Haz 262010
 

Bir Şehir Hikayesi: Konstantiniyye - İstanbul- Cemil Topuzlu Açık Hava Sahnesi - 18 Haziran 2010

Büyük Itrî’ye eskiler derler,
Bizim öz mûsıkîmizin pîri;
O kadar halkı sevkedip yer yer,
O şafak vaktinin cihangîri,
Nice bayramların sabâh erken,
Göğü, top sesleriyle gürlerken,
Söylemiş saltanatlı Tekbîr’i.

Tâ Budin’den Irâk’a, Mısr’a kadar,
Fethedilmiş uzak diyarlardan,
Vatan üstünde hür esen rüzgâr,
Ses götürmüş bütün baharlardan.
O dehâ öyle toplamış ki bizi,
Yedi yüz yıl süren hikâyemizi
Dinlemiş ihtiyar çınarlardan.

Mûsıkîsinde bir taraftan dîn,
Bir taraftan bütün hayât akmış;
Her taraftan, Boğaz, o şehrâyîn,
Mâvi Tunca’yla gür Fırât akmış.
Nice seslerle, gök ve yerlerimiz,
Hüznümüz, şevkimiz, zaferlerimiz,
Bize benzer o kâinât akmış.

Çok zaman dinledim Nevâ-Kâr’ı,
Bir terennüm ki hem geniş, hem şûh:
Dağılırken ‘Nevâ’nın esrârı,
Başlıyor şark ufuklarında vuzûh;
Mest olup sözlerinde her heceden,
Yola düşmüş, birer birer, geceden
Yürüyor fecre elli milyon rûh.

Kıskanıp gizlemiş kazâ ve kader
Belki binden ziyâde bestesini,
Bize mîrâsı kaldı yirmi eser.
‘Nât’ıdır en mehîbi, en derini.
Vâkıâ ney, kudüm gelince dile,
Hızlanan mevlevî semâıyle
Yedi kat arşa çıkmış ‘Âyîn’i.

O ki bir ihtişamlı dünyâya
Ses ve tel kudretiyle hâkimdi;
Âdetâ benziyor muammâya;
Ulemâmız da bilmiyor kimdi?
O eserler bugün defîne midir?
Ebediyyette bir hazîne midir?
Bir bilen var mı? Nerdeler şimdi?

Öyle bir mûsıkîyi örten ölüm,
Bir tesellî bırakmaz insanda.
Muhtemel görmüyor henüz gönlüm;
Çok saatler geçince hicranda,
Düşülür bir hayâle, zevk alınır:
Belki hâlâ o besteler çalınır,
Gemiler geçmiyen bir ummanda.”

/Yahya Kemal Beyatlı – “Itri” şiiri

İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti projeleri kapsamında İstanbul’un musiki ve tarihi yelpazesine en uygun düşen projelerden biri olan “Bir Şehir Hikayesi, Konstantiniyye–İstanbul” 18 Haziran 2010’da Cemil Topuzlu Açıkhava Sahnesi’nde gerçekleşti.

Etkinliğin çözüm ortaklıklarını Türkiye’de Deniz Özsezen (Proje Sahibi) ve Ülkem Özsezen (Proje Koordinatörü), Amerika’da Dr. Mehmet Ali Sanlıkol (Proje Müzik Direktörü), Dünya Organizasyonu (Boston), Prof. Dr. Robert Labaree, Prof.Dr. Thomas Zajac ve Nectarios Antoniou’nun oluşturduğu konserde ABD Boston’dan Schola Cantorum, Ensemble Trinitas, Dünya; İnce Saz-Fasıl-Anadolu Folk ve Arabesk topluluklarından 35 sanatçı yeraldı.

Etkinliğin Müzik Direktörlüğü’nü yapan Kompozitor/Multi Enstrumantalist/ Müzikolog Dr. Mehmet Ali Sanlıkol, aynı zamanda Bizans İlahileri, Sefarad Yahudileri’nin maftirim repertuarı, Ermeni besteciler, Klasik Türk Müziği ve tasavvufi müzikler hakkında bu disiplinlerden gelen müzisyenler ile eklektik çalışmalar yapan birisi.

Tüm hazırlıklar ışığında iki imparatorluğun başkenti olma özelliğine sahi İsanbul’un Bizans’tan , fetihe, Cumhuriyet’ten bugüne Ortadoğu, Doğu, Avrupa ve Balkanların bir çok bölgesinden akarak şehrin hafızasını her daim taşıdığı, kimi zaman ona bağımlılık derecesinde sahip çıktığı, askerlerin, tüccarların, diplomatların mirasıyla Osmanlı,Arap, Ermeni, Slav, Türk, Kürt, Rum, Yahudi veya Avrupalı’ların da sahip çıkacağı bir miras ortaya çıkmıştır.

