Şub 092008
 
Bayes

Etrafımızdaki her türlü olayda kullanılan, 1763’de Thomas Bayes tarafından Royal Society dergisinde ‘Essay towards solving a problem in the doctrine of chances’ (rastlantısallık doktriniyle problem çözümü) makalesiyle ortaya konan ve sonrasında Pierre Simon Laplace tarafından geliştirilen ve çağdaş yaşamın içine dahil edilen olasılık kuramı…

Raslantısal bir olayın gözleminden önce, öne sürülen varsayımlara ilişkin olasılıkların değerlendirilmesine dayanan bu istatiksel çıkarım yöntemine örnekler verirsek;

Continue reading »

Kas 202007
 

Bir zamanların ‘bekarlık perhizi ya da cinsel duyguların yokluğu’ meşrebine uygun düşen kavramdır.. Vatanı Protestan Orta Sınıf İngiltere’sidir. Teşvik edildiği dönemlerde homoseksüelliğin ve fahişeliğin arttığı görülmüştür. Erkek, yetiştirilme adetleri bakımından kadından böyle bir safiyet beklese de kadınlar, erkeklerden bunu beklemek için yetiştirilmediği için günümüzün çarpık ilişki maskeleri ortaya çıkmaktadır. Erken evlilik teşviğiyle denge sağlanması mümkündür der erenler.. Ataerkil kültürün çürümüş kalıntısıdır desek yeridir..Beynin çocuk kalmasını sağlamasıyla, toplumsal bir çekingenlik sözkonusu olabilir, olmuştur da…

Eki 142007
 

haiku
Sergei eisenstein’ın sinema teorisindeki kurgu üzerine düşüncelerinin temelinde yer alır ve bize Matsuo Bashou, Yorgo Seferis ve Oruç Aruoba okutturmak için güzel bir bahane olarak dünyada iyi ki vardır dediğim ve arada şiir yazmak için tercih ettiğim şiir formu… Derler ki matematikçiler kendi aralarında şakayla karışık: eğer ki bir gün tüm haikular evrenin sonsuzluğunu anlatabilirse, evrenin genişlemesi duracaktır. Bir haiku şiirim için tıklayın.

Eyl 112007
 

Kökenleri Thomas Moore’un Ütopya’sından Platon’un Devlet’ine Charles Fourier’in Phalanstere’sinden Jean Jacques Rousseau’nun Emile’sine kadar aranabilecek, Nietzsche’nin “Böyle Buyurdu Zerdüşt” adlı eserinde ‘üstün insan’ olarak tanımlanmış ve Darwin menşeili Darwin’in kuzeninin kavramsallaştırdığı, Hitler ve Mussolini’nin yanında Churchill ve Roosevelt’in de bu düşüne aracılık ettiği Amerikan-Alman ortak yapımıyla kıvılcımlanan ve de bioetiğin gözde uğraşma konusu olan bilim altdalı… Amerikanın hispanik ve afroamerikan kaynamasına bakarsak, pek de iyi etüd edemedikleri ve ellerinde patlamış olduğu bir gerçek.. Bir çok hasta, o dönemde hastanelerde öldürülmekle beraber, bu yapay sağaltımdan başarıyla çıkanlar nazi subaylarıyla gerdeğe girmek zorundaydılar.. Günümüzdeki bir roman olarak tezahürünü okumak isterseniz Grange’ın “Kızıl Nehirler” tavsiye edilebilir.

