May 242014
 

nymphmaniac posters - lars von trier - analiz - eleştiri

“Hiçbir orgazm yaşamadığımızı kabul etmek istemezsiniz, belki.
Belki de, orgazmların ne olduğunu, aşağı yukarı hangi stilde geldiklerini
ve sizce nasıl elde edilebilir
incelmiş farkındalıkların,
davetkar seslerin ve sessizliğin alemine girmek istiyorsunuzdur.

Gerçekte, orgazmın tarihi,
dünya tarihinden başka bir şey değildir.

Aslında, her yerdedir orgazmlar, her ne kadar
“bir orgazm nedir” sorulduğunda kendi kendimizi
sözcüksüz bulsak da.
Bazıları inanç diye adlandırır orgazmları,diğerleri müzik olarak görür onları
daha başkaları da, kendi kendimizin
en iyi hali der onlara.

Nasıl tanımlanırsa tanımlansınlar, orgazmlar
büyük keyiftir erkeklerde ve kadınlarda, 
iyide ve kötüde, görünür ve görünmezde
gerçek ve gerçek olmayanda 
Herkesin başına gelebilir orgazmlar
ve her çeşit insan için, her çeşit orgazmlar vardır.

Örneğin lirik orgazmlar vardır; hayal edilen,
bir kişi için derin duygular dile getiren…
Balad orgazm vardır sözel olarak canlı kalan,
dramatik orgazm vardır ek izahat gerektirmeyen…
Ve epik orgazm vardır, içinde bir aşığın kahraman ya da
fatih rolünü oynadığı, bir uzun-soluksuz orgazm.

Erkekler çok kez orgazmların kısa
ve göze çarpıcı haikusu’ndan memnundurlar…
Din adamları ve kasvetli tipler matemli,
mersiye türünden orgazmlardan bahsederler…
Ünlüler ve teşhirciler gösteri orgazmına meyillidirler
– seyirciönünde sahnelenen bir stil olan.
Modası geçik erkek ve kadınlar, kırsal manzaranın ortasında
ortaya çıkan pastoral orgazmlardan asla yorulmaz.

Ve gündüz ve gecenin herhangi bir anında
kaybolmuş orgazmlar dolaşırlar amaçsızca,
sokaklarda bekleyerek bulunmayı.

Önemli olan orgazmlar yüzünden fazla eziyet çekmemektir.
Sevmek zorunda değilsiniz onları.

Dahası üzücü orgazmlar da olabilir, hatta
kayıptan, kederden, umutsuzluktan dem vuran
blues orgazmları da olabilir
Sadece sabırlı olun.
Oturun kendinizi evinizde hissedin, gevşeyin ve bekleyin…
Bırakın uzun süre kalsınlar derinliklerinizde.
Hissedin telkin edici ritim ve modellerini.

Bilin uygun anlarını: Onların küçük ayakları
üstünüzden tekrar tekrar geçerken
ve yavaş yavaş beyninizi
bedeninizi ve yüreğinizi ele geçirirken.

/Kadın şair Nin Andrews’ın “Orgazmı Tanımlama” şiirinden…

Lars Von Trier, AntiChrist(Deccal), Melancholia(Melankoli) filmlerinin ardından “Depresyon Üçlemesi” olarak da adlandırılan serinin son filmini “Nymphomaniac” ile tamamladı. Türkiye’de “İtiraf I”  ve “İtiraf II” isimleriyle yayımlanması beklenen filmin gösterimi sinemalarda yasaklandı, mecliste dahi tartışıldı ve bir çok kültür-sanat-edebiyat eserini sansürlemesi veya yasaklaması ile faşizm ve utanç suçları tarihinde hatırı sayılır yeri olan AKP hükümetine yine bir çok tepki oluştu. Filmin diğer ülkelerde 18+ uyarısıyla yayınlanırken, aralarında Nuri Bilge Ceylan, Reha Erdem, Yeşim Ustaoğlu, Onur Ünlü gibi yönetmeler de olmak üzere bir çok sanatçı, yazar, yönetmen yaş sınırına rağmen Türkiye’de yasaklanmasına kınamayla tepki gösterdi.  Faşizan sansürün fıtratında olduğu gibi  yasaklanma,  filme olan ilgiyi daha çok arttırdı ve üniversitelerde, internette izlendi ve kritiği daha fazla yapılan hale geldi. Trier sinemasının “pornografik” olduğu iddiasıyla eleştirilmesi ve rahatsız olunması ise takipçileri için sıradan, sığ ve anlamsız bulunmaya devam ediyor. Zira Trier’in “İyi bir film ayakkabının içerisine kaçan çakıl taşı gibi olmalıdır.” sözüyle belirttiği gibi filmlerinden rahatsız olunması, tıpkı Haneke’de olduğu gibi Trier için de “rahatsız ederek toplumsal bir olguyu sorgulatmaya ve anlamaya dair” başarıya ulaşma eşiğini temsil ediyor.

 

Nympomanyak - Lars Von Trier - Poster

“Aşkı unutun” sloganıyla fragmanları yayımlanan Nymphomaniac’ta, filmin senaristliğini ve yönetmenliğini üstlenen Trier’in kendi sinema geçmişinin olduğu kadar, Trier sinemasının kamera önünden ve kamera arkasından ve de Trier’in bilinç dışı referanslarını barındırması açısından da önem kazanıyor ve gerek ideolojik örüntüsü, gerek anlatım tekniği, gerekse içeriğin felsefedeki karşılığı, Trier’in doğuştan gelen, tarihte ve bilimde sıkça karşılık bulan seksüel birikimin sinema diliyle yaptığı varoluşçu psikanalize uygunluğuyla incelemeye değer bir bulmaca sunuyor.


Filmin Brechthyen Estetikle Yapıbozumsal İskeleti

“Amaçlarımız uğruna duygular bile dünya görüşümüzü desteklemek için kanıt olarak kullanılmalıdır.”

/Piscator

Trier,  bu bulmacayı çözmemiz için filmin ana karakterlerini daha önceki filmlerinde de tanıdığımız oyunculardan ödün vermiyor. Antichrist ve Melancholia’da da ana karakter olan Charlotte Gainsbourg, üçlemenin bu son filminde yine tercih edilerek, filme hikaye anlatımıyla yön veren protoganist karakteri olan Joe‘yu oynuyor. Trier’in daha önce “Breaking the Waves” , “Melancholia”, “Dancer in the Dark” filmlerinde rol verdiği Stellan Skarsgård ise Seligman rolünde. Trier, Joe’nun seksüel hazzı hayatın merkezine alarak ruhunu özgürleştirme deneyimleme hikayesinin karşıtlığına, Seligman’ın Joe’yu yargılamadan dinleyerek bunu bilgiyle anlamlandıran ama deneyimlemeyen aseksüel bakirliğini koyarak, spiral geçişlerle, seyirciye iki karşıtlığın uyumunu keşfettirmek istiyor.

Bu depresyon üçlemesinde Antichrist’de ve Melancholia’a da karşılaştığımız bir karşıtlık arzediyor. Joe ismi, filmin sonuna da uygun olarak, Jimi Hendrix‘in, sözleri “Hey Joe, with the shut gun”  olan “Hey Joe” şarkısından seçilme ihtimali düşündürürken, Seligman ise Trier’in, psikoloji biliminde pozitif olumlamanın babası olarak tanımlanan Martin Seligman‘dan esinlenerek isimlendirilmiş.  İnsanın varoluşundan bu yana mitolojide, dinde, sanatta, politikada kadının ötekileşmesinin yarattığı baskının etkisi Trier’in Joe üzerinde kadının ahlak geçirgenliğinin şeffaflığıyla anlatılıyor. Kurguda, Joe, film boyunca Seligman’ın yatağında tıpkı bir psikologun hastasını divana yatırıp dinlemesi gibi hikayesini anlatırken, Seligman ise -muhtelemen Martin Seligman’ın olumlama psikolojisi tekniğiyle- Joe’nun toplum önünde ahlaksızca atfedilebilecek yaşantısında, kendisinin bakir bir aseksüel olmasını da öne sürerek, en iyi “yargılamadan dinleyecek” kişi olmasıyla varlığını olumlatılıyor. Joe’nun seks düşkünü olarak kendini bilme sürecindeki çatışma, Seligman için bir doğa kanunu olarak karşılık bulmasıyla, yani, tarih ve bilimin entelektüel estetiğinde nadir bulunan bir hikaye olmasıyla değerli kıldığı için yaşanıyor. Trier için bu çatışma, tarihte ahlak zeminin kaygan olmasından kaynaklanan izafiyetinde yine hıristiyanlığın 7 günahından biri olan şehvet günahını, Trier’in kişisel gelişimine ve sinemasında önemli oranda etki eden antropolojik, ideolojik, felsefi, edebi, dini, sanatsal ve bilimsel referans sembollerle konuşturulan Seligman’ın entelektüel bilgisiyle serpiştirilirken, Trier’in sinema tekniği açısından, örneklerini Godard, Haneke, Eisenstein ve Tarkovski’de Brechtyen estetikle kurgulanan biçimiyle ve etkilendiği sinemacıların kullandığı film, sahne tercihleri ve metaforlarıyla  kritize ediliyor. Tüm bunların Joe’nun  lineer zaman çizgisine sadık hikayesinin fikri gelişiminin, Seligman’ın lineer zamandan bağımsız referans serpiştirmeleriyle katıştırılan kartezyen dağılımlı spiral bir örgüyle öğretiye çevirme ve bu çerçeveyle sorgulattırmaya sevketme arzusunun başarıya dönüşüp dönüşmediği ise Nympohomaniac’a yapılan eleştiri evreninde, Trier’in sinema topolojisinin yerini de adreslemeyi gerektirecektir.

Daha önce Antichrist ve Melancholia’da tanık olduğumuz epizotik bölümleme tercihiyle ve bölümleme sayılarının aynı zamanda asal sayıların kullanılması dikkat çekecek şekilde sıçramalı bir anlatımla ele alınan Nympohomaniac, 2 filmden oluşuyor ve ilki 5, ikincisi ise 3 bölümle sunulmuş, zaman olarak ise Joe’nun ağzından çocukluktan orta yaşa kadar seyircinin takip ettiği, karakterler itibariyle Joe’nun 2, 10, 12 yaşında, ergenlik, gençlik orta yaş dönemi olarak lineer bir zamanda farklı beden ve yüz yapılarına sahip karakter seçimiyle, seyircinin Joe ile özdeşlemesinin önüne geçiliyor. Keza Joe’nun aşık olduğu ve filmin tamamında etkin bir rol oynayan Jerome’un da gençlik ve orta yaş halinin kullanıldığı iki farklı karakter seçiminde de bu durum geçerlilik arz ediyor. Brecht’in anlatım tekniği açısından seyirciyi Joe’nun veya Seligman’ın anlamlandırdığı yanılsamalı gerçeklikte sinema seyircisi olarak içselleştirmemesi ve filmin içine girmeden sorgulayan düşünen ve ‘rahatsız olan seyirci’ olarak yerini bilmesi için tercih edilen Brecht estetiğinin yapı taşı olarak anılan “yabancılaştırma etkisini” sağlamak için Trier’in Nymphomaniac’ta anlatım tercihi olarak kullandığı teknikle kendini gösteriyor. Bu epik anlatım sayesinde diegetik(anlatarak anlatma) eylem, “dramın temsiliyeti” yerine “sunum” bazında seyirciyle buluşuyor. Temanın 2 film ile filmlerin 5 ve 3 üç bölümden oluşması, aynı zamanda sinemadaki biçim-içerik ikiliği ve çatışmasında Trier’in senaryoda Joe’nun cinsel deneyimlerini anlatırken diegesis ve non-diegesis tercihle bir kaç kez kullandığı 3 ve 5 sayılarıyla, bu biçim-içerik çatışmasının uyumunu -aynı Joe-Seligman’ın biçim ve içerik uyumunda olduğu gibi -birleştirmesine olanak sağlamış. Diğer yandan Trier karakter isimleri olarak Joe, Seligman, Joe’nun oğlu Marcel, aşık olacağı Jerome isimlerini açık kullanırken, diğer karakterler ise bir  isim yerine harflerle ifade ediliyor.

