Oca 052011
 

Oruç Aruoba - Yürüme - Kitap İncelemelerim - Fotoğraf: Reha Başoğul


hep bir dimdik, dümdüz dürüstlüktür duyduğumuz,
ama bir kuşku kurdu kıvır kıvır kemirir köklerimizi–
nasıl da kolaydır yalanlarımız, uydurmalarımız,
nasıl da rahat. iç sızlaması nedir bilmeyiz;
başedilemez gerçeklerimiz hazırdır çünkü hep–
kozasında mışıl mışıl kanat takınır tırtılımız,
sindire sindire yapraklarımızda açtığı delikleri.
övünürüz delik deşik, bölük pörçük
yeşilliğimizle — yenmiş bitmiştir oysa
büyüme noktalarımız, su çekmez artık
kök uçlarımız, dökülüp gitmiştir
taç yapraklarımız artık.
nasıl da yabancı topraktan baş uzatmış taze fide bize.
gündüz yarasalarıyız biz.
…”

/ Oruç Aruoba – “Gündüz Yarasaları” şiirinden…

Şair, yazar, felsefeci, çevirmen ve öğretmen Oruç Aruoba’nın “De ki işte” ve “Tümceler” ile birlikte, yazılış olarak ilk, yayımlanış olarak üçüncü sırada tümlenen ve ilk olarak 1992 yılında Metis Yayınları’ndan basılan “Yürüme” kitabı, Kissenger’ın meşhur sorusuna uygun şekilde kuyulardan su çekmemize olanak tanıyor: “Yanıtlarım için sorularınız var mı?”…

Hani, Uzak, İlişki Üstüne gibi kitapları bilenler ve hatta haikularından takip edenler için Bilge Karasu ve İoanna Kuçuradi literatüründeki adına sıkça rastladığımız Oruç Aruoba’nın “Yürüme”deki söylemi, size felsefe adına bir fidan vermek değil veya orman içinde gezdirmek değil, felsefe tohumlarını zihninize ekmek ve üzerinde yürürken onları kaotik bir şekilde zihninizin diğer alanlarına taşımayarak “düzenlemek”…

Kitap üç ana bölümden oluşuyor ve kendi içinde parçalanıp, nihayetinde ve hiç başlamadan da kendi tutkallarını buluyor:

1. “BİZ(Zaten)”,
2. “yer, yön,yol”,
3. “kişi(HEP/HİÇ)

1. BİZ(Zaten)

Dilimize bir çok düşüncesinin çevirisini kazandırdığı Nietszche’nin ön sözü ile başlayan BİZ(Zaten), Oruç Aruoba’nın önemli varoluşçu şiirlerinden biri olan “ Gündüz Yarasaları” ile açılıyor. Ardından tarihlerini de verdiği kısa notlarla “biz”lik durumunu sorgulayan ve bu sorguların bir kısmı Oruç Aruoba’nın, Özdemir Asaf’ta da benzer yapıları gördüğümüz ikilikler üzerine ve paradoksal bir nihilizmi saçıyor. Bir yandan aidiyet hülyalarına dalan insan,diğer yandan şüphe, sorular ve ikircikli fikirler üzerine akıyor ve muhtemel ve malum kaygıların içinde, baskılarla küçülen insanoğlunun sorularının kendisini değil, daha çok erozyona uğramış kayıplarını dinliyorsunuz. Bunlara bir kaç örnek vermek gerekirse;
“Yaşamımızdaki boşlukları ötekilerin yaşadıklarıyla doldururuz
-deliklerimizi onlarla tıkarız.”
***
“Hep birşeyleri yineleriz – en “özgün’,’yaratıcı’ vb. olduğumuzu sandığımızda, “bulduğumuzu! sandığımız” ‘yeni’ bir yineleme olduğunu gösteriverir.
***
“Bize iyice derinden dokunan gerçekleri,
laf aralarından ve dolandırarak dışa vururuz.
***
“Ne çok da dolambaç gereksiyoruz,
ilişkilerimizle başedebilmek için!

