Eki 102010
 

Tehlikeli İlişkiler - Choderlos De Laclos - Christopher Hampton - Alexandar Popovski

“aşkı en çok hak edenler,
aşkta mutluluğu asla bulamazlar.”

/ “Tehlikeli İlişkiler” oyunundan

Observer gazetesinin belirlediği “tüm zamanların en iyi 100 romanı” arasında 8. sırada yer alan, Milan Kundera’nın “Yavaşlık” adlı romanında “bütün çağların en büyük romanı” ifadesiyle bahsedilen, Choderlos de Laclos’nun 1782’de yayınlanan “Tehlikeli İlişkiler” (Les Liaisons Dangereuses / Dangerous Liaisons) bir çok filme ve operaya uyarlandığı gibi tiyatro uyarlamaları da seyirci tarafından ilgiyle izlenmeye devam ediyor.

İngiliz yazar ve yönetmen Christopher Hampton tarafından aynı adla tiyatroya uyarlanan Tehlikeli İlişkiler, İstanbul Şehir Tiyatroları’nın da 2010-2011 sezonu oyunları arasında Aleksandar Popovski yönetiminde yerini aldı.

Günümüz kuşağının daha çok, Stephen Fears’ın yönettiği , 1988 yapımı ve Glenn Close, John Malkovich, Michelle Pfeiffer, Keanu Reeeves ve Uma Thurman tarafından baş rollerinin paylaşıldığı ve 7 dalda Oscar adayı olan, bunlardan “ En İyi Uyarlama Senaryo”, “En İyi Sanat Yönetimi” , “En İyi Kostüm” dallarında Oscar’a kanımca haklı olarak layık görülen “Dangerous Liaisons/Tehlikeli İlişkiler” filmi ile tanıdığı, hemen hemen birbirine çok yakın senaryo metinlerinden oluşan tiyatro uyarlamaları da oldukça geniş kitleler tarafından izlendiği bilinmektedir. Şu sıralar Broadway’de sahnelenen Daphne du Maurier’in romanı Rebbecca’nın müzikal hale getirilmesine katkı sağlayan İngilizce çevirisini de yapmış Christopher Hampton, 1988 yapımı bu filme de yaptığı senaryo uyarlaması nedeniyle Oscar Ödülü kazanmıştı.

Aynı zamanda bir ordu generali olan Choderlos de Laclos’un yazdığı ve döneminde olaylar yaratan romanını, 1779-1782 yılında bir ada garnizonunda kaleme alarak yazmış ki ilk 2 baskısı dışında 20-30 kere korsan baskı yapan roman içinde yer verilen karakterlerin sıradışı hayatları, bu başarının evrensel gerçekler üzerine de inşa etmesi ve başarılı edebi kurgusuyla da dikkat çekicidir. Romanın ana kahramanlarından olan Vikont de Valmont ve Marquise de Merteuil’in Fransız aristokrasisi içerisinde, entrikalarla ve zevk uğruna müstehcen oyunlar oynayarak, karşı cinsi tuzağa düşürmelerini konu alan romanın edebi tür olarak da beğeni almasının en önemli sebebi, insanoğlunun “gözetleme” ihtiyacına çok uygun düşen bir şekilde, roman kurgusundan çok, 175 adet mektuptan oluşmasıyla ve bu mektuplar içerisinde karakterlerin birbirileri arasında şehvetli ve sinsi planların yer verilerek anlatıma dökülmesiydi. 18. yüzyıl dönemi içerisinde, popüler iletişim ve haberdar olma yöntemlerinden olan mektuplaşmanın Laclos tarafından tercih edilmesinin bir diğer nedeni de bu mektupların Fransız aristokrasinin kirli çamaşırlarını ortaya dökecek kadar gerçekçi bir dille ele alması sayesinde sizi de bir mektup okuru olarak bu gözetleme ve dedikodu mekanizmasının içinde tıpkı roman kahramanlarının mektupları okuyan burjuvazi rolünü de vermesi ki bu sayede Laclos’un ““Ben öyle bir kitap yazmak istiyorum ki yıllar sonra hâlâ hatırlansın.” dileğinin kabul olduğunu söyleyebiliriz.

