Nis 212010
 

Musahipzade Celal Bey - İstanbul Efendisi - Tiyatro

İstanbul Şehir Tiyatroları’nda geçmişten gelen bir tiyatro yazarımızın, katip ve Osmanlı içtimai yapısı ve adetleri konusunda incelemesi olan , Musahipzade Celal’in(1868-1959) 1913’de yazdığı oyunu İstanbul Efendisi, günümüz tiyatrosunda seyircinin beklentilerini ve arayışını fazlasıyla karşılık veren ve -tarihi bir tesadüf sonucu- yenilenen Harbiye Muhsin Ertuğrul sahnesinde izlemenin de ayrı bir keyif verdiği ve Engin Alkan’ın zeka dolu yönetmenliğiyle ilerleyen bir oyun.

Osmanlı döneminde İstanbul Efendisi olan Salveti Efendi’nin kızını evlendirme öyküsünü mizahi bir dilde anlatan oyun, kalabalık kadrosunun tam bir ekip başarısı göstermesinin dışında, Türk/Ermeni ve Rum şarkılardan oluşan müzikalite, dans, kostüm,makyaj ve dekor açısından da doyurucu olduğunu söylemekte fayda var.

Musahipzade Celal Bey - İStanbul Efendisi- Engin Alkan

Oyuna ilişkin detayları anlatmadan önce, 1932 yılında Darülbedayi dergisinde Mehmet Şükrü tarafından kaleme alınan  “Celal Bey’le Konuştuklarım” başlıklı yazısında Musahipzede Celal Efendi’nin oyun anlayışını ve tiyatroya bakışını kendi ağzından dinlemekte fayda var: Continue reading »

Nis 042010
 

Dünyanın Ortasında Bir Yer - Özen Yula - Nurullah Tunce

“Söylenceyi erkek kurar da, acıyı kadının payına düşürürse, bu mudur erkekliğin yasası?”

/ Dünyanın Ortasında Bir Yer’den

Daha önce Devlet Tiyatroları tarafından oynanan, 24 Mart’tan itibaren Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nde oynanmaya başlayan “Dünyanın Ortasında Bir Yer”, kadrosu, ödüllü yazar Özen Yula’nın kaleminden çıkan senaryosu, Gjerg Prevazi’nin koreografisi, Duygu Türkekul’un kostümleri, Can Atilla’nın müziği, oyunun hem yönetmenliğini hem de sahne ve ışık tasarımını yapan uluslararası ödüllere sahip Nurullah Tuncer’in dekoru ve oyunculuğuyla şiirsel ve ışık saçan, Türkçe dışında Rusça, Arapça, Azerice, Boşnakça , Arnavutça ve İngilizce dilleriyle oynanmasıyla farklı bir tragedya deneyimi sunuyor izleyenlerine.

Oyun, çoklu kültürler konusunda, Hans Zimmer’in komposizyonlarından hiç de aşağı kalmayan müzisyen Can Atilla’nın “Mevlana’dan Çağrı” albümünün açılış parçası olan ” Belh” müziğinin temposu eşliğinde, Irgat Kadınlar Korosu’yla şöyle başlıyor:

“Bu dağlar kimin? Emre Bey’in.. Bu bağlar kimin? Emre Bey’in.. Bin yıllık taşlar, düz ovalar kimin? Emre bey’in… Bizim sahibimiz kim? Emre Bey.. Emre Bey’in gönlü kimindir? Ahten’in. Ahten kimdir? Yüzü gülmez hanımıdır Ateş Çiftliği’nin. Derler ki Emre Bey’e bir cana malolmuştur bu yüzü gülmez yüzlü güzel. Derler ki adı Ahten yazar bu yüzüklerde, doğup büyüdüğü yer gibi. Ve yine derler ki iş tutanının söylencesidir hüzün…

