Reha BAŞOĞUL

Tem 052018
 

Yeni yapılan DNA analizi, Yunanistan’da yer alan ve medeniyetin beşiği olarak adlandırılan iki antik uygarlığın ortak atalarının Türkiye’den göç ettiğini ortaya çıkardı. Bilim insanları, Minioan ve Miken uygarlıklarını oluşturan halkın atalarının Anadolu’dan Yunanistan ve Girit’e göç eden erken Neolitik çiftçiler olduğunu belirtiyorlar. Çalışma ayrıca, modern Yunanlıların da büyük ölçüde Mikenlerin torunları olduğunu ortaya koydu.

Bir uluslararası araştırma ekibi, Tunç Çağı’ndaki(Bronz Çağ) Yunanistan, Girit anakarası ve güneybatı Anadolu sakinlerinin ilk kez geniş çaplı DNA analizini yaptı. Washington Üniversitesi, Harvard Tıp Okulu ve Max Planck Enstitüsü’nden İnsan Tarih Bilimi bölümünden uzmanlar, arkeologlar ve Türkiye’deki ve Yunanistan’daki meslektaşlarıyla birlikte verileri topladı. Continue reading »

Tem 052018
 

Bilim insanları, ahlak öğretilerine dayalı Hıristiyanlık, İslam, Yahudilik, Hinduizm ve Budizm gibi ahlak öğretilerine dayalı dinlerin, zengin elitler ile yoksul toplum arasındaki farklılıkları arttırdığını iddia ettiler. Bu dinler, insanların yaşam tarzlarını değiştiren evrimsel oyun alanı seviyelerinin oluşmasına yardımcı oldu.

Dailymail’de yer alan habere göre, Paris’teki École Normale Supérieure’de görevli evrimsel psikolog Dr. Nicolas Baumard, zenginleşmenin, insanların bebekleri için uygun yaşam bir yaşam tarzı belirlemesine ve daha az çocuk tercihine yönelmesine neden olduğunu belirtiyor. Baumard, 2500 yıl önce Akdeniz’in doğusunda ortaya çıkan Mısır ve Sümer medeniyetlerinin elit üyelerinin de bu yaşam tarzını seçtiğini söylüyor. Nüfusun geri kalanı ise evrimsel rekabette hızlı yaşamak zorunda kaldı ve genç öldü ve de bunun sonucu olarak zenginler ayakta kalmaya devam etti. Bu çevrim sonucu ise, elitler, seksüel olarak daha fazla aktif olan ve agresif genel nüfusun kendilerini gasp etmemelerini garantiye almak için ahlak tabanlı tanrıları teşvik ettiler. Continue reading »

Haz 302018
 

Dünyanın en çok bilinen ve en çok ziyaret edilen müzelerinden British Museum’da, Eylül 2017 – Ocak 2018 tarihleri arasında Rusya’daki Hermitage Museum tarafından organize edilen “Sibirya’nın antik savaşçıları: İskitler” sergisi gerçekleşti. Ancak bu sergiye ne Türk medyası ilgi gösterdi ne de müzeyi ziyaret edenler İskit-Türk kültürü benzerliği hakkında bilgilendiler. ‘Kültür ve Tarih Açısından İSKİT-TÜRK AYNILIĞI’ kitabının yazarı Dr. Emine Sonnur Özcan ile en azından Türk okurların bu konuda daha fazla bilgilenmesi ve kültür tarihine sahip çıkması için İskitlerin Türklüğü üzerine konuştuk.

Röportaj: REHA BAŞOĞUL

Gazi Üniversitesi’nde önce resim, sonra tarih okuyan ve doktorasını Hacettepe Üniversitesi’nde erken dönem İslâm tarih yazımında gerçeklik meselesi üzerine yapan Dr. Emine Sonnur Özcan, ‘İbn-i Sina’, ‘Biruni’, ‘İslam tarih yazımında gerçeklik ve El-Mesudi’ ve ‘Farabi’ kitaplarının yazarları olması dışında, ‘Tarih ve Tarihçiler’, ‘Osmanlı Şehirleri ve Kırsal Hayatı’ ve ‘Kıymetli Taşlar ve Metaller’ kitaplarının çevirilerini yaptı. ‘Kültür Tarihi Açısından İskit-Türk Aynılığı’ kitabı ile Türkiye’de ve dünyada İskit-Türk aynılığının bir araya getirilmesindeki eksiliği kapatan önemli bir kitaba imza attı. Dr. Özcan, kitabında erken Mezopotamya döneminden başlayarak , eski Fars, Yunan, Roma ve Arap kaynaklarını tarayarak İskit-Türk aynılığı üzerine oldukça önemli ve net bilgileri artarda ortaya koyuyor. Da Vinci ve Newton gibi şaşırtıcı isimlerin yazınları dışında Yecüc-Mecüc gibi dinsel öğelerin arkasındaki İskitlerin izlerini sürüyor. İskitlerle Türklerin ortak kültür özelliklerini kapsamlı bir çalışmayla anlatan Dr. Özcan ile Türkiye’de pek sahip çıkılmadığını gözlemlediğimiz İskit-Türk aynılığının detaylarını konuştuk.

Araştırmanız “Türkler ve İskitlerin aynı topluluğa mensup halklar olduğu” yönünde. Ters açıdan sorarsak, İskitlerin Türk olmadığını söyleyen araştırmalar var mı? Continue reading »

Haz 302018
 

Kemal Kaan Arslanoğlu, Arif Yavuz Aksoy ve İlknur Arslanoğlu tıp alanından gelen üç eğitimci… Üç ismin de hem bilim hem de edebiyat alanında çok sayıda eseri var. Üç ismin ortak aklıyla ortaya koyduğu ‘Güneş-Dil Kuramı ve İlk Güneş-Dil Sözlüğü’ kitabı, Türkiye’de dilbilim alanında tabu denilebilecek bir teoriye, hem tarihsel süreciyle, hem eleştirilerin kimler tarafından, ne zaman ve ne nitelikte yapıldığına dair seçkileriyle açıklama getiriyor. Güneş-Dil sözlüğü gibi somut bir çalışmayla, Atatürk’ün teşvikiyle oluşan Güneş-Dil Teorisi’nin tekrar canlanması gerektiğine dair bir görüşü hayata geçiriyor.

/Reha BAŞOĞUL

Arslanoğlu, Hint Avrupa dil ailesi üzerinden dayatılan ırkçılığı da ağır eleştirilere tabi tutarken, nihayetinde yeni araştırmalar eşliğinde, Türkçe’nin neden kök dil olarak kabul edilmesi gerektiğini gösteren bir sözlük ekiyle kitabı tamamlıyor.