Nymphomaniac-Character-Posters - Lars Von Trier - Analiz - Eleştiri

 

 Martin Seligman’ın TED konferansında hayattan daha çok keyif almak için psikolojide pozitif olumlama kavramını anlattığı konuşması…

Aristo tragedyasında dramatik anlatının karşısında yer alan epik tiyatronun seyirciyi yargıya vardıran, bilgilerle sorgulattıran, sıçramalı montaj tekniği  ile toplumsal varoluşun ve tavrın içinde düşündürtme Brecht oyunlarıyla anılmaktadır. Trier de rollerin farklı zamanlardaki karakter seçimi, oyunu içselleştirmeye  imkan tanımayan kamera kullanımı, seyircinin katharsis ile uyuşmak yerine gelişimini özellikle dikkate alan  bu estetik kaygıyla, Joe ve Seligman’ın karakteristik geçmişleri  ve yorumlarıyla daha önceki filmlerinde de sıkça başvurduğu, ahlak, bilme, varoluş, sanat, politika, kilise, burjuvazi ile yozlaşma ve hisleri kaybetme olgularına dikkat çekme isteğini Nymphomaniac’ta da rahatsızlıkla oluşabilecek eleştirel tavrı yükseltmeyi hedefliyor. Brecth tiyatrosuyla da anılan bu yabancılaştırma tekniği ile seks müptelası bir kadının ve aseksüel bir entelektüelin kanıksanması zor uyumunun ayrıksılığını dans ettirerek  belgeselvari sunmasında kendimizden tin adına bir şey bulmamamız ama toplumsal ahlak normları ve ideaları açısından bulmamızı sağlamayı da istiyor Trier. Brecth böyle bir amaç için kullanılan yabancılaştırma tekniği için şöyle diyor:

“Bir olayı ya da karakteri yabancılaştırmak demek, onu bir kez doğallığından, bilinip tanınmışlığından, akla yakınlığından sıyırıp almak, seyircide hayret ve merak uyandıracak bir duruma sokmaktır.”

Bertolt Brecht’in de politik tiyatronun kurucusu olarak addedilen Piscator’un “Total Tiyatro” sundan(Bütüncül Tiyatro) etkilenerek geliştirilen bu tavır, biçimsel kaygının -etkiyi yaratmak için- ne kadar kritik önemde olduğunu göstermektedir. Piscator’da film-nesne ilişkisinde projektörden sahneye yansıyan fotoğraflar, istatistiki bilgiler ve belgeler ile eğitici rolle toplumun politikleşmesi, bilinçlenmesi hedefleniyor. Brecht sayesinde kuramlaşan toplumsal ve diyalektik duyarlılığının bir tezahürü olan bu kavram, epitozik yapı kapsamında bölümlerin başlıklandırmalarla ve konu bütünlüğüne önem vererek ve de bir ahenk barındıran sentezleme için tutkallarını oluşturan tarihselleştirme ile ilgili şöyle demektedir:

“Eskiden şimdiye göre değişik olanı göstererek ve bunun nedenini belirterek. Ama beri yandan dünün nasıl bugüne dönüştüğü de sergilenmelidir”.

Nymphomaniac - Lars Von Trier - Analiz - Eleştiri

Joe’nun kimi zaman Seligman’ın evindeki nesnelerden, kim zaman Seligman’ın tarihten verdiği bilgilerden ilham alarak epizotları isimlendirmesi, tarihselleştirmenin niteliğini de oluştururken, Joe’nun cinsel deneyimlerinin nedenselliğine değinen Trier, hikayesini sentezlerken tarihselleştirmeyi var etmek için ise Tarkovski, Bergman, Haneke,Eisenstein matematik, mitoloji, Roma tarihi, kilise tarihi gibi kendi sinemasının bilinç dışından bilince sıçramış öğelerini kullanıyor. Sanatsal biçimi bu bağlamda ele alarak, Joe’nun sıradışı görünen hikayesini günlük hayatın basit tercihleriyle  göstermek isteyen Trier, Seligman’ın Joe’yu yargılamadan dinleyen, yaşananlara tarihten örnek vererek bir anlam ataması ve aynı zamanda seyirciyi de bilgilendirmesi, bu yabancılaştırma etkisini sağlayan tarihselleştirme işlevine katkıda bulunuyor.. Keza, Joe’nun arabayı park ederken hipotenüsün sahneye ön katman olarak yerleşmesi, farklı ırk ve kültürlerden penislerin antropolojik bir dille ve medikal bir sunumla  kullanılması bu etkiyi artıran unsurlar olarak karşımıza çıkıyor. Bu vesileyle Joe ve Seligman, aynı zamanda Trier’in parçalanmış kişiliğinde duygusal ve ussal özne parçalanmalarının da ipuçlarını taşıyor. Trier’in Depresyon Üçlemesi’ndeki diğer iki filmi AntiChrist ve Melancholia’da biçim olarak bakarsak, epizotlar kullanmasına rağmen, dramı seyirciyi katharsise sürükleyen, yani Brechtyen olmayan üsluba daha çok yaklaştığını, Riget(1994), Epicemic(1987), Manderlay(2005), Dogville(2003), The Five Obstruction(2003) gibi filmlerinde ise yabancılaşma etkisini, epizotlar, zaman,dekor, mekan ve ışık kullanımıyla etkili kullandığını söyleyebiliriz.

NymphoManiac - Lars Von Trier - Analiz Eleştiri
NYMPHOMANIAC I

“Umulmadık bir bilmecedir
Kadının teni
Dünyanın bütün bilgelerinin
Hiç bir zaman çözemeyecekleri…”

/Tanella Suzanne Boni

Nymphomaniac, Rammstein‘in  nakaratı “yol göster bana, tut beni seni hissediyorum, seni terketmeyeceğim” anlamına gelen “Führe Mich(Yol Göster Bana)” şarkısıyla açılıyor. Joe sokak aralarında oldukça hırpalanmış bir halde yatarken, Seligman onu bulur ve Joe ambulans çağırmamasını, polise gitmemesi konusunda uyardığı için Seligman onu evine davet eder. Seligman, Joe’ya yüzündeki yaraların neden olduğunu sorduğunda Joe kendisinin anlamayacağını belirtir. Seligman ise anlatmayı denemesini söyler. Bu aşamadan sonra Joe’nun hikayesi, ikilinin birbirlerine ilham verdiği bir dans gibi ilerler.  Filmde Joe hikayesini anlatmak amacıyla bölümlenen ve başlıklanan epizotlar Joe’nun Seligman’ın evindeki nesnelerden veya Seligman’ın kendisini dinlerken başına gelenleri yorumladığı süreçte ilham aldığı kavramlardan oluşturulur ve bu metaforlar ise aslında Trier’in kendi ruhunu etkileyen ipuçlarını yansıtmaktadır.

Nymphomaniac- Lars Von Trier - Analiz - Eleştiri
Joe, Seligman’a duvarında olta iğnesinin neden asılı olduğunu sorar. Seligman, büyük bir balık yakaladığında kullandığı sinek oltası olduğunu ve küçüklükten bu yana, bir çok balıkçı tarafından hayranı olduğu uzman balıkçılığın babası sayılan İngiliz yazar Izaak Walton’un 1653 yılında yazdığı “Compleat Angler”(Usta Balıkçı”) kitabıyla bu ilgisinin başladığını belirtir. Trier’in buna yer vermesindeki sebep, Walton’un bu kitabı, İngiltere’deki o dönemin siyasi ve toplumsal baskıya karşı bir söylem olarak yaratması ve kendi ideolojisine yakın hissetmesinden kaynaklanmaktadır. Seligman için de “doğanın duygularının kutsal kitabı” olarak nitelenen bu kitap için İngiltere Kilisesi, Protestan Kilisesi’nden çok daha kalıcı bir etki bıraktığını itiraf etmiştir. Kitapta Walton ve Piscator adlı iki karakterin, balıkçılık üzerinden dersler verirken, arada resimler,şarkılar ve şiirler katılarak pastoral doğanın uyumu yansıtılırken, kilise kurallarının, kralcı din adamlarının politikalarının insanın  doğasını yozlaştırdığı, Balıkçı’nın doğadaki erdemli tavrının insan ruhunu benimsediği ve toplumun yozlaşmasına karşı ruhsal bir aydınlanmayı mecazi bir dille ve balıkçılık literatürünü sembolizmasında kullanan felsefi bir metin olarak anılmaktadır. Trier, daha önceki filmlerinde de  kendisine göre insanoğlunun varoluşuna ters anlamsız günahlar üretmekle eleştirdiği Roma Katolik Kilisesi’ne Püritanizm akımının karşı çıkması sayesinde gelen din ve kilise reformuna, Seligman’ın hobisi olarak gösterdiği bu göndermeyle Joe’un hikayesinin başlamasını sağlar. Aslında bu Trier’in, filmde tıpkı Walton’un kitabında Piscator ve Walton arasındaki balıkçılık üzerinden felsefi diyaloglarda bulunacağı gibi, bir seks müptelasının günlük ama sıra dışı hikayesi üzerinden kilise, ahlak, politika ve varoluş tartışmasını da başlatmasıdır.

Izaak Walton - Lars Von Trier - Nympomaniac - Analiz - Eleştiri

I – 1. bölüm –  “The COMPLEAT ANGLER” / USTA BALIKÇI

Mekanikten ve kinetik enerjiden hoşlandığını söyleyerek başladığı hikayesinde, banyoya arkadaşı B ile girerek su ile kurbağa hareketlerini taklit ederek ilk cinsel haz deneyimini yaşayan Joe için annesi Katherine’nin baskıcı ve denetimci tutumu sevilmezken, doktor babasının ona daha yakın olduğunu belirtiyor. Okulun spor salonunda bacaklarının arasında aldığı ipin de haz veren bir his oluşturduğunu söylerken, bu zamandan bağımsız bir gün batımı sahnesi ekrana belirdiğinde Joe;

 “Belki de benimle başka insanlar arasındaki fark, benim gün batımından hep daha fazlasını isteyişim olmuştur. Güneş ufka uzandığında daha göz kamaştırıcı renkler görmeyi isterdim. Hatta belki bu benim tek günahım.”

