Nis 042010
 

Dünyanın Ortasında Bir Yer - Özen Yula - Nurullah Tunce

“Söylenceyi erkek kurar da, acıyı kadının payına düşürürse, bu mudur erkekliğin yasası?”

/ Dünyanın Ortasında Bir Yer’den

Daha önce Devlet Tiyatroları tarafından oynanan, 24 Mart’tan itibaren Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nde oynanmaya başlayan “Dünyanın Ortasında Bir Yer”, kadrosu, ödüllü yazar Özen Yula’nın kaleminden çıkan senaryosu, Gjerg Prevazi’nin koreografisi, Duygu Türkekul’un kostümleri, Can Atilla’nın müziği, oyunun hem yönetmenliğini hem de sahne ve ışık tasarımını yapan uluslararası ödüllere sahip Nurullah Tuncer’in dekoru ve oyunculuğuyla şiirsel ve ışık saçan, Türkçe dışında Rusça, Arapça, Azerice, Boşnakça , Arnavutça ve İngilizce dilleriyle oynanmasıyla farklı bir tragedya deneyimi sunuyor izleyenlerine.

Oyun, çoklu kültürler konusunda, Hans Zimmer’in komposizyonlarından hiç de aşağı kalmayan müzisyen Can Atilla’nın “Mevlana’dan Çağrı” albümünün açılış parçası olan ” Belh” müziğinin temposu eşliğinde, Irgat Kadınlar Korosu’yla şöyle başlıyor:

“Bu dağlar kimin? Emre Bey’in.. Bu bağlar kimin? Emre Bey’in.. Bin yıllık taşlar, düz ovalar kimin? Emre bey’in… Bizim sahibimiz kim? Emre Bey.. Emre Bey’in gönlü kimindir? Ahten’in. Ahten kimdir? Yüzü gülmez hanımıdır Ateş Çiftliği’nin. Derler ki Emre Bey’e bir cana malolmuştur bu yüzü gülmez yüzlü güzel. Derler ki adı Ahten yazar bu yüzüklerde, doğup büyüdüğü yer gibi. Ve yine derler ki iş tutanının söylencesidir hüzün…

İşte böyle başlar ateş söylenceleri…”

Dünyanın Ortasında Bir Yer - Ozan Yula  - Nurullah Tuncer

Düşsel seyre böyle başlayan “Dünyanın Ortasında Bir Yer” gücünü esirgemeyen ve her fırsatta dile getiren toprak zengini,tipik bir anadolu çiftliği atmosferine sahip Ateş Çiftliği’nin beyi Emre Bey’in gönlünü Ahten’e kaptırması ve onu zorla ateş çiftliğine kapatmasını anlatırken, sahnede diğer figürlerden olan Irgat Kadınları’nın farklı kadınların farklı dillerdeki “erkek egemen” kültürdeki yaşadığı töre, kuma, “erkek çocuk verme”, “ilgisizlik” , “insan yerine konmama” sorunlarını hüzünlü bir dilde işlerken, Ahten bu uğurda kardeşini, sevdalısını Emre Bey’in gözükara tutkusundan dolayı ellerinden kaybetmiş ve intikamını suskunlukla Emre Bey’den almayı isteyen biri olarak, onlar gibi kayda girmemiş bir kayıp söylencedir de…

Dünyanın Ortasında Bir Yer - Özen Yula - Nurullah Tunce

Emre Bey’in ona tecavüz ederek sahip olduğu bebeği Ahten’e hayata tutunmak adına yeni bir umut olmuşken, o sırada çıkıp gelen ve bebeğine bir beşik yaparak işe başlayan gezgin ruhlu marangoz ustası Can’a da gönlünü kaptırırak, aşka ve yaşama dair umutları pekişir. Bir yandan da Emre Bey’in yalnızlığına, kimseye açılamamasına çare olarak kanının ısındığı Can, Emre Bey’in hoyrat himayesinden de kurtulamaz. Emre Bey, “yalnızım, beni kimse anlamaz” diyerek zorla “dostum ol ” şerhini ortaya koyarak Can’ın dostluğunu yanında tutmayı isterken, Can’ın Ahten’le olan ilişkisini ise bilmemektedir. Bunu öğrendiğinde ise Can’a yol verir, “kararımı değiştirmeden git” der. Can ise en büyük hayali, gezginliğinde topladığı paralarla kendisinin yapacağı gemi ile ummanlarda, bilmediği, konuşmadığı yeni insanlarla, topraklarla tanışmanın heyecanıyla kovulmaya ve Ahten’den uzaklaşmaya göz yumar.