Atatürk’ün, geniş bir kapsamda ele alınması gerektiğini düşündüğü ve dönemin yabancı bilim insanlarına Türk Dil Kurultayları’nda sınattığı Güneş Dil Teorisi, 1936 yılında Abdülkadir İnan’ın hazırladığı ‘Güneş Dil Teorisi Üzerine Ders Notları’ adlı üniversite ders notu niteliğindeki kitabında şöyle tanımlanıyordu:

“Güneş-Dil Teorisi’nin ortaya koyduğu mühim esaslardan ve keşfettiği kanunlardan biri, ‘Güneşin ilk insanlar için her şeyden üstün bir obje olduğu ve dilin zuhurunda da ilk amilin güneş bulunduğu’ meselesidir. Bu teorinin ortaya koyduğu kanunları hulasa eden broşürde bu mesele şu suretle izah edilmektedir: İlk insanın her şeyin üstünde tanıdığı ve her şeyin üstünde tuttuğu ilk obje, güneş olmuştur. Güneş onlar için her şeydi. Güneşi tetkik ede ede onun vasıflarından ve hareketlerinden, maddî ve sonra ruhî, fikrî mefhumlara intikale başladılar. Ondan aldıkları başlıca mefhumlar şunlardır:

1- Güneşin kendisi; esas, sahip, allah, efendi, yükseklik, büyüklük, çokluk, kuvvet, kudret.
2- Güneşin saçtığı ışık, aydınlık, parlaklık.
3- Güneşin verdiği sıcaklık, ateş.
4- Hareket, imtidat, zaman, mesafe, yer, kara, toprak, gıda, hayat, büyüme, çoğalma.
5- Renk, su.
6- Ses, söz. îlk insanlar, bütün bu maddî ve fikrî varlıkları, güneşe verdikleri isimle biribirine anlatırlardı.

Güneş-Dil Teorisi’nin müessisi eski ve yeni bütün Türk lehçelerinde kullanılan kelimelerin manalarını inceleyerek bu kanunu bulmuştur. Filhakika, Türk dilinde (ve başka dillerde de) kullanılan herhangi bir kelimeyi tetkik edersek onda güneşten alınmış olan yukarıda söylediğimiz mefhumlardan birini buluyoruz. Bu cihet o kadar vazıhtır ki her kelimenin etimolojik analizi yapılırken mesele kendi kendine meydana çıkıyor.

Güneş-Dil Teorisi’nin keşfettiği bu kanun, Türk dilindeki bütün eski ve yeni kelimelerin yalnız bu bakımdan tetkikini icap ettirmekle kalmıyor, Türk kültür tarihine ve eski Türk kültüne ait vesikaları da bu yoldan tetkik etmek lüzumunu günün meselesi olarak önümüze koymuş oluyor. Türklerin eski vatanlarında yapılan hafriyatta elde edilen asariatika, eski Türk diline ait tarihî malûmat, kezalik Altaylıların ve Yakutların an’anelerinde mevcut ‘Güneş kültü’ne dair rivayetlerin de hep bu esaslar dahilinde tetkiki lâzım geliyor. Bu sahada, yalnız dilcilerimiz için değil, tarihçilerimiz, arkeoloğlarımız, ruhiyatçılarımız, sosyologlarımız ve folklorcularımız için de önemli ve ulusal vazifeler vardır.”

İnan’ın da belirttiği son cümleye uyacak şekilde Güneş-Dil Teorisi’ne yaklaşan, edebiyatçılığı dışında psikiyatri uzmanlığı da bulunan ve Devrimciler, Kayıp Devrimin Öncesinde, Yüzü Silinenler gibi romanları ve kuram alanında Evrim açısından Devrim, Politik Psikiyatri, Futbolun Psikiyatrisi, Evrimci Açıdan Din-Psikoloji-Siyaset gibi kitapları yazan Kaan Arslanoğlu ile Güneş-Dil Teorisi’ni ve kitabı konuştuk. Continue reading »

Haz 302018
 

İTÜ mezunu Makine Yüksek Mühendisi olan İbrahim Okur geniş yelpazeye yayılan konulardan oluşan kitaplarıyla oldukça üretken bir araştırmacı yazar. Aynı zamanda Türkiye’de Cumhuriyet devrimleri sonrasında ihmal edilen Sumeroloji konusunda ise Sumer matematiğine konu alan neredeyse tek Türkçe kitabın yazarı. Sumerolog Muazzez İlmiye Çığ ile de yakın dostluğu bulunan İbrahim Okur ile Sumerlilerin matematiğe kazandırdıklarını ve Sumerlilerin Türk kökenleri üzerine konuştuk.

/ Reha BAŞOĞUL

Türk okurlar, genelde Sumerlileri Samuel Noah Kramer’in “Tarih Sumer’de Başlar” kitabı ve sumerolog Muazzez İlmiye Çığ’ın “Kur’an İncil ve Tevrat’ın Sumer’deki Kökeni”,” “Uygarlığın Kökeni Sumerliler,” “Atatürk ve Sumerliler”, “Sumerli Ludingirra”,” İnanna’nın Aşkı” gibi kitaplarıyla tanıyor.

Diğer yandan Cumhuriyet aydınlanmasında Atatürk’ün Sumerlilere olan ilgisi ve bu dönemde Türk Tarih Tezi ve Güneş Dil Teorisi çalışmalarıyla Sumer-Türkçe dil kök bağlantılarıyla ilgili araştırmalar konunun ilgilileri gözünde hala tazeliğini koruyor. Ancak Atatürk’ün ölümünden sonra Türkiye’de devlet nezdinde şu an tüm dünyanın yoğun ilgi gösterdiği Sumer medeniyetlerine ne yazık ki gereken ilgi gösterilmedi.

Oysa medeniyet ve din kökeni araştırmalarına kadar Sumerlilere sahip çıkmak aslında günümüzde küresel politikaların ve fonların içerisinde dahi yer buluyor. İTÜ mezunu Makine Yüksek Mühendisi İbrahim Okur ise birçok alanda yazdığı kitaplardan birini Türkiye’de büyük eksikliği hissedilen Sumer matematiğine ayırmış. Büyük bir medeniyet birikimine sahip Sumerlilerin astronomi, edebiyat dil bilim, bitki bilim, coğrafya gibi alanlar dışında ileri düzey matematik kullanması İbrahim Okur’un “Sumer Matematiği ve Sayıların Gizemi” kitabında ayrıntılarıyla, özel grafiklerle ve tablet fotoğraflarıyla inceleniyor. Kendisiyle gelişmiş Sumer medeniyetini, matematiğini ve bunun günümüze yansımalarıyla ilgili konuştuk.