İşte böyle başlar ateş söylenceleri…”
Mar 212010
 

Binali ile Temir- Murathan Mungan

“…
ayna, mithos ve öteki
özgeçmişin vazgeçilmez elementleri
Ayna.Anayurdu ayna hepimizin.İçinden çıkıp kavuştuk dile
ve eyleme geçtik, ve kendimizi sınadık
ağır taşlar koyduk kişiliğimizin köşelerine
yani kendi kanunlarımızı varlığımızın yerçekimine
bilmeden ve böylelikle bütün yolcuları yasakladık kendimize
kırılmıştı sözcükler, parçalanmıştı ayna
anladık imgemizin yalnızca bir kovuk olduğunu
ve bunu öğrenmenin göçünde
dağıldık kuzey yıldızlarına

..
/ Murathan Mungan- ‘Öteki mithosu’ şiirinden

1986’da Murathan Mungan’ın yayımladığı “Cenk Hikayeleri” adlı kitabındaki aynı adlı öyküsünden uyarlanan “Binali ile Temir”‘ tiyatro oyunu İstanbul Şehir Tiyatroları’nda sahnelenmeye devam ediyor.  Bir mağarada hayatta kimseyi tanımamış bir şekilde çobanlık yaparak yaşayan Temir ile yaralı olarak bulup onu iyileştirmeye çalıştığı eşkiya Binali’nin hikayesinde, bir de hikaye anlatıcı bulunuyor.

Tiyatronun içinde seyircinin arasında zaman zaman dolaşan, kıyafetleri atmosfere  uygun bir şekilde kötü kokan,  ışığın ve sahne dekorunun mistik bir şekilde kurgulandığı oyunda, hikaye anlatıcı olarak sesini kullanma ve çatışma duygularını vurgulama biçimindeki ustalığı ile Haldun Ergüvenç’in, genç çoban rolünde Gün Koper‘in ve Binali rolünde Ahmet Özaslan‘ın üstün performansı gerçekten izlemeye değer.

Binali ile Temir - Murathan Mungan

Murathan Mungan‘ın alışageldiğimiz, töre sorunları ve toplumsal rollerin dayatması üzerine ideolojik düşüncesi,  “Cenk Hikayeleri”ndeki diğer öykülerde olduğu gibi, arketiplere karşı yoğun ilgisi “Binali ile Temir” öyküsünün de odağında mevcut ve psikodinamik sembolizmaları da yoğun bir şekilde barındırıyor.

Bir mağaranın içinde 15 yaşında bir ergen olarak yaşayan çoban Temir , şimdiye kadar kimse ile konuşmamasının, yaşamamasının ve terkedilmiş bir “ben” e sahip oluşunun etkisinde bir bıçkınlığa sahipken, eşkiya Binali ise, çevre dağlara nam salmış, iktidarın zirvesinde , herkesin korktuğu bir figür olarak tasvir edilir.

Mungan’ın töreler ve kültürler içinden kaçırmadan masalsı bir üslupla getirdiği “erkeklik eleştirisi” ,ideolojik olarak bu öyküde de iki karakterin, birbirinin dünyasından ilk başta habersiz olarak evrimleşmesi ve sonrasında ta ki korkusuz ve yenilmeyi ölüm olarak gören eşkiya Binali’nin yaralı ve baygın bir şekilde Temir tarafından ormanda bulunmasının sonucunda oluşturularak, muhtaç Binali ve hakkında bir rol model olarak da özdeşleyim yaşayan Temir’in iktidarı elde etmeye susamışlığı arasında bir rol değişimine sahne olur. Continue reading »

Mar 152010
 

Devlet Operası Sanatçısı Nuri Candaş tarafından, klasik müziği ve operayı sevdirmek amacıyla kurulan Candaş Orkestrası , Candaş’ın vefatından sonra da bu misyonu devam ettiriyor. Sanat anlayışını ise şöyle ifade ediyorlar: “Grubun sanat anlayışına göre, eserler canlı müzik eşliğinde seslendirilir ve geleneksel sahneleme yaklaşımı benimsenir. Bunun yanısıra dekor ve kostümlerde minimal düşünce hakimdir ve eserin görsel olarak vermek istediği mesajlar büyük ölçüde seyircinin hayal ve imgelem gücüne teslim edilmektedir.”