Dünyanın Ortasında Bir Yer - Özen Yula - Nurullah Tuncer
Ancak bu Ahten’in ikinci sevdasını kaybederek, onu iyice kendinden uzaklaştırmamak için Emre Bey’in sinsi bir planıdır. Ahten’i, kendisinin Can’a yol verdiğini zannetmesini sağlayarak, gizlice dost bildiği Can’ı öldürür. Ancak Ahten’e haber tez ulaşacaktır.
Ve Ahten kendisi uğruna kan dökülen ikinci sevdalısının da öldürülmesinden sonra, Emre Bey’in çok sevdiği oğlu, kendisinin ise canı olan bebeği , Can’ın zeytin ağacından yaptığı beşikte katleder ve Emre Bey’in ellerine kanlı bedenini bırakarak, ” Şimdi benden üç, senden iki can gitti, artık başbaşayız, ben seni seveceğim, sen beni, sen benden nefret edeceksin ben senden” diyerek kadınlığını ve anneliğini hissettiren duygulardan kendini koparan Emre Bey’den intikamını alır.
Dünyanın Ortasında Bir Yer - Özen Yula - Nurullah Tuncer
Bir çok dilde oyunları çevrilen Özen Yula, kayıp ruhu için çok emek verdiği , şiirsel katmanlarla bezeyerek yazmasıyla bize keyif veren oyunu “Dünyanın Ortasında Bir Yer”den şöyle bahsediyor :
İlk göz ağrısıydı bu oyun. İlk gençlikti. Hayatı tanımaya çalışıyordum. O zamanlar, hayatın asla tanınmayacak bir durum olduğunu bilmiyordum. Hayat, öğrenebilecek bir ” zaman birimi” dolu dolu yaşanacak bir “yer” gibi geliyordu.

Ankara, kendini kapayan, sevgisini saklayan, kurşuni bir kentti. Koyu renk kıyafetlerimizle, seksenlerden arta kalan bir kentte hayal kuruyorduk. O kentin sularında, başka insanların hayatlarıyla gezmeye başlamıştım. İnsanlar şiir dilinden konuşup anlıyorlardı birbirlerini. Benden uzaktılar. Sadece onların hayatlarında olup bitene tanıklık edecek birini arıyorlardı. Bu defa beni bulmuşlardı. Derken “Dünyanın Ortasında Bir Yer” çıktı ortaya. Defalarca yeniden yazdım. Ona çok emek verdim. Sırf bu nedenle adanmıştır.
Bu bir aşk kadar uçucu, bir yalan kadar acıdır bütün kadınlara; bir oyun kadar zalim, bir tebessüm kadar ölümcül bütün adamlara adanmıştır.
Bu bütün yalancı yazarlara, bütün şakacı yönetmenlere, bütün yangın oyunculara, hayata ezgi kılan bütün müzisyenlere, bütün ana karnından hercai kızlara ve ana karnından kayıp çocuklara adanmıştır. Bu size, bana, hayata, aşka, tutkuya, acıya ve hepsinin ötesinde intikama dairdir. Bu ritüelin, emeğin, ezilmişlerin, aşka aşık kadınlarla erkeklerin oyunudur. Sustum, dinşedim, baktım, şiirdeki sahne gitmiş; yerine sahnedeki şiir gelmiş. Bu çok iyi bir ekip tarafından üzerine kafa yorulmuş, çok emek verilmiş bir oyun karşımızdaki. bilinmedik bir yerde iki adamla, orayı yaşanır kılan kadınların hikayesi.

Dairim, adanmışım, gezginim.

