Bertrand Russell’ın tabiriyle, hareketi düşünmeye, Othello’yu Hamlet’e tercih eden, faydacılık adıyla da anılan düşünsel sistem.Sanatsal arenada ise örneğin Mimar Sinan’ın eserlerinin pragmatik elekten geçirilerek inşa edildiği düşünülebilir. Doğru kavramının salt anlamının bir şey ifade etmediğini , eğer başka yönlere çekebilecek kuvveti varsa bir anlam arzettiğini düşünürler. bireyselciliği okşar ve Ayn Rand kitaplarında olduğu gibi “ben” mekanizmasının her daim aktif olarak çalışmasını isteyen, Charles Peirce’ın temellerini atıp, William James’in tuğlaları getirdiği, John Stuart Mill’ın da süslemesiyle uğraştığı, Locke, Hume, ve Berkeley’in de uzun bir süre orada yaşadığı bu düşünce mimarisine göre hoşlanmanın ve heyecanın yaşama isteği yaratmasından dolayı mimarinin reklamı olarak anıldığı akım da diyebiliyorsam, kendisini sevdiğim açmazlarda labirent olmadan da farenin bir rolü olabileceğine dair antitez duyargalarımın isteksizliğindendir.
Tarihi Mısır mistisizmi olduğuna dayandırılan ama daha eski olduğu çıkarımsamalar neticesinde kolayca anlaşılabilecek ölü dünyayla geleceğe dayalı bir sohbet esnasını yaratma hali.
Film endüstrisinden güncel örneklerden “the matrix”, “300”, “minority report” verilebilir ki, kitap olarak da verebileceğim örnek “tibetin ölüler kitabı” dır.
“Gökte yuvarlak bir deliğe rastgeldiler…
ateş gibi parlıyordu.
İşte bu yıldızdır, dedi Kuzgun” /Yaratılış’a ait Eskimo Efsanesi
Gökyüzüne zaman zaman bakar mısınız açık havalarda. Sanırım sizi en çok etkileyen 17 Ağustos gecesi olan manzaradır. Işık kirliliğinden yoksun bir kubbede dolaştınız eminim. İşte 23 Temmuz 1995’te Alan Hale ve Thomas Bopp’da gökyüzüne sık bakan iki astronomun Hale-Bopp kuyruklu yıldızını keşif öyküsü şöyle olmuş:
Alen Hale(New Mexico) ince alaydan hoşlanan bir astronom olduğunu söylüyor. Hayatının 400 saatini kuyruklu yıldızlara bakarak harcadığını söylüyor ve hiç bir şey elde edemediğinden yakınıyor. Bir gün yine “hiçbir şey” aramazken, gökyüzüne anlamsız baktığını söylüyor. Derken bir ışık kümesinin Sagittarius takım yıldızındaki Messier 70(M70) yıldız kümesine bakmayı düşünüyor ama iki hafta önce oraya baktığında farklı bir şey görmüyor ve bir bulanık ama yaygın bir cisim farkediyor. Ve kuyruklu yıldızı son bir aydan beri aynı taramayı yapmasına rağmen keşfettiğini söylüyor.
Bopp ve Hale
Thomas Bopp(Arizona)’un hikayesi ise biraz daha farklı. O Arizona çölünde Ay’ın karanlık olduğu bir anda arkadaşıyla beraber olduğunu söylüyor ve arkadaşı Jim Stevens sayesinde bu kuyruklu yıldızı keşfettiklerini anlatıyor. Sagittarius takım yıldızına bakarken ilk çnce M22 ve M28 ‘le gözlem turlarına başlıyorlar. İlk başta yıldız haritalarını inceledikleri, daha önceden böyle bir şey görmediklerini ve arkadaşı Jim’in yeni bir kuyruklu yıldız olabilir uyarısını fazla dikkate almadan incelemeye devam ettiğini iletiyor. Daha sonra işin farkına varan Bopp böyle bir şeyi yarattığı için Tanrıya şükrettiğini söylüyor. Ve hayatının en önemli keşfini yapmış olduğunu da ekliyor. Continue reading »
Şu ana kadar sayı saymak için bir çok hesaplama yöntemi duymuşsunuzdur.Hesap Makineleri, kalem-kağıt, kum, güneş …vs gibi bir çok alet ve yöntem geliştirildi bu uğurda.
Sayı sayma sistemleri üzerine ilk buluntular,Neanderthallerin yaşadığı 50.000 yıl öncesindeki zaman dilimine kadar gidiyor.Sayılar sözcüklere dökülmeden önce,taş ve parmaklarla gösteriliyordu.Hesaplamar ise halen şu an da bile yaptığımız parmak, parmak boğumları ve sicimlerle atılan düğmelerle yapılırdı.İlk yazılı rakamlar 5000 yıl önce,bilinen en eski sayı sistemlerine sahip olan Mısırlılar ve Sümerlilerde görülüyor.