diyerek bu anı seslendirir ve de kendisinin doğanın sunduğu normalden daha fazla  hazzı talep etmesini bir günahkarlık olarak  gördüğünden kendini suçlar. Seligman ise dini, günah kavramıyla özdeşleştirerek anılmaması taraftarı olduğunu belirtir. Joe babasının kendisini ağaçlar ve yapraklar hakkında konuşarak eğitim verdiğini, diş budak ağaçlarının kışın kara tomurcuk üretmesiyle kıskanıldığını anlatırken, Trier, filmin hikayesinde Joe’nun çocukluğundan hikayeye başlamasını, baba-kızın ormanda dolaşmasını ve nymphomaniac’ın köken anlamını da tıpkı Joe’nun hikayeye çocukluktan başladığını seyirci için bir başlangıç potasında eritmektedir. Yunan mitolojisine baktığımızda, Zeus’un kızları olan nymph’ler derelerde,ormanlarda,kırlarda yaşarken, mitolojik karakter Pan sayesinde felsefe ve sanata sirayet eden tür olan Satyrler ise  vahşice sevişen yaratıklar olarak anılır. Seks düşkünlüğünün bu anlamda kadınlara atfedilenlere Nymphomaniac, erkeklere atfedilenlere ise Satiriazis denmektedir. Doğayı taklit etme ve mimesis kavramına da referans olma özelliğine sahip Nymphler tanrıça değil doğayı taklit etmeleriyle bilinen hür ruhlardır.  Erkeklerin  hakimiyeti altında değillerdir.  Su perileri, Gök perileri, ağaç perileri, toprak perileri ve yeraltı perileri olarak sınıflara ayrılan nympler’in sınıflardan biri olan ağaç perilerine ait Meliae, dişbudak ağacına özgü nymphleri oluşturur. Nymph’in film için diğer iki önemli anlamı ise böceklerin metamorfozunu tamamlamamış, larvadan farklı olarak olgun hallerine tamamen benzeyen, evrimsel süreci ve balıkları yakalamak için kullanılan, doğal olanın taklidi ile tamamen yapay olarak üretilen yem şeklidir. Dişbudak ağacı seçimi ise muhtemelen Danimarkalı bir yönetmen olan Trier’in İskandinav mitolojisine aşinalığından kaynaklanmaktadır. Filmin sonunda da anlam kazanacak dişbudak seçimi, İskandinav mitolojisinde Yyydrasil adı verilen hayat ağacının dünyayı koruyup beslediğine inanılan dev bir dişbudak ağacı olmasından kaynaklanmaktadır. Trier bu kavramsal ,mitolojik, tarihsel, evrimsel başlangıçla Joe’nun varoluş başlangıcını örtüştürürken, seyirciye yansıtmak için, Tarkovski’nin oğluna ithaf ettiği Offret(Kurban) filminin başlangıcındaki Alexander’ın oğluna ağaçlar içinde hayatı sorgulayan konuşmasına benzeyen imgelemeye benzer bir girişi uygun görmüştür.

baslangic

Nymphs and Satyr - 1873 Adolphe Bourguereau

Nymphs and Satyr – 1873 Adolphe Bourguereau

Yggdrasil

Yggdrasil

Joe, 15 yaşına geldiğinde bakireliğini kendi isteğiyle Jerome’a teslim etmek ister. Trier yine yabancılaşma etkisi ile Joe’nun Jerome ile nasıl tanıştığı ve neden onu tercih ettiğini anlatmayarak seyirciye bir sıçrama yaşatır. Trier’in gözünden Joe’nun odağındaki tek seçim kriteri, Jerome’un güçlü ellerini beğenmesinden duyduğu hazdır. Joe ile Jerome arasındaki cinsel ilişki tamamen duygudan yoksun mekanik bir şekilde gerçekleşir. Trier’in ekrana sayıları yansıtarak 3 kez vajina, 5 kez ise anal yolla gerçekleştirilen cinsel ilişkiye Seligman’ın yorumu, deneyimin hissettiklerini anlamaktan yoksun şekilde Fibonacci sayılarından oluştuğunu söylemesi iken, Joe bu yorumu dikkate almaksızın, yaşadığı deneyimin bir daha cinsel ilişkiye girmemeye yemin edecek kadar acıttığını belirtir. 18 yaşına geldiğinde ise arkadaşı B ile yaptıkları tren yolculuğunda aralarında bir yarışma düzenlendiklerini, yarışma kuralına göre yolculuğun sonunda en çok erkekle beraber olan kişinin çikolata kazanacağını belirtir. Bu yarışma, aslında filmde daha sonra da Seligman’ın yorumuyla karşımıza çıkacak Roma imparatoru Claudius’un daha sonra idam edilecek üçüncü eşi ve seks müptelası olarak anılan Valeria Messalina‘nın bir fahişeyle sabaha kadar 25 erkekle beraber olma iddiasına girmesine benzetilebilir. Joe ile trenin koridorlarında sevişecekleri erkekleri belirlerken, Seligman bunu balıkçılıkta, en büyük balıkların nehrin en iyi yerinde konumlandıklarına dair evrimsel psikolojiyle açıklar. Yemi bazen acizce balıklara gösterdiğinde daha çabuk yemi yutmak istediklerini söyleyen Joe da yarışmayı kazanmak için erkeklerin ilgisini çekmek adına hamsterının öldüğünden dolayı üzgün ve aciz olduğunu rastgele girdiği bir kompartımandaki erkeklere belirterek onları avlar. Joe ve B avları tükendiğinde treninin 1. sınıf bölümüne geçmek zorunda olduklarını anlatırken, Seligman da bunun balıkçılıkta karşılığı olduğunu, balıkların klasik taktikle uyarımlara cevapsız kalındığı takdirde farklı kışkırtmaların etkili olduğunu söyleyerek karşılık verir. Joe yarışmayı kazanmak için 1. sınıf bölümde karısının hamile kalması için en uygun gecede eve dönmekte olan evli bir adamı oral seksle kışkırtmasının, bu nedenle karşı koyamayan o adamı ahlaki olarak bir yıkıma uğrattığını belirterek bencil ve iğrenç bir insan olduğunu söylerken, Seligman ise böyle düşünmediğini, doğada ve balıkçılıkta bunun böyle algılanmayacağını, tabiata uygun olduğunu, varoluşşal natüralizme -ve Martin Seligman’ın pozitivist olumlamalarına uygun- paralel bir şekilde dile getirir. Bu aslında Trier’in daha önceki filmlerinde ve filmlerindeki metaforik tercihlerinde de “günah” olarak yorumlanan şeylere karşı, seyirciye kendi düşüncesini ve bu düşüncelerinde Martin Seligman gibi kendisinin olumlanmasını beklediği tavrıdır.

Joe ile Seligman’ın olaylara yaklaşım farklılıklarından biri de Seligman’ın, isminin anlamının  “mutlu adam” olduğunu söylediği sırada ortaya çıkar. Joe “mutlu musun” diye sorar. Seligman ise önce sağ elden tırnakları kesmeye başlasa da mutlu olduğunu söyler. Joe bunu açıklamasını ister. Seligman, tırnaklarını kesmeye önce sağ elden başlayanlar ve soldan elden başlayanlar diye insanlığı ikiye ayırdığını belirtir. Seligman’a göre önce sol elden başlayanlar, bunun daha kolay olması sebebiyle bir seçim tercihinden hareketle hayattan daha fazla zevk almaktadır. Joe ise tırnaklarını kesmeye soldan başladığını çünkü ilk önce zevk alması gerektiğini, sonra geriye kalanın daha kolay olduğunu belirtir. Seligman için kolaylık olarak adlandırdığı şey Joe için zevktir. Seligman sağ elle kesmeye başlaması ise fedakarlıkla  mutluluğa ulaşmak ile açıklanabilecekken, Joe adına Epicürcülükte yeri olan ve nymplerde de olduğu gibi  hazzın ahlaki önceliğine gönderme vardır. Seligman, önce bilmeye efor harcayarak mutluluğa ulaşmayı ve onu anlamayı seçerken, Joe önce istemek ve arzulamakla mutluluğun geleceğini düşünmektedir. Kuşkusuz hayat felsefesi tercihleri açısından da insanların yaşamlarında karşılaştığı bu büyük ikilemi ve de politika ve din sayesinde oluşan denetimci baskının haz ile karşıt kültürünü anlatır cinsten bir kesittir.

Akabinde Seligman, Joe’ya,Yahudilerin  Şabat ve Hanuka günlerine özel Yahudi tatlısı olan rugelach ikram eder. Joe, servisin tatlı çatalıyla olmaması gerektiği bunun kadınsı olduğunu söyler ve bu şekilde yiyen birini tanıdığını belirterek 2. bölüme geçer.

I- 2. BÖLÜM –  JEROME

Bir çok erkekle beraber olmaya devam Joe, katolik  olarak yetiştirildiğini söyleyen arkadaşı B ile “Mea vulva, mea maxima vulva” adında bir grup kurarlar. Bu ismin seçimi yine Trier’in Katolik Kilisesi’nin günah çıkarma ritüeline karşı tutumunda aranabilir. Zira “benim büyük günahım” “benim büyük itirafım” olarak çevrilecek “mea maxima culpa” yerine çocukluktan babasının kitaplarından öğrendiğini bildiğimiz kadının dış genital organlarını temsil eden “vulva” ile değiştirilerek grup ismi isimlendirilmiştir. Grubun  kendi buluşmalarında kullandığı notalara Seligman, bu tonlamanın tarihte şeytan aralığı da olarak bilinen triton olduğunu söyler. Yine kilisenin baskısıyla müziğin sadece ilahilerde kullanılan tek sesten oluşması gibi bir kısıtlamanın, tritonun ise seks isteği ve keyif verdiği için ortaçağ kilise iktidarında şeytanı anımsattığı için yasaklanmıştır. Trier için bu  filmde ve daha önceki filmlerinde de sık sık yer verdiği Wagner’în tritonu kullanmaktan çekinmemesi de dikkat çekici bir ayrıntıdır. Joe’nun arkadaşı B ile kurduğu grup, bir erkekle sadece bir kez beraber olma şartı olan ve aşka karşı olan kurallara sahipken, arkadaşı B’nin daha sonra bu şartlara ihanet edip seksin en zevkli halinin aşk ile olabileceği savı Joe’yu sinirlendirmiştir. Joe bu konuda tarihi doğruluk payı bulunabilecek bir argümanla aşkı lanetlemeyi savunur. Joe’ye göre aşk adına işlenilen her yüz günaha karşı, salt bir günah seks adına işlenmektedir. Tarihte de aşk adına düellolar yapılmış, aşk adına yalanlar söylenmiş, aşk adına savaşlar çıkarılmış olması, Joe’nun hazzın gerçek ve doğal olarak daha samimi ve meşru olduğunu ve bu nedenle aşka göre günah sayılamayacağını savunan bir karakter olduğunu göstermektedir.

Nymphomaniac - Lars Von Trier - Analiz - Eleştiri

Tıp eğitimini yarıda bırakan Joe, bir işe girmek zorunda kalır. Bunun için başvurduğu yerde Jerome yöneticidir ve işe sekreter olarak kabul edilir. Jerome Joe ile tekrar sevişmek ister ancak Joe sadece kendi istediği de baştan çıkardığı zaman ilişkiye girmek istediğinden Jerome’u reddeder ancak yine de işten kovulmaz ancak Joe ofisteki diğer erkekleri baştan çıkararak beraber olur. Jerome da rugelach ikram edildiğinde kek çatalını kullanmaktadır. Seligman bunun burjuvaziden kaynaklanan bir alışkanlık olduğunu söyler. Jerome, Joe’ya kızgındır ve ona bir eşya olarak görmektedir. Bu sırada Joe, bekaretini kaybettiğinde olduğu gibi Jerome’un ellerine fetiş bir şekilde bağlandığını  ve kendi kaosunun içinde bir düzene sahip olduğunu fark ederek ona aşık olduğunu anlar. Sevişmek oldukça basit bir evet ve istemekle ilgiliyken, aşk ikiyüzlü bir utançtır ve kendini aşağılanmış hisseder ve ondan uzaklaşmayı ve platonik şekilde mesafeyi tutmayı tercih eder. Bir gün ona yazdığı mektubu kendisine vermek için iş yerine giderken Jerome yerine amcasını bulur ve Jerome’un evlendiğini öğrenir. Bu sürede Joe için platonik olarak Jerome’a karşı hafızasındaki imgelerle canlandırmayı  seçerek mastürbasyonla tatmin olmayı seçer.

jerome_hatirlatan_detaylar

 

Jerome’un gitmesi ile daha çok saldırganlaştığını söyleyen Joe, babası ile anılarında hep ağaçların detaylarını, kışın ağaçların çıplak olduğunu, yazın  ise kusursuz olduğunu, büyüteçle ağaç gövdelerini incelemelerini düşünmektedir. Saldırganlığının daha çok erkekle beraber olmaya yöneltmesini ise kımıltıya duyarlı olarak açılıp kapanan market kapıları metaforuyla açıklar ve market kapısını vajinasına benzetir, ancak Joe’ya göre vajinası, market kapısından çok daha duyarlıdır. Vajinasındaki kapı duyarlılığı ona zevk eğitiminde yardımcı olur. Eğitiminde bir çok penis tanır ve antropolojik penis farklılıklarını  sünnetli, sarı, kara, sünnetsiz vb gibi sınıflandıracak kadar uzmanlaşır. Trier bu sınıflandırmayı yine Brecthyen bir estetikle ele alır ve üzerine klasik müzik eşliğinde numaralandırılmış kasık ve penise dair medikal fotoğraflarla seyirciye sunar.