Candaş Orkestrası- Aryalardan Napolitenlere Müzikallerden Latinlere Seyrüsefer- Candaş Orkestrası - CKM

“Anadolu’nun Kayıp Şarkıları” belgeselini izledikten sonra, farklı müzik seçeneklerini bir seferde dinleyebileceğim iyi bir alternatif arayışında iken,  14 Mart günü Caddebostan Kültür Merkezi’nde  yer alacağını öğrendiğim ve dinleme fırsatı bulduğum Candaş Orkestrası,  Broadway müzikalleri, Napoli, Küba, Latin etnik ezgiler dışında aryalar, Mozart eseri, Yemen Türküsü ve Çökertme gibi bir çok parçayı icra etti. Seyircilerinin yaş yelpazesinin oldukça geniş olduğu konserde, aynı zamanda mühendis olan iki Tenor Erol Çapa ve Faruk Vatan, sahnede, parçaların beraberinde hikayelerine de yer vererek o zamanın koşulları hakkında ve genel bir hikayesi konusunda da seyircileri bilgilendirdiler.  Konser sırasında seyirci ile hem mesafeli hem de samimi temas kurabilmeleri de önemli artılarındandı. Orkestra üyelerinin ağırlıkla konservatuar mezunu veya öğretim görevlisi olması gibi bir detaydan da kaynaklandığı muhtemel, müzikalite açısından keyif aldığımı söylesem de, CKM’nin bu konuda biraz daha iyi bir altyapı kurması gerektiği de gerçek. Continue reading »

Mar 072010
 

6. Türkiye First Lego Ligi- Feshane

First(Foundation For Inspiration and Recognition of Science and Technology) Vakfı ve Lego firmasının işbirliğiyle  oluşturularak, dünyanın 49 ülkesinde uluslararası boyutta düzenlenen organizasyonun Türkiye ayağı oldukça renkli geçti.

Türkiye’deki 6. yılını 6 Mart 2010’da gerçekleştiren organizasyon, 9-16 yaş arası çocuklara bilim ve teknolojiyi sevdirmek, yaratıcılıklarını arttırmak, uluslararası yarışma deneyi kazandırmak, bilgi ve zamanı doğru kullanmak ve zihinsel gelişimlerine katkıda bulunmak amacıyla yapılıyor. FLL Türkiye ayağında, Yaratıcı Çocuklar Derneği program ortağı olarak yer alıyorken, Smartkids Gelişim Merkezi ve Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Endüstri Ürünleri Tasarım Bölümü ile birlikte, İstanbul Büyükşehir Belediyesi organizasyona destek ve emek veriyor.

6. First Lego Ligi Türkiye Turnuvası - Feshane

Her sezon bir tema doğrultusunda, dünyadaki tüm takımlara bir robot yarışması ve bir proje olmak üzere iki aşamadan oluşan turnuva bilgisi verildikten sonra, robot yarışmasında takımlar otonom robotları, bir seri görevi görevi yerine getirmek için tasarlıyor, inşa ediyor, programlıyor ve test ediyorlar. Projede ise, belirlenen tema üzerinde araştırıp, maketler hazırlayarak, teknolojik ve mühendislik gerektiren çözümler üretip jüri üyelerine sunuyorlar. Jüri üyeleri de, çocukların örnek alabilecekleri, mesleklerinde başarılı üst düzey yöneticiler, mühendisler, tasarımcılar, öğretim üyeleri  ve basın mensuplarından oluşuyor. Continue reading »

Mar 052010
 

“…
Neden karşımızdakinin içindeki özü görmedik de
kendi özümüze ağ ören nefreti yakıştırdık ona
ve her gün kimse beni anlamıyor deyip
aslında herkesin şarkısını söyledik dört duvar arasında?
…”
/ Reha Başoğul- “Neden” şiirinden