Ağu 202007
 

Doğurmuş olan kadının günlük hayatına ve işlerine döndüğü zaman kocanın onun halsizlik ve doğum sonrası hastalık belirtilerini üstüne almasıdır… Sıradışı örnek olarak; erkeğin karısının doğum sıkıntılarını paylaşması ya da hiç değilse kadına karşı sevgi göstermek zorunda olması gibi gelenekler bütün toplumlarda bulunmaktadır. Eğer bu ana ve babadan meydana gelen insanın ailesi için büyük değer ifade ediyorsa ve eğer geleneksel alışkanlıklar ve kurallar babayla çocuk arasında kapalı bir ahlaki yakınlık meydana getirmek içinse ve bu alışkanlıklar erkeğin ihtimamını çocukları üzerine çekmek amacını güdüyorsa, o zaman erkeğe doğum sancısı ve analık hastalığı taklidi yaptıran ‘couvade’ büyük değer taşır… Babalık eğilimleri için de gereken uyarıyı sağlar. Couvade ve bu çeşit başka gelenenkler “meşruluk” ilkesini, çocuğun bir babaya ihtiyacı olduğunu belirtmeye yardım eder… kısacası kültür, Kargaşalığı reddeder de denebilir bu mevzuda son söz olarak

Mar 222007
 

Ahlaksal Determinizimin bir eleştirisi olarak ortaya çıksa da diğer felsefi normlara yapıştırıldığı olmuştur. Mantığı şudur ki; eğer insan davranışları insanın asla dışına çıkamayacağı veya değiştiremeyeceği bir biçimde tanrısal ya da doğal nedenler tarafından önceden belirlenmişse, insan davranışlarından nasıl sorumlu olur ve buna göre nasıl olur da bir cennet, cehennem cezaevi, ödül, takdir gibi şeylere layık edilir? Bu mevzuyu iyice hazmetmek istiyorsak ise ‘madem özgürlüğümüzden bahsediyoruz o halde tanrı yoktur ‘ savına sahip Sartre’nin eserlerine gözatmak fayda vardır ya da yoktur.

Mar 012007
 

Bertrand Russell’ın tabiriyle, hareketi düşünmeye, Othello’yu Hamlet’e tercih eden, faydacılık adıyla da anılan düşünsel sistem.Sanatsal arenada ise örneğin Mimar Sinan’ın eserlerinin pragmatik elekten geçirilerek inşa edildiği düşünülebilir. Doğru kavramının salt anlamının bir şey ifade etmediğini , eğer başka yönlere çekebilecek kuvveti varsa bir anlam arzettiğini düşünürler. bireyselciliği okşar ve Ayn Rand kitaplarında olduğu gibi “ben” mekanizmasının her daim aktif olarak çalışmasını isteyen, Charles Peirce’ın temellerini atıp, William James’in tuğlaları getirdiği, John Stuart Mill’ın da süslemesiyle uğraştığı, Locke, Hume, ve Berkeley’in de uzun bir süre orada yaşadığı bu düşünce mimarisine göre hoşlanmanın ve heyecanın yaşama isteği yaratmasından dolayı mimarinin reklamı olarak anıldığı akım da diyebiliyorsam, kendisini sevdiğim açmazlarda labirent olmadan da farenin bir rolü olabileceğine dair antitez duyargalarımın isteksizliğindendir.

Ağu 142006
 

Tarihi Mısır mistisizmi olduğuna dayandırılan ama daha eski olduğu çıkarımsamalar neticesinde kolayca anlaşılabilecek ölü dünyayla geleceğe dayalı bir sohbet esnasını yaratma hali.

Film endüstrisinden güncel örneklerden “the matrix”, “300”, “minority report” verilebilir ki, kitap olarak da verebileceğim örnek “tibetin ölüler kitabı” dır.

Nis 112006
 

Big Bang Teorisi
David Hume’un kendi ateist görüşünü benimsetmek için bir radyo programında bu teoriyle dalga geçmek babında söylenirken, bigbangcilerin isim ihtiyacına güzel bir tongayla düşmüş ve öylede kalakalmıştır, akıllarda ve literatürde. Sonuca bağlarsak; materyalistlerin had safhada huşusundan mustarip olduğu ve neticede işin tektanrıcılar tarafından şenliklerle kutlandığı ve teorik ispatı nobel ödülü getiren bu güzel akıl oyunu, -rasyonel bakış açısıyla- aslında tanrıyı değil evrenin, zamanın ve maddenin başlangıcı olduğunu ispatlamıştır. Kısacası evrenin dışında bir oluşum vardır savını güçlendirmiştir