Sosyete içerisinde hayatlarını idame ettiren Markiz de Merteuil, herkesin arzuladığı , ona yakın durmanın önemli ve kendisini elde etmenin zafer duygusu yaşatacağının farkında olarak, erkekleri kendisine aşık etmeye çalışan, bu sürede onları planları için kullanan bir kadın iken, Vikont de Valmont ise bir çok soylu kadını laf oyunlarıyla ve zekasıyla işve kazandırarak, elde ederek şanının böyle büyüyeceğine inanan bir erkek. İkisi de aldatmanın, intikamın ve ayartmanın onlara en çok zevk veren unsur olduğunu söylerken, aynı zamanda iki eski sevgilidirler de. Markiz bir yandan, henüz küçük yaşlarda, erkeklerin kendisinden istediği tek şeyin onu elde etmek olduğunun farkına varmış, buna göre kendini eğitmiş ve etrafını gözlemlemiş, sevgi ve aşk kavramlarını dilinden eksik etmeyerek, erkekleri kendine bağlayarak, sosyetedeki ilişkilerin nasıl devam edeceğine dair yön veren biri iken, Valmont’un cinsellikten haz almaktan çok öte, kadınların saf aşk duygularını kullanarak, yine Markiz gibi, sosyetenin içinde herkesin onunla gizli gizli birlikte olmaktan hoşnut olacağı bir karakter olarak iki yüzlü biçimde kurbanlarını seçerler.

Aralarındaki iddia sonucu iyilik timsali, evli ve çevresince erdem sembolü olarak görülen Madame de Tourvel’i elde etmek için Valmont’un harekete geçmesi, diğer yandan Markiz’in kendine de planları doğrultusunda ayartmaya çalıştığı genç şövalye Le Chevalier Raphael Danceny’nin aşık olduğu Cecile de Volanges’in de bekaretini bozma girişimlerinin altında yatan tüm sebepler, kurlaşma tuzakları ve aşıkların birbirini ihanet ettiğini izleme zevkleri, bu gayrı ahlaki olayları anlatan mektupların ana konusudur.

Valmont’un laf oyunlarını daha iyi anlamamıza yarayan bir örnek verek vermek gerekirse, Madam Tourvel’in kendisinden uzak durmasını istemesi sonucu Valmont şu sözlerle Tourvel’in kalbine girmeye çalıştığı gösterilebilir:

“Size aşkımı söylemiyeyim diyorsunuz, Madame; bu yasağı tutmaya yeter yürek gücü var mı bende? Aslında elbette pek tatlı, ama sizin en yaman kıldığınız bir duygu ile, yalnız onunla bağrım dolu iken; dileyip de beni attığınız bu hasret diyarında yanıp yanıp erirken; her şeylerden mahrum, ömrüm sade üzgünlükler içinde geçip sönerken; sizin hep ilgisizliğinizi hatırlatarak bir kat daha acılaşan azaplar pençesinde kıvranırken, son avunma çaremi de bana çok mu görüyorsunuz? Aksın dediğiniz yaşları görmeyesiniz diye çevirecek misiniz gözlerinizi? Kurban olmamı istediniz, kurbanınız olduğumuda mu söylemeyeyim? ”

Tehlikeli İlişkiler - Choderlos De Laclos - Christopher Hampton - Alexandar Popovski

Evli bir kadın olmasına rağmen Madame De Tourvel’i, halasının yanında kalmasını fırsat bilen, sabırlı planları sonrasında kendine aşık ettiren ve Madame De Tourvel’in bu aşka vicdan azapları içerisinde kendini kaptırmasının zaferini kutlayan Valmont’un asıl amacı, bu zaferin ödülü olarak sosyetenin  entrikacı, güçlü ve arzulanan kadını Markiz’i de elde ederek şanını iyice arttırmaktır. Ancak aralarındaki şehvetten uzak ama şehvetle oynaşan bu oyun, onları birbirlerine düşman yaparken, birbirlerine de ihanet etmek ve intikam almak için planlar hazırlamaya itecektir.

Valmont bir yandan bu zaferlerin anlamsızlığıyla Madame De Tourvel’in aşkının gerçekliğini anlar ve içindeki sevginin az da olsa uyandığını keşfeder, Markiz ise piyonu olarak kullandığı ama Cecile’ye de aşık Le Chevalier Raphael Danceny’nin Valmont’a kurduğu tuzakla, kendi ulaşılmazlığını ve aşık atılmazlığını koruma peşindedir.