RB: Sumerolog değilsiniz ancak belki de Sumerlilerin kullandığı matematik kurallarına yer veren en kapsamlı Türkçe kitabı hazırladınız. Bu merakınız nasıl başladı, Sumerolog olmamanız bir engel yarattı mı?

Continue reading »

Haz 302018
 

Mersin’de yaşayan harita mühendisi İlkay Aydın, yeni çıkan ‘Orta Dünyanın Analizi’ kitabında Tolkien’in Yüzüklerin Efendisi romanının yapısını oluştururken esinlendiği kaynağın Türk mitolojisi olduğunu ortaya koydu… Aydın’a göre, Yüzüklerin Efendisi’ndeki karakterler, Türk mitoslarında var…

/REHA BAŞOĞUL

İngiliz dilbilimci ve Oxford Üniversitesi profesörü J. R. R. Tolkien’in inanılmaz hayal gücünün eseri Yüzüklerin Efendisi, kendine has öğeler taşımasıyla kimi çevrelerce bir sanat eseri olarak tanımlanırken, tüm zamanların en çok satan ikinci romanı olarak da dünya tarihine geçti. Peter Jackson’un yönetmenliğinde sinemaya aktarılan ve sayısız ödül alan seri ise dünyada milyonlarca kişi tarafından izlendi.

Bu denli geniş çevreye hitap etmeyi başaran Tolkien’e, hayal gücüne, romanda yer alan felsefeye ve de sembollere ilişkin birçok kitap, analiz ve makale yayımlandı…

Mersin’de yaşayan harita mühendisi İlkay Aydın ise yeni çıkan ‘Orta Dünyanın Analizi’ kitabında Tolkien’in Yüzüklerin Efendisi romanının yapısını oluştururken esinlendiği kaynağın Türk mitolojisi ve destanları olduğunu ispat niteliğinde ortaya koyduğunu belirtiyor. Kendisiyle İngilizce ve Türkçe olarak çıkan yeni kitabını ve detaylarını konuştuk…

Kitabı yazmaya nasıl karar verdiniz ve araştırmanız ne kadar sürdü? Gerek Erken Türk tarihi gerekse Tolkien eserleri konusunda geniş bir birikim isteyen bu süreç, ne gibi evrelerden geçti?

Continue reading »

Haz 302018
 

Dünyanın en eski tapınağı olan Göbekli Tepe ile dünya tarihini yeniden tahlil edilmesine neden olması dışında, bölgenin özellikleri de dünyadan birçok araştırmacının ilgisini çekiyor. Bu araştırmacılardan biri de, 12 bin yıl öncesine tarihlenen tapınakların neden Ön Türk kültürüne ait olduğunu Göbekli Tepe ve Ön Türkler kitabıyla anlatan Özgür Barış Etli. Kendisiyle Göbekli Tepe ve Ön Türk ilişkisini konuştuk.

/Reha BAŞOĞUL

M.Ö. 10-8 bin yıllarına tarihlenen Göbekli Tepe Neolotik Çağ’ın A evresine tekabül ediyor. Şanlıurfa sınırları içerisinde kalan bölge dışında şu an Karahan Tepe, Sefer Tepe ve Hamzan Tepe gibi alanlarda kazı çalışmalarının sonlanmasıyla bilgilerimiz daha da derinleşecek. Uzmanlar tarafından inancın en eski merkezi olarak tanımlanması, turistik olduğu kadar tarih, siyaset, evrim, antropoloji alanlarında birçok tezin tekrar düşünülmesine neden oldu.

Diğer yandan Göbekli Tepe kazı alanlarında bulunan bulgular itibariyle birçok sembole de ev sahipliği yapıyor. Bu semboller de astronomik, dini, antropoloji gibi farklı disiplinlerden gelen yorumlarla çeşitlenen yeni tezleri oluşturuyor.

Bu tezlerden biri de Göbekli Tepe’nin bir Ön Türk kültürü eseri olduğu yönünde. “Göbekli Tepe ve Ön Türkler” kitabının yazarı Özgür Barış Etli, kitabında öncelikle Türklerin Anadolu’daki tarihinin tarih öncesine dayandığına dair kanıtları sunarken, Göbekli Tepe’nin bu tarih içerisindeki yerine değiniyor ve Göbekli Tepe’deki bulgularla Ön Türk kültüründeki sembolleri kıyaslayarak , Göbekli Tepe bir Ön Türk eseridir tezini ortaya atıyor. Kendisiyle bu tezin detaylarını konuştuk.

Kitabınızı neden Servet Somuncuoğlu ve Aytunç Altındal’a atfettiniz? Sizin için önemi nedir? Continue reading »

Ara 112015
 

kapak
“İyi bir grafik, bizi asla görmeyi beklemediğimizi görmeye zorlar”

/ John Tukey

Türkiye’deki ve Dünya’daki haber sitelerinin Twitter’da takipçi sayısı arttıkça , o haber sitesinin kullanıcılar tarafından paylaşım sayısı artıp artmadığı merak konusudur.  Sitelerin yüksek takipçi sayısına ulaşma isteği, pazarlama bütçeleri itibariyle yeni ve sadık kullanıcılara hedefli olurken, içinde reklam, takipçi satın alma,  fake takipçilere sahip olma gibi faktörlerler haricinde sunduğu içerik kalitesi de belirleyici olmaktadır. Bu araştırma Alexa ve Comscore’a göre en çok ziyaretçisi olan yurtiçinden 60, yurtdışından 53 haber sitesinin toplam 113 sitenin, bir etkileşim faktörü olarak kabul edilen kullanıcı tarafından tweetlerinde yer verilen o siteye ait link sayısı ile Twitter hesabındaki takipçi sayısı arasındaki ilişkinin araştırılması hedeflenmiştir. Continue reading »

May 212015
 

Reddedilen Muhalefet Önergeleri

Siyasi ve askeri dehası dışında birbirinden çok farklı alanlarda yaptığı öngörüleriyle de hayranlık uyandıran Mustafa Kemal Atatürk, Eskişehir-İzmit  konuşmalarında şöyle der:

“Milletler, egemenliklerini geçici bile olsa bırakacağı Meclislere dahi gereğinden fazla inanmamalı ve güvenmemelidir. Çünkü meclisler bile diktatörlük yapabilir. Ve bu diktatörlük bireysel diktatörlükten daha tehlikeli olabilir.” (1923, Kaynak Yayınları 1. Basım s.67)

Yine Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi gibi günümüzün pür mealine birebir uyan bu müthiş öngörü Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde 13 yılı aşkın AKP iktidarının da ülkeye kaybettirdiği olguları özetler niteliktedir. Atatürk, asıl tehlikenin bireysel diktatörlükten çok, meclis diktatörlüğünün tehlikesi olduğunu vurgulamıştır.