Tüm bu nostaljik zenginliğin, sosyo kültürel toplum yapımızın bir çok farklı statü, katman, yaş, kültür barındırmasıyla Rum Ortodoks ilahileri, seküler Rum müzikleri, Haçlı şarkıları, Osmanlı merasim ve askeri bandolarının müzikleri, Osmanlı saray müzikleri, Tasavvuf merasim müzikleri, Türk Halk müzikleri, Sefarad Yahudilerinin şarkıları, Erme ve Türk’lerin şehir müzikleri ve nihayet protesto ve özlem dolu çağdaş popüler şehir müziklerine yer verilen bir konser dinledik.

Kronolojik sırayla gelen ve uzman görüşleri itibariyle melankolik bir davası olan İstanbul’un içinden çıkan bu konserin harika tanıtıcı kitapçığından da yararlanarak iki ana bölüm ve onların detaylarıyla tanımak ve anlatmak yerinde olacaktır:

Prolog:
Dr. Mehmet Ali Sanlıkol tarafından bestelenmiş “Byzantium “ şehrin antik Yunan döneminin bilinmeyen müzikal dünyasını soyut ve modern bir yaklaşımla trompetler, yaylı çalgılar, piyano, nekkareler ve kös kullanarak icra edilmiş. Kapanışına doğru ise iki borulu ve çift kamışlı bir enstruman olan “aulos” isimli antik Yunan enstrumanının temsilini dinledik.

I.Bölüm Konstantiniyye

“Efendim, Sana dert yandım;
Beni duy, ey Yarabbim!
Efendim, Sana dert yandım,
Benim dualarımın sesini duy”

/Petros Peloponesios – Kyrie ekekraksa pros se eisakouson mou(140. mezmur, 1-3)

İnanç özgürlüğünün sınırlandırıldığı yıllardan 313 yılında Roma İmparatoru Konstantin Milan fermanını yayımlayarak imparatorluk içerisinde yaşayan halkların dinlerini özgürce yaşama ve herhangi bir cezaya ya da ölüm cezasına çarptırılmadan inanışlarını açıklama haklarını tanıyarak Hristiyanlık dinine karşı yüzyıllar boyu devam eden ağır cezalandırmaları sona erdi. Konserde de Rum ortodoks kilise müziğine ait olan ilk seçki, bestecisi bilinmeyen Soson Kyrie ton laon sou(Kutsal Haçın yüceliği ilahisi), bu yeni dini inanışı onu sembolize eden haç ile temsil edilmiş. Daha sonra resmi din olarak kabul edilen Hristiyanlik bu dinin simgesi olarak haç yaşamın ölüme karşı olan gücünün sembolü olarak konumlır ve – Konstantin’in şehri Konstantiniyye olarak – kurulmasında rol oynar. O güne değin Orta Doğu ve Balkanlarda Hristiyanlık ana formu Ortodoks inancı olduğunu da düşünerek . Rum Ortodoks inancının Patrikhanesi ise İstanbul’da yer alması da ayrı bir önem taşır.

İçerisinde müzik enstrumanları barındırmayan Rum Ortodoks müziğinin sözlü aktarımı geçen onca sene içerisinde bir kayba uğramadığı belirtiliyor. Konserin bu bölümü için de Bizans döneminin Hristiyan toplumlarının geleneksel akşam dualarının temsili için akşam ayinlerinden(Vespers) iki seçki dinledik. Bunların ilki, Petros Peloponesios(c. 1730-1778) tarafından bestelenmiş(Mezmur dizesi olan) Kyrie ekekraksa pros se eisakousan mou’nun(Mezmur 140, 1-3) İstanbul’un Fener muhitinden (Patrikhanenin 1950’li ve 60’lı yıllarda baş mugannisi olmuş) archon Protopsaltis Thrasvoulos Stanitsas(1910-1987) tarafından keşfedilmiş bir uyarlama ve takiben Petros Bereketis(17-18.yy) tarafından bestelenmiş Douloi Kyrion, Alleluia(Mezmur 134,1-3) icra edildi.