Gerçeklerimiz bile dolambaçlıdır zaten.”
***
“Hep tazelemek isteriz ilişkilerimizi
-ama, hiç düşünemeyiz kendimizin
ne denli bayatlamış olduğunu-”
***
“Dolanıp dururuz gerçeklerimizin çevresinde
-onlara hiç ulaşamadan, dokunamadan…”
***
“Durum’umuzda ötekiler durur – biz değil…”
***
“Başka bir bağlamda olsaydı seve seve işbirliği yapacağımız, hatta yalnızca tanışmaktan bile zevk alacağımız biri, aniden, aykırı bir yolla giriverince eylem ortamımıza tepki veririz.- ama suskunluktur ancak yapabildiğimiz; en güçlü tepkimiz, baş çevirmek…”
***
“Bir davranış biçimini, ötekilere davranma biçimini, yıllar yılı, uzun deneyimler sonucu, bir kez edinmişsek, artık, tutsağıyızdır onun – önümüze çıkan, yeni, bu deneyimlerin uymadığı birine de uygular bunları, ona da öyle davranırız.
***
-” O zaman da, bu yeni biri, alıştığımız davranış biçimimizin bir tutsaklık biçimi olduğunu anlıyor, bizi de kavrıyorsa, çaresiz kalırız onun bize yönelteceği bilinçli karşı davranış biçimi karşısında.”
***
“Gurur’umuz öylesine küçüktür ki, zaman olur, bizi seven birinin(hatta, belki bizim de sevdiğimiz birinin), bizim için birşeyler yapıyor olmasını bile çekemeyiz. Ötekilerden(Ayıpmış gibi) saklamağa çalışırız.”
***
“Nesnellik denen öte-beriye zaten hiç ulaşamadığımız, ulaşamayacağımız gibi tutsağı olduğumuz(sözümona) öznellik de, kendi elimizde değildir zaten – ancak ‘nesnel’ bir biçimde ‘öznel’izdir!
***
“Tartışırız;tartışma başlamadan önce, tartışacağımız bellidir zaten- tartışılacak konu da nasılsa bulunur: sonradan…”
———————————
Biz(Zaten) bölümünün önce’si böyle iken, ‘sonra’sı daha net, keskindir. Ardından gelen “notlar” bölümünde de görüleceği gibi Wittgenstein’dan, Kant’tan ,”Russell”dan , Derrida’dan veya Karasu’dan çevirdiği veya onlardan damlayanları içinde arıtma çabasıdır bu süreç… Aruoba, kafasındaki soruların da farkında bir şekilde aslında uygar insanı sorgulamaz, tanımlar, özenle kullandığı noktalama işaretleri ise sadece ayraçtır, aklımızdakileri sayıklamaya…:

———————————
“Uygar kişi, kendisi ile bütün insanlar(insanlık) arasında bağ kurabilen insandır.”
***
“Uygarlık doğal durumdan uzaklaşmaktır. Üst anlamda yabancılaşmak, soyutlanmaktır.(Bu yüzden de felsefe en üst uygarlaşma aracıdır.)”

