– Bu analiz, Dünya’daki tüm çıkar ve rant peşindeki siyasetlerden ötürü hakkaniyeti ve hatasını görüp de erdem gösterip istifa etmeyen siyasetçiler ve sansür/otosansür uygulayan medya çalışanları nedeniyle yaşamını yitiren tüm insanlara, ağaçlara, hayvanlara, canı yananlara, evlat acısı dinmeyenlere, kardeş halklara, inanç özgürlüğüne, izinsiz gösteri hakkına, çoğulcu ve muhalefetteki parti sayısını bir gurur ve gelişme göstergesi sayan demokrasiye, özgür medyaya ve bilime ve de tertemiz fikri hür, vicdanı hür Gezi Ruhu’na adanmıştır.-
“İlim ve özellikle sosyal bilimler dalındaki işlerde ben emir vermem.
Bu alanda isterim ki beni bilim adamları aydınlatsınlar.
Onun için siz kendi ilminize, irfanınıza güveniyorsanız,
bana söyleyiniz, sosyal ilimlerin güzel (yapıcı) yönlerini gösteriniz,
ben takip edeyim.”
/ Gazi Mustafa Kemal Atatürk
GİRİŞ
Gezi Parkı eylemlerinin miladı olarak anılan 27 Mayıs 2013 gecesi 22:00 sularında, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin iş makineleri ile Gezi Parkı’na girilip 5 ağacın yerinden sökülmesiyle kıvılcımlanan Gezi Parkı olayları, AKP kanadının “mesele Gezi Parkı değil, hala anlamadın mı?” ifadesiyle eylemleri karşılamasına neden oldu. Peki mesele gerçekten ne idi ve hala anlaşılmayan ne idi? İlerleyen günlere değinmeden önce, AKP’nin 11 yıllık iktidarının da etraflıca sorgulanmasına, eleştirilmesine ve eski defterlerin AKP kanadı dahil tekrar ortaya çıkarılmasıyla çözümlenmeye ve apaçık konuşulmaya ihtiyaç duyulan bir durum oluştu. İncelenmesi gereken ana sorular ise “’Mesele anlaşılmış mıydı, ‘Mesaj’ alınmış mıydı, alınabilir miydi? yoksa AKP mesajı görmezden gelmeyi ve oy kaybetmemek adına bu mesajın derinliği ve gerçekliği hakkında konuşmaktan kaçınma stratejisini mi tercih ediyordu?” üzerine yoğunlaştı.
ANALİZ NEYİ İÇERİYOR?
1) Tümdengelimle bakıldığında sondan başa AKP’nin irrasyonel düşünce sistematiğine yönelik fikirler.
2) AKP iktidarının çoğunlukçu sisteminde, demokratik talepler ve hukuki haklar “%50” öne sürülerek engelleniyor ve inkar ediliyorsa, bir kişi ve azınlık olarak yola koyulan Hz. Muhammed’in verdiği mesajlar, AKP’nin %50 argümanı nedeniyle mesajın doğruluğunu geçersiz kılardı.
3) Türkiye Gezi Parkı öncesine baktığımızda nitelik açısından nasıl bir toplum mesajı veriyordu?
a- Okumuyoruz, araştırmıyoruz…
b- Okuduğumuzu anlamada, dört işlemde ve analitik düşünmede toplum olarak sorunumuz var
c -Medyada Sansür,İfade Özgürlükleri Kısıtlandığından Toplum Sağlıklı Bilgi Alamıyor ve AKP döneminde daha da kötüye gidiyor
4) Gezi Sürecinde Kimler Aktif Rol Oynadı ve Kimler Ne Mesaj Verdi?(Mesaj Veren-Mesaj İlişki Matrisi)
5) Sosyal Medya’dan Gezi Parkı Mesajları Analizleri AKP Propagandalarının aksini gösteriyor
a- YNK Labs analizleri
b- Somento analizleri
c- Bumerang Blogger’larının Çevre Duyarlılığı
6) Gezi öncesi ve sonrası en meşru demokratik talep olan muhalefet partilerinin mesajlarını AKP reddetti
7) Gezi Parkı süresince bilimsel referanslara dayanmayan propagandayı tercih eden AKP, “orantısız zeka” karşısında entelektüel bir çöküş yaşadı
8) Gezi Parkı’nın Bilançosu araştırmalarında AK Parti mal zararından ve Lira Kaybı’ndan, STK’lar ise cana gelen zarardan yana mesaj verdi
9) Google arama trendlerine nasıl yansıdı?
10) Medya Ne kadar ve nasıl gördü?
11) İnternet Medyasında Gezi Parkı etkisi nasıl oldu?
a- Sosyal Medya’da en çok Hürriyet yazarları Ahmet Hakan, Yılmaz Özdil, Ayşe Arman paylaşıldı.
b- En çok hangi sitelere girildi, sosyal medyada ne kadar trafik artışı yaşandı?
12) Araştırma Şirketleri Doğru örneklemler tercihi ve kişi sayısıyla Gezi Parkı’nda yükselen mesajın AKP’ye iletilmesi için doğru soruları sordu mu?(Karşılaştırmalı Analiz)
13) Sonuçlar
14) Gezi Eylemlerinde Mesaj Verenlerin Listesi
15) Kaynaklar
1) TÜMDENGELİMLE BAKILDIĞINDA SONDAN BAŞA AKP’NİN İRRASYONEL DÜŞÜNCE SİSTEMATİĞİNE YÖNELİK FİKİRLER
“ Hepiniz milletvekili olabilirsiniz, bakan olabilirsiniz… Hatta cumhurbaşkanı olabilirsiniz. Fakat sanatkar olamazsınız.”
/ Gazi Mustafa Kemal Atatürk
Makalemizde, aşağıda AKP’ye getirilen eleştirilerin gerçekliği birçok veriye dayanarak irdelenecektir ve Gezi protestolarına katılanların mesajlarının da bu gerçeklikler üzerinden temellendirdiği sonucuna bağlamak hedeflenmektedir:1) Başbakan ve AKP yöneticilerinin de ve bazı taraftarlarının iddia ettiğinin aksine “çoğunluk” değildir.Çoğunluğun ve azınlığın tanımı, her olgu, medya ve mesaj için ayrı ayrı yapılması gerektiği gibi “çoğunluk” olmak dahi kutsal olduğu anlamına gelmemektedir. Türkiye, herhangi bir konuya yaklaşırken bilimi bir kenara bırakıp, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “alkolik” tarifinde olduğu gibi “AKP’nin taraftarı olduğu ve olmadığı duruma göre değişkenlik gösteren” irrasyonel bir düşünce sistemine AKP yöneticileri sayesinde itilmiş ve akılcı düşüncenin hakim olması engellenmiştir. Diğer yandan bazı anketlerde, Türkiye’de Gezi Parkı eylemlerine desteğin %54 oranında olduğuna dair anket sonuçları da bulunması, AKP’nin sadece oy üzerinden bir çoğunluk kurma talebinin, seçmenine doğrularla, derinliğiyle ve her olgunun başka bir oy konusu olduğunu anlatmayarak, özetle seçim sonucunu “her olguda geçerli bir haklılık nedenidir” gibi yansıtma ve yanıltma yanılgısındandır. Oysa araştırmalar aksini göstermektedir.
2) Velev ki AKP “her konu bazında” halkın çoğunluğunu temsil etseydi dahi bu demokrasiden uzaklaşıldığının da bir kanıtı olurdu. Çünkü, bir doğru veya doğrular sistematiği, çoğunluk veya azınlığa göre değil bilimsel gerçeklere göre değerlendirdikçe anlamlıdır. Buna en iyi örneklerden biri İslamiyet’in kökeninde de mevcuttur. Şöyle ki, eğer çoğunluk üzerinden siyaset yapılsaydı, Hz. Muhammed’e vahiy geldiğinde bir azınlık olarak çoğunluğa yaptığı tebliği yok saymamız gerekirdi. Azınlık nüfusa başka bir örnek vermek gerekirse; bilim insanlaırnın ve sanatçıların sayısı, toplam nüfusa oranı dikkate alındığında azınlıktadır. AKP içinden örnek vermek gerekirse; Başbakan Erdoğan, AKP nüfusuna göre birey olarak azınlıktadır ama AKP’deki sayısal çoğunluğa hükmekmektedir.
3) Başbakan Erdoğan ve AKP’li yöneticiler her yaptıklarını, “%50’li arkamızda”, “%50’yi evde zor tutuyorum” argümanıyla savunması mantık kurallarına uyan bir savunma değildir ve kendi seçmeninnin “her birinin tek tek görüşünü alıp her dediğinle hem fikir olmuş gibi kullanmak” bireysel görüşleriyle farklılaşan kendi seçmeninin görüşlerini onlara sormadan varmış gibi göstermek de saygısızlıktır. AKP’li seçmenlerin içinde başkanlık sistemine, çevre politikalarına, 3. köprüye, 4+4+4, HES projelerine, PKK politikasına ve hatta Başbakan Erdoğan’ın parti liderliğine karşı çıkanlar vardır.
4) Başbakan’ın uzmanlık alanı ve geçmişi ne sosyoloji ne din bilimi, ne hukuk, ne çevre bilimi, ne demokrasi bilimi, ne psikoloji üzerinedir. Bu konularda entelektüel eşiği aşmış bir bilimsel bir çalışması yoktur. Kendisi için kullanılabilecek tek tanım siyasetçi olmasıdır.
5) AKP, Gezi protestolarında apaçık mesajlar olmasına ve bunların demokratik talepler olmasına rağmen, almayı reddetmiş, reddetmekle de kalmayıp komplo teorileriyle manipüle etmeyi veya inkar etmeyi tercih ederek itibarsız göstermeye çalışmıştır. Bu nedenlerle “demokratik taleplere canım feda” argümanı sadece tribünlere söylenen ve lafta kalan bir politik süs olarak demagojiden öteye gidememiştir.
6) AKP’lilerin ürettiği faiz lobisi, Otpor, Soros,darbe, Ergenekoncu gibi komplo teorilerinin hiçbir bilimsel araştırma ve referansa dayanan bir çalışmanın ürünü değildir. Böyle bir akademik çalışmaları bu süreçte olmamıştır.
7) AKP, İslam dinini tekelinde tutamaz, tutmak istemesi İslam’ın varoluş felsefesine ve Kur’an’a da aykırıdır ve İslam dini açısından da şirke girer.
8) AKP hükümeti ve kolluk kuvvetleri, polis şiddeti nedeniyle gözaltı, taciz, tutuklanma, ölüm, kask numaralarının olmaması, hakaret, çevre katliamları vb gibi birçok bilimsel rapor ve delil olmasına rağmen kimse istifa etmemiş, görevinden alınmamıştır.
9) Başbakan Erdoğan ve hükümet yetkilileri, Türkiye’de sansür ve otosansür olduğu raporlarla kanıtlandığından, muhalif gazetecilerin olmasını istemediği gibi, 11 yıllık iktidarında “canlı yayında” analitik muhalif bir gazetecinin karşısına çıkmamaya özen göstermektedir.
10) AKP’nin 11 yıllık iktidarında, barışçıl gösterilerin engellemesi, anayasada yazmasına rağmen bunu demokrasinin bir parçası olarak görmemesi ve uygulanan polis şiddeti nedeniyle Türkiye, Avrupa İnsanlar Hakları Mahkemesi nedeniyle defalarca mahkum olmuştur ve AKP tarafından sistematik bir şekilde bunların yapılmakta olduğuna dair kanaat oluşmuştur. Avrupa Parlementosu, Uluslararası Af Örgütü, Birleşmiş Milletler gibi birçok bağlayıcı kurum AKP’nin barışçıl ve demokratik gösteri ve ifade hakkını engellediğine dair görüş bildirmiş ve raporlar yayınlamıştır.
11) Çevre örgütleri ve dernekleri ve üniversite raporlarıyla kanıtlanmış şekilde AKP, Topçu Kışlası, Orman Yasası, Petrol Yasası, HES, 3. Köprü, Kanal İstanbul, Galataport gibi projeleriyle çevre katliamını destelemektedir.
12) AKP, “hatamız olmuştur” demesine rağmen, hatalarının içeriğinin ne olduğunu açıkça dile getirmekten kaçındığı gibi hatasının bedeli olan “istifa, görevden alma” gibi demokrasi geleneği olan yöntemlere hiç başvurmamış ve her bir hataya karşı ne yapacağını şeffaf bir kamuoyuyla paylaşmamıştır. Bunun yerine inkar yöntemini tercih etmiştir.
13) AKP’nin verilen mesajlarda savunma mekanizması, sorunu itiraf edip çözmek ve istifa etmek değil, “başka ülkelerde de var” demekle savuşturmaya çalışmaktır. Ancak Türkiye’de vergi ödeyen Gezi Parkı’na katılan vatandaşlar başka ülkelerde değil sorunu Türkiye’de AKP hükümetiyle yaşamışlardır ve tüm demokratik talepleri yerine getirmeme ve “birinci ağızdan varlığını kabul ettiği orantısız şiddetin ve sonuçlarının” sorumlusu da AKP hükümetidir, başka ülkeler değil!
AKP iktidarının çoğunlukçu sisteminde, demokratik talepler ve hukuki haklar “%50” öne sürülerek engelleniyor ve inkar ediliyorsa, bir kişi ve azınlık olarak yola koyulan Hz. Muhammed’in verdiği mesajlar, AKP’nin %50 argümanı nedeniyle mesajın doğruluğunu geçersiz kılardı.
2- ) AKP iktidarının çoğunlukçu sisteminde, demokratik talepler ve hukuki haklar “%50” öne sürülerek engelleniyor ve inkar ediliyorsa, bir kişi ve azınlık olarak yola koyulan Hz. Muhammed’in verdiği mesajlar, AKP’nin %50 argümanı nedeniyle doğruluğu geçersiz kılardı.
“Dünyada her şey için ,yaşam için, başarı için en gerçek yol gösterici bilimdir, fendir. Bilim ve fennin dışında yol gösterici aramak aymazlık , bilgisizlik ,doğru yoldan çıkmışlıktır . Yalnız bilimin ve fennin yaşadığımız her dakikadaki evrelerinin gelişimini anlamak ve ilerlemelerini izlemek koşuldur. Bin, iki bin , binlerce yıl önceki bilim ve fen dilinin çizdiği genel kuralları , şu kadar bin yıl önce bugün aynı biçimde uygulamaya kalkışmak , elbette bilim ve fennin içinde bulunmak değildir. “
/ Gazi Mustafa Kemal Atatürk
Gezi Parkı eylemleri süresince AKP’nin sıklıkla getirdiği ve hatta Gezi Parkı’na karşı hamle olarak yaptığı mitinglerde “Milli İradeye Saygı “ teması vurgulandı. Bu süreçte en önemle altını çizdiği “sandığa saygı” öne plana çıkarıldı ve çok tartışıldı. Ancak aynı AKP, %92 oy oranına sahip Kenan Evren’in yargılanmasını isterken -ki herşey sandıktan ibaretse-, halk %92 oranla “darbe hükümetine evet” anlamını taşımaktadır. %97,62 oy ile iktidare gelen Esad rejiminde ise gelecek seçim sonuçlarını beklemeden Başbakan Erdoğan’ın ağzından dile getirilerek şekilde “Esad gidecek” deniyor ve bunun için ABD, Rusya gibi ülkelerle görüşmeler yapıyor, Esad muhaliflerini destekliyor ve içişlerine karışıyordu. Destekledikleri Mısır dahi, “içişlerimiza karışmayın” diyerek açıklama yapmasına rağmen AKP, çiftestandartçı bir tutum sergilemektedir. Tarihte diktatörlük sisteminin en tartışmasız yaşandığı yerlerden biri olan Almanya’da, Adolf Hitler’in 1933’teki göstermelik seçimle oy oranı %43,8 idi. Kamuoyu ve medya, Nazilerin iktidarını normal karşılayacak şekilde hazırlanmıştı. Yaygın inanç şöyle idi “Madem demokrasi var, seçmen iradesine saygı göstermek gerekir”. Halkı Aydınlatma ve Propaganda Bakanı Goebbels , günlüğünde seçim sonuçlarından zaferle çıkması üzerine günlüğüne şu sözleri not düşmüştü: Sayıların ne önemi var? Devlette efendiler artik biziz! Totaliter bir rejim için mutlak çoğunluk gerekmiyordu. Almanya yıkıldıktan sonra, 1945 Mayıs’nda ailesi ile birlikte Amerikan kuvvetlerine teslim olan, rejimin 2 numaralı adamı Göring, mahkemeye çıkarılacağını duyunca büyük tepki gösterdi. Nürnberg Savas Suçları Mahkemesi’nde Amerikalı Başsavcının “demokrasiyi, insan haklarını çiğneme, insanlık dışı bir rejim kurma” suçlamalarına bağıran Nazi rejiminin 2 Numaralı adamı Göring, günümüz için de oldukça sık alıntılanan şu cümleleri kurmuştu: “Biz halka gerçeği söylemiştik, sadece iktidara gelene kadar demokratik yollara başvuracağımızı açıklamıştık. Halk bizi bilerek seçti, bizi istedi. Bizi yargılayamazsınız!”
Almanya dışında diktatörlük ile yönetildiğiyle itham edilen ülkelerin hepsinde çoğunlukçu bir oy oranı öne çıkmaktadır:
– Irak 2002- Saddam Hüseyin / Oy Oranı: %100 / Seçime Katılım Oranı %100
– Cezayir 2009- Abdelaziz Bouteflika / Oy oranı %90,24 / Seçime Katılım Oranı: %75,54
– Mısır 2005- Hüsnü Mübarek / Oy oranı %88,60 / Seçime Katılım Oranı %22,90
– Tunus 2009 – Zeynel Abidin Bin Ali / Oy oranı %89,62 / Seçime Katılım Oranı %89,45
– Türkiye’den AKP’nin savunduğu ve mitinglerde öne çıkardığı Menderes dönemini irdelemek gerekirse 14 Mayıs 1950’de yapılan seçimlerde Menderes’in temsil ettiği DP %52.7, CHP ise %39.4 oy aldı. DP 13 puan farkla kazanmasına rağmen seçimde kullanılan çoğunluk sistemi nedeniyl DP 420, CHP ise sadece 63 milletvekili çıkardı.