Bilinen en eski hesap yöntemi olan elin kullanımı ise Mısır’dan Eski Yunan’a,Avrupa,İslam ülkeleri,Çin,Hindistan ve Kolomb öncesi Amerika’ya kadar pekçok coğrafya da görebiliriz.Ama elimizin hesaplama yönünden çokta kullanışlı olmaması ve ilk zamanlarda rakamlarla yazılı olarak, hesaplama yama zorluğu ilk mekanik hesap makinelerini doğurdu.İşte bu hesaplama gayelerinin sonucunda oluşan aletlerden biride ABAKÜS’tür.
David Hume’un kendi ateist görüşünü benimsetmek için bir radyo programında bu teoriyle dalga geçmek babında söylenirken, bigbangcilerin isim ihtiyacına güzel bir tongayla düşmüş ve öylede kalakalmıştır, akıllarda ve literatürde. Sonuca bağlarsak; materyalistlerin had safhada huşusundan mustarip olduğu ve neticede işin tektanrıcılar tarafından şenliklerle kutlandığı ve teorik ispatı nobel ödülü getiren bu güzel akıl oyunu, -rasyonel bakış açısıyla- aslında tanrıyı değil evrenin, zamanın ve maddenin başlangıcı olduğunu ispatlamıştır. Kısacası evrenin dışında bir oluşum vardır savını güçlendirmiştir
Bu kavramın açıklamasını işin üstadına bırakmak istedim:
“dekonstrüksiyon, bilgiyi dilden ve anlamlandırma çabalarından kaynaklanan kirlilikten arındırmayı ifade etmektedir. bir başka deyişle dekonstrüksiyon dilin sorgulanması ve anlamsal kirliliklerin ortadan çıkarılmasıdır. dekonstrüksiyon, esas olarak anlam sorunu ile ilgilidir. yani buna göre, her tekstin bir edebi bir de görünmeyen anlamı olduğu varsayılmaktadır ve görünmeyen anlamın ortaya çıkarılabilmesi için edebi anlamın sorgulanması gerekmektedir. derrida, yazarın amacının da, tekstin kültürel konumunun da yoruma açık olduğunu ve bu nedenle nesnel bir anlamlandırma temeli sağlamanın mümkün olamayacağını öne sürmektedir. bir başka deyişle, dekonstrüksiyon çözümlemesi yorumun açık uçlu bir süreç olması kabulüne dayanmaktadır.”( şaylan , 1999: 174,175)
”Bilim gerçeklerden kuruludur,tıpkı evin tuğlalardan kurulu olması gibi.
Ancak gerçeklerin toplanması bilim değildir.Tıpkı bir küme tuğlanın ev anlamına gelmemesi gibi.”
/Henri Poincare
Bir Fransız matematikçisi olan Henri Poincare 1854 yılında Nancy’de doğmuştur. yüksek öğrenimini Polyechnique’de yapmıştır.
Üniversite mezuniyeti sonrası O’nun ilk yaptığı iş Maden Ocakları Birliği’nde bir çeşit mühendislik hizmetidiri. Ancak kısa sürede akademik yaşamı yeğleyecek ve bu göreve Sorbonne Üniversitesi’nde başlayacaktır. Bütün akademik yaşamı sadece bu üniversitede sürmüştür. Bilimsel çalışmalarının yanında hiç aksatmadan sürdürdüğü ders görevleri de vardır. Bu sabır isteyen çalışmaları sonrası, irili ufaklı beşyüz civarında eser vermiştir. Bu sayı belki de matematik tarihinde adı geçen bunca bilginin çalışmalarının çok çok üstünde bulunmaktadır. Çoğu makale ve bildiridir ve hemen tamamına yakını yayımlanmıştır. Aralarında kitaplar da bulunmaktadır ki bu çalışmalardan önemli bulunan bazıları aşağda tanıtılacaktır.
O’nun çalışma konuları daha çok analitik fonksiyonlar, diferansiyel denklemler ve özellikle cebirsel geometri olarak ağırlık kazanmaktadır. ilerideki yıllarda bilim felsefesi ile de ilgilenmiştir. bizim yaklaşımım, O’nun geometriye ilişkin çalışmalarını biraz daha önce çıkarmak olacaktır. Ancak daha önce diğer konulardaki çalışmalarına şöylece değinmekte yarar vardır.
Diferansiyel denklemlerle olan ilgisi daha çok gök mekaniği ve üç cisim porblemleriyle uğraşırken karşılaştığı bir model olması enedeniyle başlamıştır. Benzer şekilde kısmi türevli diferansiyel denklemlere de matematiksel fizik” çalışmaları sırasında ilgi duyacaktır. Bu çalışmaları sırasında iki tür diferansiyel denkele de kendince katkılarda bulunmuştur.