Continue reading »

Haz 142010
 

Eric Clapton & Steve Winwood - Kuruçeşme Arena - İstanbul Konseri - 13 Haziran 2010

“Layla
Tek başına kaldığında ne yapacaksın
Kimse seninle birlikte değilken
Çok uzun zamandan beri kaçıyorsun ve saklanıyorsun
Biliyorsun bu, senin aptal gururun
Layla, sana yalvarıyorum Layla,
yalvarıyorum, sevgilim lütfen
Layla, sevgilim şu endişelerimi dindirmeyecek misin
Seni teselli etmeye çalıştım
O eski adamın seni üzdüğünde
Aptal gibi, sana aşık oldum
Tüm hayatımı alt üst ettin
En doğru kararı verelim
Ben sonunda çıldırmadan önce
Ne olur hiç bir zaman bir yol bulamayacağız deme
Ve tüm aşkımın boş, faydasız olduğunu söyleme bana”

/ Eric Clapton- Layla’dan

13 Haziran 2010 gecesi İstanbul Kuruçeşme Arena’da tarihi bir blues şölenine tanık olduk. Organizasyon firmanın ve seyircinin “eskisi” gibi olmadığı konserde yaş ortalamasının yüksek olmasına ve kalabalıklığa rağmen seyirci coşkusunu sahneye akıtamadı. Tüm bunlara karşın Eric Clapton ve Steve Winwood 21:15 civarlarında başladığı konserde 2,5 saat aralıksız olarak “mest” ettiler.Davulda Steve Gadd, Basta Willie Weeks, Klavye’de Chris Stainton’un sesin tüm ayrıntı tonlarında yaptığı katkılar ve sololar ise tarifsizdi.

Eric Clapton & Steve Winwood - Kuruçeşme Arena - İstanbul Konseri - 13 Haziran 2010

Eric Clapton & Steve Winwood - Kuruçeşme Arena - İstanbul Konseri - 13 Haziran 2010

Kuruçeşme Arena’nın boğazdaki ambiyansıyla İstanbul’un güzellikleri arasında bu tarihe Gimme Some Lovin, Mindland Maniac, Cocain,Layla, Gimme Some Lovin , Crossroads ,Voodo Chile, georgia on my mind, Can’t find my way home gibi şarkılara canlı eşlik etmenin mutluluğuna vardık.

Eğer kaçırdıysanız konser videolarımı ve tarihi blues gecesini aşağıdan izleyebilirsiniz:

Continue reading »

Haz 132010
 

Gunther von Hagens - Orijinal Vücut Dünyası-Yaşam Döngüsü - Body Worlds sergisi

“Ölüden diriyi çekip çıkarınca ölen, doğru yolu bulur.”

/Mevlana

60’dan fazla ülkede 30 milyondan fazla ziyaretçiye ve 11 bin 500 beden bağışçısına ulaşan Alman bilimadamı ve anatomist Dr. Gunther Von Hagens’in sıradışı sergisi 11 Haziran- 17 Aralık 2010 tarihleri arasında İstanbul Modern/Antrepo 3’de ziyaretçilere açıldı. Serginin ilk defa Müslüman bir ülke olarak anılan Türkiye’de de açılması ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın organ bağışı konusundaki negatif fetvası nedeniyle de izleyenlerin bazılarını biyoetik dışında inançsal sistemleri açısından da itki duymasına sebep olabilir.

Gunther von Hagens - Orijinal Vücut Dünyası-Yaşam Döngüsü - Body Worlds sergisi

Dr. Angelina Whalley’in kavramsal planlayıcısı ve tasarımcısı olduğu sergide, Gunther von Gagens’in mucidi olduğu ve 1977’de patentini aldığı Plastinasyon (estetik anatominin sunumunu olanaklı kılan anatomik örnek koruma yöntemi) tekniği sayesinde 200’den fazla insan örneğinin döllenme sürecinden cenine, bebeklikten çocukluğa, ergenlikten gençliğe, yetişkinlikten yaşlılığa kadar olan tüm yaşam evresini anlatıyor.

Sergiye girmeden önce yetkililerin uyarmasıyla 5 TL karşılığında size mevcut vitrinlerdeki anatomik nesneler hakkında sesli bilgi sahibi olmanız açısından bir araç teklif ediliyor, almanızı tavsiye ederim, faydalı oldu.

Sergiye girişte büyük ekranlarda bir çok insan yüzünün değişimini izleyerek başlıyorsunuz. Akabinde döllenme evresinden başlayarak ceninler karşınıza çıkıyor. Bir yandan hafta hafta ceninin gelişimini farklı plastinatlarda görürken diğer yandan camekan vitrinlerde açıklayıcı yazılardan faydalanıyorsunuz.