Mar 092006
 

Bu kavramın açıklamasını işin üstadına bırakmak istedim:

“dekonstrüksiyon, bilgiyi dilden ve anlamlandırma çabalarından kaynaklanan kirlilikten arındırmayı ifade etmektedir. bir başka deyişle dekonstrüksiyon dilin sorgulanması ve anlamsal kirliliklerin ortadan çıkarılmasıdır. dekonstrüksiyon, esas olarak anlam sorunu ile ilgilidir. yani buna göre, her tekstin bir edebi bir de görünmeyen anlamı olduğu varsayılmaktadır ve görünmeyen anlamın ortaya çıkarılabilmesi için edebi anlamın sorgulanması gerekmektedir. derrida, yazarın amacının da, tekstin kültürel konumunun da yoruma açık olduğunu ve bu nedenle nesnel bir anlamlandırma temeli sağlamanın mümkün olamayacağını öne sürmektedir. bir başka deyişle, dekonstrüksiyon çözümlemesi yorumun açık uçlu bir süreç olması kabulüne dayanmaktadır.”( şaylan , 1999: 174,175)

Kas 142004
 
Gödel Teoremi
Gödel teoremi şöyle açiklanabilir:
Aksiyomlardan veya yöntemsel kurallardan veya benzerlerinden oluşan herhangi bir biçimsel matematik sistemi, aritmetik teoreminin tanimlamalarını kapsayacak kadar geniş kapsamli olmasıı ve çelişkisiz olmasi koşulu ile, sistemin kapsamına alınan yöntemlerle ne kanıtlanabilir ne de kanıtlanamaz bazı bildirimleri içermelidir. Buna göre bu gibi bildirimlerin doğruluğu hakkında, onaylı yöntemlerle karar verilemez.
Gödel, matematiğin hiçbir alanında tutarlılığın, o düzenin yöntemiyle ispatlanamayacağını ortaya koymuştur. Bunun için dizgenin dışından başka yöntemlere ihtiyaç vardır. öyle ki p gerçekten tutarlı ise, p’ nin tutarlılığı p’ nin terimleriyle oluşturulan bir ispatla ortaya koyulamaz. Tutarlılığa ait bu sonuç, Gödel’ in eksiklik teoremiyle birleştiğinde, Hilbert programının iki amacının ilk amacı olan tutarlılık ve tamlık’ ın gerçekleşme olanağı yoktur.
Gödel’ in eksiklik teoremine göre; tutarlı bir sistemin eksikliği ‘ herhangi tutarlı bir sistemde o sistemin ispatı verilemeyen düzgün bir formülü vardır‘ şeklinde açıklanabilir. bu teoreme göre aritmetik ölçüsünde kurulacak aksiyomatik dizge eksik kalmaktan kurtulamaz. hilbert, programının gerekçesini şu şekilde ortaya koyar:
Teorimin amacı , matematiksel yöntemlerin güvenirliğini bir daha tartışılmayacak bir kesinlikte ortaya koymaktı…kanımca bizi paradokslarla karşı karşıya bırakan şu sıradaki gelişmelere göz yumup geçemeyiz. doğruluk ve kesinliğin kalesi olarak bilinen matematikte herkesin öğrendiği, öğrettiği ve kullandığı tanımlarla dedüktif yöntemlerin yol açtığı saçmalıklara bir bakın. peki ,matematiksel düşünme böylesine kusurluysa , doğruluk ve kesinliği nerede bulacağız?” [david hilbert ” on the infınite” philosophy of mathematics]