“ Uygar kişi dağınıklılık içinde düzenli olabilen insandır. Kendini aşırı “tertiplilik” içinde kurutmayan ama gelişigüzellik” içinde de boğulmayan insan.”
***
“Hayvan “ben” demek isterken hep “o” der; oysa insan, “ben” der; ayrıca , “biz” de diyebilir- sonra, yine “ben” der, Hayvan hep tekil şahısta kalır, geri dönüp kendine bakamaz, oysa insan “ben” ile “ ben arasında gidip gelebildiği gibi, “biz” ile “ben” arasındaki yolu da yürür–yürüyebiliyorsa , uygardır.”
***
“Oysa uygar kişi dünyanın zenginliğinin de farkındadır–düzenleme tutkusu, dünyayı indirgemeğe değil,yüceltmeğe yöneliktir; ‘çokluktaki”birliğe ulaşmağa çalışırken istediği çokluğu “tek-bir” kılmak değil, bütün zenginliğini serimleyecek anlamlı bir bütün içinde düzenlemektir.”
***
“Kendine koyduğu –çoğunlukla enine-boyuna gözden geçirilmiş; aynı zamanda da sürekli yeniden gözden geçirdiği-ilkelere uyan bir davranışıyla, aynı ilkelerin farkında olduğunu sandığı bir kişi ile olan ilişkisinde ‘ters’ bir duruma düşüverir. Bu türden yanılgıların kaynağı, genellikle, uygar kişinin kendini içine yerleştirmeye çalıştığı çerçeve ile, ilişkide bulunduğu kişilerin içinde bulundukları çerçevelerin aykırı olmasıdır. Aykırı düşen, yanılan, tabii ki, uygar kişidir: Öteki kişi(ler) kendi ortam(lar)ındadır(lar, kendi ilkelerine uygunluk içindedir(ler);uygar kişinin ise belirgin, hazır bir ortamı yoktur, ilkelerini de hep yeniden gözden geçirmek için, sürekli askıda tutar–bu yüzden hep yanılmak zorundadır, ters aykırı düşmek zorundadır…”
***
“Küçücük şeylerde ortaya çıkıverir uyumsuzluğu. (Çok iyi bildiği yabancı dilde iki sesi birbirine karıştırıverir örneğin, ya da bir sözcüğün yazılışına bir harf ekleyiverir, bir harf çıkarıverir…)
***
“Uygar kişi saygılı insandır. Ama saygının çok özel bir anlamı vardır onun için: Saygı, büyüklüğü anlamaktır onun için. Uygar olmayan insan ise, tam tersine, bu anlamda saygısızdır büyüklük karşısında. Bu bakımdan uygar kişi ‘çağdaş’insan(ki çağdaş insan özellikle saygısız insandır; hiçbir saygı nesnesi tanımaz, bilmez, anlamaz) çok, yabanıl insana yakındır; onun büyüklük -ama anlamadığı;anlamağa , bir anlam vermeye çalıştığı büyüklük–karşısında duyduğu korku, uygar insanın saygısına daha yakındır. Çağdaş insan ise hem kaygısız(korku’suz, endişe’siz, yani gelişigüzel) hem de saygısızdır; ne anlamadıklarına aldırır, ne de analdıklarına- tek düze bir anlam yoksunluğu üzre ömrü tüketip durur…”
***
“Geçici insandır uygar kişi.Hem yaşadığı, hem de aktardığı(yazdığı-çizdiği) şeyler, anlık,uçucu, kendi bağlamış içinde ayrıntıya varan önemsizlikte şeylerdir. Ama daha geniş bir bağlamda yer aldıklarında, özellikle de, içlerinde taşıdıkları anlamı alabilecek birisini bulduklarında, anlamı genişler sanki, yayılırlar, dolarlar, zenginleşirler.
***
Anlam yoğunlaştırıcısıdır öyleyse uygar kişi. Uygarlık, herhalde yaratmaktır en temelde. Böylece de kalıcı insandır uygar kişi–çünkü yaratmak, geçip giden anlamı kalıcı kılmaktır.”

2. yer,yön,yol

İkinci bölüm, Oruç Aruoba’nın uygar kişinin yerinde duran mı, yola koyulan mı, yönünü bulan mı tanımlamasının devamı gibidir. Bu satır aralarında yine kelimelerin önünden ve sonundan kırpılarak varılan anlamlı bilince ve zıtların çoğulken vardığı birliğe öykünme söz konusudur yerimiz, yönümüz ve yolumuz ne olursa olsun ki yerimizin,yönümüzün ve yolumuzun aynı olduğu anın kendisi de mevcuttur bunlar arasında:

