Mar 032008
 

Mesele itibariyle, ‘Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için mi vardır?’ sorusunun çıkış mantığını irdelemektir, kısa ve öz olarak… Açarsak; sosyolog Ferdinand Tönnies’in topluluk ve toplum başlıklı araştırmasında yer alan teoride, gelenekçi ve modern çizgilerin içinde kollektif bir birlikteliğin ne gibi şeylerden etkilendiği ve buna göre bu birlikteliği bozmamak için, model olarak bir insan figürü(prototip) tasvir etmek istemiştir. Bu tip insanlar arasındaki bağlılığı da kan, mekan, fikir ortaklıkları olmak üzere ayırt etmiş ve aralarındaki ilişkinin esasında, tamamen bütünseli korumak adına gerekli olan çıkar ilişkisini organik ya da psikolojik değil, mekanik bir düzenekle işlediğini savunur.

Araştırma başlığından da anlaşılacağı gibi, ortada bir toplum bir de topluluk vardır ve farklı nüanslardan oluşmuşlardır, topluma baktığında irade; yönetim, bilim, sanayi, ticaret, hukuk, gibi öğelerle varken, topluluklar; hobiler, rütin ev işleri, kendini gerçekleştirme, aile, din gibi öğelerle vardır ve topluluk ile toplumun birbirine zıt olarak davranması sözkonusudur ki sorunlar da bu çatışmadan ileri gelmektedir. Geleneksel ve modern toplumlar arasında ise bu farklar ve çatışmalar daha da barizdir…

Mar 032008
 
micropolitan.jpg

Yukarıdaki Yeşil Kaplan Böceği gibi nice larva, deniz canlısı, botanik mahsülü ve harika doğa canlıları için eğitici bir web sitesi olan Micropolitan Museum‘a uğramanızı tavsiye ediyorum. Müze krokisi de rahatça dolaşabilmeniz ve kaybolmamanız için biçilmiş bir kaftan olmuş. Tabii canlı gözlerle tabloları görmek nere, web sitesinden kuru kuruya bakmak nere..

micropolitan3.jpgmicropolitan2.jpg
Mar 032008
 
rainbow-bookshelf.jpg

Her zaman kitap okumak bir başka boyuta bizi götürse de, 3 boyutlu algımızda kitaplıklar da – özellikle çok fazla okumadığımız, yer kaplayan ama vermeye kıyamadığımız kitaplar için- evimizin önemli unsurlarındadır. Freshome sitesinde de size ilham verecek 30 kitaplık tasarımı bu zevk veren soruna nasıl çözüm bulacağınıza dair belki yardımcı olur.

bookcase2.jpg
Mar 032008
 

Mektup
Değiştirilemeyen acı diyarında…

Tarihi kandıramayan bir yavuz
saat seherin dördü, azbuçuk geçmiş dokuz
çarpışmalar, top sesleri,
düşen soluksuz
kantar ise yine topuzsuz

korkunç sesin toprağı kaldırdığı devran
zeytin saçlı bebek yerde, ağlamayan
kanı kurumamış, mektuplu yerde yatan
yer: galibin olmadığı, olamayacağı vatan

umut…

yerde yatan ve ağlamayan
baksaydı birbirine o an

sorar mıydı günahsızı, sebebine
niye yaraşır, kalır bu insanlığın günlüğüne
cevap verir miydi geçmişi, geleceğine
yeter miydi soluğu söylemeye
hata idi, sevmelisin sadece

hüzün…

ah, ah arzuhal
bir soluğa muhtacım lal
akmayacaktın nehire böyle
olmayacaktı küllerden bir sal…

değiştirecekti böğürtlenler rengini
bırakmayacaktı güller peşini
aşk kalacaktı sadece
ve sadece bülbüllerin sesi

keder…

vurmayın artık yüreğine güm güm
eylediniz beni kudüm
nasıl dinecek bu hüznüm
hep ama hep yaşlı gözüm

sazlıklarımı rüzgarsız bıraktınız
güzümü bile yapraksız
yeter artık isyan ediyorum desem
baharım geçecek şarkısız

aşk…

aklımı tutamıyor ellerim
dudaklarını yakalıyor dilim
anlamsızca çıkıyor kelimelerim
oysa daha okunaklı gözlerim

tangoların keskin dönüşleri
kemanların narin sesi
duvakların en incesi
bebeklerin minik ellisi

kin…

analar doğursa da yağızları
kaçırsada şehirlerden
çağırır kaderi
tez yayılırmış savaşın zehiri

ey beden avcılarının aradığı kurban
karşındaki, efendilerin koynundaki yılan
kanacaksın, sararacaksın, kızacaksın
alacak seni kayınlardan

ölüm…

doyamadan emzirilene
kanamadan sevdiğine
gençliğine geleceğine
mektubun verecek mukabele

ekin…

değiştirilemeyen acı diyarında
bıraktığım umutlarımda
karaladım hüzünlerimi
aşkıma sığındım
kinime yenik düştüm

ah ah arzuhal
bir soluğa muhtacım lal
sevgi varken
ölüme kandı hayal…

Reha Başoğul