Mar 012008
 

Sirius Gizemi


İlk baskısını 1976 yılında yapmış Sirius Gizemi’nin dışında elinizde olacak 526 sayfalık kitap ise yeni eklenmiş ve güncellenmiş bilgilerle sunulan hali. 1976 yılında yapılan baskısı, resmen ‘dünyayı sallamış’ diyebilirim. Yayınlandığı gün The Times ve Telegraph’ta olumlu eleştirilerle karşılaşmış. İngiltere bu kitabı çok sevmiş ve kısa sürede Best Seller’ın zirvesini kapmış. Keza Almanya’da da durum aynı. BBC, Time, Abd’deki basın ve yayın kuruluşları bu kitaba aşırı ilgi gösterenlerden. ancak herşey o kadar da güzel gitmemiş. Amerikan örgütlerinden gelen tehditler ki, aşırı dinsel konuları sarsıcı açıklamalar bulunan kitap için normal bir tepki. Bunun dışında televizyon yapımcıları, yazarı programlarına davet ettiklerinde, hükümetlerin gizli servis teşkilatlarından tehdit telefonları almış. Yazar Robert Temple’da bu duruma kayıtsız kalmamış ve uzun bir süre saklanma ihtiyacı hissetmiş. sır küpü Nasa ise, kitabın bilimsel değerlerden uzak olduğunu belirtmiş. Ancak bunu yaparken, gizlice Robert temple’la bağlantı kurmayı da ihmal etmemiş.

Tipik bir çokkonulu araştırmacı olan Temple, geçmişin ve geleceğin tek bir sonuca vardığını anlatmakta zorlanmamış… Konuya tek bir noktadan giriyor: dogon kabilesi. Bu enteresan kabileyi bilmeyenleriniz için açarsam:
Continue reading »

Mar 012008
 
Espri Sanatı

Orjinal adı “Espri ve Esprinin Bilinçsizce İlişkileri” olan, tarih boyunca gözlerden kaçtığına ve yeteri kadar önemle anılmadığına inandığım bir Sigmund Freud kitabı. Özellikle nükte, nüktedanlık ve bunlar arasındaki ruhbilimsel ve rüya ile olan ilişkileri, esprinin yarattığı haz ve espri çeşitleri konusunda nefis olmakla beraber, ‘hepimizin bildiği gibi bir espiriyi anlatmak kadar zor ve hoş tad bırakmayan his yoktur’ olgusunu Freud, -kendi tabiriyle- zorlanarak da olsa başarıyor. Kitapta geçen genel hava, Jean Paul Richter, Thedore Vischer, Kuno Fisher ve Thedore Lipps gibi daha önce bu konuda az ve öz yazan düşünürlerin çerçevesinde başlar ve akabinde nüktenin söz oyunları, elemanlarına ayırma, mecazi anlam, ikircil kullanımı , yoğunlaştırma gibi teknikleriyle bence nefis bir şekilde anlatır. Sonra Victor Hugo’nun “Hernani” adlı eserinin, William Shakespeare’in “Bir yaz gecesi rüyası” gibi komedilerinin ve tabiki Hamlet’ten bazı pasajlarını da bu teknikler dahilinde analiz ederek ortaya harika bir başvuru kaynağı çıkarmıştır Freud.

Kitaptan aldığım notlarım dahilinde alıntılayacağım bazı tanımları vermek bu konu hakkında iyi bir başlangıç olacaktır.