Eğer AKP’nin demokrasi anlayışı “sandık” demekten ibaretse, yukarıdaki ülkelerde ve Menderes döneminde bir demokrasi vardı demek argümanının haklığını ortadan kaldırır, her daim kazanan kişiliklere ve demokrasinin olmadığına dair sayısız akademik makaleye rağmen, AKP, bunun aksini bu referanslara rağmen savunması ve kutsallaştırması, diktatör sistemlerininin de sıkça kullandığı, 1950’lerden kalan bir siyasi bir savunma ve propaganda malzemesidir. Sandıkta kazanılan oy miktarı, o ülkede demokrasi olduğunu göstermez, bunun tartıştırılması bile trajikkomik bir durumdur. AKP’nin “Mursi’yi yedirmeyiz” temalı kampanya başlattığı ve devlet kasasından 2 milyar dolar yardım yaptığı Mısır’a bakarsak ve 16-17 Haziran 2012 Mısır seçimlerini AKP’lilere tekrar hatırlatmak gerekirse, Mursi ikinci turda 13,2 milyon oyla %51,73 oy oranıyla cumhurbaşkanı olurken, Bağımsız Politikacı Ahmet Şefik 12,3 milyon oyla yani %48,27 oy oranıyla seçimi kaybetti. Mursi başa geçtikten sonra yönetimi beğenilmemiş olacak ki, halk demokratik hakkı olan istifa söylemini gayet ne bir şekilde şöyle dile getirdi: 22 milyon Mısırlı, darbe öncesi “Mursi istifa etsin” diyen bir imza kampanyasında olumlu yönde imza attı. Ancak AKP’liler, propaganda söylemlerinde özellikle bu detayların hiçbirine yer vermeyerek tabanından, darbe öncesi süreci göz önünde bulundurmamayı ve bulundurtmamayı yeğledi.
3- ) TÜRKİYE, GEZİ PARKI ÖNCESİNE BAKTIĞIMIZDA NİTELİK AÇISINDAN NASIL BİR TOPLUM MESAJI VERİYORDU?
“Ülkemiz içinde uygar düşüncelerin , çağdaş ilerlemelerin bir an yitirmeksizin yayılması ve gelişmesi gerektir. Bunun için bütün bilim ve fen adamlarının bu konuda çalışmayı bir namus borcu bilmesi gerekir.”
/ Gazi Mustafa Kemal Atatürk
Gezi Parkı eylemleri öncesi ve süreci ve hatta geleceğimizi anlamak ve şekillendirmek adına yapılan bazı araştırmaları yorumlamak Türkiye’yi ve Gezi Parkı sürecini anlamak açısından önemli olacaktır. AKP’nin %50 argümanının da her olgu için ayrı ayrı değerlendirilmedikçe akıl ve bilimdışı olduğunu da bu sayede, olgu bazında değerlendirerek anlatabiliriz.
a- OKUMUYORUZ, ARAŞTIRMIYORUZ
– Türkiye Yayıncılar Birliği’nin Kültür ve Turizm Bakanlığı ISBN Ajansı ile Telif Hakları ve Sinema Genel Müdürlüğü’nden edindiği bilgilere göreTürkiye’de 2012’de 480 milyon 257 bin 824 adet kitap üretilirken, kişi başına yılda 6.4 kitap düştü.
– OECD 2010 verilerine göre; Türkiye’de bir yılda basılan kitap sayısı, Japonya’da bir günde basılan kitap sayısına eşittir. Fransa’da kişi başına kitap 7, Almanya’da 6, İsveç’te 11, Japonya’da 18 kitap düşerken, ülkemizde kişi başına düşen kitap sayısı 1 bile değil. Türkiye’de çocuklar okuma becerileri açısından 35 ülke arasında 28. İhtiyaç maddeleri sıralamasında kitap 235. sırada. İngiltere ve Fransa’da insanların % 21’i düzenli kitap okurken Türkiye’de durum on binde birdir.
– Çocuk Vakfı Çocuk Edebiyatı Okulu’nun yaptığı araştırmaya göre; Türkiye nüfusunun % 40’ı hayatı boyunca hiç kütüphaneye gitmemiş. Birkaç kez gidenlerin oranı %31. Kütüphaneye gidenlerin yalnızca yüzde 8’i kitap okuma amacıyla gidiyor. Gençlerin % 70’inin hiç okumadığı ve Türkiye’de kitaba harcanan paranın ise yılda sadece 45 sent olduğu belirlenmiştir.
– Yine Çocuk Vakfı verilerine göre; öğretmenlerin genelde kitap okumadıkları, % 33.4’ünün düzenli, % 63.3’ünün bazen okuduğu, % 3.3’ünün ise hiç kitap okumadığı belirtildi. Ayrıca, üniversitelerde görev yapan öğretim üyelerinin % 21.9’unun akademik yayınlar dışında kitap okumadığı, % 56.2’sinin ayda 1-2, % 17.5’inin ayda 3-5, ve % 4.5’inin ayda 6-10 kitap okumaktadır.
– Demokrat Eğitimciler Sendikası’nın (DES) ‘Okuma Alışkanlığı’ raporuna göre; Türkiye İran’dan geride. 2007 yılı rakamlarına göre, Türkiye’deki kütüphanelerde 13 milyon kitap olmasına karşılık, Bulgaristan’da 46 milyon, Rusya’da 739 milyon, Almanya’daki kütüphanelerde 104 milyon kitap mevcut. Türkiye’de kütüphanelere kayıtlı üye sayısı 493 bin 500 iken, İran’da 7 milyon, Fransa’da 16 milyon, İngiltere’de 35 milyon kütüphane üyesi bulunmaktadır.
– Yine DES verilerine göre; Almanya’da 7 bin 500 kişiye 1 kütüphane düşerken Türkiye’de 68 bin 500 kişiye 1 halk kütüphanesi düşmektedir. Öte yandan Türkiye’de 95 kişiye bir kahvehane düşüyor. Almanya’da halk kütüphanelerinde çalışan kütüphaneci sayısı 8 bin 337, Fransa’da 7 bin 88, İngiltere’de 6 bin 978, İspanya’da 3 bin 794, Türkiye’de sadece 333 kişidir.
– DES verilerine göre Türkiye, kitap okuma konusunda çoğu Afrika ülkelerinin gerisinde kalmış durumda. Japonya’da toplumun yüzde 14’ü, Amerika’da yüzde 12’si, İngiltere ve Fransa’da yüzde 21’i düzenli kitap okurken, Türkiye’de yalnızca 1000’de 1 kişi kitap okuyor. Bir Japon yılda ortalama 25, bir İsviçreli yılda ortalama 10, bir Fransız yılda ortalama 7, bir Türk ise 10 yılda ancak 1 kitap okumaktadır.
– BM’nin 220 ülkeyi kapsayan İnsani Kalkınma Endeksi’nden aldığı verilerine göre; ülkeler kişi başı gelirlerine göre değil, eğitim düzeylerine göre sıralandığında Türkiye benzer zenginlikteki ülkelere kıyasla çok daha az eğitimli.. Türkiye dünyada önünde Kenya, Gana, Zambiya gibi ülkeler olacak şekilde eğitim düzeyi açısından 137. sırada. Kore’nin eğitim düzeyi 11,6 yıl ve ihracatı içinde ileri teknoloji ürünlerin payı % 29. Malezya’nın eğitim düzeyi 9,5 yıl ve ileri teknolojinin payı % 45. Bizde ise eğitim orta ikiden terk ve ileri teknolojinin payı sadece % 2. Bir nevi, paramızın var olmasının, eğitimimizin de iyi olduğunu gösteremediğine kanıt niteliğindedir.
b- OKUDUĞUMUZU ANLAMADA, DÖRT İŞLEMDE ve ANALİTİK DÜŞÜNMEDE TOPLUM OLARAK SORUNUMUZ VAR:
– OECD’nin 2012’de “21’inci Yüzyılda Öğretmen Yetiştirme ve Okul Liderlerinin Gelişimi: Dünyadan Dersler” raporuna göre, Türkiye ilköğretim öğretmenlerinin maaşları sıralamasında 33 OECD ülkesi arasında 25’inci olmuştur. Türkiye’de her 10 okulun 8’i matematik ve bilim derslerinde öğretmen sıkıntıyla karşı karşıya bulunurken, rakam Lüksemburg, Almanya, Şangay-Çin ve Hollanda’da her 10 okul için 3’e düşmektedir.
– TIMSS (Uluslararası Matematik ve Fen Başarı Değerlendirmesi) 2011 raporuna göre 50’den fazla ülke, bölge ve eyalet değerlendirmeye katıldı. 4. ve 8. sınıf öğrencilerinin matematik ve fen alanlarındaki başarıları ölçüldü. 2007’deki değerlendirmeye kısmen katılan Türkiye, 2011’de ilk kez TIMSS’te Sistematik Uluslararası Değerlendirme ve Karşılaştırma’ya alındı. Birleşik Arap Emirlikleri’nin gerisinde kalan Türkiye, Lübnan’ın ise bir basamak üstünde yer almıştır. İlk sıraları ise Singapur, Güney Kore ve Tayvan gibi ülkeler paylaştı. Raporun Türkiye sonuçlarından bazı başlıklar şöyle: Sorular analitik çözümlemeler gerektirmeye başladığı zaman çocuklar en kolay, dört işlemle cevap verilecek sorulara dahi doğru cevap veremiyor. Bilgiyle analitik düşünme becerileri arasındaki bağın zayıf olduğu görülüyor. Doğru soruyu cevaplamak için o bilgiyi hangi analitik boyutta değerlendireceği bağını kuramıyor. Analiz kabiliyetimiz toplum deseni olarak baktığımızda zayıftır.
– TIMSS 2011 verilerine göre; evdeki kitap sayılarına baktığımızda, 50 ülke arasında 34. sıradayız. Bu durum da fen ve matematik seviyemizi olumsuz yönde etkilemektedir. Güney Kore’de kütüphanelerin % 92’sinden fazlasının 5 binden fazla kitabı bulunurken, Singapur’da bu oran % 77’dir, Türkiye’de ise yüzde 1 seviyesindedir.
– Zorunlu eğitim sonunda öğrencilerin donanımlarını değerlendiren en kapsamlı sistemlerden biri olarak bilinen Uluslararası Öğrenci Başarı Değerlendirme (PİSA) testlerine göre; öğrenmeyi ve yaşam becerilerini ölçen bu testlerde Türkiye, 2006 yılında bu testi alan 30 ülke arasında 29’uncu, 2009’da ise 34 ülke arasında 32’inci sırada yer almıştır.
– Yine PISA testine göre, Türkiye’de 15 yaşındaki her üç çocuktan biri öğrenci değil. Kalan öğrenci konumundaki çocukların 10’da 4’ü de basit matematiksel problemleri çözemiyor. Bu durumda 15 yaşındaki 100 çocuk arasında basit bir problemi çözebilenlerin sayısının ancak 40’ta kaldığı anlaşılmaktadır.
– Türkiye’de 3-5 yaş arasındaki çocukların okul öncesi eğitim programlarına kaydettirilme oranının % 23,8’dir ve Türkiye’nin bu anlamda OECD ülkeleri arasında son sırada yer aldığı görülmektedir.
– PISA testine göre, OECD ülkelerinden 15 yaşındaki öğrenciler okuduğunu anlama, matematik ve bilim alanında sınava tabi tutuluyorlar. Buna göre Koreli öğrenciler okuduğunu anlama, Finlandiyalı öğrenciler ise matematik ve bilim alanında OECD birincisi oldu. 30 OECD ülkesi arasında Türkiye her üç alanda da sondan ikinciliktedir.
– Türkiye’de temel beceri düzeyinin altında kalan öğrenci sayısı 2006’dan 2009’a doğru belirgin bir azalma gösteriyor. Okuma testinde öğrencilerin 2003’te yüzde 37’si, 2006’da ise yüzde 32’si temel beceri düzeyine erişemezken, 2009’da bu oran % 24.5’e düşmüştür.
– Matematik okuryazarlığında ise temel beceri düzeyinin altına düşme oranı 2006’da yüzde 52 iken bu oran 2009’da yüzde 42’ye gerilemiştir. Oran, bu haliyle bile %25 olan OECD ortalamasının çok üstünde görülebilir.
– 18-24 yaş aralığında hâlâ eğitim hayatı içinde olanların oranı açısından, Türkiye, bir kez daha sonuncu olmuştr. Bu yaşlardaki Türk gençlerinin yalnızca %e 52.8’i eğitim hayatına devam etmektedir. Bu alanda birinci sırada, yüzde 95.8’lik oranıyla Slovenya vardır.
– Öğretmenler ortalama bir OECD ülkesine göre genç, deneyimsiz ve az etkin olduğu belirtilmektedir. Düşük öğretmen kalitesi, Türkiye’de öğretmenlik kariyerine yönelik güçlü bir profesyonel yaklaşımın olmaması ile de ilgilidir. Öğretmenlerin işe geç gelme oranı bir OECD ülkesindeki öğretmenden iki kat fazladır ve gelmeme oranları ise daha da yüksektir. Kalifiye öğrenciler, öğretmenliği tercih etmemektedir.
– Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı’nın (TEPAV) yaptığı araştırmaya göre, Türkiye’deki toplam öğrencilerin sadece yüzde 0.9’u Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA) fen bilimleri sınavında 5 ya da 6. seviyede başarı gösterirken, diğer OECD ülkelerinde başarı seviyesi Türkiye’ye göre 9 kat daha fazla yer aldı. Türkiye sadece Meksika’yı geçti. Yunanistan sondan üçüncü, İtalyan gençler sondan dördüncü, ABD’li gençler ise sondan dördüncü olmuştur.
– Türkiye’deki aileler çocuklarının eğitimi için ortalama bir OECD ailesine göre gelirleriyle kıyaslandığında iki kat daha fazla para harcamaktadır. Macaristan ve Türkiye ortaöğretime 4 bin dolar veriyor ama Macaristan’daki öğrencinin iki okul yılı gerisindedir. En zengin yüzde 20 ile en fakir yüzde 20’nin arasında eğitim harcamaları bakımından 14 kat fark vardır. Aileler gelirlerinin % 1 ile % 1.5’ini eğitim harcamalarına ayırmak zorunda kalmaktadır.
– OECD ülkelerinde 15-29 yaş arasında hem okumayan, hem de bir işte çalışmayanların oranı 2010’da % 16’yken, bu oran Türkiye, Meksika, İspanya, İsrail, İtalya ve İrlanda’da % 20’nin üstünde oldu. Lüksemburg, Norveç, Hollanda, Slovenya ve İsviçre’de ise % 10’un altında. Ülkemizde 15-19 yaş arasındakilerin% 40’ı okumuyor, %5’i ne okuyor ne çalışıyor. Okumayanların ise sadece %36’sı çalışmaktadır.
– OECD ülkeleri ortalamasında her bin kişiye yaklaşık 7 araştırmacı düşerken, Türkiye’de ise bin kişiye düşen araştırmacı sayısının sadece 1.1’dir.
– Türkiye’nin sağında solunda tam 30 tane üniversitenin Fen Fakültesi’nin fizik bölümünü hiçbir öğrenci seçmeyince kapanmak zorunda kalmıştır.
– 40 sorudan oluşan YGS testlerine 2013’de 742,6 bin aday katılmıştır. Türkçe sınavında katılanlar 40 sorudan 17,2’sini doğru cevaplamış. Yarıdan az. Sosyal sınavında da durum farklı değil. 40 sorudan 12’sine doğru cevap vergelmiştir. Matematikte ortalamamız daha kötüdür: ortalama doğru cevap 7,9. Fen bilimleri ise matematikten çok daha kötü sonuç doğurmuştur: Doğru cevap ortalaması 4,5
c- MEDYADA SANSÜR, İFADE ÖZGÜRLÜKLERİ KISITLANDIĞINDAN TOPLUM SAĞLIKLI BİLGİ ALAMIYOR ve AKP DÖNEMİNDE DURUM DAHA DA KÖTÜYE GİDİYOR
2012 yılında TBMM Anayasa Komisyon Başkanlığı’nı yürüten AKP milletvekili Prof. Burhan Kuzu’nun bir TV kanalında çöpe attığı, Avrupa Birliği Başmüzakerecisi AKP milletvekili Egemen Bağış’ın hakkında “beğenmedik, kendimiz yazdık” dediği AB 2012 İlerleme raporu için AKP kanadında gösterilen inkarcı tutum, Gezi Parkı eylemleri süresince Başbakan Erdoğan’ın “kararlarını tanımıyorum” dahi dediği Avrupa Birliği ile yürüttüğü ilişkilerde de devam etti. Avrupa Birliği’nin polis şiddeti ve ifade özgürlüğü AKP hükümeti için getirdiği eleştiriler ve dayanakları yeni bir konu değildir, 2003 yılından beri raporlarına eleştiriler yansıtılmaktadır ve Gezi Parkı eylemlerinde AKP’nin tutumu nedeniyle artacağının sinyalleri açıktır. Şöyle ki:
– Dünyada siyasi haklar ve bireysel özgürlükler ile ilgili yıllık 2013 raporunu açıklayan Freedom House, Türkiye’nin bireysel özgürlükler notunu düşürdü. En iyi puanın 1, en kötü puanın ise 7 olduğu derecelendirmede Türkiye’ye 4 puan veren Freedom House, Türkiye’nin siyasi haklar kategorisindeki puanını bu yıl da 3 olarak belirledi ve raporda şu ifadelere yer verildi: “Erdoğan hükümeti son dönemde devleti ve Kürt örgütleri hedef aldığı iddia edilen komplolara yönelik bir dizi yargılamada; yüzlerce gazeteci, akademisyen, muhalif parti yetkilisi ve subayı hapse attı. Türkiye şu anda cezaevindeki gazeteci sayısı bakımından dünyada lider ülke konumunda ve demokrasi savunucuları hem basın özgürlüğü hem de hukukun üstünlüğü konusunda derin endişelerini ifade ediyor.“ Raporda Türkiye; Burkina Faso, Burundi, Fas, Fildişi Sahili, Kenya, Liberya, Libya, Madagaskar, Malavi, Mısır, Orta Afrika Cumhuriyeti, Mozambik, Nijer, Nijerya, Tanzanya, Togo, Tunus, Uganda, Zambiya gibi Afrika ülkeleriyle birlikte “kısmen özgür” ülkeler sınıfında yer aldı.
– AB ile Karşılaştırmalı Hukuk uzmanı Doç. Dr. Burak Gemalmaz’ın anayasa yazım komisyonundaki mevcut metin konusunda Avrupa hukukuyla karşılaştırmalı 2013 Ocak ayındaki değerlendirmesi şöyle “oto sansürü engellemek veya azaltmak amacıyla yapıldığı söylenen düzenleme bu haliyle anlamsızdır. Oto sansürü denetlemek mümkün değildir ve oto sansüre yol açan çoğu halde ilgili basın kurumuna yönelik mali baskılardır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) bu tip baskıları da ifade/basın özgürlüğünün ihlali olarak değerlendirmektedir. Eğer oto sansür azaltılmak isteniyorsa taslağa bu güvenceyi sağlayacak bir hüküm eklenmesi yerinde olur.”
– Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü, 2012 yılı itibariyle Türkiye’nin medya notunu daha da kırdı. Örgüt, ‘Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde Türkiye’yi, bir önceki raporuna göre 10 sıra gerileterek 148’inci sıraya koydu. Örgütün raporunda Türkiye’yle ilgili, “Kendisini bölgesel bir model olarak resmettiği bir dönemde Türkiye büyük bir geri adım attı ve 10 sıra birden geriledi. Söz verilen reformların gerçekleştirilmesinden uzak kalındı; yargı sistemi gazetecilere karşı, askeri diktatörlükten bu yana emsali görülmemiş bir tutuklama dalgası başlattı” ifadesi kullanıldı. Örgütün endeksinde 179 ülke arasında Türkiye, Avrupa ülkeleri arasında en geride bulunuyor.
– Avrupa Konseyi İnsan Hakları Yüksek Komiseri Thomas Hammarberg yayımladığı 2011 tarihli raporda, “Türkiye’nin son yıllarda evvelce hassas olduğu konularda özgür ve açık bir tartışma ortamı yaratmakta kaydettiği ilerlemeye rağmen, ifade özgürlüğü ve medya özgürlüğü ile ilgili durumun hala kaygı verici olduğunu” belirtti. Hammarberg, aynı zamanda başta araştırmacı gazeteciler olmak üzere pek çok gazetecinin güvencesiz çalışma koşullarını dikkate alarak medya çalışanlarının işçi haklarının sistematik bir şekilde ihlaline son verilmesini tavsiye etti.
– AB 2010 ilerleme raporunda, Ergenekon davasıyla ilgili haber yapan basın mensuplarına sık sık dava açılması konusunda Türkiye eleştirilmiştir. Raporda bu kapsamda, “Ergenekon davasıyla ilgili haber yazan gazetecilere çok sayıda dava açılması endişe yaratıyor. Gazeteciler soruşturmanın gizliliğini ihlal etmekle suçlanarak soruşturuluyor ve yargılanıyor. Bu durum oto sansüre neden olabilir” denilerek, Ergenekon‘la ilgili haber yapan gazetecilere Türk Ceza Kanunu’nun 285 ve 288’inci maddelerine dayanılarak 4 bin 91 dava açıldığı hatırlatıldı.
– Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde yargıç görevini sürdüren ve birçok dosyaya bakan Işıl Karakaş, Türkiye’den başvuru sayısının 13 bin 700 olduğunu söylüyor. Türk Hakimlerin davalara ideolojik olarak baktığını ve devleti korumaya yönelik bir anlayışları olduğunu, bu anlayışın başka bir Avrupa ülkesinde olmadığı belirten Karakaş, ifade özgürlüğünün için ise Ahmet Altan’ın Reyhanlı olayları ilgili Başbakan Erdoğan’ın eleştirmesi yüzünden hapis cezası alıp akabinde paraya çevrildiği hakkında yorumlaması istendiğinde şu ifadelerle durumu anlatıyor: “Her şeyden önce madde bir; ifade özgürlüğüyle ilgili konularda kesinlikle hapis cezası olmaz. Bu kabul edilemez. Tamam bunu paraya çeviriyorlar. Ama 1 lira bile fazladır. Kişiler arasındaki hakaret davasında olabilir ama siyasetçiler açısından bu kabul edilebilir bir şey değildir. Türk yargısı, Erbil Tuşalp kararını ezberlesin, bir daha okusun. Başbakan bu tür çok fazla dava açıyor. Başbakan’ın da bu kadar hassas olmasına gerek yok. Kendisine karşı her şeyi hakaret diye algılıyor. Bu da çok açık ve seçik AİHM içtihadı ki; siyasetçilerin eleştiri alanları sade vatandaşa göre daha geniş olmak zorundadır. Bir şekilde kamuoyunun önüne çıktıysan eleştiriye de tahammül edeceksin. AİHM kararlarının meşhur ifadesidir; eleştiri sert hatta provokatif olabilir.”
– Işıl Karakaş’a polis ve biber gazı şiddetiyle nedeniyle Türkiye’nin mahkum olmasına yol açan kararlardan biri olmak özelliğine sahip ve “AİHM’nin ‘45 derece kararı’ diye hatırlanabilecek olan Abdullah Yaşa kararının en önemli unsuruna, Gezi Parkı eylemlerindeki polis şiddeti için açılacak davalara ışık tutacak şu ifadeleri kullanıyor: ” ‘O gazı öyle direkt atamazsın’ demektir o karar. Onun da DVD’sini seyrettik. 13 yaşında bir çocuk kenarda duruyor, polis direkt ona atıyor. Şimdi ben anlamıyorum, bu DVD bize hükümet savunması olarak geliyor. Tabii biz ısrarla istiyoruz da gönderiyorlar, yoksa göndermezler. Bizim izlediğimiz aynı görüntüleri Türkiye’de hâkimler de seyrediyordur herhalde. Görmüyor mu orada polisin nasıl çocuğu hedefleyerek fişeği fırlattığını? Hiç alay etmesinler, AİHM 45 dereceye mi bakıyor diye. AİHM tabii buna bakacak, fişeği öyle bir kullanıyorsunuz ki gözü çıkartıyor. Türkiye’de biber gazının, fişeğinin nasıl kullanılacağına dair detaylı bir mevzuat yok. İzgi kararı 46. madde çerçevesinde Türkiye’ye yükümlülük getiriyor ve ‘Bunu düzenlemek zorundasın’ diyor. Aklına estiği gibi bunu kullanamazsın. Ayrıca İzgi davası hâlâ devam ediyormuş Yargıtay’da. Nedense bu polislerle ilgili davalar bir türlü sonuçlanamıyor. Sonra da zamanaşımından düşürülüyor. Bütün önümüze gelen davalarda polisin gerçekten maksadı aşan bir biçimde güç kullandığını görüyoruz.”
– AB 2012 ilerleme Raporu’nu inceleyen ve bu konu hakkında birçok yazı yazan Hürriyet yazarı Sedat Ergin, 2003’ten beri tüm raporları inceleyerek 2003-2007 arası işkence konusunda olumlu bir çizgide iken 2007’den sonra eleştirinin arttığının belirterek şöyle diyor: “İşkence olaylarının sayısında düşüş olgusu teslim edilmekle birlikte, bu kez polisin aşırı güç kullanımı önemli bir sorun haline geliyor. Ancak AB’yi en çok rahatsız eden konuyu, işkence ya da kötü muamele yapan polislerin çoğunlukla yaptırım görmemesi sorunu oluşturuyor. AK Parti hükümetinin bu duruma seyirci kalmayı tercih ettiğini belirtmek, bir gerçeğin ifadesi olur.”
– Avrupa Birliği İlerleme Raporu 2012’ye göre; yargı, ifade özgürlüğü ve basın kısıtlamalarına ağır eleştiri getirilirken, yeni anayasayla da ilgili uyarıda bulunulmaktadır. Raporda, 2.800 öğrencinin terörle bağlantılı suçlamalardan ötürü tutuklu olduğu vurgulanırken, organize suçlar çerçevesinin yoruma ve suistimale neden olduğu belirtilmiş ve de savcı ve mahkemelerin bu alandaki yorumları Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına uygun olmadığı görüşlerine yer verilmiştir.
– Avrupa Birliği İlerleme Raporu 2012’ye göre; “4+4+4” olarak bilinen eğitim reformu hayata geçirilmesine rağmen bu gibi yüksek öneme sahip yasalarda, hazırlık ve danışma çalışmalarının yetersiz oluşu eleştirilere yol açmıştır.
– Avrupa Birliği İlerleme Raporu 2012’ye göre; Türk yargı sistemi konusunda, “Temel haklarda hiçbir ilerleme yok. Düşünce özgürlüğüne yönelik artan ihlaller endişe verici ve basın özgürlüğü de uygulamada kısıtlanmaya devam ediyor” ifadelerine yer verilmiştir.
– Avrupa Birliği İlerleme Raporu 2012’ye göre ; milletvekili dokunulmazlığının kapsamı, ifade özgürlüğüyle ilgili durumlar hariç geniş tutulmaya devam ettiği raporda belirtilmiştir. Bu halen endişe verici bir mesele olmaya devam etmektedir.
– Avrupa Birliği İlerleme Raporu 2012’ye göre; Basın kuruluşlarının çıkarlarının bilgi ve fikirlerin serbestçe yayılmasından çok daha ötesine geçmesi soğuk duş etkisi yaratıyor ve pratikte ifade özgürlüğü kısıtlanıyor. Otosansürü de yaygın hale getiriyor. Devlet yetkililerinin basına baskı yapması ve bazı önemli gazetecilerin görevine son verilmesi de otosansürü pekiştiriyor.
– Avrupa Birliği İlerleme Raporu 2012’ye göre; Kürt meselesinin çözümüyle ilgili bir ilerleme olmadı. Başka meselelerle birlikte Kürt meselesini de çözmeyi hedefleyen 2009’daki demokratik açılım ilerlemedi.
– Avrupa Birliği İlerleme Raporu 2012’ye göre; Uludere’de askerî hava saldırısında 34 sivilin öldürülmesi ve şeffaf bir soruşturmanın yapılmaması güven kırıcı olmuştur.. Hukuki ve idari soruşturmalar sürmesine rağmen bu soruşturmaların etkinliği ve şeffaflığı konusunda endişeler bulunmaktadır. İstihbarat hatası ve operasyonel ihmalle ilgili iddialar açıklığa kavuşturulmamıştır. Ne askerî ne sivil yetkililer olayla ilgili doğrudan özür dilemiştir. Siyasi sorumlulukla ilgili herhangi bir tartışma yapılmamıştır.
– AB 2010 ilerleme raporunda “Alevi açılımı” kapsamında gerçekleştirilen 7 çalıştaya rağmen ilköğretimde zorunlu din kültürü ve ahlak derslerinin seçmeli hale getirilmemesi eleştirilmiştir. Gayrimüslim toplulukların ve Alevilerin hiçbir baskı altında kalmadan dini faaliyetlerini sürdürebilmelerine imkan verecek yasal düzenlemelere ihtiyaç olduğu kaydedilmiştir.
– AB 2010 ilerleme raporunda, kadınların siyasette, üst bürokraside ve çalışma hayatında yeterince temsil edilmemesi, kadınlara yönelik şiddetin sürmesi, kadınların iş gücüne katılım oranının düşük kalması, namus cinayeti vakalarındaki artış ve kız çocuklarının erken yaşta zorla evlendirilmeye devam edilmesi eleştirilmiştir.
– AB 2010 ilerleme raporunda; “Özellikle İslamcı ve aşırı sağcı basındaki nefret söylemi bağlamında antisemitizm sorun olmayı sürdürmektedir” ifadesine yer vermiştir.
.
– AB 2010 ilerleme raporunda; AKP hükümetini eleştiren Doğan Medya Grubu aleyhine 2009 yılında verilen vergi cezasıyla ilgili mahkeme süreci devam etmektedir. Bu davanın ardından basın oto sansür uyguladığı belirtilmiştir. Görevleriyle ilgili gazeteciler aleyhine askeri makamlar dahil üst düzey makamlar ve siyasetçiler tarafından birçok dava açılmıştır
– ABD Dışişleri Bakanlığı’nın 2011 İnsan Hakları Raporu’na göre; tutuklama tarihi ile iddianamenin hazırlanması arasında geçen sürenin uzunluğu, bilgi ve delil noksanlığına dikkat çekilen raporda, hakimlerle savcılar arasındaki yakın iletişimin de ceza davalarında uygunsuzluk ve adaletsizlik izlenimi yaratmaktadır.
– ABD Dışişleri Bakanlığı’nın 2011 İnsan Hakları Raporu’na göre; Ceza Kanunu ve Terörle Mücadele Yasası’nın basın özgürlüğünü sınırlandırdığı vurgulanırken, gazeteci, yazar, Kürt entelektüel ve siyasi eylemcilere yönelik tutuklama ve takibatların, siyasetçilerin bu kişileri kınayıcı konuşmalarıyla birlikte, ifade özgürlüğü üzerinde caydırıcı etki yaratmaktadır.
– ABD Dışişleri Bakanlığı’nın 2011 İnsan Hakları Raporu’na göre; 2011 sonunda tutuklu gazeteci sayısının 100’den fazla olduğu, Türkiye’deki yazar, gazeteci, entelektüel ve medya kuruluşlarının, adli takibata alınmamak için kendi kendilerine sansür uyguladıkları yönündeki haberlerin gitgide arttığı belirtilmiştir.
– ABD Dışişleri Bakanlığı’nın 2011 İnsan Hakları Raporu’na göre; geçen yılki raporda da olduğu gibi “hükümeti ve devleti açıkça eleştirmenin risklerine” dikkat çekilmektedir. Yine bu soruna ilişkin “hükümet yetkililerinin ve bürokratların medyanın bağımsızlığını etkilemeyi hedefleyen açıklamalar yaptıkları” anlatılmaktadır. Ayrıca “İdeolojik amaçlarla yazarlar ve yayıncılar hakkında dava açan savcılar” şikayet konusu yapılmaktadır. ABD Dışişleri Raporu’nda yine geçen yıl olduğu gibi, medyadaki mülkiyet yapısı açıkça sorgulanmakta, “mülkiyet yoğunlaşmasının haberciliğin içeriğini etkilediği ve tartışmanın çerçevesini daralttığı” belirtilmektedir. Bu yılki raporda yeni olan bir unsur, medya patronlarının başka alanlardaki ticari işlerine dikkat çekildikten sonra bu bağlamda hükümete muhalif ya da hükümetle “fazla takışan” gazetecilerin “kovulduklarının” kaydedilmiş olmasıdır.
– ABD Dışişleri Bakanlığı’nın 2011 İnsan Hakları Raporu’na göre; Türkiye Bilimler Akademisi’nin (TÜBA) statüsünde yapılan değişiklik üzerine “önde gelen akademisyenler ve bilim adamlarının bu değişikliğin bilimsel faaliyetleri siyasallaştırarak, bilimsel özerkliği ortadan kaldıracağı, bu alandaki standartların düşmesine yol açacağı” yolundaki eleştirileri aktarılıyor, TÜBA üyelerinin yarısının protesto amacıyla istifa ettiği vurgulanıyor.
– ABD Dışişleri Bakanlığı’nın 2011 İnsan Hakları Raporu’na göre; gösteri özgürlüğü alanında yaşanan sorunlara örnek olarak “Hükümetin bazı durumlarda gösteri özgürlüğünü sınırladığı”, “polisin göstericileri dövdüğü, kötü muamele yaptığı”, “barışçıl gösterilere katılan öğrencilerin tutuklandığı” gibi eleştirel gözlemler vardır.
– Gazetecileri Koruma Komitesi(CPJ), 2012 ‘de “Türkiye’nin Basın Özgürlüğü Krizi’ başlığı ve ‘Gazetecilerin Hapsedildiği ve Muhalefetin Suç Sayıldığı Karanlık Günler’ alt başlığıyla Türkiye’de basın özgürlüğüne ilişkin bir rapor yayımlamıştır. Türkiye’de kitlesel gazeteci tutuklamalarını ve gazetecilere karşı açılan çok sayıda cezai kovuşturmayı incelien rapor, Türkiye’de 76 gazetecinin demir parmaklıklar ardında olduğu, bunlardan da en az -AKP yetlilileri 2013 yılında dahi hiçbiri gazetecilik faaliyetinden tutuklu değildir dese de” 61’inin doğrudan gazetecilik faaliyetleri ile ilgili olarak hapis cezasına çarptırıldığı tespitinde bulumaktadır.
– CPJ raporunda, 15 gazetecinin aleyhindeki delillerin de ‘yeterince açık olmaması nedeniyle’ CPJ’nin suçlamaların dayanağını araştırmaya devam ettiği belirtilmiştir.
– CPJ raporunda; ” Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hükümeti basına karşı yakın tarihinin dünya çapında en büyük saldırısını yürütüyor” ifadesinin yer aldığı özel raporda, yetkililerin terör suçları veya devlete karşı suçlarla itham ettikleri gazetecileri hapsettiği ve oto sansürün yerleşmesi için çeşitli baskıcı taktikler kullandığı yazıyor. Erdoğan açıkça gazetecilerin itibarına saldırıyor, medya organlarını, eleştirel yazılar yazan çalışanları uyarmaları ya da işten atmaları için zorluyor ve çok sayıda hakaret davası açıyor.” Erdoğan hükümetinin, Doğan Medya Grubu’na karşı açtığı vergi kaçakçılığı davası için de ‘siyasi sebeplerle açılmış olabileceği’ belirtilmektedir.
– CPJ , Ergenekon davası kapsamında bir yıldan uzun süre yargılanan gazeteciler Nedim Şener ve Ahmet Şık’a yöneltilen suçlamaların sebebinin ‘mesleki faaliyetleri olduğu’ kanaatine varırken, Ceza Kanunu’ndaki geniş ifadelerin suçlamalara zemin yarattığı görüşünü paylaşmaktadır.
– CPJ’ye göre 12 Eylül 1980 darbesinin ‘gölgesi bugünün olaylarının üstünde hissediliyor’ ve darbe sonrası inşa edilen yargısal yapı hükümetlerin muhalefeti cezalandırmasına ve ‘entelektüel rakiplerini terörist olmakla suçlamasına’ olanak sağlıyor ve Türk Adalet Bakanı’nın komiteye cevabında, “çok az sayıda basın mensubunun da nispeten gazetecilik ile ilgili olabilecek faaliyetleri nedeniyle hürriyetlerinden mahrum kalmış olabileceklerini inkâr etmiyorum” ifadesi kullanmıştır.
4- GEZİ SÜRESİNCE KİMLER AKTİF ROL OYNADI VE KİMLER NE MESAJ VERDİ?
“Öğretmenlerimiz , ozanlarımız , edebiyatçılarımız ulusa bu felaket günlerini ve onun gerçek nedenlerini açık ve kesin olarak yazıp söyleyecekler, bu kara günlerin dönmemesi için dünya yüzünde uygar ve çağdaş bir Türkiye’nin varlığını tanımak istemeyenlere , onu tanımak zorunda olduğumuzu anımsatacaktır.”