Hala salıncakları ve kutsal kitapları seviyorum, hala mucizelere inanıyorum. Çünkü hala dünyanın ortasında bir yerde tutsağım. Şimdilerde İstanbul diyorlar buraya. Bir zamanlar Güneydoğuydu o yer, sonra İç Anadolu oldu. Artık hiçbir yer. Belki de bundandır hayatın yitirilmiş bir zaman olması, bir yokluk yeri olması. Kim bilir?”
Dünyanın Ortasında Bir Yer - Özen Yula - Nurullah Tuncer
Değirmen dövme, tecavüz, doğum odası , doğa gibi bir çok farklı sahneyi, müzikle birleştirerek dansçılarla ve perde oyunlarıyla bir ışık şölenine dönüştüren Ayşenil Şamıoğlu, Nurullah Tuncer, Gjerg Prevazi gerçekten önemli , sıradışı bir deneyim yaşattılar kendilerini kutlamak gerekiyor. Zira Türkiye’de, tüm kadınlara ait bir sorunun global ve şiirsel dile dönüştürebilecek kadar güçlü bir sahne deneyimi bu.
Dünyanın Ortasında Bir Yer - Özen Yula - Nurullah Tuncer
Daha önce Yetkin Dikinciler tarafından oynanan Emre Bey’i rolünü bu sefer Hüseyin Köroğlu başarıyla oynarken, Ahten’i ise Esra Ronabar, zaman zaman aradaki zaman örgülerindeki süreçleri anlamamızı sağlayan anlatıcı yaşlı kadın’ı ise Tomris İncer oynuyor.
Dünyanın Ortasında Bir Yer - Özen Yula -Nurullah Tencer
Töre sorunları ile daha önce sizlerle paylaştığım “Binali ve Temir” tiyatro oyununda, iki erkek arasında irdelenen güç ve erkeklik gösterisini bu sefer, varolan gücün geçici etkisine kapılarak zorla kendine aşık edindirme cehaletine kapılarak kendine eş alan başka bir erkeğin öyküsüyle yer veriliyor. Ataerkil toplumlarda kadınların otoriteyi eline geçirmesinin en kapsamlı ve önemli yolu, erkeğe oğul vermekten geçer. Ahten o zamana kadar mazlumken, Emre Bey’e oğul vererek bunu yapıyor, yine kadının bilinçdışındaki erkeksi “animus”‘un ve erkeğin bilinçdışındaki kadına dair bütünselleştirici animanın, Ahten’in tüm yaşanılan trajik olaylardan sonra “birbirimizi artık seveceğiz de , üzeceğiz de, nefret de edeceğiz, artık başbaşayız” demesiyle tamamlanıyor, ırgat kadınlar korosuysa bunun farklı kültürlerde de aynı sorundan dert yandıklarını teyitliyor yüksek seslilikte..
Dünyanın Ortasında Bir Yer - Özen Yula -Nurullah Tencer
Son sözü yönetmen Nurullah Tuncer’e bırakmak istedim, varılması gereken denizi ve “aradığın neyse seni bekleyen o’dur” düşüncesini kendisi çok yerinde imgelere temas ederek anlatmış:
Yazılanlar çoğunlukla bir savunmadan öteye geçmez. Zaten her şey “ortada” değil midir? Çünkü sanat, hayatımızın en büyük “delil”idir. Artık savunacak bir şeyiniz olmamalıdır. Önününüzde kocaman bir ayna vardır. Herkes gibi yönetmen de o aynanın içindedir.

Biz dünyanın ortasında bir yerdeyiz.

Ateşle beslenen ve “kanın kanı çektiği” yerkürede biz “akşamın içinden geçen kuş sürülerini, kadının içinden geçen düş sürülerini” seçtik. Düşlerini seçen kadına eşlik etme önermesiyle kurduk oyunumuzu. Başka bir dünyanın söylencesini, başka türlü bir dünyanın özlemiyle oynuyoruz.Kanımızın çekildiği bugünlerde kendi söylencesini kuran ve izini süren kuş sürülerinin özlemiyle,

İyi Seyirler!..



If you enjoyed this post, please consider leaving a comment or subscribing to the RSS feed to have future articles delivered to your feed reader.

 Leave a Reply

You may use these HTML tags and attributes: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>

(required)

(required)

Kapat