Önceki yıllarda Kürklü Merkür, Karatavuk ve Böcek oyunlarını izlediğim ve daha çok Kürklü Merkür oyunuyla adından söz ettiren DotMarsta Tiyatrosu’nun “In-yer-face” akımını  devam ettirdiği ama biraz da bundan ayrıştırmak isteyen bir yazar olan Simon Stephens‘ın kaleminden çıkan  ve Türkiye ayağını Murat Daltaban‘ın yönettiği bir oyun “Pornografi”. Şehirleşme ve beraberinde getirdiği medeniyet kavramı üzerine kafa yoran ve komedi filmlerinden izlemekten hoşlanmayan, ayrıca şehire ve şehirleşmeye özel sorunlara dair bir teşhir merakını kolayca farkedebileceğimiz Simon Stephens’in, özünde bize sorgulatmak istediği soru keskin bir şekilde şu:  “Pornografi nedir?”

Pornografi9
Aslında bu soruya karşı cevapları bilindik ve yerinde ama gündelik düzlemde bunu ayrıştıramamızdan kaynaklı sıkıntı yaşayacağımızı da bilerek, çok yakın bir tarihte gerçekleşen bir dizi gerçek ve global olayın gündelik hayattaki karakterlere olan etkisini mercek altına alıyor.
Bu olaylar zincirindeki global ortamı anlatmak için BBC internet sitesinin Temmuz 2005 yılında en çok okunan konu başlıklarına dair seçtiğim Türkçe içerikli birkaç habere yer vermem gerekiyor:
Şub 232010
 

Pencere, en iyisi pencere;

Geçen kuşları görürsün  hiç olmazsa;

dört duvarı göreceğine.”

/Orhan Veli Kanık – ‘İçerde’ şiiri

2003 yılında Harvie Krumpet adlı stop-motion kısa animasyon filmiye dikkatleri çeken Adam Elliot, bizler gibi bir tamamlanamamışlık duygusunu yaşamış olacak ki  Harvie Kurumpet’teki gibi kendini defalarca bulmaya çalışan bir kişilik, not ettiği olgular, “ötekileştirilmiş” ve “kaybedilmiş bir yaşama sahip” olarak adledilmiş karakterler üzerine yazdığı senaryosunu, animasyon konusunda çok daha üst düzey bir  sanat anlayışı ve “ötekileştirme” felsefesinin içinde zekice işlediği, sıcak detaylarla bezeyerek anlatmaya soyunduğu “Mary and Max”  adındaki stop-motion siyah-beyaz animasyon filmiyle karşımıza çıkıyor.

Hikayede, ince detaylarla örülü kurgusundan ve zıtlıklarıyla ilerlemesinden en çok keyif almamamızı sağlayan karakterlerin “öteki”lerden oluşması ve basitliğin içerisinden çıkarılarak zengin bir yelpazeden oluşan sorgulamaları.  İki baş karakterden biri olan Mary, Avustralya’nın banliyölerinde yaşayan 8 yaşında bir kız çocuğudur. Annesi Vera ise yaptığı market hırsızlıklarını plastik torbadan tasarruf etmek için olduğunu söyleyerek savunan, nemrut ve uçuk kaçık bir bigudili kadınken, babası ise ölü kuşlarıyla  kulübesinde  oynamaktan hoşlanan bir fabrika işçisidir.

Mary bir gün Amerika’daki bebeklerin nasıl meydana geldiği merak ettiği için telefon rehberinden rastgele bir isim seçerek, ondan bu cevabı almaya heves eder. Mektup yazarak soruyu yönelteceği bu kişinin ismi ise Max’tır.