/ Gazi Mustafa Kemal Atatürk
28 Mayıs- 12 Temmuz sürecinde Gezi protestolarının ardı arkası kesilmedi ve birçok konuda mesajlar verildi. Mesajların gerek söylem gerek video gerek metin bazlı incelendiğinde aşağıda görüldüğü üzere kimlerin hangi mesajları verdiğine ilişkin ilişki matrisi gözükmektedir:
Yukarıdaki ilişkisi matrisi verilen tabloda görüldüğü gibi;
– Yerli ve yabancı Gezi Parkı Eylemcileri, Sivil Toplum Örgütleri, Sanatçılar, Akademisyenler, Tıp Örgütleri, Barolar, Uluslararası Örgütler,Yazarlar, Yurtdışı Hükümetler, İnanç kurumları, Taraftar Örgütleri, Finans kurumları, medya kuruluşları, meslek örgütleri, üniversite mezunları ve hacker grupları olarak segmente edildiğinde birçok segment, benzer mesajları ve demokratik talepleri -ilişki matrisinde yeşil renk ile gösterilen alanda gözükecek şekilde- dile getirmiştir. (Segmentlerin detayı için bknz: Kaynaklar bölümü-1)
– Aralarında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin polis şiddetine dair mahkemece tescil edilmiş emsal kararlar örneğinde olduğu gibi bu mesajların haklı ve hukuki dayanakları vardır. Keza görüntülerle sabit polislerin kask numaralarının silinmesine dair herhangi bir tatminkar açıklama yapılamamıştır, gündeme getirilmesinden kaçınılmıştır.
– Emniyet- Sen 1 Haziran2013 günü yaptığı basın açıklamasında Gezi Eylemlerinin sorumlusunu Valilik ve Emniyet Müdürü olarak göstermiştir.
– Bazı haberlerde çadırların eylemciler tarafından yakıldığı söylenmiştir. Oysa İBB Belediye Başkanı Kadir Topbaş, günler sonra, bu nedenle görevden alındığını belirttiği ve günah keçisi olarak da gösterilen zabıtalarca çadırların yakıldığı belirtilmiştir.
– Çevre katliamlarıyla ilgili Sivil Toplum Örgütleri ve Çevre Örgütleri ve bu konuda akademik çalışma sahibi akademisyenler, AKP dönemi öncesi hükümetleri eleştirdiği gibi AKP’yi de çevre katliamı yapmakla eleştirmiştir ve eleştirmeye devam etmektedir.
– Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler gibi Türkiye’yi uluslarası hukuk ve diploması alanında bağlayacak şekilde sansür, otosansür, polis şiddeti, gösteri hakkı,bireysel ifade özgürlüğü gibi sorunlar AKP iktidarının bulunduğu her sene uyarı almıştır ve raporlarına yansıtmışlardır. Bu uyarılar Gezi sürecince AKP’nin tutumu için de dile getirilmiştir.
– AKP, yukarıdaki tüm demokrasi ve hukuk çerçevesindeki olan mesajları aldığına dair hiçbir işaret vermemiştir. Bunun yerine “yakıp yıktılar”, “çapulcular” , “kemirgenler”, “vandallar”, “ayaklar baş olmaz”, “bunlar” gibi dikta ve ayrımcı söylemleri Gezi’deki demokratik talepleri görmezden gelme ve itibarsızlaştırma çabasını seçmiştir ve aksi yönde kendi argümanlarını destekleyecek bilimsel bir çalışma sunamamıştır.
– Gezi Parkı eylemcileri, Başbakan’ın Topçu kışlasını – mahkeme kararına rağmen- “’yaparım’ diyerek hukuğu değil bildiğimi dinlerim” mesajı vermiş ve Gezi’nin ilk günlerinde ” birkaç çapulcudan izin alacak değilim” diyerek ne mahkeme kararını, ne de ibret verici şekilde “mahkeme kararına rağmen bir Başbakan nasıl olur da hukuktan kendini üstün görür” eleştirisini dikkate almıştır.
– Başbakan’ı hukuk kararına davet etmek için gösteri yapmak demokratik bir eylemdir. Bu 3.köprü, Galataport, Kanal İstanbul, Hes(ÇED muaf ve Milli Parklara yapmak gibi), Orman Yasası, Petrol Yasası ve Tabiat Kanunu gibi projelerde de aynı haklı taleplerle dile getirilmiştir. Bu bağlamda demokrasi ve hukuğun üstünlüğünü isteyenleri “vandal” ilan etmek kendi hukuk dışı uygulamalarını meşrulaştırmak için başvurulan bir yanıltmaca oyunudur
.
– Gezi Parkı eylemcileri gerek Gezi Parkı süresince, Gerek Mısır sürecinde “darbe karşıtı” bir konum almıştır. Ancak AKP, yine bir yanıltmaca olarak ortada darbe isteyen Gezi Parkı eylemcileri varmış gibi demeçler vermiş, yandaş basın olarak tabir edilen medya organları bu söylemleri köşelerine taşımış ve verilen demokratik talepleri örtbas etmişlerdir.
5- SOSYAL MEDYA’DAN GEZİ PARKI MESAJLARI ANALİZLERİ AKP PROPAGANDALARININ AKSİNİ GÖSTERİYOR
“Dünyayı istediği gibi kullanan kuvvet, fikirler ve bu fikirleri belirleyen ve yayan kimselerdir. Fikrin özelliği de hiçbir itirazın bozamayacağı bir kesinlikle kendi kendisini kabul ettirmektir. Bu da fikrin yavaş yavaş duygular haline gelerek inanca dönüşmesiyle mümkündür ve böyle olduktan sonradır ki, onu sarsmak için bütün başka mantıkların, başka düşüncelerin hükmü olamaz.”
/Gazi Mustafa Kemal Atatürk
Sosyal Medya, Gezi Parkı eylemlerinde en aktif rol oynayan aktörlerin ilk sıralarında yer aldı. Gerek Gezi eylemcileri gerekse AKP’nin savunma mekanizmaları hep sosyal medya üzerinden döndü. Bu bağlamda sosyal medya ajansları, sosyal medyanın bu denli yoğun kullanılmasıyla daha da anlam kazanan araştırmaları yayınlamıştır. Bu açıdan da Başbakan ve AKP yöneticilerinin demokratik taleplere ilişkin mesajları ve eylemcilerin ne istediği 28 Mayıs’tan itibaren alınabilecek kadar ortadadır.
a- YNK LABS firmasının araştırmasına göre çıkarılan sonuçlar şöyledir;
– Mesajların çoğu AKP hakkında negatif yöndedir.
– En çok #direngezi #occupygezi #direntaksim içerikli twitler atılmıştır.
– En çok olayları sansürsüz veren HALK TV ve CNN International linkleri paylaşılmıştır.
– Recep Tayyip Erdoğan, Duran Adam, Vali Mutlu en çok mesajlarda geçen kişiler olarak yer almıştır.
– En çok polis teşkilatı, İBB,Sağlık personeli, avukatlar, DİSK hakkında konuşulmuştur.
– Cümle içinde geçen ortak kelimelere bakıldığında ise “ne darbe”,” faiz lobisi” ne yakıp yıkmak ne başka bir AKP iddiası yer almıyor. Bunun yerine “eylem, ağaç,yeşil,çapulcu,gaz,direniş” kelimeleri geçmektedir.
– Mesajlar üzerinden Enegram Davranış modeline göre, söylem dili ağırlıkla“barışçıl/arabulucu,yenilikçi, yardımsever,başarılı,meydan okuyucu/tehditkar” olarak çıkıyor. Bu yine AKP propagandalarının aksininin söyleme yansıdığını göstermektedir.
– Sosyal Ağ Davranış Modellerine göre ağırlıkla “Paylaşımcı, Taraftar/Fan, Sosyal Eleştiren/İsyankar, Takipçi/Pasif Destekleyen” bir profil çıkıyor ki yine de bu AKP’nin Gezi için söylediği “çapulcu”, kemirgen”, “vandal” gibi aşağılamalara varan hakaretlerin ne denli yanlış olduğunu göstermektedir.
– Twitter analizine göre en çok zarar görenler listesinin başında “Recep Tayyip Erdoğan, AKP, Polis Teşkilatı, Melih Gökçek, Vali Mutlu” bulunmaktadır.
– Twitter analizine göre en çok fayda görenler listesinin başında “Twitter,Facebook, Redhack, Çarşı Grubu, CHP” bulunmaktadır.
a- Somemto firmasının belirli etiketler üzerine araştırmasına göre çıkarıln sonuçlar şöyledir;
– #direngeziparkı en çok kullanılan etiketlen, bu içerikle 3,2 milyon tweet atıldı.
– En yüksek tweet atılan gün 1 Haziran ve tweet atan kişi sayısı 1,7 milyon
– En çok saat 20:00-01:00 saatleri arasında insanlar aktif tweet attılar.
– Gezi eylemlerinde de sık sık talep edilen istifa söyleminin yansıdığı #Tayyipistifa ve “tayipistifa” hasthagli tweetler 531 bin kez atılırken, TayyipİyikiVarsın 195 bin kez atıldı.
– En çok Retweet edilenlere bakıldığında, polis şiddeti, TV’lerin sansürlenmesiyle Gezi Parkı’na yer vermemesi, Sopadan değil ağaçlardan yana olan tavır, faşizm eleştirileri ve taraftar kardeşliği ön planda…
a- Bumerang bloggerları çoğunlukla “Çevreye yatırım yapılmıyor”,” Nükleer santrale hayır”, diyor.
İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Orman Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ünal Akkemik, AKP’nin beyanatlarının aksine ağaçların sökülüp başka yere taşınmasının yapılacak en son şey olduğunu belirtirken paylaştığı veriler de Gezi Parkı eylemlerindeki çevre hareketinin ve mesajlarının ne kadar gerekli olduğunu ortaya koyuyor. İstanbul’da kişi başı düşen yeşil alan konusunda rakamların çok değişken olduğunu belirten Akkemik, gelişmiş ülkelerde kişi başı düşen yeşil alan miktarının 25-30 m2 olduğunu, ülkemizde ise 1-9 m2 olduğunu söylüyor. Dünya ortalamasının 7m2 olduğunu, Dünya Sağlık Örgütü’nün ise bu rakamın minumum 9m2 olması gerektiğini söylediğini belirtiyor. İstanbul’da ise ormanlar dışında kişi başı düşen yeşil alan 1.12 m2 olduğunu söylemesi Gezi Parklarına ne kadar muhtaç olduğumuzun da kanıtı. Akkemik ayrıca İstanbul Büyük Şehir Belediyesi’nin verileriyle, Türkiye Şehir Plancıları Odası ve Türkiye Ormancılar derneğinin verilerinin tutmadığını da belirtiyor. İBB’ye göre kişi başı yeşil alan miktarı 6 m2 iken diğer iki kuruma göre bu oran 1m2. Akkemik, 3. Köprü’nün de ormanlara mutlak ölçüde negatif yönde etki edeceğini söylüyor.
Bu ve bunun gibi çevre sorunlarıın nasıl algılandığını Hürriyet’in Bumerang Network’ündeki bloggerlarla yapılan anketinin sonuçlarında paylaşıldı. Sonuçları bir infografikle 23 Temmuz 2013’de açıklayan araştırmaya göre;
– Ankete katılan bloggerların %86’sı, Türkiye’de çevre konusunda yeteri kadar yatırım yapılmadığını düşünüyor. Ankete katılan 535 bloggerın ise sadece %14’ü Türkiye’de çevreye yeteri kadar yatırım yapıldığını düşünüyor.
– Bloggerların %66’sına göre bugün çevre için en büyük tehdit çevre bilincinin yetersizliği. İkinci sırada ise yaklaşık %17’lik bir oranla fabrika atıkları geliyor. Üçüncü sırada %10 ile nükleer santraller yer alırken, son sırada ise %7’lik bir oranla hidroelektrik santraller çevreyi tehdit eden unsurlar arasında öne çıkıyor.
– Bloggerların büyük çoğunluğu nükleer santrallere karşı. Ankete katılan bloggerların %75’i Türkiye’de nükleer santral kurulmasına “Hayır” diyor. “Evet” diyen yaklaşık %25’lik kesimi ise çoğunlukla İstanbul, Ankara, Kocaeli, Bursa, İzmir gibi gelişmiş, sanayi kentlerindeki katılımcılar oluşturuyor.
– Bloggerlar Türkiye’deki çevre duyarlılığını da yetersiz buluyor. Ankete katılan bloggerların yaklaşık %76’sı ülkemizdeki çevre duyarlılığının “çok yetersiz” ve “yetersiz” olduğunu düşünürken, yaklaşık %23’ü ise daha çok duyarlılık gerektiğine inanıyor. Türkiye’de yeterli çevre bilincinin mevcut olduğunu belirten bloggerların oranı ise sadece %1.
6- GEZİ ÖNCESİ VE SONRASI EN MEŞRU DEMOKRATİK TALEP OLAN MUHALEFET PARTİLERİNİN MESAJLARINI AKP REDDETTİ
“”Toplumu gerçek amacına, gerçek mutluluğuna ulaştırmak için iki orduya gerek vardır. Biri vatanın hayatını kurtaran asker ordusu, diğeri ulusun geleceğini yoğuran bilim ordusudur. Bu ordulardan her ikisi de aynı derece gerekli, kıymetlidir, her ikisi de hayatidir. Ancak bilim ordusunun kıymet ve kutsallığını anlatmak için şunu söyleyeyim ki, bilim ordusu, ölen ve öldüren birinci orduya, niçin ölüp, niçin öldürdüğünü öğreten ordudur.”
/ Gazi Mustafa Kemal Atatürk
Gezi eylemlerinden önce apolitik olarak tanımlanan ve kendilerini de öyle tanımlayan gençler, beyaz yakalılar, kaba bir oran vermek gerekirse neredeyse vandalizmi, ayrımcılığı ve şiddeti kınayan bir profili baz alarak Gezi eylemlerine katılanların %90′ı TBMM Genel Kurulu’ndan ve resmi twitter hesabından haberdar değildi.” Hangi partiler ne önergesi veriyor?”, “Türkiye’nin sorunları nedir?”, “neden çözülemiyor?”, “AK Parti hükümeti bu sorunlara karşı ne tür açıklamalar yapıyor?” gibi birçok soruya ve soruna dair fikri olmayan gençler TBMM Genel Kurulu hesabını keşfetmesiyle beraber bambaşka bir sorun ortaya çıkardı ve popüler kıldı: Sokağa çıkma sebeplerinden biri olarak gösterilen ve Türkiye’de etkin olmadığı söylenen muhalefet partilerinin uzun yıllar etkin olmayışı algısından, AK Parti iktidarında muhalefet partilerine, meclis çatısı altında demokratik bir yapısallıkla muhalefet yapma imkanı tanımayan bir durum var algısına dönüştü. Zira 2012 Mart’ından beri açık olmasına rağmen, Gezi eylemleri başladığından beri dikkatle takip edilmeye başlanan TBMM Genel Kurulu twitter hesabında, muhalefet partilerinin önergelerinin devamlı olarak reddedildiği, sade vatandaşın dikkatini çekti, geniş bir kesimde bu konuda farkındalık oluştu ve AK Parti iktidarını demokrasi adına muhalefetin önergelerinin hiçbirini kabul etmeyen bambaşka bir pozisyona düşürdü: Türkiye’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde muhalefet yapmaya ve muhalefeti temsil etmeye AK Parti izin vermiyor…
TBMM 28 Mart 2012- 18 Haziran 2013 tarihleri arasında geçen 440 gün boyunca TBMM Genel Kurulu twitter hesabından atılan 3.223 tweet’i incelediğimizde Türkiye’deki muhalefete verilen imkanlar ve etkinlik rolünü gözler önüne seren ilginç bir tablo ortaya çıktı. Muhalefetin ne kadar etkin olduğuna ilişkin muhalefet partileri ekseninden bakarak TBMM Genel Kurulu twitter hesabını incelediğimizde çıkan tablonun analizine aşağıda yer verildi.
Bu süre zarfında ve resmi twitter hesabındaki veriler baz alındığında, TBMM’de bulunan tüm partilerin verdiği soru önergeleri itibariyle; AK Parti’nin verdiği 50 soru önergesinin hepsi kabul olurken, muhalefet partilerinin verdiği toplam 216 soru önergesinin tamamı reddedildiği ortaya çıktı.
AK Parti’nin meclisten geçirdiği 2B, Orman Yasası, Petrol Yasası gibi kanun tasarılarına odaklanmadan sadece muhalefet partileri açısından baktığımız bu analizde, CHP 103 soru önergesiyle en çok soru önergesi veren muhalefet partisi konumundayken, ardından MHP 59, BDP ise 54 soru önergesi ile geldi ve toplam 216 olaran soru önergelerinin tamamı meclisteki baskın milletveki çoğunluğuna sahip AK Parti etkisiyle reddedildi.
Muhalefet Partilerinin verdiği ve tamamının reddedildiği soru önergelerinin içeriğine baktığımızda ise, Gezi eylemleri ve öncesindeki birçok soruna ilişkin tepkilerin karşılığı olduğuna dair bir sonuç ortaya çıkıyor. Gezi Parkı eylemleri için Avrupa Parlementosu, Uluslararası Af Örgütü, ABD Senatosu, Birleşmiş Milletler gibi kurumlarca da oldukça ağır eleştirilerin AK Parti kanadına yönelmesine sebep olan ve Türk Tabipler Birliği, Türk Toraks Derneği gibi kurumlarca kimyasal silah olarak dahi görülen biber gazının insanlar üzerinde kullanımına ilişkin araştırma önergesi veya polisin eylemciler üzerinde Başbakan’ın da resmi ağız olarak kabul ettiği ama hiçbir istifaya sahne olmayan orantısız şiddetin araştırılması CHP tarafından meclise sunulmuştu ve reddedilmişti.
Bunun dışında 53 vatandaşımızın ölmesine neden olan Reyhanlı olaylarındada nedenlerine dair araştırma önerisi MHP tarafından meclise sunulmuş ve reddedilmişti. Uludere’de ölenler için araştırma önergesi ise hem CHP hem de BDP tarafından meclise sunulmuş ve AKP çoğunluk oylarıyla reddedilmişti.
Her birinin içeriğine baktığımızda ise, Türkiye’de gezi eylemlerinde baskın talep olarak çıkan demokratik hak ve özgürlükler,nefret suçları, bayramların kutlanmasının engellenmesi, medya özgürlüğü gibi ifade sorunları, Reyhanlı, Uludere, 1993 Sivas olayları, Kahramanmaraş olayları gibi tarihin vicdanında bir türlü aklanamayan olaylar, çiftçi, pamuk üreticisi, ormancılar,Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının, şehit yakınları ve gazilerin, astsubayların, öğretmenlerin, öğrenciler gibi mesleki sorunlar, nükleer santral, ormanlar, HES’ler, 2 B, Termik santraller gibi çevre sorunları, ibadet yerleri veya laiklikte yaşanan sorunlar gibi dini ibadet özgürlüğü veya istismarı gibi sorular, AK Parti Hakkında yolsuzluk iddialarına ilişkin sorular hep muhalefet partilerince dile getirilmiş, meclise halkın bir temsiliyeti göreviyle sunulmuş ama milletvekili çoğunluğunu elde tutan AK Parti sayesinde reddedilmişti.
