Nis 122007
 

Kayısı Sabahı

 

sabah kayısıydı, 

iççekmiş bir gözboyamasında 

gözyüzü haritasından çıkartarak 

yığdılar ortaya 

ayakları üşümüş yıldızları 

olmuştu bir kere adı 

buz dansındaki kayısı sabahı 

 

çobanı ayışığıydı 

güneşi otlattığında 

kırmızıyı kuyruklarına bağlayarak 

havalanan kızkuşları 

beklerdi ürkütmesin diye şafağı 

üzmüştü bir kere Ayışığı Çobanını 

buz dansındaki kayısı sabahı 

 

sarısı kıvrım dudaklıydı 

derin bir yol ayrımında 

busesi tutsak bırakılarak 

biçare çanağı 

gecenin uçurumunda 

özlemişti bir kere kıvrım dudaklı sarısını 

buz dansındaki kayısı sabahı 

 

korkusu bakireydi 

istemedi hıçkırığında 

sıcak yumurtalarına bakarak 

kurlarını hazırlamış 

meyve sineğinin ayaklarını 

sevmişti bir kere bakire korkusunu 

buz dansındaki kayısı sabahı 

 

açlığı karıncalardı 

yarının azığı kıskançlığında 

saf sümüklüböceğini kandırarak 

yüksek bir odun kütüğünde 

salına salına taşırken dala kabuğunu 

sezmişti bir kere karıncaların açlığını 

buz dansındaki kayısı sabahı 

 

raslantısı kırağıydı 

seçerdi damağında 

gün ışığını akıtarak 

gölgesi ince uçlu dallardan 

süzülecek tatlı su damlasını 

hazırlamıştı bir kere kırağı rastlantısında 

buz dansındaki kayısı sabahı 

 

olmuştu sabah kayısı 

üzmüş ürken şafağı 

özlemiş gecenin uçurumunda 

sevmeden meyve sineğinin ayaklarını 

sezdi sümüklüböceğin sallantısını 

hazırlandı tatlı su damlası 

yüzen odun kütüğünde bekleyen 

aç kızkuşunun ağzına 

derin bir yol ayrımında 

çırpıldı kanatları 

kıvrım dudaklı sarıdan 

güneşin kırmızısına doğru havalanan 

yakaladı tutsağının busesini 

bozdu bakirelik korkusunu 

süzülen gün ışığı 

tadı damağında 

gölgesi ince uçlu dal başında 

içini çekti gözünden kanlar akarak 

gökyüzü haritasına dalan kırmızısında 

eşinin kuyruğunu kaybetmiş 

buz dansındaki kayısı sabahı

 

Reha Başoğul