Joe, Seligman’ın odasında yerde duran Mrs. H portresini görerek bir sonraki bölümün ismini bulur.

Nymphomaniac - Lars Von Trier - Analiz - Eleştiri

 

I – 3. Bölüm – MRS. H ( BAYAN H)

Joe artık birlikte olduğu erkeklerin çokluğundan onların isimlerini hatırlamaz.  Telesekreterine cevap vermek için ve olumlu sevgi dolu mesajla yanıtlamak için zar atmaya başlar. 1 Çıkarsa sevgi dolu cev, 2 çıkarsa şehvetli olmasa da onay verecek, 6 çıkarsa cevap vermeyecektir. Bu yöntemin ona göre yararı, her ilişkiyle tek tek uğraşmayı gereksiz kılmasıdır. Buna karşın huzur dolmak için içinde ağaç yaprakları olan kitaba tekrar tekrar bakmaktadır: Dişbudak, titrek kavak, meşe.. Sevgililerinin kalite farklılıklarına bu sınıflandırmadan sonra değinir. Bir bakıma beraber olduğu erkekleri doğada sevdiği ve koleksiyonunu yaptığı ağaç yaprakları görmektedir.  Erkek arkadaşlarını anlatmayan başlayan Joe’ya göre H, sırnaşığın tekidir.  Diğer erkek olan A’yla sevişmek için H’ı evden çıkarması gerektiği  sırada H, Joe’ya “beni seviyor musun” diye sorar, Joe ise başından hızla savmak için H’a ‘seni seviyorum” der. Ona ailesini terk etmeyeceğini bildiğini ama kararın kendisine ait olduğunu belirtir.  Kendisine ait olmaması nedeniyle tatmin edici olmadığını ve artık görüşemeyeceklerini anlatır. H ise bunun üzerine evden çıkar ve daha sonra tekrar eve bavullarıyla gelip ailesini terk ettiğini Joe’ya söyler.

Nymphomaniac-Lars Von Trier - Analiz - Eleştiri

Bu sırada Uma Thurman’ın göz doldurucu bir şekilde oynadığı H’nin eşi ve 3 çocuğu ile Joe’nın evine peşi sıra gelirler. H’nin eşi, çocuklarını kullanarak , babalarının hayatlarını yok ettiğinden, ajitasyonla çocuklarının babalarına yaptığı hediyeden bahseder. Joe’ya dönerek yüreği olanın bu derinliği göreceğinden, çocuklarına fahişelik yaptığı yatağı göstererek hafızalarına kazınması gerektiğini, ileride terapi görürlerse bu yatağın çözüme ulaşmakta yardımcı olacağını dramatik bir biçimde anlatır. Bu sırada A, Joe’nin evine gelir ve evde tam anlamıyla tramvatik bir ortam yaşanır. H’nin eşi bir günde kaç yaşamı altüst ettiğini Joe’ye sorar. Joe, tüm bunların üzerine H’ın çocuklarına bakarak, babalarını sevmediğini söyler. H’ın eşi için bu 20 yıldır oluşturduğu duyguları 1 günde yok etme şakası gibidir.  Joe Seligman’a bu olayın hiç yaşamamış gibi olduğunu ve hissiz bir şekilde “bir kaç yumurta kırmadan omlet pişiremezsin” diyerek Saligman’a açıklar ve aslında ihtirasın bağımlısı olduğunu söyler. Çünkü Joe’ya göre nymphomania demek umursamazlık demektir, yine de bu kadar insanla beraber olmasına rağmen kendini yalnız hisseder ve H’nin eşine hak verir. Bu bölüm Trier açısından Joe’ye en fazla duygusallık yüklediği anlardan biridir. Evrendeki yıldız görüntüleriyle, ne kadar ihtiraslara ve insanlara sahip olunsa da bir başınalık duygusunun yarattığı melankoli Joe için de geçerlidir.

I – 4. Bölüm – KRİZ(DELIRIUM)

Seligman’ın odasında Edgar Allen Poe şiirlerinden oluşan kitabı gören Joe’ya, Seligman, Poe’nun ne kadar acılarla yaşamış bir edebiyatçı olduğunu anlatır. Usher Evi’nin Çöküşü(The Fall of the House of Usher) Poe’nun çok bilinen eserlerinden biridir. Gotik edebiyatın ve kısa hikayelerin öncülerinden biri olarak kabul edilen Poe’nun eserleri her ne kadar fantazi boyutunda olsa da korkunun kendisinden çok , korkunun insan üzerindeki psikolojik etkisini ele alır. Ölümle yüzleşmek de bunlardan biridir.  Freud’un tekinsizlik kavramıyla en çok özdeşleştirilen yazarlardan biri de Poe’dur. Seligman’ın bölümün girişinde anlatıcının ağzından verdiği Usher Evi’nin Çöküşü’nün girişi de belirsizlik ve tekinsizliğin tasvirini yapar niteliktedir.

Nymphomaniac - Lars Von Trier - Analiz Eleştiri

Usher Evi’yle özdeşleştirilecek şekilde, Joe da bu duygularla, babasının ölüm döşeğinde yattığı hastaneye karamsar, melankolik, korku dolu ve belirsizlik duygusuyla gelir. Joe’nun babası hastanede bitkin yatmaktadır. Joe babasına, onu ziyarete gelmediği için annesini şikayet eder. Babasına ölümden korkup korkmadığı sorar. Babası ise ölümden korkmadığını, bunu da filozof Epikür’e borçlu olduğu söyler. Epikür’e göre var olduğun sürece ölüm yoktur, ölüm olduğu sürece ise sen yoksundur. Joe refakatçi olarak kaldığı hastanede gece yarısı babasının uykudaki krizlerine tanık olur. Geceyarısı dolaşmaya çıktığında ise ona dişbudak ağacının yapraklarını getirir. Babasından tıpkı çocukluğunda olduğu gibi kışın dişbudak ağaçlarının nasıl ayırt edildiğini sorar. Babası hikayeyi defalarca anlatmasına rağmen tekrar anlatır. Bir süre sonra babasının krizleri artması nedeniyle yatağa bağlanmak zorunda kalışı, Joe için babasının düştüğü durum açısından tramvatiktir ve hastanede çalışan bir kişi bulur ve onunla sevişerek yaşadığı bu tramvayı bastırmaya çalışır. Babası öldüğünde ise Trier, Joe’nun yaşadığı tekinsizlik duygusunun ve ölümle yüzleşmesiyle gelen duygusal boşalımın normal dünyada ağırlıkla göz yaşları olan beklenecek dışavurumunu  Joe için  bacaklarının arasında sızan cinsel boşalmadan kaynaklı ıslaklığının damlalarıyla bir süre odaklanarak anlatır.

Nymphomaniac - Lars Von Trier - Analiz Eleştiri

 I – 5. Bölüm – KÜÇÜK ORGAN KİTABI (LITTLE ORGAN BOOK)

Joe bu sefer Seligman’ın kaset çalarında ne dinlediğini sorar. Seligman, Bach’ın BWV 599-644’ü kapsayan, 46 koral prelüd içeren org  eğitimi için hazırladığı ve bir nevi Tanrı ile konuşmasını içeren Orgelbüchlein(Little Organ Book) kitabından “Ich ruf’ zu dir, Herr Jesu Christ” ( Seni çağırıyorum, Yüce İsa) başlıklı üç ses için yazılan BWV 639 olan koral prelüd’ten bahseder. Parça aynı zamanda filmlerinde Bach kullanımı ile de dikkat çeken ve Trier’in filmlerinde de bu özelliğiyle de sıklıkla yer bulan Tarkovski sinemasının önemli filmlerinden Solaris’te esrime yaratan sahnesinde yer alan parçadır. Seligman, parçanın 1 pedal,1 sağ ve 1 sol  ile çalınan olmak üzere üç farklı sesini açıklayarak birlikteliğinin Bach’ın öncülüğü ile anılan polifoni yarattığını ve bu uyumlu birlikteliğin “Cantus Firmus” olarak adlandırıldığını, altın oranı ve Bach’ın ismindeki harflerin Fibonacci sayılarından oluştuğunu belirtir. Joe da tüm birlikte olduğu erkeklerin bir birliktelik içinde olduğunu aslında tek bir sevgilisi varmış gibi bir uyumla hissettiğini söyler. Konuyu açıklığa kavuşturmak için Joe,  üç ayrı sevgilisinin kendini nasıl tatmine ulaştırdığını anlatırken, Trier’in bu anlatımlarda ekranı üçe bölmesi, seyirci için yine bir yabancılaştırma etkisi yaratmaktadır ve, Joe açısından  yaşanan zihinsel uyumun ses karakter ve haz ile nasıl birliktelik arz ettiği sanatsal bir dille sunulur. Joe’nun ilk sevgilisi olan F, Joe’nun zevk noktalarına hakim onun orgazma ulaşmasından zevk alan biri olarak bas sesiyle konumlanırken, G, Joe’nun gelişini dört gözle beklediği, vahşi bir kedi olarak onunla sert bir sevişme yaşatan ve sevişme esnasında kendisinin av olarak hissettiği biri olarak anlamlandırılacaktır. Son olarak ise uzun süre sonra tekrar Jerome ile buluştuğunu ve çocukluk arkadaşı B’nin bahsettiği sevişmenin tadının aslında aşk ile yaşanabileceğini hissettiğini hatırlayarak -Trier’e göre müzikteki karşılığıyla da Cantus Firmus olarak olarak yorumlanan- bir orgazm hissiyle buluştuğunu anlatan Joe, bu orgazm ile birlikte artık vajinasının zevk duygusundan yoksun kaldığını söyler.

Bach - Cantus Firmus - Nymphomaniac - Lars Von Trier - Analiz - Eleştiri

Nymphomaniac - Lars Von Trier - Cantus Firmus - Analiz Eleştiri

NYMPHOMANIAC II

“Vahşi boğa için banyo yaptım.
Çoban Dumuzi için banyo yaptım.
Her tarafıma kokular sürdüm.
Hoş kokulu amber ile ağzımı yıkadım.
Gözlerime rastık sürdüm.
O, saf elleriyle kasıklarımı elledi,
Çoban Dumuzi kucağımı krema ve süt ile doldurdu.

O, kasık kıllarımı okşadı. O döl yatağımı suladı,
O, elini vulvama koydu,
O, siyah teknemi krem ile cilaladı,
O, süt ile dar teknemde hızlandı,
O, yatakta beni okşadı.

Şimdi yatakta yüce rahibimi okşayacağım,
Sadık çoban Dumuzi’yi okşayacağım,
Kasığını okşayacağım, ülkenin çoban başı,
Onun tatlı kaderi olacağım.”