Tehlikeli İlişkiler - Choderlos De Laclos - Christopher Hampton - Alexandar Popovski

Konu itibariyle , insanların saflıklarını ve güdülerini kullanarak kendine bağlamanın örneği olarak akla Johnny Depp’in oynadığı 2004 yapımı “The Libertine” filmini veya muhtelif Don Juan hikalerindeki “aşktan nefret ederek kendine aşık et” desturu gelirken, bu hikaye için Laclos’un sahnelenmeye uygunluk açısından Moliere ve Racine’in etkilediği düşünülmektedir ki kendisinin tiyatro merakı nedeniyle de bu romanı yazmadan önce Riccobini’nin Ernestine isimli romanını tiyatroya uyarlama girişimi de bulunmaktadır.

Türkiye’de ilk kez 1944 yılında Nurullah Ataç çevirisiyle yayımlanan bu kadar entrikalarla dolu romanın, Hampton’un sinema filmine de kaynak olan tiyatro uyarlamasını, Üsküp doğumlu ve Moliere, Hamlet, Matmazel Julie, Don Juan gibi bir çok oyunu da sahneye koyma tecrübesi olan Aleksandar Popovski yönetiminde İstanbul Harbiye Muhsin Ertuğrul sahnesinde görme fırsatı buldum. Şebnem Köstem’in Markiz de Merteuil, Levent Üzümcü’nün Vikont de Valmont, Tomris İncer’in Madame de Rosemonde, Selin İşcan’ın Madame Marie de Tourvel, Cemal Ahhan Şener’in Le Chevalier Raphael Danceny, Esra Ronabar’ın Madame de Volanges, Ece Özdikici’nin Cecile de Volanges, İrem Arslan Aydın’ın Emilie rollerine büründüğü bu oyunun dramaturg görevi Jelena Mijovic, sahne tasarımı Numen/Sven Jonke, kostüm tasarımı Angelina Atlagic tarafından üstlenilmiş.

Tehlikeli İlişkiler - Choderlos De Laclos - Christopher Hampton - Alexandar Popovski

Dönen dev aynalardan oluşan sahnede, oyuncuların aynaları mektuplar çerçevesinde birbirleriyle ilişkileri oldukça senkronize bir şekilde kullanılırken, diğer yandan da entrikaların arka planlarını, mutfağını ve bunu izleyen seyirciyi de işe katmasıyla bu dönen aynalar ayrı bir işlev kazanıyor. Zaman zaman mizahi unsurların da işine içine katıldığı oyun, özellikle Valmont’un hareketli yaşamının aynalar sayesinde görüldüğü sahnelerde hareketlilik ve tempo kazanıyor.

Dramaturg Jelena Mijovic ise oyunu şöyle anlatıyor:

“Choderlos Le Laclos tarafından, 18.yy sonlarında yazılan Tehlikeli İlişkiler, dönemin Fransız aristokrasisinin ciddi bir eleştirisidir. Rousseau’nun toplumsal eleştirisiyle kıyaslandığında, tahrip edici potansiyeli ve Kartezyenizm ve aydınlanma ruhu ile dolu olduğundan, Laclos’un romanı, çok daha yıkıcı bir etkiye sahiptir. FRansız aristokrasisinin teşrihi bertaraf edildikten ve göz ardı edilmiş bazı cemiyetler halen yanlış bir ahlak üzerie dayandırıldıktan sonra , Laclos, mahrem ile aleni, kişi ile toplum oyalanabilsin diye oyun ve oyuncaklar için alan açar. İşte , mahrem ile aleni, tam da bu alanda buluşur. Bu ayrışmamış ve çözümlenememiş buluşma anı, yalnızca şartlara bağlı, hatırı sayılır ölçekte ve tartışmaya son derece açık bir üslubu olan bu alan, 20. yüzyılın rönesansında, hem film hem de oyun olarak, Tehlikeli İlişkiler’in yeni yaşamının da başlangıcı olur. Dolayısıyla, roman ve Christopher Hampton’un uyarlaması, büyük bir dalavere hikayesi olarak da değerlendirilebilir; duygulanım ve tutkuları bir pazarlama aracı boyutuna indirgeyen bir hikaye.

