle ilgili bu girişimlerde çeşitli epistemolojik karıştırmalar dikkat çekmektedir. Bu karıştırmalar da, etiğin, bugün gündeme getiren ihtiyaçlara cevap verebilecek şekilde geliştirilmesine engel olmaktadır. Continue reading »

May 192008
 

Bir çok romandaki (bkz: Tahsin Yücel’in Kumru ile Kumru romanı) ve filmdeki (bkz: the devil wears prada filmi) karakterin özelliklerinde karşımıza çıkan, dürtüsel olarak bireyin satın alma davranışını denetleyememesi ve delice alışveriş yağması olarak tanımlanabilecek psikolojik hastalık.  Bu hastalığın kadınlarda daha fazla görülme sebebi ise  duygularının esiri olma eğiliminin fazla olmasından kaynaklanmaktadır.Kkadın, ayakkabı, çanta, elbise, mücevher vs lerde kendi yetersizliğini gidererek egosunu yüksek tutmak ister, Erkek ise yine aynı sebepten teknolojik ve büyük beyaz eşyalara yönelir. Ne anlıyoruz bundan; kadın kendi duygusal yönlerini ve zayıflığını kapatmaya, erkek ise bağımsızlıkla ve hareket alanını genişletici şeylerle tatmin olur.

Şub 012008
 

Jean Baudrillard’ın ilgi konusudur ve şöyle der; “tüketim toplumu varolmak için nesnelerine ihtiyaç duyar, daha doğrusu onları yok etmeye ihtiyaç duyar. nesnelerin kullanımı sadece nesnelerin yavaş yavaş kaybolmasına götürür. nesnelerin şiddetle yitirilmesinde yaratılan değer çok daha yoğundur. tüketimde kendisini yok etmede aşmaya, dönüştürmeye yönelik derin bir eğilim vardır.” diyerek özne, nesne ayrırımından kaynaklanan özneyi ayırt edememizin gerçeğine ve karşındaki aşığım dediğin sevgilinin aslında hiç bir zaman kim olduğunu bilemeyeceğine ve özümsemeyeceğine işaret eder bu kültür. Her ne kadar etik bir sorun olmadığını baştan düşündüğümü belirtip, buna ilaveten kişilerin fazla kendini tüketim objesi yaparak sanat diliyle sujeden objeye geçme sürecini hızlı yaşayarak karşındakinden de aynı anda ve aynı ahenkte beklediği için ve beklenti-fayda grafiğinin y=x rütininde seyretmesinden kaynaklı, farklı partner doğrusuna sapma isteği normaldir ki çözüm kümesi mesafe dengesi adıyla ışıl ışıl aydınlanmaktadır. Bu yüzden, mecazi aşk da olsa dekonstrüksiyon isteyenlerdenim.