/ Sümer Tanrıçası Inanna 

Nymphomaniac II, Joe’nun orgazmı artık hissedemeyişini anlatmak için 12 yaşındaki doğada gerçekleşen okul gezisinden bahseder. Kuş seslerinin içinde çayırın üzerinde yatarken birden gerçekleşen ve Tarkovski’nin Ayna’sında(Mirror) da rastladığımız benzerlikte kendini göğe yükselten bir orgazm yaşar. Daha önce Antichrist, Melancholia, DogVille filmlerinde kullandığı Shakespeare’nin Hamlet eserinde yer alan ve sanat, şiir, sinemada bir çok kez referans gösterilen melankolik Ophelia temasını oluşturan tepeden çekim açısı Joe’nun çayırda uzanışında tekrar kendini gösterir. Joe doktorunun sara nöbeti olarak yorumladığı bu yükseliş hissini kendisinin orgazm olduğundan emin olduğunu, çayırda göğe yükseldiğini ve yanında iki kadın silueti belirdiğini Seligman’a belirtir.

Nymphomaniac - Lars Von Trier - Analiz Eleştiri

Lars Von Trier filmlerinde Ophelia imgesinin kullanımı

Nymphomaniac - Lars Von Trier - Analiz Eleştiri

Nymphomaniac - Lars Von Trier - Analiz ve Eleştiri

Nymphomaniac - Lars von Trier - Analiz Eleştiri

Tarkovsky’nin “Ayna” (Mirror) filminde de kullanılan yerden yükseliş sahnesi

Seligman bu hikayeye hem kızar, hem de şaşırır.  Bu kadınların birinin tarihte adı en çok duyulan nemfomanyak olan İmparator Claudius’un karısı Valeria Messalina, diğeri ise üreme ve boğa biçimindeki Nemrut’u süren Babil’in fahişesi olduğunu söyler. Seligman, Joe’nun bu hikayesini İsa’nın Tecellisi’nin(Transfiguration) kafir bir ağızdan anlatılışına benzetir, İsa’nın bu anda insanlığı sonsuz bir ilahi ışıkla aydınlattığını açıklar ve bu anın Rum Ortodoks Kilisesi’nin en önem verdiği bölümlerden biri olduğunu söyler. Trier için tarihte kadına atfedilen role dair kısa ama öz sembolizmalar derin bir anlamı açığa çıkarmaktadır. Daha sonraları  Babil fahişesi olarak İştar olarak özdeşleşecek, Anadolu’da Kibele, Yunanistan’da Afrodit, Roma’da Venüs olarak kılık değiştirecek Sümer Aşk tanrıçası Ianna, yaşamın ve ölümün doğal kaynağı olarak anmaktadır. İştar’a türeyen Ianna’nın simgesi şeytanı temsil eden pentegram şeklindeki yıldızdır. Trier’in 6. bölüme geçmeden önce bu faslı önemsemesi ve kadının ve tarihsel rolünün tarihte geçirdiği evrime de ışık tutan iki karakterin “fahişeliğin” kurumsallaştığı bir bakış açısına göre irdelemesi önemlidir.  Bu Trier’in  dişiliğin hem üreme olarak hem entelektüel arenada hem de kendi zevkine dair sahip çıkışı itibariyle cinsel iktidara sahip bir  rol model olarak anılan ve din siyasetinin ve siyaset dininin son 2500 yıldır mizacına ters hükümlere sahip olması açısından politik bir eleştirisi niteliğini de taşımaktadır. Keza yazının Sümer tabletlerinde kadınlar tarafında icat edilişinin netliği, Herakleitos’un dahi diyalektik düşünce biçime dair açıklamalarını tanrıça Artemis’e sunması gibi bir çok uygarlık aşamasının kadın üzerinden mucit kimliğiyle başlaması ve zaman içerisinde devletçi anlayışın kadını tarih belleğinden silme politikaları onun cinselliğini iğdiş etme stratejisi üzerinden gerçekleştirilmesi gerçeği mevcuttur. Kadın, toplumda ve dinde ikincil varlıklar olarak mental olarak sıkıştırılmış ve köleleştirilmek istenmiştir ve köleleştirilmiştir de. Erkeğin savaşçılığından ziyade sevişme kültürü dahi kadınların dili üzerinden oluşmuş ve tanrıça Nanşe ile özdeşleştirilmiştir. Tapınak fahişeleri olarak da mitleşen ve sevişmenin tapınak içinde ruhsal bir ayin olarak ele alındığı Babil’in, Sümer tabletleriyle örtüşen şekilde Eski ve Yeni Ahit’te Babil fahişesinin şeytanlaştırılması, Lilith ile simgelenmesi ve fuhuş simgesi olarak lanetlenmesi de kadın cinselliğinin ve orgazmının da şeytanla beraber anılması ve akabinde rol model olarak “Bakire” sembolüyle Meryem ile bu ötekileştirmenin maneviyata da sirayet etmesi Trier’in sinema tarihinde, varoluşsal kadına değil ona biçilen role(nesnel kadın) olan düşmanlığını tekrar hatırlatır cinstendir. Kadının toprak, aşk, bereket olarak doğumu ve hazzı simgelemesinde Sümer’den başlayan mitlerin Kuzey Mitolojisinde bilgelik ölçütleri yani Trier’in yaşadığı coğrafyasında da mevcuttur. Trier bir anlamda Nymphomaniac II’yi de modern çağda yaşayan Joe’nun yaşadıklarının da mitlerde aradığımızda bilgelikle atfedilebileceği bir yorumu yerinde bir uzunlukla başlatarak seyirciye kanıksatmak istemiştir. İsa’nın  toplumu aydınlatan ışığı, Joe modelinde zevke düşkünlüğü nedeniyle dışlanmış bir kadın için ondan binler yıllar önce halkı aydınlatan bir konumda algılandığı ele alınarak karşıtlaştırılmıştır.

Valeria Messalina - Nymphomaniac - Lars Von Trier - Analiz Eleştiri

Fransa’da Louvre Müzesi’nde yer alan ve Joe’nun gördüğü imgede de mevcut olan oğlu Britannicus ile Messalina

Messalina Lisisca

Agostino Carracci’ye ait 16. yy’dan kalan bir gravür. Messalina’nın zevk düşkünü olması sebebiyle  isteyerek bir genelevde çalıştığı da söylenir.

Nymphomaniac - Lars Von Trier - Transfiguration_Raphael

Trier’in İsa’nın Tecellisi’nin kafir ağzından dile getirilişi derken Raphael’in 1516-1520 yıllarında emek verdiği ancak tamamlanmamış son eseri Vatikan’da bulunan “Tecelli”(Transfiguration) eseri gösterilerek anlatılır.

Trier, bu keskin karşıtlığı din terminolojisi içinde de bulunduğunu Seligman’ın verdiği bilgilerle dikkat çeker. Joe yeni bir bölüm anlatma arafesinde odalardaki nesnelere bakarken, duvardaki yine Tarkovski’nin sinema tarihi açısından kritik öneme sahip “Andrei Rublev” filminde hayatına dikkat çektiği 1360 yılı doğumlu Rus ikona ressam Andrei Rublev’in Meryem ve İsa’yı konu alan ikona kopyasına gözü takılır ve hikayesini anlatmasını ister. Seligman bunun üzerine Rum Ortodoks Kilisesi’nin dine sevgi ve mutluluk üzerinden yaklaştığını, Katolik Kilisesi’nin ise acı üzerinden denetimi ve arınmayı sağlayacağı görüşü arasındaki farklılaşmayı ve bölünmeyi anlatır. Rublev’in tam da doğduğu sıralar Venedik Senatosu “dünya için kesinlikle vazgeçilmez” olduğu ilan edilerek resmi genelevlerin yolunu açarken, bir çok rahibenin de fahişelik yapacağı alanların dinen meşrulaştığı da görüldü. Denizcilikten ve Haçlı Seferlerinden kaynaklı gelen bilgiler ışığında eşcinselliğin de İslam toplumundan yayıldığı düşüncesi ile dinen suç teşkil eden bir yapısallaşmaya gidilecekti. Bu süreç 1517’de Martin Luther ile başlayan Protestan Reformunun içinde Katolik Kilisesi’nin sekse olan tutumu da ciddi eleştiri aldı hatta Papa “arsız bir fahişe” olarak adlandırıldı. Kişisel cinsel tercihlerin de devlet ve din kanalıyla düzenlenmesi kaçınılmaz oldu. Püriten İngiltere ve Protestan Almanya’da zina suç olması nedeniyle genelevler bir yandan kapanırken, aynı Protestan düşüncesi cinsel perhizin ve bekarlığın saçma olduğunu söyleyen taraftı. Zira bu eleştirinin altında bir yandan papaz olup bir yandan metres sahibi olmalarınındaki ikiyüzlülük de nasibini aldı. Trier bir sonraki bölümün ismini de teşkil edecek tarihteki kilise anlayışı kırılımının sekse bakış açısını da direk etkilediğini Joe ile yapılan sohbetle vurgulamaktadır.  Seligman aynı zamanda dindar olmadığı gibi bakirdir de. Seks ve dinin, bir gözlemci ve iyi bir okur olarak benzerlik taşıdığını. Tarihin, sosyal ilişkilerin, dinin yayılımının, sanat ve edebiyatın izini sürdüğümüzde de seks ve din arasındaki karşıtlık aslında hep ikisini buluştuğu noktada kırılıma uğradığı gözüktüğünden Seligman’ın yerinde ve öz bir tespit yaptığı söylenebilir. Trier burada acı üzerinden insanları suçlu ve günahkar kılan ve arındıran Katolik Kilisesine karşı Rum Ortodoks, Protestan Kiliselerindeki zevk, mutluluk ve aydınlanma yaklaşıma filmdeki sembolizma seçimleriyle daha ılımlı baktığı anlaşılmaktadır.

Joe’nun orgazm duygusunu kaybetmesinin ve mastürbasyonla vajinasını cezalandırmasını Seligman’ın tarihinin en ünlü paradokslarından biri olan Zenon’un paradokslarına benzeterek yorumlaması yine matematiksel bir açıdır. Joe Aşil’dir, orgazm ise kaplumbağa. Seligman, Joe’nun sürekli kovaladığını ama tatmin olmadığını belirtir. Joe ise Seligman’a kızar ve kendini dinlemediği ve vajinasının hissizleştiğini söylerken, kendisinin saçma bir matematik problemiyle cevap verdiğinden şikayet eder. Joe bunların hangi erkeğe anlatsa heyecanlandığını tahrik olduğunu ama Seligman’a anlattığında ise sadece matematiksel saçmalıklarla karşılaştığını belirtir. Joe, Seligman’ın aseksüel olduğunu anlar. Seligman reddetmez.  Bu Trier için birbirine karşıt ikilinin birbirleriyle derinden yüzleştiği ve Seligman’ın cinsel kimliğinin ortaya çıktığı ilk sahnedir.