Continue reading »

Mar 012008
 

Sert Sessizlik
saat üçte
çıt etse afife
ötse peşpeşe
İshak Kuşu kafeste
pıt pıt kaçsa pisi pisi
kuşak kuşak
seçip takip etsek
küpesi afaki
tokası haki
sokaktaki çıtı pıtı afeti
kâh ekşisek
kâh kapışsak
uçuk kaçık okşasak sapakta
siftah istesek
hatta sıkı fıkı içsek iki tek
köpük köpük içki koksa saçı
fesata kıs kıs peşkeş çekse
hafif pusu şaşsa
şap şup öpüşsek ite kaka
kapısı sökük katta
etekse etek
ipekse ipek
açık saçık çökse apışa
tutuşsa fahişe ateşi
susasa şahikası kasıkta
ufak çapta uçsak
aksi tutup
aşsa ütopik tasası
pışık etsek
takışşak hesap kitapta
tepişsek
pat etse tüfek
affetse şikeste kaşı
ases suç üstü çıkıp
tıksa şu kışta hapse
topu topu iki hafta
kısasa kısas sopa atsa
eskise peteksi ışık
aç tok üşütsek kof taşta
çekikse sehpa
tak tak etse istihkak
sıska ipte
us pekişse şıp şıp
ses ses ses
‘ah keşke
sökse kekeç şafak
aheste aheste
ah keşke
sussa şakak
içteki tıpası çıkık o hakikatte’
ise
-inan hepsi bozardı sert sessizliğini-

Reha Başoğul

Şub 292008
 

Geçtiğimiz onca yüzyılın düşünsel buhranında, postmodernizmin yarattığı tehlikenin takkesinin göründüğü ve tam adı, “Son moda saçmalar: Postmodern aydınların bilimi kötüye kullanmaları” olan ve iki fizikçi ki biri Sokal Vakası’nın başkahramanı Alan Sokal olan, diğeri de Jean Brichmont tarafından yazılmış, günümüzün aydın, medya, eleştiri, saptırma, yapıbozumculuk gibi konularına değinen çok önem verdiğim bir kitaptır. eksiksiz dipnotlarından saptamalarına kadar bu kadar zengin bir araştırma perspektifi için oldukça uzun araştırmalar yaptıkları aşikar. bu yüzden bu kitaba uzunca ve bölüm bölüm anlatımlarla aktarmanın doğru olacağını ve kitabın mesajını daha iyi aktaracağını düşündüğüm bir inceleme yapmak istiyorum.

Continue reading »

Şub 272008
 


Sokal Vakası, Amerikan Kültür Çalışmaları dergisi Social Text’te yayınlanan, aslında postmodernlerin birbirinin ne dediğinden hiç anlamadığını ve hatta anlamak istemediklerini ortaya koyan, bir postmodernizim eleştirisi getirmek için amaçlanmış bir skandal, deney, mizansen, parodi olarak tanımlanabilir.

Amerikalı fizikçi Alan Sokal tarafından, akademik çevrelerin postmodernizme bir kurtuluş ve bir çıkış noktası olarak neredeyse iman ettiği noktaya gelinmesi sonucu, bu kör imanı kanıtlamak için ‘social text’te literatürde çok rastlanan çalışmaların bir taklidi ama kendisinin ifadesiyle safsata olan sınırların aşımı kuantum yerçekiminin dönüşümsel bir betimlemesine doğru adlı makalesinii yollayıp, derginin bunu ciddiye alıp, üstelik postmodernizmi ve toplumsal kurulmuşluk tezini eleştiren düşüncelere karşı seçkin bilim adamlarının verdiği yanıtlara ayrılmış özel bir sayısında yayınlanması sonucu bilim camiasında fırtınalar koparmış bir olguyu sorgulattırmıştır. Bunu da Bertrand Russell’ın ağzından dile getiriyorlar:

Continue reading »

Şub 092008
 
Bayes

Etrafımızdaki her türlü olayda kullanılan, 1763’de Thomas Bayes tarafından Royal Society dergisinde ‘Essay towards solving a problem in the doctrine of chances’ (rastlantısallık doktriniyle problem çözümü) makalesiyle ortaya konan ve sonrasında Pierre Simon Laplace tarafından geliştirilen ve çağdaş yaşamın içine dahil edilen olasılık kuramı…

Raslantısal bir olayın gözleminden önce, öne sürülen varsayımlara ilişkin olasılıkların değerlendirilmesine dayanan bu istatiksel çıkarım yöntemine örnekler verirsek;

Continue reading »