TBMM Genel Kurulu twitter verileri haricinde elimizde kabul/red oranlarına dair şeffaf bir veri ortamı bulunmuyor. TBMM’nin resmi internet adresi ile TBMM Resmi twitter hesabındaki önerge sayılarının tutmadığı tespitini yaptık. Başka bir anlamda; vergi vererek görevimizi yerine getirdiğimiz ve demokrasinin işletilmesi için ilk adres olan Türkiye’nin meclisi TBMM’nin resmi internet sitesinde meclis önergeleri azımsanamayacak boyutta eksik ve önergeler hakkında bir vatandaşın sağlıklı, güvenilir ve şeffaf bilgi alabileceği bir resmi devlet sitesi işlevine henüz sahip olmadığını belirtmek gerekiyor. 11 yıllık AKP iktidarında muhalefetin demokratip taleplerine karşılık verilmediğine ilişkin 11 yıllık veriler ortaya çıkarsa demokrasinin tıkandığına dair daha vahim bir tabloyla karşılaşabiliriz.
Muhalefet toplumda karşılığı olan sorunlara eğilmiş ve Meclis gibi bir çatı altında sunmuş, kısacası görevlerini yapmış ancak AK Parti iktidarının çoğunluğu sağladığı meclis çatısı altında bu önergeler reddedilmişti. Bu nedenten ötürü de Türkiye’de sandıkla gelenler itibariyle, muhalefet etkin değil mi yoksa dinamikleri, ülkenin Başbakan’ı tarafından demokrasiden ibaret görülen iki seçim sandığının, arasında kalmış ve ülkenin Cumhurbaşkanı arasında demokrasinin bir parçası olarak görülen zaman zarfında, AK Parti iktidarınca tıkanma noktasına mı itildi sorusunun cevabı da büyük bir ölçüde ikinciden yana verilmiş oluyor. 440 gün haricinde de 11 yıllık AK Parti iktidarında verilerini elde edemediğimiz o yıllarda hangi içerikle ne kadar önerge reddedildi? sorusu da gündeme geliyor ve merak uyandırıyor. Kuşkusuz 440 gün süresince, eğer sayısı tatmin edici boyutta her bir muhalefet partisi önergesinin kabul olduğu görülseydi, muhalefetin etkisizliği ve pasifliği gündeme gelirdi ancak bir tane bile muhalefet partisi önergesi TBMM çatısı altında kabul görmemişse, TBMM’de ve dolayısyla Türkiye’de demokrasinin tıkandığını belirtmek, çoğunlukçu değil çoğulcu demokrasi için seçim barajının kalkmasını talep etmek gerekiyor.
7) GEZİ PARKI SÜRECİNDE BİLİMSEL REFERANSLARA DAYANMAYAN PROPAGANDAYI TERCİH EDEN AKP,GEZİ’DEN ÇIKAN “ORANTISIZ ZEKA” KARŞISINDA ENTELEKTÜEL BİR ÇÖKÜŞ YAŞADI
“Hiçbir tutarlı kanıta dayanmayan birtakım geleneklerin, inanışların korunmasında ısrar eden milletlerin ilerlemesi çok güç olur; belki de hiç olmaz. İlerlemede geleneklerin kayıt ve şartlarını aşamayan milletler, hayatı, akla ve gerçeklere uygun olarak göremez. Hayat felsefesini geniş bir açıdan gören milletlerin egemenliği ve boyunduruğu altına girmeye mahkumdur.”
/ Gazi Mustafa Kemal Atatürk
Gezi Parkı Protestoları sürecinde yapılan açıklamalarda AKP kanadında birçok birbiriyle çelişen açıklamalar karşımıza çıktı. En ilginci ve durumun vehametini ortaya koyanlar durumlardan biri de parti kurucularından ikisi ki biri Cumhurbaşkanı, biri Başbakan olarak “demokrasinin tanımı ve açıklamasında” dahi aynı görüşü paylaşmadığı gibi bilakis taban tabana zıt açıklamalara sahne oldu: Demokrasi sandıktan ibaret midir, ibaret değil midir?
Kuramsal literatür ikisinin de alt metinleri olmadıkça sığ kalacağı ve sloganvari miting söylemlerinden ibaret kimseye bir fayda sağlamayacağı yönündedir. Türkiye’nin ise bilimin, ahlakın, vicdanın ve doğanın ekseninde yol katetmesi gereken bunca derin ve bir an önce adımlar atma ihtiyacına rağmen ne İktidar sahipleri, ne ona biat edenler, ne köşeyazarları, halka Gezi süresince, örneğin ne Habermas’ın ‘sorgulayıcı demokrasi’sinden bahsetti, ne Mouffe ve Laclau’nun “çekişmeci ve radikal demokrasi” “tanımlarından bahsetti. Başbakan Erdoğan, Topçu Kışlası’nı halen mahkeme kararına rağmen yapacağında ısrar etmesine ve “çapulcu”,”vandal”,” yakıp yıkan” diye söylemlerle Gezi eylemcilerini aşağılayıcı ve nefret söylemine sebebiyet veren bir dil kullandığı mitingler yaptı. Polis şiddetini kabul etti ancak bu konuda ne bir özeleştiri yaptı, ne görevden almalar veya istifalar gerçekleşti. Aksine “polisimiz destan yazdı” ve “polise müdahale emrini ben verdim” dedi. Gezi eylemlerini vermeyen televizyonlar, Başbakan’ın miting konuşmalarını canlı yayınla verdiler. Başbakan “demokrasi sandıktan ibarettir” ifadesini ısrarla söylemeye devam etti. AKP için kendi tabanında sloganları hep “Demokrasi sandıktan ibarettir” ve “darbeye hayır” ve “komplolar var” arasında sıkışan, hiçbir bilimsel referans sunmadığı bir sığ düzlemde propagandaya dönüştü. Ancak AKP , aynı argümanları Esad rejimi için söylememişti. Esad “gidip gitmeyeceğime halk seçimde karar verecek” derken, Başbakan Erdoğan, “Esad gidecek” diyerek seçim sistemini ve sandık söylemini hiçe saydığı gibi, Gezi süresince Avrupa’ya içişlerimize karışılmasın diye bir yandan söylenirken, Esad rejiminin içişlerine karışıyor hatta muhaliflerine destek oluyordu.
Eş zamanlı olarak Mısır’da askerin yönetimi ele geçirmesiyle AKP’nin bu söylemi kendi tabanında daha da inandırıcı bulunsa da AKP kanadından ve AKP’li TV yorumcuları tarafından kimse, demokratik bir hak talebi olarak askerin yönetimi ele geçirmesinden çok Mursi’nin istifa etmesi için 22 milyon imza toplandığından ve Mursi’nin istifa etmemekte direndiğinden bahsetmemektedir veya 17 Haziran’da Çek Başbakanı’nın, 8 Temmuz’da Mısır Başbakanının, 21 Haziran’da Filistin Başbakanının, 11 Temmuz’da Lüksemburg Başbakanının , 26 Haziran’da Avustralya Başbakanınn istifa ettiğinden de bahsetmemekte ve tabana bunun demokrasilerde “darbe” ile “seçim” arasında olabileceği tercihinden bahsetmemektedirler. Oysa ki örneklerde görüldüğü üzere iki seçim arası “istifa edilebilir” ve erdemli bir davranış olarak görülür.
Bu “darbe” ve “demokrasi sandıktadır” ile istifa tepkilerinden uzaklaştırma propagandasının bu kadar düşük düzeyde seyretmesinin sebebini ise AKP’li Enerji Bakanı Taner Yıldız’ın tespitinde aramak pekala mümkündür. Taner Yıldız bir televizyon programında şöyle bir tespit yapıyordu: “Eğitim seviyesi arttıkça AKP’nin hitap ettiği alanın daha da daraldığını görüyoruz. Anketler de bize bunu söylüyor.”
Eğitim seviyesi arttıkça AKP’nin propaganda düzeyinin neden sığ bulunduğunu da anlatan bir ifade olarak aklımızda tutarak, Gezi protestolarının verdiği mesaja yönelmemiz gerekiyor. Gezi protestoları her ne kadar mesajını açıkça ortaya koyduğunu düşünse de Cumhurbaşkanı “Mesaj alındı” derken, Başbakan Erdoğan “Mesajın içeriğinde ne var,ne kastetti bilemem” derken, gazetecilere, mesajın ne olduğunu sormasıyla ortada ne “mesajı aldım” diyenin hangi mesajı aldığı, ne de “mesaj nedir, bilen var mı?” diyenin, içeriği bir yana, mesajı alıp alamayacağı Gezi Protestolarında tartışılan bir konu oldu.
Reyhanlı’da yaşanan ölümler, MOBESE kameralarının aynı anda çalışmaması, Devlet eliyle haberlerin yayımlanmasının yasaklanması, Suriyeli mültecilere akıtılan milyonlarca liralık ödenekler ve söz konusu mültecilerin Türkiye Cumhuriye Vatandaşı yapılarak AKP’ye oy kazandırılacağı iddiaları, Kamu kurumlarında TC ibarelerinin AKP kararlarıyla kalkması, Başbakan Erdoğan’ın “iki ayyaş” derken Atatürk ve İsmet İnönü’yü kastettiği yorumları, 4+4+4’te tüm STK ve eğitimbilimcilerin neredeyse özellikle kız çocuklarının “çocuk gelin” anlamında vahim sonuçlar doğurur demesine rağmen yürürlüğe girmesi, çevreci örgütlerin ve akademisyenlerin ve mahkeme kararlarının Tabiat kanunu, Topçu Kışlası, 3.köprü, HES’ler gibi konularda AKP hükümetince dinlenmemesi ve uzlaşmacı tavırla masaya oturmaması, muhalefet partileriyle polemikten öteye gitmeyen tavırları ve hiçbir kabul etmediği önergeleri bir nevi sürecin hazırlayıcıları oldu.
Gezi Parkı sürecinde ise AKP’nin ve hükümetin resmi ağzı olarak Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Gezi Parkı protestoları için “birkaç gün sürer, biter” derken, o süreçte“içki içen alkoliktir, AKP’ye oy vermişse alkolik değildir” deme bilimdışı bir düzeydeki ayrımcılığı, Kızılay Başkanı’nın “Helal Kan” ifadesiyle kan grubunun bilimsel ve teolojik hiçbir referansa dayanmayan açıklaması gibi süreçte gerilimi daha da tırmandıran açıklamalar, beyanatlar ve eylemlerle Gezi Parkı protestoları alabildiğince büyüttü ve “orantısız zeka” olarak tabir edilen Gezi ruhunun AKP eleştirilerini aşağıda birkaç örnek paylaşılan birçok farklı mesaj türüyle vermesine neden oldu.
AKP’nin Gezi Parkı eylemlerini sadece provkatörlerle anmak istediği ve Gezi Parkı eylemlerinin arkasında ne olduğuna ilişkin kurgu senaryo ve cast ile hazırladığı film
28 Mayıs’ta itibaren Gezi Parkı protestolarını vermeyen ve tepki çeken TV Kanallarının çoğu, ara tarihlerde birçok polis müdahalesi olmasına rağmen, 11 Haziran’13 saat 8 sularında hep beraber ağız birliği etmişçesine Taksim AKM önündeki polis müdahalesini canlı yayınla vermeye başladılar. Gerek o tarihten önce gerekse o tarihten sonraki polis şiddetini görüntülerine aynı kanallar canlı yayında vermediği gibi, diğer aynı kanallarca yayınlanmayan müdahalelere kıyasla TOMA suyu ve biber gazının 11 Haziran polis müdahalesinde minumum düzeyde göstericilerin kimi zaman yakınından dahi geçmeyen şekilde olması, sosyal medyada göstermelik, kurgusal bir senaryo ve AKP tarafından kurgulanan “polis zarar vermeden müdahele ediyor” diye algılatmak için bir propaganda aldatmacasına sahne olan bir müdahale olarak yorumlanarak trajikkomik bulunmasına neden oldu. Ekşi sözlükte “11 Haziran 2013 Taksim’e polis müdahalesi” başlığı altında ( http://bit.ly/1aQEPVD) 28 Temmuz itibariyle 1571 adet yorum yazılmasına sebep oldu.
8-)Gezi Parkı’nın Bilançosu araştırmalarında AK Parti, Mal Zararından ve Lira Kaybı’ndan, STK’lar ise Can’a gelen zarardan yana mesaj verdi
“Fikirler, zorla ve şiddetle, top ve tüfekle asla öldürülemez!”
/ Gazi Mustafa Kemal Atatürk
27 Mayıs 2013’ten bugüne kuşkusuz Gezi Eylemlerinin en acı ve üzücü yanı , polis şiddeti nedeniyle yaşanan ölümler, yaralanmalar, tramvalar, göz kayıpları idi ve vicdanı olan herkes için ise büyük bir acı ve isyan sebebiydi. Başbakan Erdoğan ise tüm bu süreçte “polise müdahale emrini ben verdim” derken diğer yandan gezi eylemcilerinde ölenleri Mısır’la ölenlerle ile kıyaslayan ve Polise şiddet uygularken öldüğünü söyleyen ve Türk vatandaşlarından çok Mısır vatandaşlarını düşündüğü için eleştirilen demeci veriyordu : “Türkiye’de bir kişi, iki kişi, üç kişi, dört kişi polise şiddet uygularken ölüyor, twettler, faceboklarla, dünyanın altını üstüne getiriyorlar, Mısır’da 53 kişi namaz kılarken öldürülüyor, dünya sessiz” . Başbakan’ın sahip çıkmak bir yana polise şiddet uygularken öldüğünü söylediği her can’ın yakını, şahitler, kamera kayıtları, doktor ve adli tıp raporları itibariyle tam aksini söylüyordu: Polise şiddet uygularken değil polis şiddetiyle ve darp edilme...
Gezi Parkı sürecince ise Başbakan’ın bilimsel hiçbir referansa dayanmayan söylemleri dışında, AKP kanadında istatistikleri dile getiren iki kişi vardı: Muammer Güler ve Hüseyin Çelik. Diğer yandan ise Gezi sürecindeki istastikleri takip eden muhalefetten CHP’li Sezgin Tanrıkulu bu düzeyde bir açıklama yaparken, Türk Tabipler Birliği, İstanbul Barosu, İnsan Hakları Vakfı, Türkiye Gazeteciler Sendikası istatistiklerle konuşan sivil toplum örgütleri oldular. Bu rakamlara göre;
– AKP kanadında gerek Muammer Güler, gerekse Hüseyin Çelik yaşanan polis şiddettinin detaylarını hiç vermedi, bunun yerine mal kayıplarından ve zararları dile getirmeyi tercih etti.
– Sivil Toplum Örgütleri ve CHP ise can kayıplarını ve polis şiddetinin vahim boyutlarını açıkça dile getirdiler ve hükümeti kınama mesajlarını bu istatistiklere dayandırdılar.
– AKP’nin demeçlerine baktığımızda yaşanan can ve yaralı kayıplarının sayısını sivil toplum örgütlerine nazaran oldukça düşük gösterdi. Örneğin 28 Mayıs- 3 Haziran günü tarihleri için Muammer Güler’in açıklamasına bakıldığında 58 vatandaş yaralanmış ve hiç ölüm olmamıştı ve hatta ölüm var haberlerine itibar edilmemesini salık veriyordu. Oysa Ankara Hastanesi açıklamasında 414 yaralı vardı ve Ethem Sarısülük hayatını kaybetmişti. Türkiye Cumhuriyeti’nin İçişleri Bakanı’nın hastaneden bu veriyi almaması veya alıp açıklamalara yansıtmaması propaganda söylemi “bilmiyor olması veya bilip de söylemiyor olması da “ ihtimallerinden ikisi de oldukça manidar ve vahimdir.
– İçişleri Bakanlığı’nın 28 Mayıs- 23 Haziran tarihlerine ilişkin rakamlara göre, eylemler 79 ilde ve 2,5 milyon kişinin katılımıyla gerçekleşti. Gezi eylemlerine katılanların sayısının 2,5 milyondan çok daha yüksek olduğu düşünülmekte ve İçişleri Bakanlığı’nın tıpkı yaralı sayısı gibi hiçbir bilimsel referans sunmadan bu kadar düşük bir rakam sunması kasıtlı bir düşük gösterme amacı taşıdığını düşündürmektedir. Bunu düşündüren bir başka kanıt ise “her gün ortalama 50 duran adam eylemi yapıldığı” ifadesidir. Bunun en basit yalanlayan durum, AKM önündeki duran adam eylemlerindeki canlı yayınlarda ve videolarda görülen ve binlerce olduğunu kanıtlayan görüntülerdir.
– Öncelikle Polis şiddeti Başbakan’ın ağzından resmi bir dille itiraf edilmiştir. Polislere müdahale emrini verenin kendisi olduğunu da yine birinci ağızdan dile getirmiştir. Bu bağlamda bir polis şiddeti varsa 1. Dereceden siyasi sorumluluğu Başbakan’dadır. Hukuk dışı biber gazı kullanımı, karanfil gibi barışçıl bir gösteride dahi polislerin biber gazı kullanması ve yakın mesafelerden birçok yaralanma, yine bu sebeple gerçekleşen ölümler, Otoparkta, İzmir’deki sahilde örnekleri nice şekilde gerçekleşen, engelli vatandaşa sıkılan TOMA suyuyla Dünyaya da rezil olduğumuz üstetik biber gazından ve polis şiddetinden AİHM tarafından emsal teşkil edecek şekilde Türkiye’yi mahkum ettiren Başbakan’dan başlayarak tüm AKP hükümeti ve polis teşkilatı sorumlularıyla beraber yargılanmalıdır. Ancak ne bir istifa ne bir görevden alma olmadığı gibi, “polis destan yazmıştır” gibi bir söylemle meşrulaştırma politikası tarihteki sıkıyönetim, faşizm, polis devleti söylemlerine birebir uymaktadır.
9-) GOOGLE ARAMA TRENDLERİNE NASIL YANSIDI?
“Bu millet ve memleket ilme, irfana çok muhtaç; tahsil yapmış, diploma almış gelmiş, olanları korumak kadar doğal ve lüzumlu bir şey olmaktan başka, parti parti eğitim ve öğretim görmek için ilim ve fen almak için Avrupa’ya, Amerika’ya ve her tarafa çocuklarımızı göndermeye mecburuz ve göndereceğiz. İlim ve fen ve ihtisas nerede varsa, sanat nerede varsa gidip, öğrenmeye mecburuz. Bu nedenle artık himaye çok zayıf kalır. Bunun yerine mecburiyet geçerli olur.”
/ Gazi Mustafa Kemal Atatürk
Google Arama Trendlerine, herkese açık ücretsiz bir yazılım olarak https://www.google.com.tr/trends adresinden erişilebilmektedir. Google Arama Trendleri, seçtiğiniz zaman diliminde, seçtiğiniz ülkede bir veya birden fazla kelimeyi kıyaslayarak, o kelimenin Google arama motorunda ne kadar çok aranıp aranmadığınızı anlamanıza yaramaktadır. Gezi Parkı süresince de bu denli öne çıkan bir kelime var mı diye baktığımızda çıkan sonuçlar şöyledir:
– 2005’ten beri “Hükümet istifa” , “AKP istifa” söylemi Haziran 2013’de en yüksek seviyeye ulaşmıştır.