AndreiRublev

II – 6. Bölüm – RUM ORTODOKS KİLİSESİ VE BATI AVRUPA KİLİSESİ(Sessiz Ördek) (The EASTERN CHURCH and The WESTERN CHURCH(The Silent Duck)

Orgazm hissini kaybettiği süreci detaylandırarak hikayeye devam eden Joe, Jerome  ile evlendiğini belirtir, hissizleşmesini ilk başta aralarında bir oyun olarak zevkli kılarlarken  Joe bir kadın olarak bu sürede hamileliği tadar. Joe doğum anını anlatırken, bundan tiksinti duyduğunu ve doğum sırasında bebeğinin ona güldüğünü belirtir. Seligman, bu gülüşü Alman edebiyatının usta ismi, Nazi faşizminden dolayı sürgünde uzun seneler yaşamış ve Çek vatandaşlığına geçmek zorunda bırakılmış Thomas Mann’ın ruhunu şeytana satan bir tanrıbilimcinin hikayesini anlattığı  “Dr. Faustus” romanından verdiği örnekle açıklar. Esere göre Nuh’un oğlu Ham gülerek dolmuştur ve bir şeytani alamet taşımaktadır. Joe , Jerome ile sevişmelerinde “tüm boşluklarını doldurmasını isteyerek” anal seks arzuladığını belirtir. Jerome ile bakireliğini kaybederken 3 kez vajina yoluyla, 5 kez anal yolla birliktelikten hoşlanmayan ve cinsel ilişkiden soğuyan Joe, annelik sonrası, anal seksi Jerome’dan talep eder hale gelmiştir  ancak Jerome artık bunu kabul etmemektedir. Bu bir açıdan karakterler aynı olsa da gençliklerinden bugüne yaşadıkları değişim ve kendi aralarındaki iletişimin farklılaşmasının haz algısında yarattığı farklılaşmayı anlatması açısından manidar olduğu gibi Trier’in aşk doyumuyla gelen orgazm sonrası cinsel hazzı acıyla sağlamanın ilk aşamasını göstermesi açısından da önemlidir. Jerome bu duruma istinaden birbirlerini sevdiklerini ama kendisinin azgın şehvetini sadece kendisiyle değil başka erkeklerle de doyurmasına izin verdiğini söyler. Joe ise bu izni fantazilere dökerek yaşar. Brecthyen anlatım tarzını kullanan ve Aristo poetikasına karşı çıkan ve karşıtlık ilişkisini “tedirgenleştirerek” kuran yönetmenlerden biri olan Micheal Haneke’nin 2001 yapımı, yalnız ve orta yaşlı bir kadının mazoşist cinsel hazlarıyla doyuma ulaştırılan içtepilerine değinen  “the Piano Teacher” (Piyano Öğretmeni) filmine bir gönderme ile Trier bu fantaziyi kurgular gibidir. Joe fantazi olarak piyano öğretmeni kıyafeti giyer ve arabayla yola çıkarken, apartmanlarla çevrelenen bir sokakta durarak arabanın buji kablolarını söker. Haneke’nin filminde müzik kullanmazken  Trier burada Beethoven’ın “Für Elise” parçası eşliğinde Joe’nun arabasını tamir etmek için etraftan erkeklerin nasıl üşüştüğünü anlatır. Bir yandan mekaniğe ve bu mekaniğin matematiğine küçüklükten beri ilgi duyan Trier’in Joe üzerinden araba bujilerinin en doğru nasıl bağlanacağının kombinasyonu anlatılırken, Selinger için ise durumun bir çok kadın ve erkek için yarattığı seksüel fantazyasından uzak Beethoven’ın Bach’tan sonra sanatının nasıl bazı eleştirmenler tarafından suçlandığına hatırlamakla ilgilidir.  Für Elise devam ederken tıpkı romantik ve melankolik Beethoven’ın aşk acısını ve hayal kırıklıklarını dile getirdiği  gibi Jerome’un yüzünden de okunacak şekilde Trier uyumlu cinsel birliktelik, anlayış, sevgi ve zevk ile Rum Ortodoks Kilisesi’ni betimlemeyi tamamlar.

Nymphomaniac - Lars Von Trier - Analiz - Eleştiri

Batı Ortodoks Kilisesi’ni anlatmak için ise Joe “Tehlikeli Adamlar” ( the Dangerous Man) adını verdiği bir isim seçer. Cinsel fantazileriyle orgazmın her türlüsü tatmak istemektedir. Bu sefer oturduğu evinin yakındaki siyahi adamların dikkatini çekmesi sonucu, iletişimi dille kurmak yerine,  dilini bilmemesi nedeniyle siyahi adamların ona farklı bir deneyim yaşatacağını düşünür. Bir tercüman vasıtasıyla adamlarla sözleşilir. Bir otel odasında buluştuklarında iki siyahi kardeş Joe ile birlikte olmaya hazırlanır. Ancak iki kardeşin cinsel birliktelikte aynı boşluğu doldurmak istemeleri nedeniyle aralarında tartışma çıkar ve Joe odadan ayrılır.

Nympomaniac - Lars Von Trier - Analiz Eleştiri

Seligman, yine seksüel deneyimden ziyade Joe’nun siyahi adamlar için “negro”(zenci) kelimesini kullanmasına takılır ve siyasi etik olarak ırkçılık arzettiğinden bunu yadsır.  Joe ise kelimeleri istediği gibi kullanmakla övündüğünü, bir kelime yasaklandığı sürece demokrasinin geri kaldığını belirtir. Toplumun soruna merhem olması için bir kelimenin kullanımdan çıkarılmasını iktidarların çaresizliği olarak gördüğünü belirten Joe’ya karşın Seligman, “zenci” dememenin azınlıkları önemseyen demokratik korumak için gerektiğini belirtir.  Joe itiraz eder, toplum barındırdığı insanlar kadar korkaklaşacaktır ve korkaklaşan insanlar da demokrasi için aptal konumuna düşecektir. Seligman buna katılmaz. Joe ise ısrar eder. Tek kelime ile toplumu anlatmak gerekirse bunun demokrasi değil hipokrasi(ikiyüzlülük) olduğunu söyler.  Doğru olanı söyleyip yanlış olan yüceltilirken, yanlış olanı söyleyip doğru olanı düşünenleri toplumun alçattığını belirtir. Bu nedenle Joe, “zenci”lerin kadınları azdırdığını bunun aksini söyleyen kadınların yalan söylediğini belirtir. Seligman’da bu karşılıklı atışma sonucunda “zenci” demeyi tercih eder. Joe “zencilerle” olan deneyiminin kendisine başka bir pencere açtığını söyler. Bu K adını verdiği, kadınların kendi istekleriyle şiddet yoluyla acı vermesi için geldikleri adamdır. Joe için orgazmını tatmine ulaştırmak için sadizme başvurmak son çaredir. Trier, Antichrist ve Melancholia’da da yer verdiği sadizm öğelerini Marquis De Sade’ın sadizmi niteleyen eserlerindeki en belirgin cinsellik öğelerine Nymphomaniac II ile yer verir.

Seligman, sadizmin manevi bir tatmin taşıma olgusunu Kudüs’te Acılar Yolu anlamına gelen “Via Dolorosa” güzergahıyla açıklar. İsa’nın Roma valisi tarafından yakalanmasından Golgotha tepesinde çarmıha gerilme anına kadar yürüdüğü 14 istasyonunun 9’u bu yol üzerinde bulunmaktadır ve yine bu güzergahta 39 kırbaç cezası almıştır. 40 kırbaç Musa’nın yasasına göre öldürmekle eş değer tutulduğundan yasaklanmış ve 39 ile sınırlı tutulmuştur. Joe, geç saatlerde çocuğunu bakıcıya bırakarak şiddet görmek amacıyla K’nın yerine gelmektedir. Joe için K ile yaşadığı deneyim tamamiyle cinsel haz üzerine kuruludur. Trier, bunu deneysel olarak ve Joe’nun ağzından belgesel niteliğinde açıklamalarla anlatır. Joe yaşayan taraf olarak onu neyin uyardığını anlatırken, Seligman ise cinsel ilişki yaşanmasa bile acının zevkle birleşmiş halinin Freud’un kuramları itibariyle insanın çocukluk evresindeki her olguya cinsel olarak bakmasını ve bunun sapkın bir evre olmasını açıklayan taraf olarak kuramsal tarafı temsil eder. Kuşkusuz Trier, bir nevi kendi zihinsel ve sinema otobiyografisi olarak her ikisine de ilgi duyan biridir. Joe için K’nın kendini kanepe bağladığında attığı düğüm zevk verirken, Seligman ise bunun dağcılar tarafından kullanılan Pruzik düğümü olduğunu bilmekten haz alır.

Nymphomaniac - Lars Von Trier - Analiz Eleştiri

antichrist - Nymphomaniac II - Lars Von Trier

Lars Von Trier’in Nymphomaniac II’de Joe evde çocuğunu yalnız bırakmışken, Antichrist filminde çocuğun balkondan düşüp ölmesi üzerine anne ve babanın çektiği dramla başlayan sahne mevcuttur. Filmde bu şekilde gönderme yaptığı sahnede müzik olarak yine Handel’in Lascia ch’io pianga eseri Tuva Semmingsen yorumuna yer veriliyor.

Joe, bu sefer çocuğunu evde bakıcısız bıraktığı bir gece yine K’nın yanına gitmiştir. Çocukları gece uyanır, balkondan dışarıdaki karı seyretmek ister. Eve giren Jerome, Antichrist filmindeki durumun aksine çocuğun düşmesini engeller. Noel gecesi ise Jerome rahatsızlığını Joe’ya açar; hiç bir zaman anne olamayacağını , bu gece de giderse ne kendisini ne de çocuğunu bir daha göremeyeceğini belirtir. Joe tercihini yine K’ya gitmekten yana kullanır. Joe’ya baştan beri Fido olarak hitap eden K , noelde kendisine üstünde Fido yazan kırbaçlanmak için kullanacağı  bir sopa hediye eder. Joe, ailesinde yaşadığı tramvayı yine orgazm ile atlatmak ister. K’ya kendisiyle cinsel ilişki kurmayı talep eder. Baştan beri bu talebe karşı gelen K yine reddeder. Onun yerine 40 kırbaç atacağını belirtir. Kanepede kasıklarının altında kitapla kırbaçlanan Joe, klitorisini kitaplarla sürterek orgazma ulaşır. Bu bir nevi İsa’nın çarmığa gerildikten sonra göğe yükseliş anının Joe için Deccal dilinden kamçı ve çığlıklarla orgazm oluşu kutsanarak kitaplardan oluşan Golgotha tepesinde göğe yükseliş hissinin Trier’in karşıt normlarla aynı duyguyu benzeştirme tercihiyle seyirciye aktarmasıdır. Seligman bir daha çocuğunu ve kocasını görüp görmediğini sorar. Joe, yaşadığı duygusallıkla Seligman’ın duvarına elindeki çay fincanını fırlatarak, bu duygusallıktan nefret ettiğini çünkü yalan bir his olduğunu belirtir. Çünkü kendisine iyi bir anne olamayacağını söyleyerek aşağılayan Jerome da çocuğunu terketmiştir. Joe, Jerome’a göre tercihlerinde ve söylemlerinden dürüst davranan taraftır. Çocukları koruyucu bir aile verilmiştir ve Joe, düzenli olarak onun bakımı için kimliğini açığa çıkartmadan para göndermektedir.

II – 7. Bölüm Ayna(The Mirror)

Seligman’ın duvarındaki aynadan ilham alarak bölümün adını ayna olarak seçen Joe, iş bulmak adına mevcut şehvet düşkünlüğünü tedavi etmek için grup terapisine katılmayı gerekli görür. Terapist kendisine etrafındaki kendisini dürten uyarıcılardan arındırmasını ister. Joe bu öneriye Mozart’ın “Requiem” i eşliğinde evindeki seks dürtüsü uyandıran musluk başları , kitaplar, tablo, ayna gibi nesneleri yok etmekten başlar. Bu nesnelerden arındırılmış odasında yaprakların olduğu defterini karıştırırken, parmağını keşfeder ve parmağını emmek suretiyle orgazma ulaşır.  Bunun üzerine  Joe, bir sonraki grup terapisinde herkese notunu okumak isterken, salonun içinde bulunduğu bir boy aynasında 12 yaşındaki halini görür.  Terapideki diğer hastalara sataşır, kimisinin onay almak için, kimisinin sadece içini doldurmak için seks düşkünlüğü olduğu tespitinde bulunurken, terapiste de dönerek bahsettiği empatinin yalandan ibaret olduğunu, toplumun ahlak polislerinden biri olduğunu , görevlerinin de müstehcenliği yeryüzünden kaldırıp burjuva sınıfının iğrenmesini sağlamak olduğunu söyler. Joe  kendine ve etrafına dürüst olmayı tercih eder ve bir nymphomaniac olduğunu ve şehvetini sevdiğini söyleyerek terapiyi terkeder.