AKP’nin uzun yıllara yayılan iktidarı boyunca muhalefet partileri, muhalefet yapamadıkları nedeniyle sadece AKP tarafından değil halk tarafından suçlanmıştı. Stratejik vizyon ve kalkınma modeli sunmaması itibariyle, bu teşhisin kısmen haklılık payı da bulunmasına rağmen, halk muhalefet partilerinin meclisteki çırpınışlarından haberdar değildi. Bunun en önemli sebebi, artık uluslararası kuruluşlar ve AB ilerleme raporlarınca da sık vurgulanan muhalefete ana akım ve yandaş medya tarafından getirilen otosansür ve sansür uygulamaları idi. Gezi direnişi zamanına kadar bu şekilde süre gelen süreç, halkın muhalefeti beceriksiz görüp Taksim Gezi Parkı’nın mahkeme kararı aksini söylemesine rağmen, dinlemeyip Topçu Kışlası’na dönüştürülmek istemesine karşı bir isyandan, bir çok demokratik talebin buluştuğu Cumhuriyet tarihinin en temiz, özel ve orantısız zeka ekosistemiyle dolu demokratik isyanına dönüşmüştü. Dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ve AKP yöneticileri tarafından, Gezi eylemcilerinden, akademisyenlere, sivil toplum örgütlerinden, üniversite mezun derneklerine, inanç örgütlerinden, sanatçılara kadar verilen demokratik talepler ve mesajlar hiçe sayılmış ve onun yerine “çapulcular”,”vandallar” diye algı operasyonlarıyla hedef gösterilmişlerdi. Continue reading »

May 092015
 

kapak_blog

 “… Ülke, mahvolacak derecede bir bölünmeye uğrar ve Hükümetle Meclis de bunu kabul ederse,
millet hiç bir şey dinlemeden isyan etmelidir.”

/ Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK
* Sadi Borak, Atatürk’ün Resmi Yayınlara Girmemiş Söylev, Demeç,
Yazışma ve Söyleşileri, Kırmızı Beyaz Yayınları s.145

7 Haziran 2015 Genel Seçimleri Öncesi Resmi Gazete’de yaymlanan haliyle 20 Parti milletvekili aday listesini bağımsız adaylar ile birlikte açıkladı. Aday Listesi’nde 165 Bağımsız aday ile birlikte partilerin aday sayıları şöyle oluştu:

parti_mvsayisi_blog

2015 Genel Seçimlerinde Partilerin Kesinleşmiş Milletvekili Adayları Sayısı

TÜRKİYE’Yİ YÖNETMEYE TALİP ADAYLARIN SADECE %47’Sİ ÜNİVERSİTE MEZUNU

9861 aday içerisinden 2 tanesinin öğrenim durumu YSK (Yüksek Seçim Kurulu) listesinde gözükmezken, kalan adayların %47’si Yüksek öğretim, %37’si Orta Öğretim, %16’sı  ise ilkokul mezunu. Komünist Parti’nin 550 milletvekili adayının kadın olarak belirlemesi örneğinde olduğu gibi, adayların cinsiyet ve bunun dışında yaş bilgisinin de olması gerektiğini düşünsek de YSK’nın açıkladığı kesin aday listesinde, seçmen açısından önemli olmasına rağmen bu bilgilere yer verilmemesi YSK’nin eksikliğinden kaynaklanıyor ki 2015 yılı itibariyle kabul edilemez bir durum. Bunun dışında Türkiye’yi yönetmeye adayların yüksek lisans, doktora gibi farklılıkların da aday listesine yansımaması yine seçmen tercihleri açısından büyük bir eksiklik ve karar verilmesini zorlaştıran nitelik ve nicelik ayrımını yapmamıza engel bir başka bir durum olarak karşımıza çıkıyor. Continue reading »

Tem 162014
 

 

Türkiye Seçim Analizi Verisi

Kendi Seçim Stratejilerinizi Oluşturmak için http://rehabasogul.com/secimittifak/strateji.html

“Milleti yüzyıllarca başkalarının hırslarına ve çıkarlarına oyuncak eden ve en büyük düşman bilgisizliktir.
 Milleti kendi bencilliğine sahip yapmayan, milleti yüzyıllarca kendini bilmez halde bulunduran hep bu
cahilliktir. Hükümdarların, şunun bulun milleti kul gibi, köle gibi kullanmaları, bütün vatanı kendi özel
malikaneleri gibi değerlendirmeleri hep milletin bilgisizliğinden yararlanmakla oluyordu. Gerçek kurtuluşu
istiyorsak, her şeyden önce bütün gücümüz, bütün hızımızla bu bilgisizliği ortadan kaldırmak zorundayız.
Burada cahilliği yalnızca okuma-yazma anlamında değerlendirmiyoruz. Üç buçuk-dört yıl önce kendisini
köleliğe ve ölüme boyun eğmesi ile ilgili hükümdarının verdiği buyruklara, yayımladığı fetvalara, gönderdiği
ordulara baş kaldırmakla bu cahilliği yırttığını ve bu bilgisizlikten sıyrıldığını gösterdi. Gerektir ki millet bir daha
o cahilliğe düşmesin. Hepimize düşen görev, kafaları bir daha böyle bir cahilliğe düşmemek için hazırlamaktır.
Bunu yapmak için ne akılca, ne mantıkça, ne de dince hiçbir engel söz konusu değildir.

Bu konuda başarımızı kolaylaştıracak çarelerin en başında insanları aydınlatma, onlara yol gösterme geliyor.”

/ Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK

Kaynak: Arı İnan, Düşünceleriyle Atatürk, Türk Tarih Kurumu Yayınları, XVI, dizi, sayı 43, s.522

30 Mart 2014 belediye seçimleriyle ilgili Yüksek Seçim Kurulu’nun gerek seçim hilesi denetimi gerekse SEÇSİS yazılımı kullanılması üzerine bir çok  makale yazıldı. Konunun “hile” üzerinden ele alınmasındaki en önemli nedenlerden biri, Gezi direnişiyle beraber, AKP hakkında bir çok hukuksuzluğun ortaya çıktığı  gibi seçim hileleri konusunda da ciddi iddialar ortaya çıktı. Türkiye’de ilk kez AKP’nin 2007’de oy oranını %34’ten %47 ye çıkardığı  senede, Türkiye Barolar Birliği’nin de detaylı anlattığı gibi SEÇSİS’in kullanılması ve operasyonun iktidar kontrolünde olan merkezden yürütülmesi, 30 Mart yerel seçimler sırasında 40 ilde aynı anda elektriklerin  kesilmesi ve Türkiye’deki seçim güvenliğinde öncelikli konu olan elektriğin sağlanamamasını “trafoya kedi girmesi” ile açıklayan AKP’li Enerji Bakanı Taner Yıldız’ın (kendisi aynı zamanda Soma’daki madenlere Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı  Faruk Çelik gibi noksansız olduğuna kanaat getiren raporlarda imza sahibi ve madenin açılışını yapan ve de yaşam odalarına red oyu veren AKP üyesi) trajikkomik  bir şekilde bir bahane üretmesiyle AKP’nin sandıklarda hile yaptığına dair haklı şüphelerin kamuoyunda oluşmasına neden oldu.