Gunther von Hagens - Orijinal Vücut Dünyası-Yaşam Döngüsü - Body Worlds sergisi

Erkek ve kadın kafatası, beyni, cinsel organları, sigara içen ve içmeyen akciğerleri, plasentası, aortları, derisi, kalça ve uyluk kemikleri, omuz ve dirsek eklemleri, diyaframı ayrı ayrı parçalar halinde serginin çeşitli lokasyon noktalarında görebiliyorsunuz ve eğer ses aygıtınız varsa bunlar hakkında kulaklığınızla aygıta girdiğiniz numaraları tuşlayarak ilgili figüre dair biyolojik bilgileri dinleyebiliyorsunuz.

Continue reading »

Haz 122010
 

Emma Shapplin - Macadam Flower - Kuruçeşme Arena - Konser - Opera

Bir serabın peşinden giderken

Yitirmiştin bu kalbi

Bu kalbi aldatmıştın

Ve Ben senden nefret etmekten başka bir şey yapamam

Yürek sızımı duyabiliyor musun?

Sesin kayıplara karışıyor

Ama ben, akılsızın teki, seni sonsuza dek beklemekte

Unut

Ya da yaşama artık daha fazla

Veyahut gece,gece, gece!

Gece bomboş

Ve geceyle gelen ümit kısacık bir an

Kırık bir kalp, kırgınlık

Elveda…

Boş düşlere ne oldu dersin?

Nereye gitti bir anlık baştan çıkarmalar.”

/ Emma Shapplin – Spente Le Stelle’den

11 Haziran 2010 gecesi Andrea Bocelli ve Andre Rieu gibi ustaların gözdesi, “Etterna” ,” Carmine Meo”  albümleriyle  new age akımıyla operayı buluşturarak tarzını ortaya koyan Fransız soprano Emma Shapplin’in, yeni albümü Macadam Forever albümü tanıtımı için Kuruçeşme Arena’da verdiği konser, boğazın ışıkları ve yaz esintisinin arasında hepimizi neoklasik sesiyle içimize işlemesine neden oldu.

Emma Shapplin - Macadam Flower - Kuruçeşme Arena - Opera

Aşk’ın, ölümün, ruhun, çelişkilerin barındığı yaşamın sıkıntılarına ve kattıklarına dair bir empat derinliğinde şarkı sözleriyle sesinin iniş çıkışlarında birleştiren Emma Shapplin, dansçıların kareografiyle de bu temaları görselleştirmek istemiş. Sahneye takım elbisesiyle çıkan ve konservativ bir müzikalite ile başlayan ve kimi zaman piyano ve gitar sololarına sözü bırakan Emma Shapplin, Kuruçeşme Arena’nın boğazında kısa süreli de olsa taka seslerinin ve oradan yükselen karadeniz müziklerin karıştığı bir konserde,  lazer gösterilerinin ve boğaz ışıklarının kattığı atmosferde ruhen bir eksiklik yaşamadığımızı söyleyebilirim.Seyirci sayısının az olmasından sponsorlar ve Shapplin mutlu olmasa da konsere gelenlerin konforu itibariyle memnuniyet vericiydi. Yeni albümü kadar, Spente Le Stelle, Cuerpo Sin Alma gibi eski parçalarını seslendirdiği ve 14. yy İtalyancasına da doyduğumuz konserde, bilinen parçalarda alkışlar artarken, yeni albümündeki parçalarda alkışların yeterli olmadığını ve Emma Shapplin’i memnun etmediğini belirtmekte fayda var.

Emma Shapplin - Macadam Flower - Kuruçeşme Arena - OperaSeyircinin çok fazla ilgi göstermediği bir konser oldu.

Macadam Flower albümünden bahsedersek, sevenleri gözünde kanımca kalitesinden ve beklentilerden uzak bir albüm olmadığı gözüküyor. Emma Shapplin , bu albümün ismine ve detaylarına dair  şu şekilde bahsediyor:

Continue reading »

Haz 012010
 

Dikiş iğnesi
izlerinden kaçıyor
parmak çocuklar

***

El kadar akıl
düşer mum ışığında
ölümlü gözden

***

her ölüm yüzü
kanar dünya aklına
sana gülmeden…

***
şarap bitince
düştü gölün içine
ıslak saçları

***

gamlı bir fadiyez
perdesini yırtarsa
parlar dolunay

***

gölgesi sevda
denizi seyrediyor
yan yatmış ağaç

***

Continue reading »