Şub 092008
 

En sevdiğim bir şeylerin tarihi kitaplarından biridir. Kudret Emiroğlu’nun bu kitapta yararlandığı kaynaklar arasında Murat Bardakçı, Metin And, Besim Atalay, Bahaddin Ögel, Hasan Erel, İsmet Zeki  Eyüboğlu, Ahmet vefik Paşa,  Gökhan Akçura gibi isimlerin eserleri vardır ve kitap 32 ytl’den fiyatlanmıştır ve de kesinlikle alınmaya değer bir kitaptır. Ayrıca Mario Levi’nin “tüketici davranışları” dersinde anlatageldiği sevdiği eserler arasında olup insan-eşya ilişkisine dair proje makalemde zevkle kullandığım bir kaynaktır…

Şub 092008
 


sigmund freud’un, karamazof kardeşler’in almanca baskısının girişine yayınevinin önerisi üzerine yazdığı ve muhtelif iddiaların çoğuna göre, 2 sene sonunda(1928) yayımlanan ve payel yayınları’ndan çıkan sanat ve edebiyat kitabında türkçe çevirisi bulunabilecek makalesinin ismi…

freud, bu makaleden dolayı tatmin olamadığını söylemiş ve yapısal olarak zayıf bulduğunu belirtmiştir. freud’un bu makalesi; yirmi yıl sonra tekrar histerik nöbet tartışmasına, oedipus karmaşasına ve suçluluk duygusu üzerine yeni ifadelerine ve mastürbasyonla, – yaşam öyküsünden ve de romanından-kumarbaz romanına isim olarak yer vermese de- aldığı kumar tutkusuna dair tiyolarla ilişkilendirmesine yer veren önem arzları dışında, ivan karamozof’un ağzından dillendirdiği “yalancılar! herkes babasının ölümünü arzular.”; sözüyle gelen anababa kavramına, liberalizmin yanlısı bir toplantıda çar’ı ve çarlık sistemini savunmasına rağmen, kendisini kürek mahkumu eden, idam cezasına çarptıran çar’a dair gerçekleşen sempatisinin, baba eksikliğine ve öz-cezalandırma ilişkisindeki rolüne ve tüm bunların üstünde gelmiş geçmiş en önemli yazarların başında gelen fyodor mihailoviç dostoyevski’nin, psikoanalizin kurucusu olan freud tarafından ele alınmasına dair tarihi önem taşır.

Continue reading »

Şub 062008
 

Uzaklar

Ve uzaklardayım şimdi
sonsuz beyaza gömüldüm
tek hissettiğim
içimdeki gücüm

etrafımdaki
bu telaşsız ahenkler
bu sayısız bitkiler
bu acısız yürekler
bu karışık sesler
hepsiyle yok oluyorum
görmüyor musun aşk bu
kavuruyor işte
savuruyor işte
beni birer birer

şimdi sanıksız
şimdi yargısız
şimdi kuralsız
bu eller
bu diller
bu gözler….

yalnızca aşkla başbaşayım
hükmü verilmiş topraklardayım
sonu baş olmuş yollardayım
seni koydum koynuma
sarmaladım soğukluğumla
sımsıcacık
ve sessiz yüzünü
ve anlamadım hala
o mu beni büyütüyor
yoksa ben mi onu
bu benzersiz diyarda

ne yaman çelişkidir ki bu
insanlardan uzaklaşınca teker teker
yüreğimde
daha mazbut
daha büyük
daha yüce
yer edindiler

aşkın göz yaşlarını
sonsuzluğun sanrısını
olduğu gibi kabul etmek lazım
tuzsuz yaraları

ne baktığım bir seraptı
ne tattığım bir şaraptı
bal gibi gördüm seni
bal gibi gözüktün işte
niye inkar edeyim
nolur susturma beni
nolur konuş hadi

Bunca yıl
bunca sayı
bunca kelam
hepsi bomboşmuş
yokoluş varoluşmuş
varoluş bomboşmuş

dönüyorum
duruyorum
karışıyorum işte
bir soruyorum
bir soruluyorum
adım ne
can mıyım
cansız mıyım
canan mıyım?