Seçimde  elektiriği kesilen iller

Bu şüphelerin dışında Stockholm Ekonomi Fakültesi öğretim üyesi Erik Meyersson, kendi blogunda istatistik biliminin yöntemlerini kullanarak, özellikle Ankara Büyükşehir Bld. başta olmak bir çok il ve ilçe üzerinden AKP’nin geçersiz oyların çok olduğu sandıklar üzerinden seçim hilesinin şüphesi doğuran iki ciddi makale yayınladı. ( Is Something Rotten In Ankara’s Mayoral Election? A Very Preliminary Statistical Analysis  / Trouble in Turkey’s Elections ) Geçersiz oylar eğitimsiz kitlenin çok olduğu  yerlerde olduğundan AKP’ye oy verenlerin aynı yerde olması hile olduğunu göstermez iddiası üzerine ise yeni bir açıklama daha geliyor. Konuyu takip eden Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği bölümünden Prof. Dr. Cem Say bu süreci şöyle blogunda anlatıyor:

 “Meyersson Eren’in ileri sürdüğü tezi sınamak için bence çok akıllıca bir şey yapıyor. Kuşku yaratan “AKP üstünlüğü / geçersiz oy çokluğu” ilişkisini bu kez tüm Ankara’yı karışık olarak alarak değil, oy verme yerleri (mesela teker teker okullar) bazında inceliyor. Öyle ya, aynı okulda farklı sandıklarda oy veren insanlar arasındaki farkın Ankara’nın merkeziyle uzak bir köyünün seçmenleri arasındaki farktan daha az olması beklenir. İstatistik bilimi de böyle söylüyor. Varılan sonuç çarpıcı: Aynı okulda komşu sınıflardaki iki sandıktan hangisinde geçersiz oy oranı daha fazlaysa o sandıkta AKP üstünlüğü de ortalamada daha fazla çıkıyor! Bu merkezde de böyle, ücra yerlerde de. Ne ilginç değil mi? Sizde de geçersiz oy oranının seçmenlerden çok sandık görevlilerine bağlı olarak değiştiği, açıkçası kimi sandıklarda özellikle CHP oylarının geçersizleşiverdiği fikri uyanmıyor mu?  Meyersson sonra diyor ki: “Şayet CHP oylarını geçersizleştirerek hile yapacak kişiler varsa, seçimi gerçekten etkilemek için bu işi CHP’nin oy oranının daha çok olduğu yerlerde daha çok yapmak isteyeceklerdir.” Acaba veriler bu konuda ne diyor? Evet, tahmin ettiğiniz gibi. Ankara’nın CHP’ye daha çok oy veren ilçelerinde geçersiz oyların yukarıda anlattığımız manada CHP’ye zarar vermesi ilişkisi, CHP’ye az oy verenlerdekinden çok daha “şiddetli”. […]  Bu son bulgu kanımca burada ele alınan olguya “Eğitimli, zengin kişiler daha az geçersiz oy verirler, o yüzden onların az olduğu sandıklarda daha çok geçersiz oy çıkar” şeklinde “masum” bir açıklama getirme çabalarına son darbeyi vuruyor. Meyersson’un da vurguladığı gibi görülebilen tek açıklama şu: Nerede AKP’yle başka bir parti arasında çekişmeli bir yarış varsa orada o rakip partinin oyları geçersizleştirilmiş. AKP’nin gerçek oy oranının tartışmasız şekilde üstün olduğu illerde ise bu zahmete girilmemiş.

Seçim Hileleri Konusunda Twitter’da da bir çok vatandaş tarafından #secimhileleri hashtagiyle paylasilan ve https://twitter.com/secimhileleri1 adresinde paylaşılan usulsüzlükler, hanelerde orada yaşamayan kişi yerleştirme(son seçimde bizzat başıma gelmiş ve itiraz etmişimdir), aniden sokak isimlerini gereksizce değiştirme, fazladan basılan oy pusulaları, çöplerde bulunan oy pusulaları ve “evet” mührünün çalınması gibi ( http://hilelisecim2014.tumblr.com/ ve https://eksisozluk.com/30-mart-2014-yerel-secim-hileleri–4291385?day=2014-03-30 adresinde de yer verilen) bir çok vakanın olduğu ortamda varsayımsal olarak seçim hilesini yok farzederek, “Türkiye’de seçim ittifakları muhalefet partilerine ne kazandırırdı? ” sorusuna cevap aramak bu araştırmanın konusudur. YSK’nin açıkladığı sonuçların dışında kendi sitesinde veri analizi yapmaya mümkün olmayan veritabanı sistemi ve CHP’nin kendi seçim sisteminin nihai sonuç üzerinden güncellenmemesi nedeniyle 30 Mart seçimleri için CHA verileri kullanılarak/baz alınarak ve medya sitelerinden veri kontrol edilerek bazı sonuçlar ortaya çıkmıştır. Sonuçların açık veri olarak ele alınması ve kullanıcıların da kendi analizlerini yapabilmesi için http://rehabasogul.com/secimittifak/strateji.html adresinde veri ve harita görselleştirilmesi yapılmıştır. Sonuçlarım şöyledir: Continue reading »

Tem 032014
 

“Tabiatta bilirsiniz ki hiçbir şey yok olmaz, ne bir ses, ne bir söz, ne bir hareket.
Olduğu çağ ne kadar eski olursa olsun, bütün bu oluşlar o andaki gibi doğanın içindedir.
Bu dalgalanmada zaman ve mesafe kavramı söz konusu değildir.

Bugün dünyanın herhangi bir köşesinde söylenen bir sözü veya yansıyan hareketleri,
yine dünyanın herhangi bir köşesinde aynı anda işitmek, dinlemek, benimsemenin mümkün
olduğu gibi toplayıp tespit etmek imkanına elbette varılacaktır. Doğanın bugün sır dolu bilinmeyen
yönlerine de gireceği muhakkak  olan insan zekası, beklenilen gerçekleri ortaya koyacaktır. 
Çünkü tarih belgeleri, ilerideki keşifleri buna dayanacaktır. Her tarihi şahsın söylediği sözler
toplanabilecek ve böylece biz onları kendi seslerinden ve sözlerinden dinleyebileceğiz.”

/ Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK

Kaynak: Prof. Dr. Afet İnan, Atatürk Hakkında Hatıra ve Belgeler;
Utkan Kocatürk, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, Edebiyat Yayınevi s.132

Twitter, bireysel paylaşımların dışında, sanatçıların, bilim insanlarının, yazarların, sporcuların, aydınların olduğu kadar siyaset arenasının da kitlelere kendini benimsetmek için ilgi odağı durumunda. Türkiye’de twitter kullanıcı sayısı gitgide artarken, diğer yandan kitleleri etkileme alanı olarak siyasetçilerin daha çok üzerine düştüğü bir alan haline geldi. 2013 Gezi direnişinde de gördüğümüz gibi sosyal medya üzerinden örgütlenmede Twitter baskın rol oynadı.  Bu rolün gitgide artmasındaki en önemli sebep, Türkiye’deki ana akım medyanın AKP tarafından sansürlenmesi ve medya yöneticilerinin iktidardan aldığı ihaleleriyle nedeniyle(bkz:  mulksuzlestirme.org) AKP aleyhine haberleri, bazen medya yöneticilerinin direktifleriyle otosansürle,  bazen ise #AloFatih ve #AloNermin vakalarında gördüğümüz gibi bizzat Başbakan titresine sahip AKP parti lideri Recep Tayyip Erdoğan tarafından engellenmesi ve hatta kendisinin sansür uyguladığını açıkça kabul etmesi gibi olaylar neticesinde kitlelerin  haberleşme ve ifade özgürlüğü için arayışını sosyal medyada özellikle  de Twitter’a yöneltmesine neden oldu. ( Twitter’daki bilgiler dışında açıkça yapılan sansür direktiflerinin metinsel dökümüne dair detaylı kitap için: Alo Fatih – Medyanın RTE ile İmtihanı). Yine kamusal yarar arz eden ve haber niteliği taşıdığı için tüm Dünya haber sitelerinde haber olan Recep Tayyip Erdoğan’ın Soma halkı tarafından yuhalanması ve istifa et sesleri arasında markete sığındıktan sonra #Soma’daki bir vatandaşa tokat ve/veya yumruk atması ve müşaviri Yusuf Yerkel’ın yine Soma’daki bir madenciye yerde iken tekme atması  TRT, Anadolu Ajansı ve havuz medyası olarak tabir edilen ve çoğu haberi tekzip edilen veya yalan çıkan yandaş kanallar tarafından sansürlendiği gibi aynı haber kanallarında haber olarak  yer alan görevden alındığı bilgisinin de daha sonra doğru olmadığı ortaya çıktı.

Türkiye'De Twitter ve Youtube Yasak - Harita

Sansür’ün evrensel insanlık suçu olması dışında, Türkiye’de de anayasa itibariyle basının sansürlenmesinin suç olduğu(bkz: Anayasada ilgili madde: http://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/anayasa.maddeler?p3=28 ) ve yargılanması gerektiği açıkken ve AB’nin 11 yıldır Türkiye için açıkladığı ilerleme raporlarında ve nihai olarak 2014 yılında Türkiye’de basın özgürlüğünün açıkça olmadığını gösteren raporun (http://rsf.org/index2014/en-index2014.php)  muhatabı ülkemizde medya yönetimi, ekonomisi ve gelecek nesiller için yaratılacak bilgi ve istihdam imkanları da önemli ölçüde yara aldı. Türkiye son 10 yılda basın özgürlüğü sıralamasında 56 sıra geriledi. Twitter ise bu ortamda yine AKP hükümeti tarafından yasaklandı. Anayasa Mahkemesi ise AKP’nin bir çok uygulamasında olduğu gibi bunun da hukuksuz ve ifade özgürlüğü ihlali olarak yorumladı ve yasağı kaldırdı. Bu konuda kararı uygulayanlar yapılan hak ihlali konusunda tıpkı Gezi direnişinde ve 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet skandalı iddianamesinde yer alan kişiler yargılanmadığı gibi bu kararı uygulayanlar da henüz yargılanmadı.

Meclis TV dahil bir çok alanda görülen sansürün(bir örnek için bkz: [1] ) ve otosansürün halihazırda büyük bir sorun olarak devam ettiği  Türkiye’de, siyasi liderler, kitlelerin ana akım medyadaki sansürle gerçek haberlerin bulunamadığı gerçeğiyle, Twitter’a haber kaynağı olarak yönelmesi üzerine siyasi mesajlarını seçmen kitlelerini etkilemek amacıyla Twitter’da da daha fazla karşılık almaya başladılar. Bu açıdan da siyasi liderlerin söylemlerinin medya, kamusal alanda “şeyleşen” tweetler,  kitle iletişim psikolojisi ve göstergebilimsel açısından değerlendirilmesine ve çözümlenmesine ihtiyaç olduğu açıktır.

Alman iletişim kuramcısı Jürgen Habermas,  iletişim toplum kuramında, toplumsal ve siyasal ekonomik yapıları iktidar ve toplum ilişkilerinde politikacıların ideolojik enformasyon çarpıtmalarına odaklanmıştır. Bir yandan siyasetin enformatik manipülasyonları mevcutken, diğer yandan kamusal cehaletin varoluşu ve siyasetçilerin halkı baskı, sansür, iftira, bürokrasi, tek tipleştiricilik ve polis devleti  yöntemleriyle elinde tutmak istemesi Habermas’ın eleştirel iletişim kuramının altyapısını hazırlar.  Ona göre demokratik siyaset, ille de bir partinin içinde olmayı gerektirmek veya sessiz kalarak değil, kolektif eleştiri süreçlerinden gelişecek olan rızanın zorunluluğuyla önem kazanır. (Türkiye’nin toplumsal kavrama, anlama ve analitik eleştirme yetilerine dair sıkıntısına dair durum tespiti ve Gezi direnişinde verilen mesajların analizi  için bu linke, yine Twitter’da vatandaşların AKP hükümetine #cevapver etiketiyle yaptığı eleştiriler için bu  linke bakabilirsiniz. )

Bu bağlamda, Türkiye’deki oy oranı en yüksek 3 siyasi liderin Twitter’da 2010 yılından beri attığı tweetlerdeki verdiği mesajların içerik çözümlemesi kısmi derecede bu makalede amaçlanmıştır. Siyasi liderlerin mesajlarını okuyan ve alıcısı olan biz okurların sorgulaması gereken bu tweetleri,  Habermas’ın evrensel edimbilim kuramı açısından baktığımızda anlamak adına şu dört evrensel geçerlik iddiasını hatırlatmakta fayda var.