Continue reading »

Eki 042009
 

Antichrist Poster

2009 yılında yapılan Cannes Film Festivali’nde filmin başrol oyuncusu Charlotte Gainsbourg’a En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü getiren Lars Von Trier’in nihai eseri Antichrist, daha önce Sex&Lucia filminde de benzer yorumlarında da gördüğümüz gibi yine 18+ uyarısıyla bir çok ülkede çok izleyici tarafından pornografik ve sadizm unsurları bolca barındırılıp dışlanacaksa da, hatta izleyicilerin bir kısmının salonu terkettiği bolca duyulacak olsa da aslında içsel dünyamızdaki nesne geçişlerini kontrol edemeyişimizin bir psikolojik tahlilini gözler önüne sermesi açısından dibine kadar izlenip düşünülmesi gereken bir Lars Von Trier sanat eseri…

Yönetmenin 2 yıl önce yaşadığı acılara dayanarak senaryosunu yazdığı filmde, diğer senarist olarak yine benzer dinsel altmetinler ve tabularla özlük kavramını karşı karşıya getiren  Danimarka bağımsız sinemasının en çarpıcı filmlerinden biri olan Adem’in Elmaları(Adam’s Aebler) filminin senaristi Anders Thomas Jensen’in de senaryoda parmağı olduğunu görmek şaşırtıcı değil. İki oyuncudan oluşan filmde Charlotte Gainsbourg’un yanında erkek figürü olarak ise Manderlay’den de tanıyacağımız Williem Dafoe oynuyor.

ROL/NESNE KARTLARI DAĞITILIYOR

AntiChrist dört bölümde anlatılıyor: Izdırab, Acı, Çaresizlik ve Üç Kral.

Continue reading »

Nis 122009
 

escher-self portrait

Dilimize Fransızca “perspectif”(bakış açısı)’ten gelen sözcüğün latince tabanı ‘per'(boydan boya), ‘specere’,’spect’ (gözlemek, bakmak) kelimelerinin birleşimiyle “perpektivus” “perspect”(boydan boya derinlemesine bakmak) olarak yer alıyor. Bu konuda derslerde verilen örnekler açısından en yetkin isimlerden İtalyan Carlo Crivelli’in “the annunciation” adlı resmi ya da Giorgio De Chirici resimlerinin bir çoğu olsa da, Alman ressam Albrecht Durer’in bu konudaki teknik kitapları ki perpektif için başlı başına kadrajı sağlayan ve gözü sabitleştiren bir makinası bile mevcuttu ve bu onun bilim arzusunun kanıtıdır ki bu anlamda teorik perspektifin endüstirileşmesine de olanak sağladı… (bkz: zograskop), (bkz: stereoskop)

Durer'in perspektif makinasıAlbrecht Durer’in nü tablolarında kullanılmak üzere geliştirdiği Perspektif Makinası

crivell2Carla Crivelli’nin “The Annunciation” adlı resmi

Diğer yandan perspektif kurallarını altüst eden Maurits Cornelis Escher’in “Convex and Concave”, “Waterfall”, “Ascending and Descending” gibi resimlerinde perspektifin olanaksızlığa da kapı açabildiğini görüyoruz, Tıpkı Salvadore Dali’nin “Crucifixion” adlı resminde üç boyutlu perspektiften dört boyutlu perspektife geçişinde görülebileceği gibi.

escher-ascending-and-descending-mediumEscher’in “Ascending and Descending” adlı eseri

dali_crucifixioSalvador Dali’nin “Crucifixion” adlı tablosu

Haritacılık içinde önemli olan perspektif bir yandan Batı’da boyut, sonsuzluk mesafe bilgisi olarak ele alınırken, Çin ve Japon sanatında “kuş bakışı” gözlemin ilke olarak edinildiği gözüküyor.