Ve şimdi
gözlerim delik
dilim kesik
yüreğim ezik

ya bundan sonra
ya bulduktan sonra
nasıl dayanacak
nasıl asılacak
nasıl kanacak
bu delik
bu kesik
bu ezik
hapsolduğum yaşama?

Kan bu
damardaki kan
kanayan kan
susatan kan
akıyor işte
akacak da
sarmaşık gibi
sarmış beni
saracak da
susturacak da
ne büyük acı
ne büyük yara
yakarışım bile
duyulmuyor burada

son bir defa
son bir vefa
hadi uzatma
kırdıralım şu zamanı
yıkalım işte diye
yalvarıyorum sana

ama kan bu
akıyor işte
deli kanı bu
acı kanı bu
konuşmuyor
sokuyor işte
söylemiyor
yakıyor işte
bakmıyor
kaçıyor işte

yine çağırıyor sesin
yine ensemde nefesin
sancısız düşler diliyor
hülya meclisinde bu acizin

bu büyüklük
bu ihtişam
bu nizam
bana çok geliyor
bana yük geliyor
oradan bakınca buralar
çook çok uzak geliyor

Reha Başoğul

Şub 012008
 

Jean Baudrillard’ın ilgi konusudur ve şöyle der; “tüketim toplumu varolmak için nesnelerine ihtiyaç duyar, daha doğrusu onları yok etmeye ihtiyaç duyar. nesnelerin kullanımı sadece nesnelerin yavaş yavaş kaybolmasına götürür. nesnelerin şiddetle yitirilmesinde yaratılan değer çok daha yoğundur. tüketimde kendisini yok etmede aşmaya, dönüştürmeye yönelik derin bir eğilim vardır.” diyerek özne, nesne ayrırımından kaynaklanan özneyi ayırt edememizin gerçeğine ve karşındaki aşığım dediğin sevgilinin aslında hiç bir zaman kim olduğunu bilemeyeceğine ve özümsemeyeceğine işaret eder bu kültür. Her ne kadar etik bir sorun olmadığını baştan düşündüğümü belirtip, buna ilaveten kişilerin fazla kendini tüketim objesi yaparak sanat diliyle sujeden objeye geçme sürecini hızlı yaşayarak karşındakinden de aynı anda ve aynı ahenkte beklediği için ve beklenti-fayda grafiğinin y=x rütininde seyretmesinden kaynaklı, farklı partner doğrusuna sapma isteği normaldir ki çözüm kümesi mesafe dengesi adıyla ışıl ışıl aydınlanmaktadır. Bu yüzden, mecazi aşk da olsa dekonstrüksiyon isteyenlerdenim.

Oca 302008
 

Levi’s’ın Free to Move Project

Levi’s’ın Free to Move Project adı altında Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Grafik Tasarım öğrencilerinin çalışmalarıyla Manajans ve 41?-29! ‘un emekleriyle ve benim de 41?-29! bünyesindeyken nacizane proje yönetimimle oluşturulan online sergi, gerek özgürlüğüne düşkün ve harakete doyamayan Levi’s marka konumlandırılmasının gençler tarafından nasıl algılandığı ve görsel hafızada canlandığı, gerekse grafik-tasarım öğrencilerinin mesleki yaşamında reklam etkinliklerini birebir deneyimlemesi açısından önem arzediyor.

Öğrencilerin sesleriyle kendi çalışmalarını anlatıp, siteyi gezenlerin oy vererek değerlendirdiği bu keyifli e-sergiyi gezmek için buradan buyrun.