– “Hükümet İstifa” ve “AKP istifa” 15 Mayıs tarihinde artış göstermesi, olayların Gezi Parkı öncesinde de yazımızın başında bahsettiğimiz Reyhanlı, 2 ayyaş, alkol yasası, Tabiat Kanunu gibi nedenlere dayanmaktadır. 1 Haziran’da en yüksek seviyesini yaşarken, ikinci en yüksek seviyeye 10 Haziran’da ulaşmaktadır.
– Hükümetin bilimsel hiçbir referansa dayanmadan, söylentilere dayanarak karşı argüman olarak propaganda malzemesi yaptığı ve eylemlerin sebebi olarak gösterdiği “faiz lobisi”, “otpor”, “soros”, AKP’nin bu konuda açıklama yapmasına müteakip “faiz lobisi” 9 haziran’da, “otpor” 15 Haziran’da, Soros ise 18 Haziran’da en yüksek seviyeye gelmektedir. 27 Mayıs ve öncesine dair böyle bir arama trendi yoktur, yani ilk gündeme yüksek oranda geliş tarihleri 9 Haziran’dan sonradır. Oysa bu üç etken Reyhanlı, Uludere, PKK, HES eylemleri gibi Gezi öncesi AKP iktidarı süresince, arama trendlerine bu denli yansımamıştır ta ki AKP yetkilileri medya açıklamalarında bu ifadeleri kullanana kadar…
– “Seçim barajı” ve “polis şiddeti” kelimeleri de yine Haziran’13 döneminde en yüksek aranma sayısına ulaşmıştır.
10- MEDYA NE KADAR VE NASIL GÖRDÜ?
“Fikirler anlamsız, mantıksız, boş sözlerle dolu olursa, o fikirler hastalıklıdır Aynı şekilde sosyal hayat akıl ve mantıktan uzak, faydasız, zararlı ve birtakım inançlar ve geleneklerle dolu olursa felce uğrar.”
/ Gazi Mustafa Kemal Atatürk
Gezi Parkı Eylemleri süresince en çok tartışılan ve şikayet edilen konulardan biri medya idi. Medya, Avrupa Birliği ilerleme raporunun, Avrupa Parlementosunun, ABD’nin, Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın , Uluslararası Af Örgütünün raporlarında belirttiği ve AKP’li Avrupa Birliği BaşMüzakereci Egemen Bağış’ın sansür olmadığı yönünde iddiasının tam aksine hem sansür hem de otosansürle öne çıktı.
– Egemen Bağış’ın iddiasının doğru olmadığına en güzel örnek, Gezi Parkı eylemlerinde çok tepki halan ve kendini haber kanalı olarak sunan NTV’nin yöneticisi Ahmet Yeşiltepe’nin sansürü ve otosansürü itiraf etmesiydi. Bu aynı zamanda dünyaca ünlü BBC haber kanalında da yayınlandı. NTV Tarih dergisi de bu süreçte Gezi Parkı eylemlerine dair hazırladığı sayı nedeniyle kapatımıştır.
– Diğer yandan CNNTURK ve vatandaşların vergilerini verdiği ama haberini alamadığı TRT de bu tepkilerden nasibini almıştır.
– Türkiye’nin en popüler mekanı olarak adledilen ve herkesin gözü önünde polis şiddeti, kendilerine birkaç yüz metre uzaklıkta yayın binaları olan haber kanalları tarafından görülmemiştir.
– Muhalefetin de araştırılsın diyerek TBMM’de soru önergesi verdiği TRT dışında Anadolu Ajansı da haberleri taraflı, eksik ve bazen hiç vermemeyi tercih eden kurumdu. Bununla ilgili en çarpıcı örnek Gezi Parkı eylemlerinin ilk polis şiddettinin arttığı günlerde 28 Mayıs 2013’te Gezi Parkı ile ilgili ajansların geçtiği fotoğraf sayılarıda bulunabilir. Gezi Eylemleri ve 1 sene içerisindeki gösterdiği performanstan dolayı “Basın Özgürlüğü Ödülü” alan DHA 28 Mayıs’ta 118 fotoğraf servis ederken, AA sadece 3 fotoğraf servis etti. Oysa Yurtdışı ajanslar bile AA’dan fazla fotoğraf servis etmiştir. Dağılım şöyle gerçekleşti: DHA: 118, İHA:31, AFP:12, AP:11, CİHAN:9, REUTERS: 5, AA:3.
– Toplamda 36 bin 860 saniye yayın yapan İngiliz yayın kuruluşu BBC World ile 31 bin 985 saniye yayın yapan CNN International ise pek çok Türk kanalını geride bırakmıştır.
– İktidar yanlısı kanallar Gezi Parkı eylemlerini vermediği sırada, Başbakan’ın mitinglerine, Mısır’a canlı yayınla bağlandılar ve saatlerce Mısır üzerine konuşmalar gerçekleştirip Gezi Parkı eylemlerini önemsizleştirmeye çalıştılar.
– Gezi Parkı eylemlerini en çok veren Türk Kanalları 31 Mayıs – 4 Haziran arası Ulusal Kanal ve TRT oldu.
– NTV,A Haber, TRT, Kanal A, Kanal 24, 31 Mayıs’ta Gezi eylemleri ile ilgili haber sürelerinde ilk 10’a bile giremedi.
– Gazete olarak Gezi Parkı ile ilgili en fazla haber Cumhuriyet ve Radikal, Milliyet, Hürriyet’te yayımlanırken, en fazla yer verme ise Radikal, Cumhuriyet, Hürriyet, Vatan gazeteleri oldu. Gezi Parkı eylemleri , ne olursa olsun bir derbi olayı kadar haber sayısı itibariyle gazetelerde yer bulmadı.
– 22 Temmuz itibariyle 59 basın emekçisinden işinden olduğu 13 basın emekçisinin zorunlu izne çıkarıldığı, 22 Temmuz sonrası da Sabah Temsilcisisi Yavuz Baydar’ın New York Times’a iktidar, medya ve patrolar ilişkisi üzerine yazdığı yazı nedeniye görevine son verilmesi ve Gezi eylemlerine destek veren ve anlamaya çalışan Yeni Şafak yazarı Murat Menteş’in köşeyazarlığı bırakma kararı verilmesiyle daha da çok kendini gösteren Medya’daki iktidar baskısı, sansür ve otosansür devam etti.
– IPSOS araştırmasına göre, Gezi Parkı eylemleri süresince insanalrın pozitif yönde tutum değişikliği Halk TV, Ulusal TV, Kanal D, Samanyolu Haber iken, negatif yönde tutum değişikliği gösteren kanallarda yine ilginç bir şekilde Kanal D var olurken, Star TV, ATV ve NTV yer aldı. Bu haber Gezi Eylemlerine destek veren kanalların halktan olumlu yönde izlenim aldığını ve vermeyenlerin ise olumsuz yönde izlenim bıraktığını göstermektedir.
– Gezi Parkı sürecince en çok haber olan ünlülerin başında Gezi Parkı’na gitmemesine rağmen Başbakan ile Gezi Parkı hakkında konuşan, konuşma sonrası çoğunlukla anlamsız mesajlar vererek ve bozuk Türkçe ile dile getirerek tepki almasına neden olan Necati Şaşmaz gelmektedir. Bu süreçte hem Gezi Parkı eylemlerine destek veren ve hem de bu destek nedeniyle başta Başbakan ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek tarafından Gezi Parkı eylemlerini mesnetsiz organize etmekle suçlanan Mehmet Ali Alabora hakkında haber sayısı bir önceki aya göre %860 artmıştır. Hakkındaki haber sayısının yüksek oranda arttığını gördüğümüz diğer medyatik kişilerden biri yine Gezi Parkı eylemlerine destek verirken, AKP kanadına da olumsuz yönde birçok beyanat veren Levent Kırca’dır. Levent Kırca ile ilgili yapılan haber sayısı bir önceki aya göre %571 artmıştır.
– Spor kulüpleri ile ilgili haberlere baktığımızda hem liglerin bitmesi hem de Gezi Parkı eylemlerinde taraftarların da yoğun katılım sahibi olmasına rağmen, hakkında yazılan haber sayıları bir önceki aya göre yüksek oranlarda düşmüştür. En az düşüşü Beşiktaş Kulubünün alması ise Gezi eylemlerinde Çarşı taraftar kulübünün desteğine bağlamak mümkündür.
– Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Haziran ayında medyanın en çok söz ettiği siyasetçi oldu. Toplamda 151 bin 445 haber ve yazıya konu edilen Erdoğan, yoğunlukla Gezi Parkı’ndaki eylemlere karşı söylemi, Ankara ve İstanbul’da düzenlenen AKP mitingleri ve Fas, Cezayir ve Tunus gezisi sonrası havalimanında büyük bir kalabalığın kendisini karşılaması ile konuşuldu.
– Gezi Parkı eylemine gösterdiği tepki ve polisin müdahaleleri gibi konularla AKP, en çok konuşulan partilerin başında gelmesine rağmen geçen aya göre %7 oranında düşüş kaydetti. Bu bir anlamda ilginin ve tepkinin Erdoğan özelinde yer aldığına dair bir yansıma olarak da yorumlanabilir. Olayların arkasında AKP hükümetinin başarısının gölgelenmek isteyen faiz lobisi gibi gizli güç odaklarının olduğunu öne süren AKP, Erdoğan’ın liderliğinde Ankara, İstanbul, Erzurum, Samsun, Kayseri gibi illerde de mitingler düzenlemesi de hem parti hem AKP hem de Erdoğan hakkındaki medyadaki söylemlerinin sayısını etkiledi.
– Erdoğan’ın AKP kadar konuşulması da parti kurumsallığı açısından bir sıkıntı doğurduğunu söyleyebiliriz. Zira AKP, Erdoğan’dan haber sayısı neredeyse aynı sayıda yer aldı. AKP geçen aya göre %7 oranında daha az konuşulduğu gibi, haber sayısı olarak 153,2 bin haberde konu olurken, Erdoğan 151,4 bin haberde neredeyse aynı sayıda yer verilmesi AKP’nin kurumsal bir yapıdan çok lider odaklı bir parti yansıması yarattığının göstergelerinden biridir.
– Medyada en fazla adından söz edilen ikinci siyasi isim, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül oldu. Taksim Gezi Parkı’nda yaşanan olaylara ilişkin yazılı açıklama yaparak “sağduyu” çağrısında bulunan Cumhurbaşkanı Gül’ün, yaptığı açıklamada “Mesaj alındı, gereği yapılacak. Türkiye’nin demokrasisi test edildi” demesi dikkat çekti. Eylemler kapsamında, çeşitli siyasetçilerin görüşme taleplerini kabul eden Gül, alkol ile ilgili düzenlemeleri içeren yasayı onaylaması ile de gündeme geldi. Abdullah Gül, toplamda 25 bin 732 haber ve yazı ile konuşuldu. Ancak geçen aya göre hakkında yapılan haber sayısı %1 düştü.
– Haziran ayının bir başka dikkat çeken unsurlarından biri de Kemal Kılıçdaroğlu’nun hakkındaki haber sayısının %45, Obama’nın ise %50 oranında düşmesidir.
– Tüm medya haberlerinde ise nicelik ve nitelik beraber ele alınması gereklidir. Nasıl ve hangi haberle sayısal veriler beraber yorumlanacağı içerik analizi verilerine de ihtiyaç vardır. Bunun amacı “ben daha çok konuşuldum” ile övünenleri bertaraf edip, nitelikli mi konuşuldun yoksa hakkında olumsuz bir şekilde mi konuşuldun, yandaş medya ile mi konuşuldun, objektif bir medya ile mi konuşuldun analizine Türkiye’nin çok fazla ihtiyacı vardır.
11- İNTERNET MEDYASINDA GEZİ PARKI ETKİSİ NASIL OLDU?
– Gezi Parkı eylemlerine damga vuran 2013 Haziran’ında , medya sansürü ve otosansürü olan bir Türkiye gerçeğinde yaşandığını da hatırlatarak, internet sitelerinin trafiği Gezi Parkı eylemlerinden oldukça etkilendi. Sonuçlar şöyle:
a- Sosyal Medya’da en çok Hürriyet yazarları Ahmet Hakan, Yılmaz Özdil, Ayşe Arman paylaşıldı
– 28 Mayıs-22 Temmuz tarihleri arasında Türkiye internet medyasında en çok paylaşılan yazılar Hürriyet ve Radikal’den çıktı. Hürriyet yazarı Ahmet Hakan, Erdoğan’ın otoriter ve aşağılayıcı tavrı, dikta dili ve ve polis şiddetini de tetikleyen yapısını eleştirdiği yazısı rekor paylaşım alarak en üst sırada yer aldı. A. Hakan, twitter’da 26,8 bin paylaşım alırken, Facebook’ta 80,4 bin paylaşım aldı.
– Yine aynı tarihlerde ilk 20 sıranın çoğunda Hürriyet yazarı Yılmaz Özdil’in paylaşım aldığını gözükmektedir. Yılmaz Özdil’in yine hükümeti ve Başbakan’ın eleştirdiği “Çapulcu” yazısı, en çok paylaşım alan 2. Yazı olurken , Yılmaz Özdil en çok paylaşılan ilk 20 yazının 15’inde yer aldı. Bu 15 yazının içeriğine baktığımızda; Özdil, “Camide içki içtiler” söyleminden, Halk TV,’ye , Erdoğan’ın İngilizce probleminden “iki ayyaş” söylemine kadar birçok yazısında eleştirel bir gözle yer verdi.
– Ayşe Arman’ın Gezi Parkı sürecince Gezi parkı eylemcileri ve polisle yaptığı röportajlar gündem yaratırken, en çok paylaşım alan yazısının içeriğinde AK Parti’ye oy vermiş bir imam hatiplinin Gezi Parkı’nda gönüllü sağlık elemanı olarak çalışmasına ilişkin ve Gezi Parkı’nda yaşadıklarına dair beyanları yer alıyor.
– Diğer en çok paylaşılan haber, Gezi Parkı eylemcilerinin başlattığı “yeryüzü iftarları” nda Taksim’de polis şiddetine maruz kalırken, o sırada AKM’nin önünde gösterişli iftar vermekle de eleştirilen AKP’li Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan’ın bir TV kanalında yayında olduğunun farkında olmadan uzun süre konuşması üzerineydi. Demircan, öncesinde birçok soru sorup yanıt almaya çalışan sunucunun uyarısıyla “Yayında mıydık?” diyerek şaşkınlığını dile getiriyor.
– Bir diğer en çok paylaşılan haber Radikal.com.tr’ın Özel haberine ait. Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği’nden Doç. Dr. Taylan Cemgil, Fizik Bölümü’nden daha önce CERN deneylerine de katılan Doç. Dr. Erkcan Özcan, Siyaset Bilimi’nden Doç. Dr. Koray Çalışkan, Başbakan’ın Gezi eylemlerine karşı 15 Haziran’da yaptığı ve mitingin bütçesi, “bindirilmiş kıta” olarak da tariflenerek, AKP seçmenlerini miting alanına taşıyan belediye otobüslerinin ve vapurların çok az bir fiyatla kiralanmasıyla da hayli eleştirilen Kazlıçeşme meydanında düzenlediği mitingde kaç kişi olduğunu hesaplaması üzerineydi. Haberde AKP’nin “mitingimize 1,5 milyon kişi katıldı” söylemine karşı akademisyenler, nasıl bir hesaplama yöntemine başvurduğunu ve vardıkları sonucu şöyle anlatıyor: ‘Kazlıçeşme’de miting alanının bulunduğu arazi 17 hektar, yani 170 bin metrekare. Mitingin hava fotograflarının incelenmesini takiben alana kalabalığı yerleştirdiğimizde miting kalabalığının yaklaşık 125 bin metrekareye yayıldığını söyleyebiliriz. Bu hesaba dev platform ve güvenlik bölümü olarak ayrılmış alanlar dahildir ve o alanlarda da miting gerçekleştiği varsayılmıştır. Mitinglere kaç kişinin katıldığı bilim dünyasında 1960’lardan beri Kalabalık Yoğunluğu Belirlenmesi yöntemiyle hesaplanmaktadır. Literatürde normal kalabalıklar için iki metrekarede 1 kişi, yoğun kalabalıklar için metrekarede iki kişi, çok yoğun kalabalıklar için metrekareye dört kişi ortalaması kabul görmüştür Yukarıdaki alan hesabına göre Kazlıçeşme miting alanına çok yoğun kalabalık olarak maksimum yaklaşık 500.000 kişi katılabilir. Miting alanı hava fotografı analizimizde miting alanının 60 bin metrekaresinin aşırı yoğun, 15 bin metrekaresinin yoğun ve geri kalanın ise düşük yoğunluklu kalabalığa sahip olduğu görülmüştür. Dolayısıyla AK Parti mitingine en fazla 295 bin kişinin katıldığını söylemek isabetli olacaktır.’
– AKP, toplumda en çok paylaşım alan köşeyazılarında geçen mesajları da almadığı veya almayı tercih etmediğini daha sonra polis şiddetinin ve Başbakan Erdoğan’ın tavırlarının aynen devam etmesinden anlıyoruz.
b- En çok hangi sitelere girildi, sosyal medyada ne kadar trafik artışı yaşandı?
– Sosyal medyada en çok paylaşım alan köşeyazıların sahibi, Gezi Parkı eylemleri süresince birçok olayı canlı yayında veren, eylemcilerle Ayşe Arman örneğinde olduğu gibi röportajlar yapan Hurriyet.com.tr, Dünyanın 39 ülkesinde faaliyet gösteren IAB((Internet Advertising Bureau) Türkiye ayağı olan IAB Türkiye’nin , ölçümleme partnerleri Gemius ve IPSOS KMG firmalarının ölçümlerine dayanarak her ay açıkladığı raporun Haziran ayı verilerine göre, hurriyet.com.tr, 8.1 milyon gerçek kullanıcının(Real User) erişimiyle lider oldu. Mayıs ayına göre gerçek kişi sayısını yüzde 10 arttıran hurriyet.com.tr , ‘AB’, ‘C1’, ‘C2’ ve ‘DE’ Sosyal Ekonomik Statü (SES) gruplarında 12-14 ve 18-55+ yaş aralığında da lider oldu.
– Comscore araştırmasına göre ise Milliyet.com.tr ilk sırada yer alırken ve %6 oranında Mayıs’13 ayına göre artış yaşarken, Hurriyet.com.tr %12 artışla ikinci sırada yer aldı. Top 10 haber sitesinde en çok artış yaşayan StarGazete olurken, Radikal.com.tr ise Mayıs’13’e göre gerçek kişi sayısını arttıranlardan olmuştur.