” Konuşan anlaşılabilir bir ifade seçmelidir ki, konuşmacı ve dinleyici birbirlerini anlayabilsinler. Konuşanın doğru bir önermeyi iletme niyeti olmalıdır ki, dinleyen konuşanın bilgisini paylaşabilsin. Konuşanın niyetlerinin doğru olarak dile getirilmesini istemesi gerekir ki, dinleyen konuşanın sözüne inanabilsin.(ona itimat edebilsin) Nihayet, konuşan yerinde, haklı bir söz seçmelidir ki, dinleyen sözü kabul edebilsin ve konuşanla dinleyen kabul edilen bir normatif art yöre bakımından birbirleriyle mutabakata varabilsinler.”

Anlamak sadece dilin bilişsel kullanımıyla gelen önermelerde değil dilin etkileşimsel kullanımına(normatif bağlam) ve anlatımsal kullanımına(konuşanının güvenirliğiyle ilgili) dayanmakta olduğuna göre her verilen siyasi mesajın doğruluğu kendi önermesinin dışında, tıpkı aşağıda Recep Tayyip Erdoğan’ın farklı zamanlarda birbirleriyle tamamıyla zıt olan/çelişen beyanları da mevcutken, inanılırlık ve güvenirlik verilen önermenin yer verildiği mecra haricinde bir zaman serisi içinde, diğer mesajlarıyla uyuşup uyuşmadığıyla, davranışlarında yer verip vermediğiyle beraber incelemesi gerektirmektedir.

Ünlü göstergebilimcilerden Umberto Eco’nun, Peirce’dan sıkça alıntıladığı  gibi, “Her metin  sınırsız anlam üretir.” Bu araştırmada da yer verilen tweetler, sayısal veriler ve bağlam ilişkisinin akademisyenler ve araştırmacılar tarafından da bir çok farklı açıdan anlam üretebileceği göz önünde bulundurularak veriler bütünsel olarak açık veri olarak sunulmuştur.

Araştırma Konusu

Continue reading »

Haz 302014
 

Reha Başoğul Analiz: Filozoflar Arasındaki İlişki

 

May 242014
 

nymphmaniac posters - lars von trier - analiz - eleştiri

“Hiçbir orgazm yaşamadığımızı kabul etmek istemezsiniz, belki.
Belki de, orgazmların ne olduğunu, aşağı yukarı hangi stilde geldiklerini
ve sizce nasıl elde edilebilir
incelmiş farkındalıkların,
davetkar seslerin ve sessizliğin alemine girmek istiyorsunuzdur.

Gerçekte, orgazmın tarihi,
dünya tarihinden başka bir şey değildir.

Aslında, her yerdedir orgazmlar, her ne kadar
“bir orgazm nedir” sorulduğunda kendi kendimizi
sözcüksüz bulsak da.
Bazıları inanç diye adlandırır orgazmları,diğerleri müzik olarak görür onları
daha başkaları da, kendi kendimizin
en iyi hali der onlara.

Nasıl tanımlanırsa tanımlansınlar, orgazmlar
büyük keyiftir erkeklerde ve kadınlarda, 
iyide ve kötüde, görünür ve görünmezde
gerçek ve gerçek olmayanda 
Herkesin başına gelebilir orgazmlar
ve her çeşit insan için, her çeşit orgazmlar vardır.

Örneğin lirik orgazmlar vardır; hayal edilen,
bir kişi için derin duygular dile getiren…
Balad orgazm vardır sözel olarak canlı kalan,
dramatik orgazm vardır ek izahat gerektirmeyen…
Ve epik orgazm vardır, içinde bir aşığın kahraman ya da
fatih rolünü oynadığı, bir uzun-soluksuz orgazm.

Erkekler çok kez orgazmların kısa
ve göze çarpıcı haikusu’ndan memnundurlar…
Din adamları ve kasvetli tipler matemli,
mersiye türünden orgazmlardan bahsederler…
Ünlüler ve teşhirciler gösteri orgazmına meyillidirler
– seyirciönünde sahnelenen bir stil olan.
Modası geçik erkek ve kadınlar, kırsal manzaranın ortasında
ortaya çıkan pastoral orgazmlardan asla yorulmaz.

Ve gündüz ve gecenin herhangi bir anında
kaybolmuş orgazmlar dolaşırlar amaçsızca,
sokaklarda bekleyerek bulunmayı.

Önemli olan orgazmlar yüzünden fazla eziyet çekmemektir.
Sevmek zorunda değilsiniz onları.

Dahası üzücü orgazmlar da olabilir, hatta
kayıptan, kederden, umutsuzluktan dem vuran
blues orgazmları da olabilir
Sadece sabırlı olun.
Oturun kendinizi evinizde hissedin, gevşeyin ve bekleyin…
Bırakın uzun süre kalsınlar derinliklerinizde.
Hissedin telkin edici ritim ve modellerini.

Bilin uygun anlarını: Onların küçük ayakları
üstünüzden tekrar tekrar geçerken
ve yavaş yavaş beyninizi
bedeninizi ve yüreğinizi ele geçirirken.

/Kadın şair Nin Andrews’ın “Orgazmı Tanımlama” şiirinden…

Lars Von Trier, AntiChrist(Deccal), Melancholia(Melankoli) filmlerinin ardından “Depresyon Üçlemesi” olarak da adlandırılan serinin son filmini “Nymphomaniac” ile tamamladı. Türkiye’de “İtiraf I”  ve “İtiraf II” isimleriyle yayımlanması beklenen filmin gösterimi sinemalarda yasaklandı, mecliste dahi tartışıldı ve bir çok kültür-sanat-edebiyat eserini sansürlemesi veya yasaklaması ile faşizm ve utanç suçları tarihinde hatırı sayılır yeri olan AKP hükümetine yine bir çok tepki oluştu. Filmin diğer ülkelerde 18+ uyarısıyla yayınlanırken, aralarında Nuri Bilge Ceylan, Reha Erdem, Yeşim Ustaoğlu, Onur Ünlü gibi yönetmeler de olmak üzere bir çok sanatçı, yazar, yönetmen yaş sınırına rağmen Türkiye’de yasaklanmasına kınamayla tepki gösterdi.  Faşizan sansürün fıtratında olduğu gibi  yasaklanma,  filme olan ilgiyi daha çok arttırdı ve üniversitelerde, internette izlendi ve kritiği daha fazla yapılan hale geldi. Trier sinemasının “pornografik” olduğu iddiasıyla eleştirilmesi ve rahatsız olunması ise takipçileri için sıradan, sığ ve anlamsız bulunmaya devam ediyor. Zira Trier’in “İyi bir film ayakkabının içerisine kaçan çakıl taşı gibi olmalıdır.” sözüyle belirttiği gibi filmlerinden rahatsız olunması, tıpkı Haneke’de olduğu gibi Trier için de “rahatsız ederek toplumsal bir olguyu sorgulatmaya ve anlamaya dair” başarıya ulaşma eşiğini temsil ediyor.