II – 8. Bölüm Silah(The Gun)

Seligman’ın odasında bir çok farklı nesneden sonra, duvara fırlattığı fincanın silaha benzeyen çay lekesini imge olarak kullanan Joe, yeni hikayesine başlar. L bir haraç çetesinin başındadır ve Joe’ya tahsilatları yapmak için iş verir. Erkeklerle yaşadığı tecrübelerinden ve sadizm deneyiminden faydalanmak isteyen L, Joe’nun bu birikimiyle daha kolay sonuca ulaşacağını belirtir. Bir çok erkekten bu şekilde tahsilat yaparken, hiç bir şekilde yöntemlerine karşılık vermeyen bir adamın pedofili olduğunu ortaya çıkartan hikayesi sonucu adam, kendisinin bile farkında olmadığı bu özelliğininin Joe tarafından rehin olduğu ortamda çıkarılmasıyla bir katharsis duygusu yaşar ve erekte olur. Joe, haracını vereceğini ağlayarak söyleyen adama oral seks yaparak ödüllendirir. Seligman, pedofilinin iğrenç bir şey olduğunu neden böyle birine oral seks yaptığını sorar.  Joe adama acıdığını, utanmışlığına özür olarak oral seks yaptığını ve kimseyi incitmeyen bu adamın durumunu bastırarak topluma zarar vermeyen rolünü koruduğunu söyler. Seligman, yine de bunun sapıklık olduğunu söylerken, Joe, kendisinin toplumun %5’lik bir kesimini dikkate alarak böyle düşündüğünü, geri kalan kitlede bunu bastırarak kendini tutan kişilerin takdir edilmesi gerektiğini, doğuştan bu acıyla doğduklarını ve bunu kontrol etmenin büyük bir ızdırab olduğunu ve kendisi nasıl toplumdan dışlanmışsa, bu adamın da dışlandığı için kendisine benzediğini Seligman’a söyler.

L, artık Joe’nun yaşlandığını ve kendisine bir çırak bulması gerektiğini söyler, bunun için 15 yaşındaki, suçlu bir ailenin kızı olan P’yi kendisine halef yapmasını ister. Joe ilk başta itiraz ederken, yine de P’nin basketbol maçlarını izlemeye karar verir.  Bir süre sonra yakınlaşırlar. P’ye, tıpkı babasının ona ağaçları anlatması gibi ormanda ağaçlarının ruhlarını anlatır. Babasıyla olan anılarda herkesin bir ağacın olduğunu söyleyen babası, hep dişbudak ağacını anlatmasına rağmen ağacının meşe olduğunu Joe’ye söylediğini öğreniriz. Joe bunu P’ye anlatırken kendi ağacını halen bulamadığını belirtir. P bir sonra Joe’nun yaşına taşınır ve Joe ona bildiklerini anlatmaya başlar. Seligman’a P’nin sevgisini kabul edemeyeceğini belirtir. Seligman ise bunu çok istediğinden kendisine ağır geleceğini bildiği için yadsıdığını belirtir. P ile Joe artık sevgili olmuşlardır ve Joe haraç günlerinde P’yi de yanına götürmeye başlamıştır. O günlerden birinde haraç alacakları kişinin Jerome olduğu ortaya çıkar. Joe bunu yapamayacağını düşündüğünden P’den işi tek başına yapmasını ister. Haraçın son taksidinin alma zamanı geldiğinde P’nin eve gelmediğini görerek Jerome’ın evine gider ve onları sevişirken görür. Kıskançlık ve kaybetme korkusuyla yüzleşen Joe, şehirden kaçarak kendini ormanlara teslim eder. Bir dağın zirvesine çıktığında ise babasının “görünce tanırsın” dediği ağacını bulur.

Nymphomaniac - Lars Von Trier - Analiz Eleştiri

Bir insanın hayatını almamanın esas zor olduğu ve öldürmenin doğal bir şey olduğunu savunan Joe, Jerome’u öldürmeye karar verir. Elindeki silahla apartman arasındaki sokakta Jerome ve P’yi bekler. İkisi sevişmektedir. Joe silahını hazırlar ve Jerome’un başına doğru tetiği çeker. Ancak silah ateşlenmemiştir. Jerome, Joe’yu uzun süreden sonra ilk defa görmenin ve onu silahla vurmasının şaşkınlığıyla Joe’yu dövmeye başlar. Yere kapaklanan Joe’nun önünde Jerome ve P sevişirler. Joe’nun bakireliğini Jerome ile kaybetmesi gibi Jerome, bu sefer P ile Joe’dan onca yaşanan anıların hıncını alırcasına 3 defa vajina yoluyla, 5 kez anal yoldan cinsel ilişki gerçekleştirir. Bundan sonra P, yerde yatan Joe’nun üzerine idrarını yapar ve sokaktan birlikte ayrılırlar.  Seligman, silahın sürgüsünü çekmediği için ateşlenmediğini belirtir. Sabah olmuştur. Joe ve Seligman pencereden gün doğumuna bakarlar. Seligman, Joe’nun ilk filmde de bahsettiği gün doğumundan hep daha fazlasını istemenin en büyük günahı olduğunu söylediğini hatırlatarak, tüm film boyunca yaşadığının da bir kadın olarak daha fazlasını istemek olduğunu, bunun bir erkekte görseydik sıradanlaşacağını, arzusunu anneliğin üzerinde bir tutkuyla sahiplenmenin hakkı olduğunu belirtir. Ataerkil dünyada kadına biçilmiş bu bastırılmışlıkta karşı cinse karşı koyduğunu söyler. Joe ise bir insanı öldürmek istediğini belirtir.  Seligman ise öldürmediğini, öldürememesinin tesadüf olmadığını ama içinde insani bir tarafı olduğunu ve bilinçdışının sürgüyü çekmeyi unutarak bu insanlığı ortaya koyduğunu belirtir. Trier’in Seligman üzerinden bu sorgulaması insanın toplumda şiddete yönelten bir unsur olarak silah kullanımı ele aldığı ve senaristliği üstlendiği 2004 yapımı Dear Wendy  filmindeki insanın kendi benliğini ortaya koyabilmesi için silah kullanmaması gerektiği düşüncesini yinelemektedir.

Joe artık bağımlılığının farkında olduğunu ve zihinsel, bedensel ve duygusal olarak artık yaşam amacının bu bağımlılıktan kurtulmak olduğunu söyler. Yaşama aynı tepedeki dik durmak için savaşan ağaç gibi sarılacağını belirtir. Seligman’a kendisini dinlediğini ve artık arkadaşı gibi gördüğünü ve de bir insanı öldürmediği için mutlu olduğunu ve artık uyumak istediğini belirtir. Seligman Joe uykuya daldığı sırada odasına girer ve Joe’nun içine girmek ister. Joe uyanır ve eline silahı alır. Seligman Joe’ya binlerce erkekle beraber olduğunu kendisiyle de olabileceğini söylediği sırada Joe sürgüsünü çekerek Seligman’ı öldürür.

Trier’in Parçalanmış Kişiliklerinde Sinema Akışkanlığında Orgazm Arayışı

“İstedim kendi varlığımın sesi olmayı
Kadın’dım ne yazık ki…”

/Füruğ Ferruhzad 

Daha önce Avrupa üçlemesi, Altın kalp üçlemesi, Fırsatlar Ülkesi Amerika üçlemesinden sonra Depresyon Üçlemesi’ni Nymphomaniac’ı tamamlayan Trier, kendi sinema karakteristiğinin oluşmasında zihninde biriktiği kişisel gelişim dosyasını da açmış oluyor. Bu birikimin bir açısı film şirketi Zentropa’nın kadınlar için porno film üreten ve başarılı olan ve Norveç’te de legalleşen seksin “üretim hattına” dönüşmesinden kaynaklanan kadın hazzından anlayabilen birikim, bir diğeri annesinin 74 yaşında ölüm döşeğinde aslında babasının bir başkası olduğunu söylemesi ve akabinde Yahudilikten Katolikliğe geçmesinde yaşadığı birikim, diğeri yine ailesinin nudist olması nedeniyle çocukluğundan beri çıplaklık ve cinsellik içerisinde yaşamasından kaynaklanan kişisel cinselliğinde yaşanan çatışmalarının yarattığı ve psikiyatristlerle çözüme ulaştırmak istediği birikim, bir diğeri dogma 95 akımının provakatif öncüsü olarak ve kendi sınırlarını aşmak için ürettiği, kimi zaman davaya ihanet ve ikiyüzlülükle kimi zaman pazarlayıcısı olarak görülen ve kuralları itibariyle din, cinsellik ve estetikle gelen arınmaya dair sinema tarihi birikimi, bir yandan ise Hitler dönemi Almanyası’na, sanat, müzik ve bilimine duyduğu birikim Nymphomaniac’da vücut bulacak öğeleri barındırmaktadır.

Nymphomaniac, Brecthten anlatım tarzıyla Trier’in eskiye dönüş yaşadığı bir anlatım tarzı barındırmakla beraber, konunun merkezine yine bir günah olan “şehvet’ i koyması ve bunun üzerinden din eleştirisi, Tarkovsky sinemasından esinlenmeler, klasik müziğin kullanımı, bilim, sanat ve felsefi akımlara yapılan göndermeler, Depresyon üçlemesi itibariyle kadının melankolik ve depresif kimliği ve bölümlendirmiş anlatımıyla kendine Trier filmi dedirttirmektedir.

Trier’in orgazmının peşinde koşan ve bunun bağımlısı olmuş Joe karakteri, film süresince hem kendi zevkini kendi yaratan, kendi deneyselliğiyle keşfeden, annesini sevmeyen, çocuğuna bakamayan ama ona karşı bir bağ hisseden, babasında ve doğada huzur bulan, erkekler tarafından avlanan değil onları sadece istediği zaman avlayan, aldatmayan, duygularının ona acı vermesinden hoşlanmayan ve bundan tiksinen, dürüst, politik iktidar ve söylem eleştirileri olan, içe kapanık, direkt konuşmayı seven, şehvetini sahiplenen bir portre çiziyor. Joe ne bir imparatorun karısı olarak entrikalar ve iktidar peşinde koşan, ne evliliğin düğümlenmiş ilişkilerinde cinselliği bir silah olarak kullanan, ne de burjuva olarak cinselliğini gösteriye ve para, güç, mücevher, iyi bir eş bulmak için lütfa dönüştüren bir karakter. Sadece yaşamsal bir enerji olarak hissettiği daha fazla orgazmı yaşamayı tercih eden,  hazcı ahlakın dozunu aşma günahını bilinçle işlediğini söyleyecek kadar tutarlı.

Seligman ise din ve seksi entelektüel bir birikim olarak iyi harmanlamış, tarih, matematik, müzik, mitoloji gibi konularda geniş ve derin bir yelpazede bilgisi olan, yalnız, aseksüel, Yahudi olmasına rağmen dindar olmayan, mütevazı bir portre çizerken, ahlaki olarak yargılamadan dinleyen ve olayları kendi perspektifinde yorumlamak açısından deneyimden çok bilmekle haz alan bir karakter.  Son sahnede Joe’nun onu arkadaş bellemesinden sonra ise ahlaki bir ikiyüzlülükle Joe’dan dinlediklerinin tamamını yok sayıp sinsi bir şekilde cinsel ilişki isteyerek ikiyüzlülük göstermesi, toplumun  da burjuva diliyle entelektüelizminin yine bastıramadığı içgüdülerin yanında ikiyüzlü olacak şekilde ahlaki bir yozlaşma ile evrildiğinin göstergesi.