Yine de, Tehlikeli İlişkiler, düpedüz bir aşk hikayesi olarak görülebilir. Başarılı ancak kurnazca, bizleri yanlış ahlaki değerlere maruz bırakan, etik duruşlarımızı tahrif potansiyeli yüksek bir aşk hikayesi. İkiyüzlü cemiyetin tüm değerlerden yoksun, yıkıcı görüntüsü ile birleştiğinde , Vicomte de Valmont ve MAdeme de Tourvel’in şanssız kaderleri, Tolstoy karakterlerine yaraşacak boyutta şekillenir. Bu dalavere ustası , bu akıllı aşıki sanatında mükemmeliyetçi adam, Vicomte de Valmont, hünerinin doruk noktasına ulaştığı anda, aşkından feragat ederek Madame de Tourvel’i terk ederken parçalara ayrılır.

Hangi karakterle özdeşleştirebiliriz. Sonuçlarının felakete varacağını bilsek de, kimin yasak aşkını, ne şekilde destekleyebiliriz. Zinaya bulaşan bir kadın, Madame de Toruvel, nasıl olur da “iyi”nin sembolü haline gelebilir. Ve bizler hangi noktada Valmont’un aşk acısını paylaşmaya hazırız? Ya da o korkunç, o soğukkanlı entrikacı Madame de Merteuil, ne olur da duygularını anlayabilmek adına bizdeki isteği tetikler. Valmont’a duyduğu aşkın boyutunu algıladığımızda mı, yoksa kendisinin Valmont’u hayatı boyunca en çok sevdiği kadın olmadığını anladığımızda mı? Cecile ve genç Danceny’i ise , yargılamayız bile, sadece zaferle sonuçlanabilecek hikayelerinin , elden öylece kayıp gitmesine üzülürüz.

Laclos’un sosyal yükümlülüğü ve Descartes’in tutkular,hayalgücü, şehvet ve arzunun, düşüncenin suretleri olduğu konusundaki tezi, bu oyundaki karakterlerde, övgüye değer bir biçimde vücut buluyor. Tüm bunlara rağmen, günümüz insanının bu metinle ilişki kurmasına olanak tanıyan şey de, akılcılıktan ziyade sezgisel bir kanıt sunuyor olmasıdır. O kanıt şudur ki, içinde yaşadığımız bu programlanmış , yabancılaşmış dünyaya oyunun kurallarının önceden belirlenmiş olmasına; ikiyüzlülüğe ve kötü ürünlerin iyi pazarlanıyor olmasına rağmen, aşk hala ve gerçekten varolmaktadır. Ve bugünün insanı da bu kanıta herşeyden çok ihtiyaç duymakta.

O kanıt ki , Madame de Merteuil’in “Aşk insanın kullanacağı bir şeydir, kuma saplanır gibi saplanıp kalması için değil, hatırlamıyor musunuz?” iddiasının tersine, belki bazen tam da o kuma saplanmak için bir fırsatımızın hala olduğunu gösterir bizlere…”

Özellikle Madame de Tourvel’in ve Valmont’un karakterlerindeki iyi/kötü kavramının, toplumsal düzlemde eleştirilip yargılanması için farklı görüşlerin ortaya çıkacağı düşüncesinin günümüzde de halen geçerli olduğunu söylemek mümkün. Hatta bu açıdan baktığımızda; Çağan Irmak’ın “Issız Adam” filmi üzerinden yaygınlaşan “Issız Adam sendromu” Valmont’un hayata bakışıyla da özdeşleştirilebilir. Her halükarda Marquies De Sade’in hikayelerini ve kurbanlarını şehvet vaadiyle sadistçe tuzağa düşürmenin bir diğer psikodrama türü olarak karşılaştığımız Tehlikeli İlişkiler’i, insan beyninin “oyun oynama ve onunla öğrenme “ davranışını nerelere kadar , ne amaçla ve nasıl götürdüğüne bir örnek görmek istiyorsanız hem filmini hem de bu tiyatro oyununu izlemenizi öneririm çünkü bu ilişkiler içerisinde “Utanmanın da , acı çekmek gibi sadece bir defaya mahsus olduğunu yakında anlarsınız…




If you enjoyed this post, please consider leaving a comment or subscribing to the RSS feed to have future articles delivered to your feed reader.

 Leave a Reply

You may use these HTML tags and attributes: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>

(required)

(required)

Kapat