Oca 232008
 

alphonsebertillon_portre

Fransız karakol görevlisi Alphonse Bertillon, cinai olaylarda kimlik belirlemede ilk sistematik yöntemi keşfetti ve yaygın biçimde kullanılmasını sağladı. Yöntem son derece sağlam bilimsel bir temele dayandığı için yetersiz, haksız ve genellikle de bozuk düzenli tutuklama işlemlerinde devrim yaratmıştır.

alphonsebert

Alphonse Bertillon, Paris’te doğdu. Doktor olan babası, başlangıçta mühendis olmak istediğinden bu ilgisi kendi mesleğine de yansımıştı. Satın aldığı ve çizimi kendi yaptığı birçok araçla insan iskeletinin en doğru biçimde ölçümünü yapmaya çalışırdı. Anne tarafından büyükbabası ise toplumsal istatistik üzerine kitap yazmış bir demograf, yani nüfus uzmanıydı.
Bertillon, yetiştiği kadar hiç de umut verici bir çocuk olmadı. Çok dikkafalı bir öğrenciydi ve girdiği her okuldan kovulduğu için eğitimi evde sürdürmek zorunda kaldı. Bilimsel olarak nitelendirilebilecek tek ilgi alanı, doğa tarihiyle ilgili maddeleri toplamak ve bunları düzene koymaktı.

alphonse_thumb
Continue reading »

Oca 112008
 

Süt uğruna “get the glass” nidalarıyla Milkatraz Hapishanesi’nden kaçmış takıntılı Adachi ailesini polisin takip etmesi üstüne kurulu, nefis bir 3d boardgame, tabii ki thefwa nazarında 2007 yılının en iyi sitesi olur, buradan da oynanır. Yaratıcıları da şaşırtıcı değil: süt markaları konusunda uzmanlaşmış Goodby . Ha yakalandık yakalayacak dedirten, adrenalin salgılattıran kovalamacası ve araya serpiştirilen nice oyun, suç dosyaları da cabası. Haliyle filmini de bekliyoruz. Bende ise kalsiyum eksikliğine dayanan bir sonuç mevcut: ver cookie’yi al cookie’yi derken hala bitiremedim, süt içip gelicem.

gotmilkgotmilk2gotmilk3gotmilk4

Oca 072008
 
2046.jpg

“Bir aralar tartışma programlarının gözdesi eski mimar ve gazeteci Aydın Boysan nasıl bilim kurgu romanı yazardı?” sorusunun cevabı…

Roman, 2046 yılında Rumelihisarı’nda bir restoranda başlıyor. Restoranda yemek yiyen yedi kişilik bir arkadaş grubu, meçhul bir gök aracı tarafından kaçırılıyor ve kapo gezegenine götürülüyor. İşte roman da bu yedi kişinin kapo gezegeni’nde başlarından geçen olayları anlatıyor. Pek fazla heyecanlı maceralar değil daha çok gezegenler arası yakınlaşma ve bilgi alış-verişi temeline dayalı olaylar anlatılıyor hikayede. Teknolojik olarak dünya’dan oldukça ileride olan kapo gezegeni ve halkını tanımaya yönelik bir gezi aslında dünyalılar’ın gerçekleştirdiği. Bütün kitap boyunca çeşitli vesilelerle kapo toplumunun ekonomik, sosyal ve bilimsel gerçekleri hakkında bilgiler ve bu vesile ile aynı alanlar hakkında çeşitli fikirler ve tezlerden de söz edilmiş olunuyor kitapta.
Continue reading »

Oca 072008
 
inovasyon.jpg

2007 kimi için iyi, kimi için kötü geçse de bilimsel inovasyon durmaz ve yeni teknolojik icatlarla hayatımızı kolaylaştırmayı hedeflemeye devam ediyor. Her ne kadar bilimin iyisi kötüsü olur mu tartışmaya açık olsa da 2007 yılının inovatif icatlarına dair değerlendirmeler da mevcut. Bunlardan biri Populer Science sitesinde görücüye çıkmış durumda. Otomotiv sektöründen, bilgisayar teknolojisine, enerjiden ev teknolojilerine kadar bir çok alanda uygulamaya sokulan ya da yakında hayatımızın içinde olacak inovatif çözümlere buradan ulaşabilirsiniz.