Bir çok mimari, 3d , 2d nesnelerin tasarımında kullanılan yazılımlar için gerekli olan perspektif bilgisinin ilk kaynaklarından biri mimari açıdan her ne kadar içgüdüsel hesaplamalarda olsa Antik Yunan’ın anıt mezarlarıdır. (bkz: parthenon). Daha sonra natüralizm etkisiyle işin içine rönesans mimarlarından Filippo Brunelleschei, Leon Battista Alberti ve ressam Piero Della Francesca ile perspektifin öncüsü olarak anılmasına sebebiyet verecek metodoloji sözkonusu olmuştur. Burada Arşimed’in ve Öklid Geometrisinin perspektife tutarlı kurallar getirmesi açısından önemi büyüktür. Zira, Leon Battista Alberti’nin 1435’teki “De Pictura” eserinde perspektifin geometri ve resim sanatını uygulayan bir yasal mimari yöntem olarak ele alması bu metodolojinin ilk sonuçlarıdır.

albertiAlberti’nin çalışmaları mimari perspektif anlayışa yeni bir yön verdi.

Rönesans döneminde matematikçiler cephesinde ise Fransız mimar ve geometri ustası bir matematikçi olan Girard Desarques”in “projektif geometri” kavramını ele alıp, temellendirmesinden ve sonrasında Hean Henri Lambert ve Gaspard Monge adlı matematikçilerin de bu temellerin kanıta dayalı ilişkilendirmelerini yapmadan yaklaşık 100 yıl öncesinde bir isim daha göze çarpar: İtalyan ressam, filozof, astronom Guidobaldo Del Monte’nin 1600 yılında yayınladığı “perspectivae libri vi” adlı eserinde getirdiği optik yanılma ve perspektif üzerine matematiksel tabanlı teorisidir.

davinci_drawingPerspektif ustası Leonardo Da Vinci’nin çizimlerinden biri

Perspektifin felsefeye etkisi ise; bilginin fenemonolojisine dair ve neokantçı görüşleriyle, ayrıca dil ve sembolik formlar felsefesi kitaplarından tanınan alman filozof Ernst Cassirer’in “Rönesans Felsefesinde Evren ve Birey” kitabında “Matematik, bir kavram ve estetik bir kategori olan orantı, araştırmacı ile yaratıcının, doğanın gizemlerini araştıran insanla, yaratıcı sanatçının buluştuğu noktadır.” diyerek perspektifin matematik temelleriyle sanattaki görüntüsüne kattığı gerçeklik ve estetik adına yüceltilmesi olarak yorumlanabilecek kadar önemlidir.

Nis 122009
 

zday
Para bazlı ekonomi modeline ciddi alternatif oluşturan uluslararası büyük bir kitle tarafından takipçileri olan Zeitgeist ekibinden yeni bir belgesel kaynak bazlı ekonomi modeli yine sade ve öz bir dille anlatıyor. Transition Plan(geçiş Planı)adlı Türkçe altyazılı bu belgeseli aşağıdan izleyebilirsiniz.

Nis 072009
 

polio_in_india2007

50 yılı aşkın çalışmaların sonucunda aşısına kavuştuğumuz ve en son Dünya Sağlık Örgütü üyeleri arasında 1998 yılında Türkiye’de rastladığımız çocuk felci hastalığına Unicef, Vermillion Films ve Google katkılarıyla oluşturulan ve Hindistan’daki müslüman ailelerin ve toplumun çocuk felcinden nasıl etkilendiğini anlatan, 2008 En İyi Kısa Film dalında Oscar adayı da olan ve ismini Nobel Edebiyat Ödüllü Rus muhalif yazar Alexander Solzhenitsyn’ın bir sözünden esinlenerek alan 38 dakikalık çarpıcı belgesel.

Nis 072009
 

spielzeugland2009 Oscar’larında En İyi Kısa Film ödülünü alarak daha da dikkat çeken, Nazi Almanya’sında Yahudi soykırımını konu alan nice çalışmadan biri olarak yönetmen Jochen Alexander Freydank’ın gözünden, piyano ve kemanı hissettiren müziklerinin de etkileyici olduğu,belgesel tadında  bir kısa filmi aşağıdan 2 bölüm halinde izleyebilirsiniz.