“Yol, kendine bir yer bulamamış kişinin özlemidir.”
***
“Kendi yerini yerleşiklikte bulamayan kişi onu yolculukta arar”.
***
“Yerini yitiren kişi yola çıkmak zorundadır.”
***
“Zincirlerin -gergin ya da gevşek-
tam yokluğu da,
boşluğa köle olmaktır.”
***
“Her an ayrıyı,aykırıyı,yeniyi yaşayan kişi düzenli bir yaşam yaşıyordur.”
***
“Kişi niçin yola çıkar ki?
–Yürümek istediği için…
Bunun da tutturduğu yolla
hiçbir ilgisi olmayabilir
–çoğunlukla da yoktur..”
***
“Bir yola çıkan kişi,
bir yerden bıkandır;
bir yerde konaklayan ise
bir yolda yorulan–bu
iki konum böylesien farklı…”
***
“Yeri yalnız kendi yeri,
yolu yalnız kendi yolu
olan kişi ne yerinde ne yolunda,
başka kişilere rastlamayacaktır.
–rastladıkları da, hep, onun
ne yerini ne yolunu anlayanlar olacaktır.”
***
“Nereye – ne yere–gittiğini, gideceğini, gitmek istediğini bilmeyen kişi için her yol aldatıcıdır. Sürekli yolda olması gereken kişi, — yeri yol olan kişi- bir yere yerleşme isteğini her duyduğunda kendini aldatıyordur.”
***
“Yolunu kendin yürüyebilmek için, yönünü kendin koymak zorundasın.”
***
“Yolu yürüyen bilmez; açan bilir.”
***
“Yola çıkan kişinin tek “yardımcısı, yolu, yanında, onunla birlikte yürüyendir–yoldaştır..”
“Yol üstünde tek “yardım” yolu, yürümektir.”
***
“Yol iki yer arası değildirdir, yer iki yol arasıdır.”
***
“Yolda yürüyenin yüzü, yönüne çevrilidir, yöneldiği yer, yüzünden okunur.”
***
“ Bir yaşam, bir yönün bir yol olup olamayacağının denenme sürecidir.”
***
“Başkalarının kendi yürüdüğü yolu yürümesini isteyen kişi, en azından kendisine ihanet ediyordur.”
***
“Yerini yitiren, yeniden yerleşemez.”

3. kişi(HEP/HİÇ)

Son bölüm olan “kişi” , Oscar Wilde’ın yaşamı ve kişiliği arasındaki tercihlerini konuçlandırdığı duyguları anlattığı ifadelerle açılıyor. Aruoba, “biz” ve “yer,yön,yol”’da olduğu gibi kısa ifadelerle kişiyi kişi ile buluşturuyor. Aruoba’nın ifadelerinde baskın yapı, kişinin insan ve kişilik arasında aynı ,yine ve yeni kelimeleriyle kartezyen çarpışmalardaki temaslarıyla çizilen coğrafyadan oluşuyor:

“Kişi, her görüp de unuttuğu yüzü, öldürür—aynada bile olsa…”
***
“Kişi değişir, ama hep aynı kalır.”
***
“Kişi kendini hep yitiren hep de yeniden bulmağa, yeniden kurmağa çalışan varlıktır.”
***
“Kişi, bir insanın kendine dönüp dineldiği yerlede oluşur, o yerlerin toplamıdır.”
***
“Kişi ancak kendi kendini atlatarak varolabilir: KEndini tam ve sürekli bir bilinç içinde tutmağa çalışan kişi, ölümün kapısına dayanır, intiharın…”
***
“Kişiyi yapan, bilinçtir;
ama kişi bilinçle yaşayamaz
—onunla ancak ölür…”
***
“Kişi, kendini hep başkalarında arayan insandır—ama, kendini her bulduğu(nu sandığı)nda,hep,
kendini kendine geri dönmüş bulur.”
***
“Kişi ‘çıkar’ yolu olmayandır:
Kişinin yolları,’çıkmaz sokak’lardır.”
***
“Kişinin yaşaması, kendi zindanında tutsak olmasıdır.”
***

Son bölümde Nietzsche ve Sartre nihilizmiyle ve dualizmiyle yoğurulduğu düşünülse de – kişi düşünülmelidir de- Oruç Aruoba, bu kısmı aslında – kitabın yaprakları arasında Dürer, Van Gogh resimleri ve Marcovicz’in çalışma alanları fotoğrafları ile yazıları imgelemenize sadık kalmadan yardımcı olacak şekilde- uzakdoğu öğretilerinde veya üç büyük dinde de “öz” olarak beliren , felsefesiz erk’in monadlarla, monadların izleri kayıp ide ile karıştığı bir sakilik anında, – matematikte de özellikle topoloji, soyut cebir ve küme teorilerinde karşılaşabileceğimiz- birliğin ayrılıkla, zıtlığın aynılıkla, her yöne hiç bir yolla varılmasını mümkün kılabilecek alanları aydınlatır, hem de hepimizin elindeki pili bitmiş fenerle…

Fotoğraf: Reha Başoğul

If you enjoyed this post, please consider leaving a comment or subscribing to the RSS feed to have future articles delivered to your feed reader.

 Leave a Reply

You may use these HTML tags and attributes: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>

(required)

(required)

Kapat