Kuşkusuz insan bedeni orgazm olmaya müsait bir aksama sahiptir ve biyolojiktir, tıpkı gözün görmek için olduğunu söylemek gibi. Orgazm’ın biyolojik boyutu dışında evrimsel, tarihsel, sosyolojik ve antropolojiyle de ilişkisini yine psikolojiyle de bağdaştıracak bir derinlik arz eder. Doğanın neslini devam etmesi için, dişi ve erkeğin birleşmeyi haz motivasyonuyla cazip kılması, orgazmın etrafında onu anlamamız için bir çok süs ve kabuk sarar.  Sümerlilere göre tanımak fiilinin karşılığı seks yapmak olarak tanımlanmaktadır. Erkeğin penisi ve kadının döl yatağı birbirini en iyi  tanıma halinin(bir çok açıdan) uyumuyla hazzı yakalayacak bir evrimi benimser. Motivasyonu orgazm olmak için ise doğada bir çok varlık anatomik ve eylemsel olarak strateji üretmek zorunda kalır. Haz, penis ve döl yatağı dışında bedensel olarak saç göz yaprak, renk, kas, süre, ten gibi bir çok fizyolojik uyarımdan feyz aldığı gibi, neslin devamı için güç, barınak, sahiplik, korunma, yemek bulma gibi temel ihtiyaçlara sahip olmak için de uyarılma özelliğini taşır. Tarih tüm bunların perspektifinde cinselliğin psikogelişiminde ve evriminde rol alacak bir derinlik sunar.  Onu tapınak içerisinde övecek kadar önemser, hayallerinde fallusa duyulan arzu yansıtılacak kadar ilham verici bulunur ve iktidarları yerlerinden oynatacak kadar hile ve ihtiraslara oyuncak olmuştur. Tüm bunlar onu kadın sünneti, cadı avı, Lilith gibi din yoluyla kısıtlamaya ve şeytanlaştırmaya ve sanayileşme, mekanikleşme ve uygarlaşma yoluyla sönükleştirmeye itmiştir. Trier, Seligman ağzından da dile getirdiği gibi, mitolojideki annesi tarafından terkedilen Pan(satyr) karakteri bilinen cinsel düşkünlüğün zorba ve erkeksi karakterini sıradan bularak kadına ve onun masalsı karmaşasına yönelmiştir.

Joe, yaşadıkları kadar yaşamadığı cinsel birlikteliklerinde özellikle sınıfsal bir ayrıma gitmek veya güç iktidar gibi politik veya dini  nedenlerden veya antropolojik olarak bir farklılığı dikkate almaktan ziyade varoluşsal bir deneyimi tıpkı doğadaki gibi kendisini var etmek adına hazzı kutsayan bir çeşitlilikle orgazmını sahiplenir ve kirletmez. Bu açıdan saf bir ahlak tutarlılığına sahip olduğu söylenebilir. Bunun için dinden, burjuva hayatından, mülkiyetten etkilenmemiştir, doğadaki farlılıktan, çeşitlilikten, denemekten ve varoluşsal bir kaygının kendinde yarattığı yaşam enerjisini sahiplenmiştir.

Seligman ise Joe’nun tüm yaşadığı deneyimleri duyumsamaktan çok bilgiyle tanımlayan ve geçmişini hatırlatan ve bu şekilde durumu anlayan konumdadır. Nihayetinde aseksüel olmasına rağmen Joe ile cinsel ilişkide bulunma talebi ise felsefede, Joe’nun babasının da hastanede ölümden korkmamasına referans gösterdiği Epikürcülükten başlayan Locke ile sistematikleşen Hume ile derinleşen duyumsamanın bilgiye dönüşeceğini düşünen ampirizm felsefesi ile , bilginin akıl ve zihin ile ele alınabileceğini söyleyen Pisagor, Platon, Descartes, Freud, Russell  ile anılan bir rasyonelizm felsefesinin buluşmasında Seligman’ın deneysel bilgi ihtiyacına yenik düşmesi, Kant’ın da eleştirel felsefe ile getirdiği ortak buluşma ihtiyacını gündeme getirir. Trier de bir sebepten ikisini buluştursa da, her ikisinin diyaloglarında seyirci açısından düşünsel evrende indirgeyeceğimiz iki katman daha vardır ” Trier ne hissetmiş ve neyi anlatmak istemiştir?”, ” Ben ne hissettim ve ne anladım?”

Joe’nun ve Seligman’ın saf duyum ve saf bilgi olarak sentezlenmesinde seyirciye düşen sorgulamada ise Ampirizm ve Rasyonelizm’in yine felsefede yetersiz kaldığını düşünen Wittgenstein’ın analitik felsefesine başvurulabilir.

Joe orgazmı duyumsar ancak orgazm onun duyumsa evreninde bilinçdışının gerçellemesinden bağımsız düşünemez. Burada ona en büyük motivasyon ise Joe adına doğadaki haliyle kendisi, babası, çocuğu ve Jerome’dur. Tüm bunlar Seligman’ın odasındaki nesnelerle ve imgelerle Joe’nun oğlunun isminde de göreceğimiz Marcel Proust’un ıhlamura batırılmış kurabiyesinden kayıp zamanın izine ulaşma sürecine has bir imgeleme yaratısı vermek için dile gelir. Seligman ise Joe’nun anlattığı dil üzerinden Joe’nun duyumsadıklarını anlamaya çalışır. Bilinçdışına ve neden-sonuç ilişkilerine haiz değildir. O nedenle söylemi kendi bilinçdışından değil pozitivist yolla elde ettiği birikiminden gelir. Joe, nesnelerin peşinden koştukça Seligman kendi hafıza retoriğine, Seligman Joe’nun hikayesinin peşinden koştukça Joe yaşadığının algılanma retoriğine yaklaşır. Çoğu zaman uyumlu olan bu dans bazen Seligman’ın bazen de Joe’nun karşısındakinin ayağına basıp acıtacak durumlar da yaratacaktır.  Nihayetinde Seligman Joe’yu kadınlığını yaşadığı kutsayacak, Joe ise ilk defa bir arkadaş bulduğu için onaylayacaktır. Joe bağımlığını Seligman’ın bilgisi sayesinde farkına varmıştır ve tam yaşam enerjisini tekrar ayağa kaldırmaya motive olmuşken danslarında ahenkten çıkan ve bizi tekrar Jack London’un deyimiyle  gerçeğin yüzündeki peçeyi düşürerek, primitif gerçeklerle buluşturan Seligman’ın Joe’ya göre kural dışı davranışı karşımıza çıkartılır.

Trier için Nymphomaniac’da yapılacak çözümlemede Wagner, Fibonacci,Poe gibi öğelerin filmin sorgulatma işlevine değil biçeme ve geçmiş sinema filmlerine dair bir eklemleme yaşattığından konu bağlamını beslemeyen ve nedenselleştiremeyen bir anlam kopukluğu mevcuttur bu anlamda eleştirilmelidir. Eklemlemeyi en iyi başardığı yer ise  orgazmın dinamik kimliğini Cantus Firmus ile bio-politik eleştirisini ise Isaac Walton düşüncesiyle bağdaştırdığı bölümlerdir. Orgazmın evriminde sadizm ile gelen orgazmı merak etme, J.J.Rousseu’nun “İtiraflar” kitabında olduğu gibi çocukken kırbaçlanmanın yaşattığı hazzı “Acıda hatta rezalette hep şehevi bir yan buldum, öyle ki onu tekrar denemeyi arzulamaktan korkmadım” ifadesinde olduğu gibi Joe’nun da deneyim alanına girmesi seks tarihi açısından normal gibi gözükse de daha çok Trier için kırbacın hem kalıplaşan dini anlamının ötesine geçerek ve koyu Katoliklerin hiç de hoşlanmayacağı biçimde reddettikleri ve sapkınlık içinde gördükleri kırbaçlanmayla sağlanan orgazmın ruhani bir yükselişe ulaştırabileceği düşüncesine hizmet etmektedir. Bu bir anlamda Thomas Mann’ın Dr. Faustus eserinde olduğu gibi  ruhun şeytana satılarak elde edilecek sıradışı deneyimin  ve bilginin varoluşsal gelişimindeki en özgün kimliği bulmadaki çözüm iddiasını Trier’in benimsemesinden kaynaklanmaktadır.  Toplumsal kalıplar içinde kapalı algıda şeytan olarak algınan bu fırsat, Trier adına natüralizm içinde de görülen bir haz ahlakının içinde rahatsız ediciliğiyle sanatsal, öğretileriyle mevcut ikiyüzlü burjuvaziye göre daha ahlakidir.

Trier ne anlatmak istemiştir? gözünden baktığımızda ise yarattığı karmaşada “burada şuna gönderme var”, “burada şu sembol ile şunu anlatmak istemiştir”  dedirttirmek adına kullandığı Lacancı psikanaliz severlerin çok sevebileceği yapboz yemleri, diğer yandan “hayır duyumsa, hisset, kapıl” denen Proustyan uçuşmayı da kendinde hak görür. Her ikisinden de keyif  alır Trier ve her ikisine dair de ikiyüzlü bir bağımlılığı vardır. Her ikisi de kendisinin çelişkili ve parçalanmış kişiliğinde terapisel varolma ve bütünleşme alanıdır.

Sartre, Trier’i filmleri üzerinden çözümlemeyle varma örneğinde o bütüncül bakışı kaçıracağını ve varoluşsal anlamını eksilteceğini savunur ve der ki:

“Her şey hava ve su gibi çözümlendi. İnsan ruhu psikolojik verilerin, toplum ve bireylerin toplamı olarak açıklandı. Bütünler ortadan kalktı.  Gerçek ancak bütünü birbirinden ayıran parçalarından aranıyor ve bulunuyordu. Bu parçalarsa artık değişmez, hiçbir şekilde özelliklerini kaybetmez sayılıyordu. Oksijenin hidrojenin, azotun değişmez özü gibi insanın da değişmez bir tabiatı oldu. Çember nasıl çemberse, insan da insandı.”

Bu bağlamda kamusal birey yerine, toplumdan kopan bireyin sancılarına merhem olması adına Nietszche ve Freud’a teşekkür etmemizi sağlayacak şey, ruhsal yaşamın özünde bilincin olmadığına dair düşünceleridir. Nietzsche deyimiyle Diyonisosca denen, insanın hazlarını ve tutkularını bilincin dışına attığı gibi onu tutsak etmek isteyen normlar da bilincin dışında yer alır. Freud ise cinsellik ve ölüm ile ikisine karşı duyduğu arzuların iğdiş edildiğini belirtir Nietzsche bu çığlığı atar Freud ise çözümler.

O nedenle Trier, Nympohmaniac ile Alman dışavurumculuğunu etkili kullandığı sinema alanında film retrospektifiyle kendi benliğine dair bir denklem bulup,  ruhunu Thomas Mann kadar şeytan satmak, Brecth kadar yabancılaştırmak, Bach kadar ilahilesmek, Wagner kadar güzelleşmek, Eisenstein kadar kurgulamak , Tarkovsky kadar zamanda dondurmak ve Proust  kadar dalıp giderek kendi kendini “hiçleştiren” bir orgazmı yaşamayı  tercih etmiştir ve seyirciden de bu orgazmı duyumsamaları için içlerindeki onun kişiliğini parçalayarak ulaşmaya çalışan Seligman’ı öldürmelerini beklemektedir.

 

If you enjoyed this post, please consider leaving a comment or subscribing to the RSS feed to have future articles delivered to your feed reader.

 Leave a Reply

You may use these HTML tags and attributes: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>

(required)

(required)

Kapat