‘mars ürünü’ sayılar yani gerçekte marslıların ders kitaplarında yer alan ifadeler denilebilecek şeyleri hayal ederek şu soruyu soralım: 2042985 mars ürünü mü yoksa değil mi? yani 2042985 ifadesiyle mars kitaplarında karşılaşacak mıyız? Gödel şöyle demiştir : “x bir mars-ürünü sayı değildir ifadesi mars matematiğine tercüme edildiğinde, x dünyada gerçekten bir sayı ise ‘x bir mars-ürünü sayı değildir, anlamina gelir. “X bir mars-ürünü sayı değildir” ifadesi  bize uzun basamakli bir sayı gibi görünecektir ancak bu mars dilindeki yazım biçimi, ifadede sözü edilen bizim x sayımızın, sayısal biçimde ifade edilmiş haline karşılık gelecektir.
Teoremler, sembol kalıpları olarak düşünüldüğünde, biçimsel sistemdeki ifade yalnızca kendinden bahsetmez, aynı zamanda teoremin kendine de karşı gelebilir. Gödel, sınırlı aksiyom ve kurallarıyla matematiğin tüm doğrularını barındırmayı amaçlayan biçimsel sistemlerin tutarsızlığını göstermiştir. Biçimsel matematiksel sistem verilen bir matematiksel önerme ile ilgili simgeler dizisinin, sistem içerisinde bir kanıt oluşturup oluşturmadığına karar vermek işleminin ‘hesaplanabilir’ olmasını gerektirir. Önerilen bir kanıtın gerçekten bir kanıt olup olmadığını, tümüyle mekanik ve önceden belirlenmiş bir yöntemle kontrol etmek mümkün olmalıdır. Yani kanıtları kontrol eden bir algoritma bulunmalıdır. Bir biçimsel sistemde ne zaman bir kanıt varsa kanıtı bulmak için de daima bir algoritma vardır. Bir kanıtlar listesine sahip olduğumuzda, formel sistemin ‘tüm’ teoremlerine de sahip olmuş oluruz.
Hilbert, matematik sistemi kapsamında doğru formüle edilmiş herhangi bir matematik önermesinin doğruluğuna ya da yanlışlığına formel bir kanıtla karar vermemizi sağlayacak kadar güçlü bir aksiyomlar ve kurallar sistemi bulmayı başarsaydı, bu gibi önermelerin doğruluğuna karar verilmesini sağlayacak genel bir algoritmik yönteme sahip olacaktık. Böylece, mekanik yöntemimiz herhangi bir aşamada daima son bulacak ve biz de sistemin tüm önermelerinin doğruluğu ya da yanlışlığı hakkında kara vermemizi sağlayan evrensel bir algoritmaya sahip olacaktık. Oysa bu durumda, turing’ in matematik önermelerle ilgili karar vermeyi sağlayan genel bir algoritmanın var olmadığına dair bulduğu sonucun aksi kanıtlanmış olacaktı.
Turing makinelerinin(bkz: turing makinesi) durup durmamasına ilişkin karar verebilecek hiçbir algoritmanın var olmadığını göstermekle Turing, matematik önermelerle ilgili karar vermenin genel algoritmasının bulunmadığını göstermiştir. Bu da genel nitelikte, iyi tanımlanmış tüm matematik problemlerini çözümlemesi için algoritmik bir yönteme ihtiyaç duyan hilbert probleminin çözümsüzlüğü demektir.
Tem 162004
 

Freud’un kuramlarının karşıt bütünlemesine sahip yaklaşımları olan ve Erich Fromm söylemine, sinerjisine ve kendisine yakın Karen Horney tarafından ‘womb envy’ terminolojisiyle kazandırdığı psikoanalitik teori…

Penis kıskançlığı’ndan ve Freud’dan farklı olarak Horney, -Fromm gibi- kişinin cinsel kimlikten ibaret olmadığını ve onun sosyopsikobiyolojik bir varlık olarak, erkek tarafından, sosyal kimliğini, doğurganlığını, cinsel nesne olarak toplumun kadına odaklanmasını kıskanabilir.