– Comscore araştırmasına göre Haziran’13 ayında internete giren her 100 kişiden yaklaşık 66’ sı Milliyet.com.tr’ ı ziyaret ederken (Reach: %65,6), Hurriyet.com.tr’ ı ziyaret edenlerin sayısı 58’ dir. (Reach: %58,1)
– Gezi kanadı tarafından eleştirilen ve boykot edilen Haberturk.com sitesinin UV’ si %7 oranında arttı.
– Kemalistgazete.net, Mayıs’13 ayına göre %399 oranında UV artışı sağlarken, T24.com.tr ise %198 oranında bir artış sağladı.
– Gezi süreci ile yakından ilgilenen CNN International’ ın en çok UV artışı sağlayan 3. site olduğu görülmektedir.
– Mayıs’13 ayında, internete giren her 100 kişinin yaklaşık 6’ sının ziyaret ettiği Sozcu.com.tr’ de, Haziran’13 ayında bu sayı 12’ ye yükseldi.
– Turkiyegazetesi.com sitesi, UV’ sini %124 oranında arttırdı.
– Muhafazakar sağ olarak adlandırılan sitelerin UV’ lerinde %100 altı artışların yaşandığı görülmektedir. Habervaktim.com sitesinin gerçek kişi sayısında Mayıs’13 ayına göre %67 oranında, Samanyoluhaber.com ve Yenisafak.com.tr sitelerinin gerçek kişi sayısı %42 oranında ve Trthaber.com sitesinin Gerçek kişi sayısı %34 oranında artışlar yaşanmıştır. Mayıs’13 ayında, internete giren her 100 kişinin yaklaşık 7’ sinin ziyaret ettiği Samanyoluhaber.com’ da, Haziran’13 ayında bu sayı 10’ a yükseldi. Haziran’13 ayında muhafazakar sağ olarak adlandırılan siteler arasında en çok gerçek kişi sayısına sahip olan 2.site Yenisafak.com.tr olarak gözükmektedir. Mayıs’13 ayında ise Zaman.com.tr 2.sıradaydı.
– Mayıs’13 ayına göre ziyaretçi başına ortalama ziyaret sayısını en çok artıran ilk 2 sitenin sol kanadındaki Kemalistgazete.net ve Sozcu.com.tr olduğu görülmektedir.Radikal.com.tr, ziyaretçi başına ziyaret sayısında en yüksek artışa sahip 3.sitedir.
– Sosyal medya merkezli haberleri yorumlayan Onedio.com, UV’ sini %32 oranında artırdı.
– Gezi süreciyle ilgili bilgi edinmek amacı ile HPMG News, AOL News ve CNN gibi yurtdışı kaynaklı siteler, ziyaretçiler tarafından Mayıs’13 ayına göre daha fazla ziyaret edilmişlerdir.
– Haziran’13 ayında Gerçek kişi sayısını %14 oranında artıran Twitter’ ın Gezi sürecinde diğer sosyal iletişim kanallarına göre daha etkin kullanıldığı görülmektedir. Haziran’13 ayında, internete giren her 100 kişinin 39′ u Twitter.com’ a giriş yaptı. Mayıs’13 ayında bu sayı 34′ tür.
– Blogger, Blogcu.com ve WordPress bloglarında UV’ ler düştü.
– Sözlük siteleri arasında, Eksisozluk.com’ da Mayıs’13 ayına göre %4 oranında gerçek kişi sayısı artışı vardır. Itusozluk.com ve Uludagsozluk.com sitelerinde düşüş yaşanmıştır
– Bireysel olarak imza kampanyasının başlatılabildiği Change.org’ un gerçek kişi sayısı Mayıs’13 ayına göre %102 oranında artış yaşandı. Imzakampanyam.com’ da gerçk kişi sayısı artış oranı %34′ tür.
– Türk İnternet Medyası’nda Comscore Haziran’13 Rakamlarına göre Hürriyet ve Milliyet sitelerinin kullanıcılarının mükerrer sayı ayrıştırıldığında toplam internet kullanıcılarının %83’üne ulaşmışlardır.
– Comscore Haziran’13 rakamlarına göre Türkiye internet medyasının ilk 5 haber sitesi olan Milliyet.com.tr, Hurriyet.com,tr, Mynet Haber, Haberler.com ve Haberturk.com sitelerinin kullanıcı sayısı, mükerrerler ayrıştırıldığında, Türkiye internet nüfusunun tamamına erişmektedir.
12- ARAŞTIRMA ŞİRKETLERI DOĞRU ÖRNEKLEMLER TERCİHİ VE KİŞİ SAYISIYLA GEZİ PARKI EYLEMLERİNDEN YÜKSELEN MESAJIN AKP’YE İLETİLMESİ İÇİN DOĞRU SORULARI SORDU MU?
“Kim bildiği bir şeyden sorulur da onu gizlerse, Allah ona ateşten bir gem vurur”
/ Hz. Muhammed – Hadis-i Şerif, Ebu Davud, İlm, 9, Tirmizî, 2649
Gezi Parkı eylemlerine ilişkin araştırmalar 8 kurum tarafından yapıldı. Bu Türkiye’nin tarihindeki önemli bir dönüm noktası olması sebebiyle ve bu demokratik talepleri irdelemek açısından sayıca az olduğu söylenebilir. Araştırmaların özet tablosunda, özellikle örneklem, tarih ve içeriği itibariyle kıyaslanmasına, bu analizi doğru çözümlemek adına gerektiren bir önem nedeniyle yer verilmiştir.
Zira bilimsel metodoloji iktidar yanlısı veya karşıtı olarak değil nesnel bilgiler ışığında yükselir ve iftira, manipülasyondan uzaklaşır. Aşağıdaki kurumların açıklamalarına göre;
– Gezi Parkı’na katılanlara ve onların ne düşündüğüne ilişkin araştırmalarda öne çıkan iki araştırma söz konusu. Bilgi Üniversitesi ve Konda. İkisi de gezi parkı eylemcilerini baz alırken, Bilgi Üniversitesi online anket yöntemini tercih ederek sorularını sormuş, Konda ise Gezi Parkı’nda fiziksel olarak yer alarak ve yüzyüze sorarak cevap aradı.
– 6-7 Haziran tarihinde Konda’nın 4.411 kişiyle Gezi Parkı içinde yaptığı ankete göre %79’unun bir partiye üyeliği olmayan kesim. Yine bu kesim itibariyle %52’sinin oy verme konusunda kararsızlığı var. %93,6’sı kendisini sade vatandaş olarak tanımlıyor. Neden Gezi Parkı’ndakiler sorusunda ne Faiz lobisi, ne otpor, ne darbe olması var, %58,1 ile ağırlıklı çıkan sonuç özgürlüğünün kısıtlanmasına karşı oldukları için, ikinci ağırlıklı çıkan sonuç %37’2 ile AKP ve politikalarına karşı oldukları, %30’3 ise Erdoğan’ın açıklamalarına tepki. Gezi Parkı’ndakilerin %84’6’sını sosyal medyayı kullanmışlar ve parka ne kadar erken gelmişse sosyal medya kullanımları o kadar artmış. İnsan haklarının en zayıf halkasını azınlıklar/ötekiler,halk ve muhalifler ağırlıkta olmak üzere tanımlıyorlar. Parktakilerin yaş ortalaması 28 ve %50,8 Kadın oranıyla eylemcilerin ve eylemin kadın gücünü de vurgulamak gerekiyor. Gezi eylemcilerinin %52’si bir işte çalışıyor, %37’si öğrenci yani AKP’nin kulak tıkamaması gereken kesimlerin başında geliyor zira vergi veriyorlar, gençler ve eğitimliler.. Konda’nın anketinde AKP’nin iddia ettiği gibi darbe istemi gözükmüyor.
– Bilgi Üniversitesi Gezi Parkı eylemlerini destekleyenler örneklemiyle 3-4 Haziran’da yapılan online anketine baktığımızda 3.008 kişi ankete katılmış ve %39’,6 sı 19-25 aralığında. Eyleme destek verenlerin %75,8’i sokağa çıkarak da destek vermişler. İlginç olan bir durum ise bu oranla ilgili. Ankete katılanların %53,7’si daha önce sokakta bir kitlesel eyleme katılmadığını ifade ediyor. %70’i kendini bir siyasi partiye yakın hissetmezken, en çok kendilerini tanımladıkları nitelendirmeler, Özgürlükçü, Çevreci, Laik,Demokrat, Türk ve Atatürkçü olarak karşımıza çıkıyor. Eyleme destek verme gerekçelerinin başında Başbakan’ın tavrı, Polis şiddeti, Demokratik hak ihlali, Özgürlüklerin kısıtlanması, polis devleti uygulamaları başı çekiyor. Eylemcilerin %77’’si kamusal alanların ellerinden alınmasına karşı çıkıyor, %92,4 gibi yüksek bir sonuçla Başbakan’ın otoriter tavrı ön plana çıkıyor. Taleplerinde ise darbe isteyenlerin oranı sadece %6,6, yani AKP’nin algılatmak istediği gibi değil. Öncelikle talep ve önerilerinde ise polis şiddetinin durması, kamusal alanlarda halkın taleplerinin dinlenmesi, başbakan’ın istifa etmesi, orantısız güç uygulayan polislerin yargılanması ve içişleri bakanı,vali, emniyet amirlerinin istifası geliyor.
– Araştırmalar içerisinde tek İngilizce yayımlanan araştırma olan 5-10 Haziran tarihinde gerçekleştirilen IPSOS’un Türkiye’deki 12 ilde 15 yaş üstü %50,7 erkek, %49,3 kadın, %77,1 şehir örneklem seçimiyle yaptığı araştırma sonuçlarına göre, katılımcıların %88’i Türkiye’nin bugünlerdeki en önemli konusunun Gezi Parkı ve AKP hükümeti protestoları olduğunu söylüyorlar. Çözüm süreci ve Kürt sorunu ise % 5 oranında “en önemli” görünüyor. Katılımcıların %60’u Başbakan’ın açıklamalarının tansiyonu yükselltiği kanısında ve %56’sı polis şiddetinin etkili olduğunu düşünüyor. Dış güçlerin tansiyonu yükseltmede etkili olduğunu düşünenler ise %52. Katılımcıların ağırlıkla Halk Tv, Ulusal Kanal’a pozitif olarak tutumlarını değiştiğini söylerken, Kanal D ve Start TV, ATV tutumunun negatif tutum değiştiğini söylüyorlar. Katılımcıların marka ve firmalara karşı önemli bir tutum değişikliği negatif ve pozitif olarak görünmüyor.
– Araştırmalar içerisinde en yüksek katılımcı seçiminde üçüncü sırada bulunan ve AKP’nin sıklıkla referans olarak kullandığı şirketlerden olan Andy-Ar şirketinin araştırması 3643 kişiyle, 21 ilde %25’i kır olmak üzere, %53,2 Erkek, %46’8 Kadın ağırlıkla 36-45 yaş grubundan(%29,7) seçilerek 5-10 tarihlerinde yapıldı. Yaş grubu olarak daha yaşlı bir örneklem olarak önem taşıyan araştırmada diğer önemli vurgu %93,7 oranıyla Taksim Gezi Parkı’na hiç gitmemiş ve %75’,1 eylemlere katılım sağlamayan ve %49,6’sı AKP’ye oy vereceğini söyleyen kişilerden olması. Bu kriterlerle baktığımızda Gezi Parkı eylemlerini %52,5 desteklemezken, %24,3 desteklediğini belirtiyor. Şirketin araştırmasında herhangi bir gezi parkının nedenlerine,içeriğine ve etkilerine dair katılımcılara bir sorusu bulunmadığı için araştırmanın Gezi Parkı eylemlerinden %92,8 haberdar olduğunu söylediği kitlenin, olayların nedenini, içeriğini ve detaylarını sormaması araştırmadaki önemli bir eksiklik olarak karşımıza çıkıyor.
– Türkiye temsiliyeti en geniş araştırma olan Konsensus şirketinin 3-19 Haziran tarihinde yaptığı araştırmaya göre, 1500 kişi baz alınmış ve 18 yaş üstü Türkyie temsiliyeti olan 81 il baz alınmış ve iki sorunun cevabı yayımlanmıştır. Buna göre %54’ü Gezi parkı eylemlerini desteklemektedir ve aşağıdaki daha az kapsam, temsiliyet ve örneklem sayısı ile ANDY-AR’ın araştırmasının aksini gösteren bir durumdur. Diğer yandan Polisin Biber Gazını kullanmasını onaylıyor musunuz sorusuna ise %71,5 “ Hayır onaylamıyoruz” demektedir.
– AKP’nin sıklıkla referans olarak kullandığı şirketlerden bir diğeri olan GENAR’ın araştırması, ANDY-AR’a göre daha kapsamlı sorular içermesine rağmen, sadece 498 kişiyle gibi az bir örneklem sayısıyla yapıldığı eleştirilecek bir anket ve Gezi Parkı eylemcileri profili baz alınmış. Örneklem %77,9’u Gezi Parkı içi, %22,1 i ise Taksim ve çevresindeki kişilerden oluşuyor ve 8-9 Haziran tarihlerinde gerçekleştirilmiş. Katılımcılara göre %58’i Gezi Parkı olaylarının asıl sebebinin Başbakan Erdoğan olarak gösteriyor akabinde %13,7 ile AKP, %8,2 ile Polis şiddeti. Eylemcilerin Gezi Parkı eylemlerine katılma nedeni eyleme destek vermek olarak niteleyenler %46,8 iken, Özgürlük için diyenler %11,8. Türkiye’nin en önemli sorunu %18,9 ile özgürlük, %16,3 ile ayrımcılık/eşitsizlik/adalet geliyor. Eylemcilerin aile ve arkadaşları dışında dünyada en çok sevdikleri kişi Mustafa Kemal Atatürk ve kendi ideolojilerini Atatürkçü olarak niteleyenler %33,6 ile başı çekiyor, akabinde %19 ile özgürlükçü , %12,4 sosyalist geliyor. Eylemcilerin önümüzdeki seçimde oy verecekleri parti %64,7 iken, geçen seçimde oy verdikleri partide CHP %49,2’de kalıyor. %33,4 ise oy kullanmamış. Eylemcilerin %53,8’i çalışıyor ve %24,1’i öğrenci ve bu bağlamda Konda’nın anketine yaklaşık değerler arzediyor. Böyle bir ankette Eylemcilere hobilerini sormak ise, sorulması gereken onca soru olmasına rağmen makul olabilirdi ama bu kadar az örneklem sayısı ve soru için profile anlam katan bir soru olmadığı gözüküyor.
– Türkiye’de anketler de AKP döneminde yandaş araştırma şirketleri ve ihaleleri ithamları nedeniyle önemli bir sorun olmaya başladı. Araştırma şirketlerinin devletle olan ilişkisi tıpkı medyada olduğu gibi sorgulanması önem arzediyor. Zira aynı araştırma şirketlerinin TV’de de yorumcu olarak karşımıza çıkması, sınırlı sayıda ve profilleri ve örneklemleriyle oldukça tartışmalı ve ne kadar temsiliyet sağladığı bağlamında çok eleştirilecek anketler Gezi Parkı gibi Türkiye’nin gündemine, ekonomisine, sosyal hayatına, siyasi hayatına hele ki Başbakan’ın, AKP hükümetinin ve TV yorumcularının ağzında dile gelme gibi bir önemi varsa, manipülasyon yapmak için sözde bilimsel oluşu alet edilmemelidir. Araştırma şirketleri şeffaflaşmalı, aldığı ihale ve işleri yayımlanamalı, bu bir yasayla düzenlenmeli ve araştırmaların ham verilerini, araştırmacı isimleri, güven aralıklarını internet sitelerinde yayımlamalı ve denetlenmeye açık olmalıdırlar. Mevcut AKP hükümetinde ve medya sansürünün baz alındığı ve bilimadamlarının Gezi Parkı ile ilgili açıklamaları ve mektupları AKP hükümetince önemsenmediği hatta densizlikle suçlandığı Türkiye’de araştırma pazarı kendine güvenilir bir alan kazanmak istiyorsa, İktidar, medya ve halkı doğru bilgilendirme açısından şeffaflaşması ve denetlenebilir olması şarttır ve şu an bu güven , yukarıda belirtilen propaganda ve manipülasyon nedenlerinden dolayı toplumda olduğu araştırılması ve irdelenmesi gereken bir konudur.
– Başbakan Erdoğan ve AKP hükümeti, aşağıdaki 8 araştırma şirketinin sadece 2’sinin yaptığı araştırma sonuçlarının “sadece bir kısmına” dair bir politika söyleminde bulunmuştur. Birincisi “Gezi Parkı’na hiç gitmemişler, yerini bile bilmiyorlar” diyen Başbakan’ın referansı 3643 kişi örneklemli ve sadece 21 ili kapsayan Andy-AR şirketi olmalıdır. Yine Başbakan Erdoğan ve Mehmet Şimşek , Egemen Bağış gibi bakanların kullandığı 498 kişi örneklemli GENAR araştırmasında çıkan CHP eksenli bir eylem olduğu sonucudur. Ancak ne Başbakan ne Erdoğan, GENAR’ın diğer eylemlerinin sorumlusu Başbakan Erdoğan olduğuna dair sonuçlara yer vermemiş, eylemcilerin bir işte çalışma ve öğrenci oranları gibi profillerine yer vermemiştir. Bunun dışında geri kalan 6 şirketin yaptığı araştırmalardan özellikle Gezi Parkı eylemcilerinin profillerini Bilgi Üniversitesi, IPSOS, Konda gibi şirketlerin verilerini kullanmamış, Türkiye temsiliyeti en geniş olan Konsensus’un Gezi Parkı desteği ve Biber gazı kullanımı oranlarına yer vermemiştir. Bilim ve İstatistik, ihtiyaca ve çıkara göre yorumlanarak istismar edilmesi gereken bir konu değildir ve AKP, gerek bir hukuk devleti olarak , gerek İslami, gerekse Atatürk ilke ve inkilapları ışığında bilimsel gerçekleri topluma sunmakla mükelleftir.
SONUÇLAR:
“Dünya’da her şey için, medeniyet için, hayat için, muvaffakiyet için en hakiki mürşit ilimdir, fendir. İlim ve fennin haricinde mürşit aramak gaflettir, cehalettir, dalâlettir.”
/Gazi Mustafa Kemal Atatürk
1- Bir hükümetin görevi kendisini eleştirse dahi basın özgürlüğünü, kendisini eleştirenlerin işten kovulmalarını eleştirmeli, bu konuda araştırma komisyonu kurmalıdır ama Başbakan ve AKP hükümeti bu demokratik talebe kulak tıkamıştır.
2- Başbakan Erdoğan bir din alimi, hukukçu, sosyolog,matematikçi,sanatçı, akademisyen değildir. Bu alanlarda akademik referans ve ünvan sahibi değildir, yani uzmanlığı yoktur, bu konuda da beyanları uzmanlık alanına girmez.
3- AKP Enerji Bakanı Taner Yıldız’ın anket sonuçları tespitiyle, eğitim seviyesi arttıkça AKP’den uzaklaşılmaktadır.
4- AKP’nin faiz lobisi,Soros,Otpor söylemleriyle ilgili hiçbir akademik çalışması, bilimsel veriler ve ispat sunamamıştır.
5- Muhalefet de milleti temsil eder ve temsil etme görevi olarak bulunması gereken demokratik taleplerini mecliste yerine getirir. TBMM Genel Kurulu Twitter hesabı itibariyle AKP hiçbir araştırma önergesine ve gensorusunu kabul etmemiş, tıkamıştır. AKP yasama yılında CHP’nin 14 bin soru önergesi verdiği dönemde 9 önerge vererek sonuncu olmuştur. Başbakan ve AKP hükümeti bu demokratik taleplere çoğulcu değil çoğunlukçu baktığı için demokrasiyi tıkamış, demokratik taleplere kulak tıkamıştır.
6- Sosyal Medya’daki #direngeziparkı #direngezi #cevapver gibi etiketlerin içinden Gezi eylemcilerinin, çevre katliamları,medya,birey,ifade,cinsiyet özgürlüğü, nefret söylemi, polis şiddetti gibi uluslararası kurumlarca da belgelenen, raporlanan, AİHM’nin polis şiddeti dolayı Türkiye’yi mahkum etmesi vaki iken ve Uluslararası kurumlarca biber gazının yasaklanmasını talep etmesine rağmen Başbakan ve AKP hükümeti sorumluları cezalandıracağına bir demokratik eylem olarak istifa edeceğine, dinlememiş, inkar etmiştir, kulak tıkamıştır.
7- AKP’nin inkar dışında inkar edemediklerini de başka ülkelerde de var demesi akli bir söylem olmadığı gibi, bilimdışıdır. AKP, Türkiye’de iktidar ise başka ülkelerde kötüyü değil iyiyi örnek alarak toplumun her kesiminin taleplerine, onlara kendilerini eleştirirse terorist demeden ve azınlık, çoğunluk diye bakmadan özen gösterilmelidir. Demokraside esas budur.
8- Gezi eylemcileri dışında dünyadan ve Türkiye’den birçok STK, sanatçı, yazar, düşünür, medya, tıp örgütü, baro, yurtdışından hükümet, Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği gibi uluslararası hukukta bağlayıcı kurumlar, demokratik talepleri defalarca sıralamasına rağmen, Başbakan ve AKP hükümeti duymamış, eleştirileri inkar etmiş ve kulak tıkamıştır.
9- AKP’nin her olgunun toplumdaki karşılığını, medya sansürünün ve otosansürün olduğu ve toplumun nitelikli ve doğru haber alamadığı toplumun %50’sini öne sürmesi bilimdışıdır.
10- AKP, bir din kurumu olmadığı gibi İslam, kul ile Allah arasında hiçbir kurumu kabul etmez. İslamiyet’e göre AKP’yi bir din kurumu olarak kabul edenler Allah’a ortak koşma tehlikesi altındadırlar, bu nedenle AKP’nin dini bağlayıcılığı olmadığı İslam, bireyin AKP ile olan ilişkisini değil, bireyin Allah ile ilgili ilişkisini mükellef tutar.
11- Kur’an ışığında İslam, bilimin, imanda temel bir zorunluluk olarak esas alınmasını talep eden ve spekülasyonlara, sözde kurum açıklamalarına ve çoğunluğun kimden yana olmasına, hurafeye,din istismarına, iftiraya, batıla değil karşınızdaki neye inanırsa inansın, akla, hakikate, hoşgörüye, doğanın korunmasına davet bir dindir. Eğer AKP’nin dediği gibi çoğunluğun dediği meşru olsaydı, Hz. Muhammed’in azınlık bile denmeyecek sayıda yani 1(bir) kişi ile başlattığı gönül yolunun AKP tarafından reddedilmesi gerekirdi.
12- TV, Gazete ve İnternet medyası, yandaş ve iktidar yanlısı oldukça, 21. Yüzyılın yeni medya kurumlarına ve gelir modellerine ayak uydurma yatırımlarını ve bilgi birikimini halkın da her kesimini anlamadan ve bilimsel olarak değerlendirmediğinden iflasa ve batmaya mahkumdur, AKP döneminde bunun yaşanmış örnekleri mevcuttur. Bu aynı zamanda milli servet israfı ve medya yönetiminde ulusal olarak bir gerileme doğurur, doğurmaktadır.
13- AKP, anket sonuçlarında ve bazı AKP’lilerin açıklamalarında da görüleceği üzere her olguda %50’yi almadığı gibi, nüfusun 50’si temsil etmediği gibi, bu argümanı savundukça %50 ve üzeri alan tarihteki diktatörlerin argümanlarına da benzeyerek kendisine getirilen diktatörlük eleştirilerini perçinler.
14- AKP, Gezi Parkı eylemleri ile ilgili araştırma yapan 8 araştırma şirketinin sadece 2’sinin sonuçları o da kısmi olmak üzere kullanmış, hiçbir politik söylemde Gezi Parkı eylemlerinin profillerini ve Türkiye temsiliyeti olan araştırmaların sonuçları halka ve kendi seçmenine anlatmaktan kaçınmıştır.
15- Güneş balçıkla sıvanmacağına başka bir örnek , medya sansürünün ve otosansürün çok yoğun yaşandığı Türkiye’de, sosyal medya sitelerinin trafiğinde yaşanan artış ve Gazete web sitelerinde yazıları en çok paylaşılan köşeyazarları baz aldığında, yasaklanma ne kadar olursa olsun, halkın büyük bir çoğunluğu gerçek bilgiye olan talebi istiyor, okuyor ve paylaşıyor.
16- AKP’nin söylemi olan ve AKP yanlısı medya kanalıyla topluma verdiği mesaj olan “Demokratik Taleplere Canım Feda” yukarıdaki veriler ışığında sadece slogandan ibaret bir propaganda malzemesi olarak kalmış, “can feda” olmak yerine “demokratik taleplerde” bulunan STK’lar “terörist” olarak yargılanmış ve anayasada yazan izinsiz gösteri hakkı sıkıyönetimlerde olduğu gibi Vali Mutlu’nun ağzından kendisinin iznine tabi olduğu açıklanmış, karanfille, kitaplarla, resim sergileriyle, çevre talepleriyle, bisikletlerle anılan Gezi Parkı ruhu polis şiddetine maruz kalmış, baro, hastane, video, fotoğraf ve ihbarlarla belgelenmiş ve AKP ile AKP yanlısı medya tarafından görmezden gelinmiştir.
ANA KAYNAKLAR:
1-) İLİŞKİ MATRİSİ KAYNAĞI:
İlişki Matrisi’nde yer verilen kişi, kurum ve kuruluşların bu analiz için kategorilendirilmiş listesi(Sürekli güncellenecektir)
GEZİ EYLEMCİLERİ
Gezi Eylemine yurtiçinde illerde katılanlar
Gezi Eylemlerine Yurtdışındaki ülkelerde katılanlar
Park Forumları Katılımcıları
Anneler
Duran Adam
Birçok ildeki “Duran Adamlar”
Çocuklar
Bebekler
Veliler
Öğrenciler
Gezi parkı eylemcilerine destek veren piyanist Davide Martello’nun piyanosu
STK’lar
Taksim Dayanışması
TMMOB
LGBT
İnsan Hakları Derneği
Şehir Plancıları Odası
AKUT
İstanbul Sanayi Odası
BEYDER
MAZLUMDER
Gazeteci Forumu
TÜSİAD
Eğitim-Sen
TGB
Diyarbakır Enstitüsü
EDAM
ÇEVRE ÖRGÜTLERİ
Ataköy Platformu
Asin ve Mandara Körfezleri Koruma Platformu
Bayramiç Yeniköy Kazdağları Ekolojik Yaşam ve Tohum Derneği
Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği
ÇEKÜL
Doğa Araştırmaları Derneği
Doğa Derneği
Doğal ve Tarihi Değerleri Koruma Derneği
Ege Derneği
EKODOSD
Ergene Platformu
Greenpeace Akdeniz
Anadol Kültürünü Araştırma Derneği
Gürsel Tonbul Organik Çiftliği
Hayvan Yaşam Haklarını Koruma Derneği
İstanbul Kuş Gözlem Topluluğu
ODTÜ Biyogen
Sinek Sekiz Yayınevi
Slow Food Ankara
Slow Food Fikir Sahibi Damaklar
Slow Food Yağmur Böreği
Sokak Bizim Derneği
TEMA
WWF- Türkiye
Yeryüzü Derneği
Yeşil Adımlar Derneği
Yeşilist
TURMEPA
Tabiat Kanuna Karşı Çıkan 113 Çevre Örgütleri
AKADEMİSYENLER
Mersinli Akademisyenler
Galatasaray Üniversiteli Akademisyenler
Academicsforgezi.com’a imza atan akademisyenler
Koç Üniversiteli akademisyenler
Nebahat Akkoç
Cengiz Aktar
Hakan Altınay
Ahmet İnsel
İlber Ortaylı
Murat Belge
Necdet İpekyüz
Ayşe Kadıoğlu
Fuat Keyman
Baskın Oran
Soli Özel
Betül Tanbay
Hacettepe’den 346 Öğretim Elemanı
Nilüfer Göle
Prof. Dr. Erdoğan Teziç
Ali Nesin
Bilkent Hukuk Hocaları
Donna Mckay(PHR)
Dr. Otmar Kloiber(WMA)
Prof.Dr.Frank Ulrich Montgomery(GMA)
Dr.Katrin Fieldstent(CPME)
Nobel Ödüllü Robert F. Curl(Kimya, 1996)
Nobel Ödüllü Paul Greengard(Tıp,2000)
Nobel Ödüllü Roald Hoffman(Kimya,1981)
Nobel Ödüllü Richard R. Schrock(Kimya 2005)
Emrah Altındiş
M.Ali Alpar
Emre Aksay
Jonathan Beckwith
Christian Bökel
Robert F. Curl
Robert B. Darnell
Stephen J. Elledge
Burak Erman
Jends Frahm
Stephen P. Goff
Beyazıt İlhan
Jan Kaslin
Steven M. Lipkin
Cornelia Poulopoulou
Eren Raz
Mark A. Rubin
Mehmet Saltürk
Richard R. Schrock
Alain Trautmann
Derya Unutmaz
Harel Weinstein
Çağhan Kızıl
TIP ÖRGÜTLERİ
Türk Tabipler Birliği
Adli Tıp Uzmanları Derneği
Türk Toraks Derneği
Türk Dişhekimleri Birliği
Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası
Türk Hemşireleri Derneği
Tüm Radyoloji Teknisyenleri/Teknikerleri Derneği
Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği
Türk Medikal Radyoteknoloji Teknisyenleri Derneği
İstanbul Tabipler Odası
SANATÇILAR ve YAPIMCILAR
Ara Güler
Zülfü Livaneli
Fazıl Say
Ferzan Özpetek
Nuri Bilge Ceylan
Sean Penn
Pink Floyd
James Fox
Jack Fow
Christopher Shinn
Ben Kingsley
Tilda Swinton
Madonna
Iron Maiden
Christopher Hamton
Julian Fellowes
Vilmos Zsigmond
Edmund Kingsley
Joan Baez
Igor Ustinov
David Lynch
Tom Stoppard
Susan Sarandon
Miranda Kerr
Mehmet Ali Alobora
Demet Evgar
Halit Kıvanç
Tarık Akan
Haldun Dormen
Halit Ergenç
Rutkay Aziz
Okan Bayülgen
Haluk Bilginer
Erdal Beşikçioğlu
Levent Üzümcü
Selçuk Yöntem
Vedat Sakman
Mustafa Alabora
Halil Ergün
Derya Köroğlu
Edip Akbayram
Cihan Ünal
Müjde Ar
Ferhan Şensoy
Zeki Alasya
Onur Akın
Müjdat Gezen
Leman Sam
Metin Üstündağ
Demet Akbağ
Bulutsuzluk Özlemi
Musa Eroğlu
Kardeş Türküler
Kudsi Ergüner
Duman
Nejat İşler
İdil Biret
Fatih Akın
Ayşen Gruda
Özgür Çevik
İskender Paydaş
Ali Sunal
Yavuz Bingöl
Ceyda Düvenci
Çağan Irmak
Sinan Çetin
Yılmaz Erdoğan
Fuad Kavur
Lord Strachcarron
Şevval Sam
Nazan Öncel
Cahit Berkay
Metin Uca
Çetin Tekindor
Erol Demiröz
Ömer Faruk Sorak
Harun Tekin
Bedri Koraman
Sermiyan Midyat
Filiz Fikret Otyam
Devrim Erbil
Gürer Aykal
Selçuk Demirel
Alev Ebuzziya
Ayşe Erkmen
Korhan Gümüş
Gülsün Karamustafa
Mehmet Aksoy
Ahmet Say
Yüksel Aksu
Ferhan-Ferzan Önder
Gülsin Onay
Musa Kart
Ahmet Güneştekin
Ercan Kesal
Fatih Akın
Vilmos Zsigmond
Branko Lustig
YAZARLAR
Noam Chomsky
Slavoj Zizek
Paulo Coelho
Andrew Mango
Yaşar Kemal
Orhan Pamuk
Murathan Mungan
Ayşe Kulin
Elif Şafak
Edna O’Brien
Lord Monson
Claire Berlinkski
Maurice Farhi MBE
Ahmet Ümit
Can Dündar
Ataol Behramoğlu
Ece TemelKuran
Leyla Erbil
Kürşat Başar
Adalet Ağaoğlu
Sunay Akın
Nebil Özgentürk
Serra Yılmaz
Emrah Serbes
Osman Şahin
Zeynep Oral
Latife Tekin
Müge İplikçi
Ahmet Telli
Bejan Matur
Yılmaz Odabaşı
Menderes Samancılar
Osman Şahin
BAROLAR
Türkiye Barolar Birliği
İstanbul Barosu
Ankara Barosu
İzmir Barosu
Muğla Barosu
Hatay Barosu
Adana Barosu
Gaziantep Barosu
Mersin Barosu
Manisa Barosu
Kırklareli Barosu
ULUSLARARASI ÖRGÜTLER
İnsan Hakları İzleme Örgütü
Uluslararası Af Örgütü
FEMEN
İsviçre Bienne Derneği
İsviçre TGB
İsvirçe Bern Atatürkçü Düşünce Derneği
İnsan Hakları için Doktorlar(PHR)
Dünya Tıp Derneği(WMA)
Almanya Tıp Derneği(GMA)
Avrupalı Doktorlar Daimi Komitesi(CPME)
Türkiye’de Araştırma ve Öğretim Özgürlüğü Uluslararası Çalışma Grubu Kuzey Amerika Temsilciliği
Gezi ile Dayanışma Boston Grubu
ULUSLARARASI SİYASİ KURUMLAR
Avrupa Birliği
Avrupa Parlementosu
Birleşmiş Milletler
Avrupa Birliği Komisyonu
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
İtalya Kültür Bakanlığı
Avrupa Parlementosu Sosyalist Grup Başkanı
Avrupa Sosyalistler Partisi
Avrupa Parlementosu Türkiye Raportörü
YURTDIŞI SİYASİ MERCİLER
ABD Dışişleri
Almanya Hükümeti
Hollanda Dışişleri
Bulgaristan Dışişleri
Brezilya Hükümeti
Yunanistan Dışişleri
Suriye Hükümeti
Rio Belediye Başkanı
İtalya Dışişleri Bakanı
ABD Başkan Yardımcısı
ABD Büyükelçisi Ricciardone
Kanada Quebec parlamentosu demokrat üyesi Jamie Nicholls
Alman Yeşiller Partisi EşBaşkanı Claudia Roth
Brezilya Dışİşleri Bakanı
İNANÇ ÖRGÜTLERİ
Pir Sultan Abdal Derneği
Musevi Cemaati
Alevi Bektaşi Federasyonu Başkanı
Avrupa Alevi Birlikleri Federasyonu
İsviçre Alevi Bektaşi Derneği
AntiKapitalist Müslümanlar
Devrimci Müslümanlar
Taraftar Grupları
Istanbul United
Galatasaray
Fenerbahçe
Çarşı
Galatasaray
Beşiktaş
FİNANS İLE İLGİLİ KURUMLAR
Fitch Group
MEDYA KURULUŞ VE ÖRGÜTLERİ
PEW
ATLAS Dergisi
ODaTV
Sol Gazetesi
Ulusal Kanal
Cem TV
Halk TV
Cem Radyo
Yön Radyo
Yurt Gazetesi
Aydınlık Gazetesi
Birgün
Cumhuriyet Gazetesi
Guardian
BBC
CNN Int
Der Spiegel
Bild
Financial Times
New York Times
Türk Gazeteciler Cemiyeti
Çağul TV
Gezi TV
Radikal Kitap
Penguen
Uykusuz
Lemanyak
Zargan
Ekşi Sözlük
Limes
Washington Post
Forbes
Express Dergisi
Tempo Dergisi
Sol Yayınları
İstanbul Life
Sınır Tanımayan Gazeteciler
Basın Enstitüsü Derneği(IPI)
SENDİKALAR
Emniyet-SEN
KESK
DİSK
Meslek Örgütleri
BEYDER
Fotoğrafçılar Vakfı
Türkiye Gazeteciler Sendikası
Fotoğraf Vakfı
Türkiye Yayıncılar Birliği
ÜNİVERSİTE MEZUNLARI
ODTÜ
Boğaziçi Üniversitesi
Hacettepe Üniversitesi
Yıldız Teknik Üniversitesi
İstanbul Üniversitesi
İTÜ
Mimar Sinan Üniversitesi
Özyeğin Üniversitesi
Koç Üniversitesi
Galatasaray Üniversitesi
Ege Üniversitesi
Anadolu Üniversitesi
Bülent Ecevit Üniversitesi
Yeditepe Üniversitesi
İstanbul Üniversitesi
Marmara Üniversitesi
Dokuz Eylül Üniversitesi
Kocaeli Üniversitesi
HACK GRUPLARI
Anonymous
Redhack
2) ANALİZDE KULLANILAN REFERANSLAR/KAYNAKLAR
Çok sayıda kaynak kullanıldığından bu yazının boyutunu okuyucu için zorlaştırmamak adına – http://bit.ly/15pf8JE – adresinde yer verilmiştir ve sürekli güncellenecektir.