Tem 052018
 

Bilim insanları, ahlak öğretilerine dayalı Hıristiyanlık, İslam, Yahudilik, Hinduizm ve Budizm gibi ahlak öğretilerine dayalı dinlerin, zengin elitler ile yoksul toplum arasındaki farklılıkları arttırdığını iddia ettiler. Bu dinler, insanların yaşam tarzlarını değiştiren evrimsel oyun alanı seviyelerinin oluşmasına yardımcı oldu.

Dailymail’de yer alan habere göre, Paris’teki École Normale Supérieure’de görevli evrimsel psikolog Dr. Nicolas Baumard, zenginleşmenin, insanların bebekleri için uygun yaşam bir yaşam tarzı belirlemesine ve daha az çocuk tercihine yönelmesine neden olduğunu belirtiyor. Baumard, 2500 yıl önce Akdeniz’in doğusunda ortaya çıkan Mısır ve Sümer medeniyetlerinin elit üyelerinin de bu yaşam tarzını seçtiğini söylüyor. Nüfusun geri kalanı ise evrimsel rekabette hızlı yaşamak zorunda kaldı ve genç öldü ve de bunun sonucu olarak zenginler ayakta kalmaya devam etti. Bu çevrim sonucu ise, elitler, seksüel olarak daha fazla aktif olan ve agresif genel nüfusun kendilerini gasp etmemelerini garantiye almak için ahlak tabanlı tanrıları teşvik ettiler. Continue reading »

Şub 062013
 

Pi'nin Yaşamı--Life of Pi- Poster

““Bana nazikçe zorbalık etmeye çalışmayın!
Aşk inanılması güç bir şeydir, istediğiniz aşığa sorun.
Yaşam inanılması güç bir şeydir, istediğiniz bilim adamına sorun.
Tanrı inanılması güç bir şeydir, istediğiniz mümine sorun.
İnanılması güç şeylerle sorununuz ne sizin?”

/ “Pi’nin Yaşamı” kitabından

2002 yılında İngiltere’nin en önemli edebiyat ödülü olarak kabul edilen Man Booker Ödülü’nü “kurgu” dalında alan Kanadalı Yazar Yann Martel‘in kitabı “Pi’nin Yaşamı”nın, Oscar’lı yönetmen Ang Lee‘nin gözünden çekilen filmi,  “En İyi Kurgu”, “En İyi Yönetmen”, “En İyi Uyarlama Senaryo”, “En İyi Sanat Yönetmeni” ‘nin de dahil olduğu 11 dalda 2013 Oscar ödüllerine aday oldu.

Yine 2013’te “En iyi Yabancı Film” dalında Oscar adayı olan, Norveç’lilerin ziyadesiyle sık sık andığı, müzeleştirdiği ve Norveçli bilim adamı Thor Heyerdahl’ın yayınevi ve medyaya bir türlü inandıramadığı Polinezyalıların atalarının Doğu’dan geldiğini ispat niteliğinde, beş arkadaşıyla 1947’de ağaç kütüklerinden yaptığı ve  Tahiti tanrısı Tiki’nın adını verdiği Kon-Tiki adlı salla gerçekleştirdiği  Peru-Polinezya yolculuğuna bir anlamda deniz yolculuğunun zorluğu, inancın gücü açısından benzerlikler taşıyan “Pi’nin Yaşamı”, yazar Yann Martel’in tabiriyle “açlık” sonucu ortaya çıkan bir hikayeyle de bir çok yönden de ayrışıyor. Diğer yandan kitap, uzun süredir, tıpkı Patrick Suskind’in Koku romanında olduğu gibi,  Ang Lee’ye filmi yönetmesi teklif edilmeden önce, 2003 yılından beri aralarında M. Night Shyamalan ve Alfonso Cuaron gibi bir çok yönetmenin reddettiği ve  sinemaya uyarlamanın çok zor olduğu romanlardan biri olarak görülüyordu.

Yönetmen Ang Lee, kendisi için hazırlığı 4 seneyi bulan kitabın sinema diline dönüşmesi sürecinde, aynı zamanda kitabın içeriğinde yer alan ve rol açısından çocuk ve kaplan gibi oldukça riskli canlıların sorunlarını, kitabın büyüsüne kapılarak tolere ettiğini şöyle anlatıyor:

““Çocuk, su, büyük özel efektler, hayvanlar―ve bunların tamamı suda seyreden küçük bir teknede olmak zorunda. Bir sinemacı için bütün kabuslar bir araya gelmiş gibi görünüyordu”, “İşi zorlayıcı ve heyecan verici buldum, harekete geçtim ve sonunda ‘Bunu yapacak kişi ben olacağım’ diye karar verdim. Ama içine girer girmez ne kadar aptalca bir fikre kapıldığımı gördüm.”

Pi'nin Yaşamı - Life Of Pi - Analiz- Eleştiri

Filmin başlangıcında da bir kısmının anlatığı gibi, yazar Yann Martel’in, 1996 yılında yazdığı “Roma” adlı kitabın istediği etkiyi bulamaması, hatta otoritelerce oldukça kötü bulunması sonucu yeni bir kitaba başlamak için çok az parayla Bombay’a gitmesiyle başlayan ve akabinde Martel’in tabiriyle “yazdığı roman öksürmesi, titremesi ve ölmesiyle” son bulan macerasında huzursuz bir şekilde Hindistan’ın güneyine doğru yolculuğa çıkmasına sebep oluyor. Burada çaresizlik içerisinde bir kafede düşüncelere dalmışken, daha sonra hikayenin kahramanı tarafından, Tamil dilinde “amca” anlamına gelen, ji eki de saygı ve şefkat belirten ve Mamaji ismiyle zikredilen Francis Adirubasamy adında bir adamın kendisine “Tanrı’ya inanmanı sağlayacak bir öykü anlatacağım sana” demesiyle Martel ve elbette Ang Lee sayesinde tüm dünyada duyulmasını sağlayan  Patel’in öyküsünü dinlemeye başlıyoruz. Martel, Patel’in günlükleri dışında Japonya Ulaştırma Bakanlığı’ndan bir kaset ve raporla beraber, Piscine Molitor Patel’in öyküsünün gerçekliğini, özetle Tanrıya inanmaya başladığını söyleyerek olumluyor. Continue reading »