May 142006
 

 

Karanlık Bir Dünyada Bilimin Mum Işığı

Bilimin merak, heyecan ve coşkusunu geniş kitlelere aktarmak konusunda pek az bilim adamı Carl Sagan’ın bu kitabı kadar başarılı olabilmiştir. Onun bilimin zor kavramlarını her düzeyden insana ulaştırmadaki becerisi, milyonları bilime yakınlaştırmada ve batıl inanışların, sahte bilimin, ufoların insanlar tarafından sorgulanmadan kabul gördüğü ve bir nevi bilimin karanlık çağlarının yaşandığı bir dönemde, bilimin anlaşılmaya ve bilimsel kriterlerin her şey de aranması gerektiğini göstermesi, ona da Pulitzer ödülünü kazanmasında ki zanlımca en büyük etkendir. 

Ufolardan bahsederken şu anlaşılmamalıdır, belki de ufoların gerçek olmasını ve dünya dışı varlıkların bulunması fikri, onun kadar kimseyi etkilememiştir. Fakat böyle olmasını istemekle, öyle olması arasında dağlar kadar fark vardır.Hher ne kadar çokları tarafından- ki bugünkü haberlerde de bir bilimadamının abd’nin bir ufo aracını sakladığına dair itiraf haberi mevcuttu- dünya dışı varlıkların var olduğu yadsınamaz bir gerçekse de, gösterilen kanıtların hiçbiri bilimsel kriterler tarafından sorgulandığında bir değer ifade etmemektedir. bunlar çoğu zaman bireylerin kendi başlarına yaşadıkları deneyimlerden ibarettir. Bu kişiler uzaylılar tarafından kaçırıldıklarını ve çoğu zaman da cinsel ilişkiye zorlanıp,üzerlerinde bazı deneylerin yapıldığını iddia eden kimselerdir. yazarınsa buna cevabı çok açıktır, bu kadar ileri düzeyde olan bir uygarlığın neden türlerinin üremesi için insanoğluna ihtiyaç duydukları ve insanlar üzerinde yaptıkları deneyleri neden hala bu zamana kadar bitiremedikleri yönündedir. 

Gökyüzünde, tanımlanamayan uçan cisimler(ufo) olarak adlandırılan ve bir çok kişi tarafından görüldüğü iddia edilen cisimlerin ise %95 oranında göz yanılmalarından ve diğer yıldız ve gezegenlerin insanlara oynadığı küçük oyunlardan başka birrşey olmadıkları artık su götürmez bir gerçek olarak kabul ediliyor. Bunun dışında kalan %5 lik kısım ise sadece bilimsel açıdan şüphe ile karşılanıp üzerinde duruluyor. Bu şüphelerin açıklığa kavuşturulması için Abd’de oluşturulan bir kurulun başında da bizzat bulunmuş olan Carl Sagan, sonuçta net bir şeye ulaşılamadığını belirtmesine rağmen bilimsel tavrı yani şüpheciliği hiçbir zaman elden bırakmıyor, tabi bağnazlıktan uzak. 

Birgün ufolara inanan arkadaşlarından biri ona şöyle soruyor:”ufolara inanıyormusun, Carl.” onun yanıtı ise ilginç, şöyle cevap veriyor: “eğer bu bir inanç meselesiyse ben inanmıyorum, ama bilimsel olarak içimde, olmaları için inanılmaz bir istek var.” 

Kitap içerisinde, dünya dışı varlıklarla ilişki içerisine girdiklerini iddia eden kimselerin psikolojileri üzerine yaklaşımların yanında, artık ortaçağın karanlıklarında kalmış cadı yakma olaylarına da değinip, bunlar arasında ki şaşırtıcı benzerlikler üzerinde de duran Sagan, sanki bilinçaltının kuşaklara aktarıldığını da kanıtlamak istemektedir. 

Eski inançların üzerinde de duran sagan, musevilikte evrenin 6000 yaşında olduğu gibi yanlışlar üzerinde de durmaktan çekinmemektedir. Ortaçağdaki cadı yakma olaylarında kilisenin takındığı tavrı da kıyasıya eleştiriyor, bunun yanında kilisenin bu olaylardaki hatalarını kabul etmesine de yer vererek belki de ileride gerçekleşebilecek bağnaz ve dar görüş ürünü hataların da önüne geçilmede bir umut ışığı yakıyor ki bir Çin atasözünden haraketle; ‘mum ışığı karanlığın lanetinden iyidir.’ 

Özetle her türlü bağnazlık ve bilim dışılıktan uzak durmak isteyenler için iyi bir kitap. Tabi diğer yandan Aldous Huxley’in şu sözü gibi düşünenler de yok değil : “bilimin büyük trajedisi: güzelim hipotezleri çirkin bir gerçek yüzünden katletmek…”