Mar 302009
 

graphiti

Bilginler sanat tarihi boyunca bir çok halihazırda olan analizin temel yaklaşım biçimlerine  kendi teorilerini oluşturmak için başvurmuşlardır.  Bu yaklaşım biçimleri David Lodge’un “Small Word” kitabında 13 farklı şekilde listelenmiştir. Alegorik, Arketip, Biyografik, Dini,Varoluşçuluk, Freudyen, Tarihi, Jungian, Marksist,Mitolojik, Fenomenel, Retorik ve Yapısal.

 Görsel İletişimde uygulanan etik teorisi ise bu makalenin konusudur. Fakat gerçekte bir çok analitik perspektiften sadece bir tanesidir. Bir ortamdaki görsel mesajın üretimi, sunumu ve tüketimi  doğruluğu görülebilir bir şekilde  tarihi, kültürel ve eleştirel perspektife ait bir dilimin içinde kendini bulabilir.

 Teorinin inşasının gerektirdiklerine bakarsak her bir evre birbirinden gelişir. Bundan başka görsel imajlar  üç ana unsura sahiptir: Eğitimsel, ortamsal ve algısal. Tüm bunlar görsel imajın yaratıcısı tarafından tasarlanan bir amaca ve imajı tüketen kişinin boşluğuna sahiptir. Örneğin gazetecelik ve reklamda kullanılan görsellere bakarsak; bunlar süreklilik arz eden bir boyutta zıt kutuplarda dolaşan iki çeşit görsel biçimidir . Her ne kadar “tartışmalı gazetecilik” denen bir kavram olsa da gazetecilikte kullanılan görseller sıklıkla eğitimsel unsurun bir parçası olarak tatmin edicidir. Buna rağmen bu tarz görsellerin aynı zamanda algısal ve çevresel bileşenleri de bulunmaktadır. Aynı şekilde reklam içeriklerinde kullanılan görsellerin algılara hitap ettiği gerçeği yanında eğitimsel ve çevresel özellikler içerdiği halen tartışmaya açıktır. Tüm bu üç unsurun birleşimine baktığımızda ise etiksel teorinin kitlesel medyanın içeriğini kapsayan tüm görsel mesajların bizlere ulaşması açısından bir temel oluşturur.

Continue reading »

Mar 242009
 

1770_thomas_gainsborough_the_blue_boy-wr400
Batı’nın resim tarihinde popüler kültürün bir parçası haline gelen bir kaç resim vardır. İngiliz sanatında bundan iki tane vardır.1821 senesinde çizilmiş olan bir manzara resmi. diğeri de bundan neredeyse 1 asır önce genç bir çocuk imgesinin resmedildiği “Mavi Çocuk” adlı portredir. Bu Thomas Gainsborough’undur. Gainsborough vatandaşı Reynolds’la birlikte 18.yy’ın en başarılı portre ressamıdır. İngiliz meslektaşıyla girdiği bir anlaşmazlık sonucu bu resmi çizdiği söylenir. Fakat Gainsborough’un esas tutkusu portre çizmek değildir. Ona en büyük huzur veren şey, manzara resmi çizmektir. Her iki alanda da kendini bir usta olarak kabul ettirmiştir.

Mar 212009
 

Bir Rumi motif örneği:Çift başlı kartal

Anadolu Selçukluları tarafından çini, kitap, ahşap, kumaş alanları üzerine uygulandığı için “Anadolu” anlamına gelen, Rumi olarak adlandırılan, diğer adı “selçuki” olan, geometrik formlar, mitolojik öğeler ve hayvanlar, simetrik biçimler kullanan, Osmanlı’nın son zamanlarında batı mimarisinin ve süsleme sanatının modernleşme(!) mantığı altında kullanım sıklığı ciddi şekilde azalmış bir türk süsleme sanatı türü. Detaylı bilgi için tıklayın.

rumisanati1rumisanati2