
“Dünyanın yalan söyleyip söylemediğini bilmiyorum
Ama ben söyledim
Dünyanın sevgiyi dışlayıp dışlamadığını bilmiyorum
Ama ben dışladım
İşkence ortamı huzur kaçırır
Ben huzur kaçırdım
Nükleer patlamayla yükselen mantar gibi bulutlar olmasa da
Yine nefret ederdim ben
Beni dinleyin
Ölüm olmasa bile
Aynı şeyleri yapardım diyorum
Gerçeklerin soğuk varlığı altında
Bir sarhoşla bir tutulamam ben
Evrensel özürleri reddediyorum
Geceleyin önünden geçilen ve anımsanan
Boş bir telefon kulübesi gibi
Yalnızca çıkışta bakılan
Sinema lobisindeki aynalar gibi
Binlerce kişiyi tuhaf bir kardeşlikle birleştiren
Bir isterik gibi
Bekliyorum
İtiraf etmesini her birinizin”
/ Leonard Cohen – “Ne Yapıyorum Burada Ben” şiirinden…
Telegraph gazetesinin “Şarkı Söyleyemeyen 10 büyük şarkıcı” listesinde de yer alan ve tüm zamanların en sevilen şarkıları listesinde 1975 yılında yayınlanan “The Best of Leonard Cohen” albümüyle var olan 1934 doğumlu Kanadalı şair,söz yazarı, oyuncu, romancı, müzisyen Leonard Cohen’in müziğinin ve sesinin dışında mısralarındaki mana, nefes, karmaşa,aşk, kadınlar, politika, yitiklik gibi bir çok unsuru şairliğini ve zen bilgeliğindeki yoluna da adayarak fısıldaması, aynı listede yer alan Tom Waits, Nick Cave, Bob Dylan gibi sanatçıların da susadığımızda kursağımızda kalan izlerin akıp gitmesine olanak tanıyan öğretileriyle işlenmesiyle yer almıştır, alacaktır…
Leonard Cohen 19 Eylül akşamı, İstanbul Anadolu yakasının kendine has sükunetinde, 2009’da yine “belki de son kez İstanbul’a geliyorum” dediği ve iki kez konser verdiği İstanbul Harbiye Açıkhava konserindeki mistik havadarlığın yerine Ataşehir’deki kapalı spor salonunu dolup taşıran sayıları 10 bini bulan insanlarca karşılandı. 19 Eylül akşamında da ‘The Old Ideas World’ turnesinin kapsamında Cohen’in mısralarında iç seslerinin tapınaklaştığı ve ayine dönüştüğü 3,5 saate yakın bir konser performansını diğer konserlerinde de olduğu gibi “Dance Me To The End of Love” parçasıyla açtı.
Son zamanlarına doğru tek kişilik kahraman hikayelerinden sıkıldığını belirtirken, zengin hayal gücü; resim, heykel, müzik gibi sanat dallarını iyi kavraması ve tatmasıyla, ayrıca felsefi ve psikolojik unsurlara olan usta etüdleri ile açıklanabilir sanıyorum. Ancak hayal gücünü hiçbir zaman varolan koşulları yerlebir edip bizden uzaklaştıracak kadar da fantezilerin esiri olmamıştır. Hatıraları, ölüm pençesinde olduğunun hissiyatının ve vakti kalmamışlığının betimlemesi olarak anlaşılmalıdır. Bu kadar zengin ironinin ki özellikle “Saatleri Ayarlama Enstitüsü’ndeki ironik anlatımının her tonlamasına hakim olması gibi. Tanpınar, insan kavramına verdiği değerini “İnsanlar Arasında ” adlı zeus’a ithafen, onun tüm tanrılık güçlerini bırakıp, insan kılığında yaşamaya başladığını anlattığı yarım kalan şiirinde de vurgulamıştır. Osmanlı’dan Cumhuriyet’in ilk dönemlerine, bürokrasiden modaya, her kurumu acı ve derinden eleştirisi takdire şayandır. -Yaşar Kemal, evet esinlenilmiş ve kıskanılmıştır ama- asıl ana esinlenme kaynakları -özellikle kurgulama bazında- Proust, Huxley ve Joyce etkisidir. o nefis “