 

Nympomanyak - Lars Von Trier - Poster

“Aşkı unutun” sloganıyla fragmanları yayımlanan Nymphomaniac’ta, filmin senaristliğini ve yönetmenliğini üstlenen Trier’in kendi sinema geçmişinin olduğu kadar, Trier sinemasının kamera önünden ve kamera arkasından ve de Trier’in bilinç dışı referanslarını barındırması açısından da önem kazanıyor ve gerek ideolojik örüntüsü, gerek anlatım tekniği, gerekse içeriğin felsefedeki karşılığı, Trier’in doğuştan gelen, tarihte ve bilimde sıkça karşılık bulan seksüel birikimin sinema diliyle yaptığı varoluşçu psikanalize uygunluğuyla incelemeye değer bir bulmaca sunuyor.


Filmin Brechthyen Estetikle Yapıbozumsal İskeleti

“Amaçlarımız uğruna duygular bile dünya görüşümüzü desteklemek için kanıt olarak kullanılmalıdır.”

/Piscator

Continue reading »

Mar 152014
 

Panoptikon

“Köpürerek koşuyordu atlarımız
Durgun denize doğru.

Bu uçuş, güvercindeki
Özgürlük sevinci mi ne!

Öpüşmek yasaktı bilir misiniz?
Düşünmek yasak,
İşgücünü savunmak yasak!

Ürünü ayırmışlar ağacından,
Tutturabildiğine,
Satıyorlar pazarda;
Emeğin dalları kırılmış, yerde

Işık kör edicidir, diyorlar
Özgürlük patlayıcı
Lambamızı bozan da
Özgürlüğe kundak sokan da onlar
Uzandık mı patlasın istiyorlar,
Yaktı mı tutuşalım
Mayın tarlaları var,
Karanlıkta duruyor ekmekle su

Elleri var özgürlüğün,
Gözleri, ayakları;
Silmek için kanlı teri,
Bakmak için yarınlara,
Eşitliğe doğru giden.

Ben kafes, sen sarmaşık;
Dolan dolanabildiğin kadar

Özgürlük sevgisi bu,
İnsan kapılmayagörsün bir kez;
Bir urba ki eskimez,
Bir düş ki gerçekten daha doğru.

Yiğit sürücüleri tarihsel akışın,
İşçiler, evren kovanının arıları;
Bir kara somunun çevresinde döndükçe
Dünyamıza özgürlük getiren kardeşler.
O somunla doğrulur uykusundan akıl,
Ağarın o somunla bitmeyen gecemiz;
O güneşle bağımsızlığa erer kişi.

Bu umut özgür olmanın kapısı;
Mutlu günlere insanca aralık.
Bu sevinç mutlu günlerin ışığı;
Vurur üstümüze usulca ürkek.

Gel yurdumun insanı görün artık,
Özgürlüğün kapısında dal gibi;
Ardında gökyüzü kardeşçe mavi!”

/ Oktay Rıfat – ‘Elleri var özgürlüğün’ şiiri

New York Times’ın en çok satanlar listesinde de yer almış, Google’ın Yönetim Kurulu Başkanı Eric Schmidth ve Google Ideas’ın yöneticisi Jared Cohen’in 2013 yılında kaleme aldığı “Yeni Dijital Çağ” kitabının “Devrimin Geleceği” bölümünde şöyle yazar:

Yeni bağlantılı toplumlarda devrimci hareketlerin hızla çoğalması bazı gözlemcilerin öngördüğü gibi er geç köklü devletler için tehdit edici olmayacaktır, çünkü iletişim teknolojileri devrimlerde, dengeyi halkın lehine değiştirecek şekilde pek çok dönüşüm sağlasa da, bu araçların etki edemeyeceği bir takım kritik değişim unsurları vardır. Bunların en başta geleni, muhalefeti zor zamanlarda ayakta tutabilecek, reforma yanaşması halinde hükümetle pazarlığa oturabilecek ya da diktatör kaçıp gittiğinde sorumluluğu üstlenerek halkın istediklerini verebilecek bireylerden oluşan birinci sınıf liderler yaratılmasıdır. Teknolojinin, bir kişinin devlet adamlığı rolünü doldurabilecek vasıflara sahip olmamasıyla bir ilgisi yoktur. Son yıllarda kalabalık gençlik kitlelerinin sadece cep telefonu ve benzer cihazlarla silahlanmış halde tarihte yıllarca sürmüş olan bir süreci hızlandırarak, onlarca yıllık otorite ve kontrole meydan okuyan devrimleri ateşleyebildiğine tanık olduk. Teknoloji platformlarının, verimli kullanıldıklarında, diktatörlerin devrilmesinde önemli bir yol oynayabileceği artık açık. Olası sonuçlarına bakılırsa – zorbalıkla ezilme, rejim değişikliği, iç savaş, demokrasiye geçiş – devrimleri yapan ya da yıkanın kullanılan araçlar değil insanlar olduğu da açıktır.

Günümüzde , devrimlerin bileşenlerine bakıldığında özellikle sosyal medya ile kıvılcımlanmaya ve hatta olgunlaşmaya başlayan, akabinde ana akım medyayı etkileyen, tetikleyen, tehdit eden ve hatta dönüştüren unsur, teknoloji guruları tarafından, alıntıda bahsedildiği gibi, teknolojiyle değil, onun önünde değerleriyle var olan insanla mümkün. Dijital dünyayı devrimlerin söylem alanı olarak kullanmasıyla insan kendi varoluşunu yüceltebilecek mi?’sorusuna yanıt ise bir çok felsefe oturumlarında tartışılmaya devam ediyor. Gençlerle birlikte etkisini gösteren mobil penetrasyonun artmasıyla birlikte bilgiyi ve gerçeği arayışımıza katkıda bulunduğuna inandığımız insan, bu şekilde “hızlanarak” ‘kendisine ne kadar değer verebiliyor, katabiliyor?’ bir çok insanın içinde de cevabını bulmak için yeşerttiği bir soru olarak karşımıza çıkıyor.

GÖZETLEMEK İSTEYEN İKTİDARI GÖZETLEYEN DİJİTAL HALK HAREKETİ

“Nasıl bilgisizlik ortaçağ boyunca hıncını aldıysa, bizim bilgimiz de bizden hıncını alacaktı…”

/Nietzsche

Continue reading »