Eyl 142007
 

İçimdeki Damarda Tıkandım

 

herşey peygamberdevesinin kendini dişisine kurban etmediği bir dalı kırmasıyla başladı. 

Ve ardından yusufçuklar kaçırdı yumurtalarını bataklıklardan… 

 

Ardıç kuşlarına niye saldıramadı kartal o gün, 

niye sinemedi gelincikler çukurlarına 

bukelamunlar niye renk vermediler 

ve koalalar neden yaprak aramadılar gecenin soğuğunda? ? ? 

 

tanrının zekasını kıskanmışımdır hep 

çılgınca mı? 

kıskançlık ve tanrı… 

çözüm ne peki söyle, anlat hadi balarısı? 

 

‘çakıltaşlarının sevişmesiyle doğmuştum ben 

avlarım mağaramda hazırdı evlatlarıma 

bir kayadan akan kanla 

yayıldı zekanın sarmaşıkları yeryüzüne 

 

Deniz akrepleri sığ sulara saldırdı sonra 

medcezirlerle çoğaldılar toprakta 

telef oldu köpük kusan balıklar 

bir kere azmışlardı korkunç yaratıklar 

 

kömür suratlar az durmadı yerinde 

istilalar başgösterdi azgın sularda 

tüyler havalandı kadavra kokulu çağda 

kapandı yaralar bir süre de olsa 

 

zeka nefes aldı…. 

 

kafataslarını algıladı ışık yarımyamalak 

bela geliyordu usulcana 

çırpınarak 

korkusuzca… 

 

çenelerin donduğu bir yörede 

bir aile aldı eline çiviyi 

sürüyle bitti gösterileri 

sürüyle yüzüldü derileri…. 

 

killere boyandı alınlar 

boncuklar takıldı boyunlara 

izinsiz mideler kalktı ayağa 

çöpler birikti tepelerde buram buram 

 

ırk savaşçıları çalışmaya başladı 

ihtiraslar büyüttü gözbebeklerini, tıpkı bebek gibi 

silkinemedi zeka 

anlatamadı derdini bir türlü 

 

akınlar oldu bir sonraki gün 

çığlar düştü üstüne 

lavlar aktı yerine 

dayandı üşümedi, üşütmedi evlatlarını 

 

gece yol aldı 

sabah kalkamadı yerinden 

karanlık kilimlerle uçtular etrafa 

çocuklar ağladı beşiklerde 

 

heykeller uyandırdı sabahı 

neşeli çığlıklarla büyüdü ormanlar 

el işi görgüler kazandı yarını 

ama zekayı iyileştiremedi bir türlü 

 

ıslak bıyıklarla üstün geldi peçeler 

kalın ciltler hükmetti hayata 

ama bir çıra idi aradığı sonun 

küller düştü okyanuslara 

 

kolonilerce arı geldi bir araya 

sığırların kuyruklarında buluştular daima 

saklandı bilgiler gizli yerlere 

ayaklar bulamadı onu bir türlü 

 

çılgın heyacanlar ritm tuttular 

ateşler etrafında kaçırdılar nesilleri 

özlemediler berilerini 

düşünemediler gerisini 

 

ve zeka ayırdı onları 

izlediler birbirini 

ama birleşmedi türleri 

selim basiretler gırtlağa düğümlendi’ 

 

ıhlamurlarım kaynamıştı artık 

süzüldüm kartalların sırtında 

çömleklerim kurumadı ama güneşte 

özgürlük haykıramadı yerin dibinden 

 

zeka kayboldu yerinden….. 

 

Babil’deki dilimi arıyorum 

suskunluğun özünü 

izlerin bedelini 

tanrının dilini… 

 

şeytanı bile affettim. 

sansa da dost benle 

yalan mı kaldım onla bir ömürde 

yok oldu bağrıma basınca nedense 

 

kıskandım seni her zaman 

sayılarını göstermedin sakladın kaldın 

terli çarşaflarda görüntün gözlerime indi 

kuru toprakta ağırlığın bedenime bindi. 

 

çelişkilerini bile çözdüm 

ne kadar dost olduğunu 

sözlerinin beni çağırdığı 

içimdeki damarda tıkandım. 

 

Babil’de kaybettiğim dilimi özlüyorum 

suskunluğun özünü 

izlerin bedelini 

tanrının dilini…

 

Reha Başoğul

If you enjoyed this post, please consider leaving a comment or subscribing to the RSS feed to have future articles delivered to your feed reader.

 Leave a Reply

You may use these HTML tags and attributes: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>

(required)

(required)

Kapat