O’nu matematikte en çok etkileyen süreklilik kavramı olmuştur. Bütün çalışmalarında bu düşünce, O’nu yönlendirmiştir. Buna koşut olarak topolojij türden bir çok problemle uğraşmıştır. Giderek bu birikim, O’nun Cebirsel Topoloji’yi kurması aşamasına kadar uzanacaktır.
Bir süre kümeler ile ilgilenecek, karşılaşılan bazı paradoslar nedeniyle biçimcilerle çatışacaktır. Bu davranışlarıyla bir kaç meslektaşlarıyla ters düşmüş bile olsa, O daha çok sezgici görüşü benimseyen tarafta yer almıştır. Continue reading »
Freud’un kuramlarının karşıt bütünlemesine sahip yaklaşımları olan ve Erich Fromm söylemine, sinerjisine ve kendisine yakın Karen Horney tarafından ‘womb envy’ terminolojisiyle kazandırdığı psikoanalitik teori…
Penis kıskançlığı’ndan ve Freud’dan farklı olarak Horney, -Fromm gibi- kişinin cinsel kimlikten ibaret olmadığını ve onun sosyopsikobiyolojik bir varlık olarak, erkek tarafından, sosyal kimliğini, doğurganlığını, cinsel nesne olarak toplumun kadına odaklanmasını kıskanabilir.
NEDEN UZAYDA KOLONİLEŞİYORUZ?
İnsanlık 21. yüzyılla birlikte yine özünü keşfetme yolunda büyük icatların peşinde koşuyor. Nanoteknoloji de bunun çok büyük bir göstergesi. Her gün vücudumuz dahil doğanın işleyişini derinden anlamamızı sağlayan çok büyük bir teknoloji bu. Enzimlerin işleyişinden saçlarımızın uzamasına, bir çiçeğin polen taşımasından petrolün oluşumuna kadar her şey bir düzen ve denge içinde. Nanoteknoloji ise insanlığın, doğasını keşfetmesinde ve bunu geliştirmesinde dahiyane sayılabilecek bir anlama metodu.Peki şu an da Dünyada uğruna milyonlarca dolar yatırılan , sayısız bilim adamının uzmanlaştığı, geleceğin yaratılmasında büyük rol oynayacak bu metod nedir? Nasıl ortaya çıkmıştır?
İndeks:
– Nedir?
– NanoTıp
– NanoUzay
– NanoEkoloji
– NanoTehlike
Sayıları günden güne azalan dağ gorilleri, bilim adamlarının katkılarıyla tekrar hayata dönüyorlar. Şu anda 650 dağ gorili bulunan Afrika’da ve Çeşitli Ulusal Parklarda sayıların hızla artması için sürdürülen titiz çalışmaların önüne geçen savaşlar ve doğal dengeyi hiçe sayan avcılara rağmen onlar hala yalnız değiller.
HIZLI ÖĞRENİN:
*Dağ gorillerin yaşam ömrü vahşi ortamda iken 40 yıl, koruma altında ise 50 yıl civarındadır.
*Onlar Rwanda, Uganda ve Kongo ‘da yaşıyorlar.
*Bir dişi dağ gorili 10 yaşına geldiğinde ilk bebeğini doğurur.
*Dağ gorillerinin ağırlıkları 91 ile 181 kilo arasında değişir.
*Dağ gorillerine zarar verenler çoğunlukla insanlar, bazen leoparlar ve timsahlardır.
*Bilimsel adları ‘Gorilla gorilla beringei’ dir.
*Goriller 3 alt türe sahiptir. Dağ gorilleri(Gorilla gorilla beringei) , Batı Vadisi Gorilleri(Gorillas gorilla gorilla), Doğu Vadisi Gorilleri(Gorilla gorilla graueri)
*Dağ gorillari, Afrika’nın iki bölgesinde yaşarlar.
*Yetişkin bir erkek dağ gorili, iki olgun dişinin ağırlığı kadardır.
*Dişi dağ gorilleri, ortalama 8 yaşındaki yeni bir grup bulduklarında ana gruptan ayrılırlar.
*Bir erkek dağ gorili yaklaşık 2 metreyi bulan boya sahiptir.
*Dağ gorilleri , genellikle yaprak, filiz, meyve, ısırganotu, üzüm asmaları, çiçek soğanları ve ağaç kabuklarıyla beslenir.
*Dağ gorillerinin nesli tehlike altındadır. Onlardan sadece 650 tane kaldı.
*Bir erkek goril, silverback ünvanını 11-13 yaşında elde eder.
*Vahşi ortamda 35 yıllık bir dağ goriline yaşlı diyebiliriz.
*Goriller vahşi yaşamda insanlara zarar vermezler.
*Dağ gorilleri yüksekliği 3500 metreyi bulan yağmur ormanlarına sahip , devamlı bulutlu ve sisli olan yüksek dağlarda yaşar.
Araştırmanın tamamına ise aşağıdan ulaşabilirsiniz: